okuduklarının üstüne ekleme yapıp, her şeyi canının istediği gibi anlayan adam. tahmin ediyodum da, iyice bi belledim. e öyle olmasa nası muhalif takılıp, burda ben de varım uleeen diycek bu... bütün yazılarmı hatim etmiş, bir sürü de yanlışımı bulmuş. belli ki çok içerlemiş. yazık. ben de çok utandım inanmıyorum şimdi hepsini tek tek düzelteceğim. bana bu kadar önem verip, tek tek uğraşmış hiç üşenmemişşşş. mükemmel bir yazar olma yolunda hızla ilerliyorum sayesinde, çok mesudum...
İnsanlar gözleriyle yıldız topluyorlar gökyüzünden Bir bozkırı büyütüyorlar düşlerinde Her gece Yağmur kokulu türküleri olmayan Bir kentin sokaklarında Hüznümü avuçlarıma hapsederek yürüyorum Gecikmiş adımlarla çıkıyorum caddelere Yabanlığım yalnızlığım oluyor Utanıyorum bu insanların Sevda düşleri kurmasından Gökyüzü taşıyor insanların gözlerinden Kaldırımlar boyu yıldız akıyor Kentin sokaklarında Bir çocuk yıldız topluyor Şafaksız geceler için Çocuğun ellerinde bir telaş Kaldırımlar boyu yokluk akıyor Kentin sokaklarında
üstadlardan biri, kendisine bir şeyin ne olduğu sorulduğunda, o şeyin ne olmadığını söylermiş. örneğin 'felsefe nedir? ' diye sorulduğunda, üstad 'o bir kuş değildir' dermiş. 'humanitas nedir? ' diye sorulsa, 'trabzandan kayan çocuk' diyebilirmiş. her ne kadar bu benim örneğimse de, tepe tepe kullanabilir. hayalî de, kendi başına, tastamam 'ütopik olan' değildir. ancak office 2007'deki word programı, ütopik kelimesinin altını yeşil bir çizgiyle çiziyor ve türkçe 'hayalî' kelimesini öneriyor. yanılıyor. çünkü hayalî 'sanal' ve 'fantastik olan' bir imgeselliği bildirirken [tdk] kendi başına 'gerçekleştirilebilirlik' (gerçekleşebilirlik) üzerine olumlu ya da olumsuz bir izlenim bırakmaz. oysa ütopik, 'ütopyaya özgü' anlamında olup 'gerçekleştirilebilirlik' (gerçekleşebilirlik) üzerine doğrudan fikir beyan eder [tdk]. o hâlde, yukarıda bahsettiğimiz üstadın tavrına uygun olarak 'hayalî, ütopik olmayandır' diyebiliriz.
“yıkmak, yapmak kadar insanlara kıymet mi verir bunu en çulpa herifler de emin ol becerir''
yapanın komplekslerini gösteren eylem. kendini aşağı gören kişi karşısındakini de aşağıya yani kendi bulunduğu kademeye çekmek ister. bu yüzden aşağılama metoduna başvurur. böylelikle eşitlik sağlayacağını sanır.kıskançlık hissinin dışa vurumu fikrimce...
iyi insanlar zeki olmaktan utanırlar, çünkü zeki olunca diğer insanlardan ayrılmış olurlar' demiş adamın biri. öyle galiba gerçekten. zeka göz boyama, aldatmacaya yarar.soğuk bir kavram. en azından zekaya vurgu yapılmaması daha yararlı...
kabullenmişliğin en saygıdeğer gösterisi. perdeler açılmadan ezber yapmaktan yorulduğu için intihar mektubu bırakıp kaçan, perdeler kapanırken gelip selamını veren yüzsüz oyuncu...
bilmek, ucb denen hoca'nın tuzak sorularla doldurduğu sınav kağıdıdır. iç dünyanın giriftliğini faş eder, bu his. aynadaki aksin aksi gibi çoğalır.. 'ucb'u yendim diyen, kibrin zirvesine çıkmıştır bile...
yeni şeyler öğrenip bilgi genişledikçe, 'biliyorum' demek zorlaşır. artık bilginin nerede başlayıp nerede bittiği belli değildir. bazen de öylesine açıktır ki her şey.. sanki tüm varlık aynıdır, sanki tüm bilgi deryası bir katreden öte değildir...
okuduklarının üstüne ekleme yapıp, her şeyi canının istediği gibi anlayan adam. tahmin ediyodum da, iyice bi belledim. e öyle olmasa nası muhalif takılıp, burda ben de varım uleeen diycek bu... bütün yazılarmı hatim etmiş, bir sürü de yanlışımı bulmuş. belli ki çok içerlemiş. yazık. ben de çok utandım inanmıyorum şimdi hepsini tek tek düzelteceğim. bana bu kadar önem verip, tek tek uğraşmış hiç üşenmemişşşş. mükemmel bir yazar olma yolunda hızla ilerliyorum sayesinde, çok mesudum...
:)
''birinci söz''de bahsedilen mübareklerden!
İnsanlar gözleriyle yıldız topluyorlar gökyüzünden
Bir bozkırı büyütüyorlar düşlerinde
Her gece
Yağmur kokulu türküleri olmayan
Bir kentin sokaklarında
Hüznümü avuçlarıma hapsederek yürüyorum
Gecikmiş adımlarla çıkıyorum caddelere
Yabanlığım yalnızlığım oluyor
Utanıyorum bu insanların
Sevda düşleri kurmasından
Gökyüzü taşıyor insanların gözlerinden
Kaldırımlar boyu yıldız akıyor
Kentin sokaklarında
Bir çocuk yıldız topluyor
Şafaksız geceler için
Çocuğun ellerinde bir telaş
Kaldırımlar boyu yokluk akıyor
Kentin sokaklarında
üstadlardan biri, kendisine bir şeyin ne olduğu sorulduğunda, o şeyin ne olmadığını söylermiş. örneğin 'felsefe nedir? ' diye sorulduğunda, üstad 'o bir kuş değildir' dermiş. 'humanitas nedir? ' diye sorulsa, 'trabzandan kayan çocuk' diyebilirmiş. her ne kadar bu benim örneğimse de, tepe tepe kullanabilir. hayalî de, kendi başına, tastamam 'ütopik olan' değildir. ancak office 2007'deki word programı, ütopik kelimesinin altını yeşil bir çizgiyle çiziyor ve türkçe 'hayalî' kelimesini öneriyor. yanılıyor. çünkü hayalî 'sanal' ve 'fantastik olan' bir imgeselliği bildirirken [tdk] kendi başına 'gerçekleştirilebilirlik' (gerçekleşebilirlik) üzerine olumlu ya da olumsuz bir izlenim bırakmaz. oysa ütopik, 'ütopyaya özgü' anlamında olup 'gerçekleştirilebilirlik' (gerçekleşebilirlik) üzerine doğrudan fikir beyan eder [tdk]. o hâlde, yukarıda bahsettiğimiz üstadın tavrına uygun olarak 'hayalî, ütopik olmayandır' diyebiliriz.
dinlenmekte olan bir ruh. yolculuktadır, rahat bırakılmalıdır. limanda sohbet edilebilecek bir karakter.
“yıkmak, yapmak kadar insanlara kıymet mi verir
bunu en çulpa herifler de emin ol becerir''
yapanın komplekslerini gösteren eylem. kendini aşağı gören kişi karşısındakini de aşağıya yani kendi bulunduğu kademeye çekmek ister. bu yüzden aşağılama metoduna başvurur. böylelikle eşitlik sağlayacağını sanır.kıskançlık hissinin dışa vurumu fikrimce...
iyi insanlar zeki olmaktan utanırlar, çünkü zeki olunca diğer insanlardan ayrılmış olurlar' demiş adamın biri. öyle galiba gerçekten. zeka göz boyama, aldatmacaya yarar.soğuk bir kavram. en azından zekaya vurgu yapılmaması daha yararlı...
kabullenmişliğin en saygıdeğer gösterisi. perdeler açılmadan ezber yapmaktan yorulduğu için intihar mektubu bırakıp kaçan, perdeler kapanırken gelip selamını veren yüzsüz oyuncu...
çarıklarını kapıda çıkarıp
odaya giren köylü gibi
düşünceyi eşikte bırakıp
yalınayak basmak
ipek halısına sözün
s.r
bilmek, ucb denen hoca'nın tuzak sorularla doldurduğu sınav kağıdıdır. iç dünyanın giriftliğini faş eder, bu his. aynadaki aksin aksi gibi çoğalır.. 'ucb'u yendim diyen, kibrin zirvesine çıkmıştır bile...
yeni şeyler öğrenip bilgi genişledikçe, 'biliyorum' demek zorlaşır. artık bilginin nerede başlayıp nerede bittiği belli değildir. bazen de öylesine açıktır ki her şey.. sanki tüm varlık aynıdır, sanki tüm bilgi deryası bir katreden öte değildir...