gitgide alışkanlık haline gelen şey. olağan hali korkmakla ya da tembellikle ilgilidir. öyle bir noktaya getirir ki insanı, bir süre sonra korkudan mı kaçmalıdır, kaçmaktan mı korkmalıdır bilemez kişi. öyle bir alışkanlıktır ki güzelim şeyleri mahvetmek pahasına kaçılır; güzelim şeyleri mahvetmekten kaçarken hem de. ironinin kitabını baştan yazar kaçanlar. geride bıraktıklarına üzülmezler mi hiç? aslında onlara üzülürken kendilerine üzülürler, bunu bilirler; bilirler fakat başkalarından kaçmak kendilerinden kaçmaktan çok daha kolaydır ve bu da kaçışın tembellik temelini doğrular. kaçanlar en çok kendilerinden korkar, en çok geleceğe üzülür, en çok veda konusunda başarısız, en çok yeniden başlamak konusunda başarılı olurlar. başkalarının vitrinlerinde plaketler ve madalyalar vardır, onlarınkilerde sonlandırılmış güzel başlangıçlar. bu insanlar suçlu mu hasta mıdır tartışılır, fakat mutlak bir kusursuz sorumluluk taşıdıkları gerçektir geride bıraktıkları açısından.
müziğin renklere dönüştüğü, anlamsızlığın derinlere gömüldüğü yer. tüm duygular, hatırlanan anlar, karanlık olduğunda yüzeye çıkar. en iyisi gözleri kapayıp daha da derine dalmaktır. karanlıkta gözleri açmak ise alışana kadar güvensiz bir durgunluk verir. gün boyu insanın üstüne başına bulaşmış olan gürültü, ya müziğe ya sessizliğe dönüşür. aydınlık kabul etmekse, karanlık özgür bırakılmaktır.
uyku karanlığın düşmanıdır. düzgün uyuyan insanlar karanlığı hatırlamazlar. uyandıkları zaman ile kahvaltı etmeleri arasında, gece gördükleri anlamsız rüyaları bir iki saniye akıllarından geçirip hemen unuturlar.
karanlık umursamazlıktır. gecenin bir vakti, rüzgardan sallanmakta olan bir ağacın dallarının arasından gelen soluk bir ışığın duvarda oluşturduğu gölgeleri izlemektir. karanlık, ışıksızlıkta gözleri açık tutmaktır.
aklın insan üzerindeki tahakkümünün insanı robotlaştırdığı ve kitleleri, ortalamanın sığlığının gayri meşru meşruiyetine yani gerçeğe zorladığı bir çağda, gittikçe anlamsız sayılan ve hor görülendir.
'itaat et' komutuna, gözü kapalı uyan her insan, akıllıca da olsa hissiz olan bu tahakküm altında, kendi kaderini değiştirmek adına ve özgür iradesi için kullanabileceği yegane silah olan umudu terk etmekte ve bundan ötürü, kalbi savaşta zırhsız kalmışcasına aklın ve güce tapmanın orduları tarafından esir alınmaktadır. işte böylesine bir iletişimsizlik çağında, sayıları gittikçe azalan ve iki ayaklı omurgalıdan fazlası eden canlıların sığındığı sığınaktır hissetmek. gittikçe mekanikleşen, ürettiği aklın kölesi haline gelmiş bir dünyada, kendini bu katılığın ve ruhsuzluğun dışında bulan her insanın aynı anda cefası ve marifetidir.
duyguları görünür kılmamanın öğretildiği bir hapishanede, bakmaktan fazlasını yapanların duyabildiği çığlık, insan olmanın sorumluluğu adına yüreklere bir dokunuştur. herkesin güçlü olmaya and içtiği bu nekrofili çağında, zoraki olarak değil de tercihen yalnız olmak zorunda bırakılanların birbirini aramasıdır.
Aklımda kayalar kopuyor, duvarlar yıkılıyor Yüreğimde, kuruyan bir ırmağın yatağındaki boşluk Ayak izlerimi bırakmaya çalışıyorum taşların üstünde Kimsenin arayıp bulamayacağı bir adresim var artık. Dostlarda çekilip gidiyorlar hayatımdan Yürüdükleri yollarda arıyorum onları, Sevdikleri kızların gözlerinde Kendi sularınca boğulan bir denizim ben Kendi taşlarınca zapt edilen bir kale Başımı avuçlarıma alıp sıksam ne olur Çıkarabilir miyim beynimdeki o kara suyu? Bir çiçek tarlasına dönüştürebilir miyim Aylardır önünde durduğum bu dipsiz uçurumu?
sana uzanamadığım gün ellerim yok sanıyorum senin bakışlarını yakalayamadığım gün gözlerim yok.. o zaman bir yumruk bütün gücüyle vuruyor eski bir piyanonun tuşlarına binlerce martı kayalıklara çarparak ölüyor ay ışığı tutkal gibi yapışıyor pencereme açamıyorum perdeleri şiir yok artık türkü dindi..
mesafelerin kilometre hesabı ile ölçülebildiği sürece çözülebilir bir sorun olan; ki alt tarafı bir otobüs bileti ve saatlerle giderilebilir bir zarar; ancak maddi anlamda arada olmayan bir mesafenin düşünceleri kalpleri ve bakışları birbirinden hiç birleşmemecesine ayırdığı anda dünyanın en acı veren durumu. bu sebeple de asla aşılamayacak bir engel. çünkü elle tutulmayan gözle görülmeyen ama benliğinde, iliklerine kadar hissettiğin uzaklık duygusu aradaki...
ve her iki durumda da uzaktakinin görülemeyen gözlerine bakarmışcasına sabitlenmiş, tek bir anı görmeyi kaçırmak istemeden ama içinde bulunduğu zamanı da bir an önce tüketip sonuna gelmeyi dileyen, uzağına düştüğünün uzağında kalanın hali, uzak...
durmadan genişleyen sessizliğinin neresindesin? sükutunu ne ile süsleyeceksin? şimdi soruların ötesindesin, evet! ama bir gün, bir yer seçmiş olacaksın kendine: ya sulara çok yakın, ya yollar için dar
doğduğu şehri, annesinin adını, çocukluk anılarını, bilmek değildir tanımak..
içini, ruhunu ve özünü bilmektir;
kelimelere yüklediği anlamları, kırılma noktasını, sesini ve sessizliğini anlamaktır. ağlarken onu güldürebilmeyi becermek, yanlış yaptığında en sağlam biçimde doğruyu gösterebilmektir. dinlemektir, saygı duyabilmektir. elle tutulamayan, tarifi çok zor olandır.
gitgide alışkanlık haline gelen şey. olağan hali korkmakla ya da tembellikle ilgilidir. öyle bir noktaya getirir ki insanı, bir süre sonra korkudan mı kaçmalıdır, kaçmaktan mı korkmalıdır bilemez kişi. öyle bir alışkanlıktır ki güzelim şeyleri mahvetmek pahasına kaçılır; güzelim şeyleri mahvetmekten kaçarken hem de. ironinin kitabını baştan yazar kaçanlar. geride bıraktıklarına üzülmezler mi hiç? aslında onlara üzülürken kendilerine üzülürler, bunu bilirler; bilirler fakat başkalarından kaçmak kendilerinden kaçmaktan çok daha kolaydır ve bu da kaçışın tembellik temelini doğrular. kaçanlar en çok kendilerinden korkar, en çok geleceğe üzülür, en çok veda konusunda başarısız, en çok yeniden başlamak konusunda başarılı olurlar. başkalarının vitrinlerinde plaketler ve madalyalar vardır, onlarınkilerde sonlandırılmış güzel başlangıçlar. bu insanlar suçlu mu hasta mıdır tartışılır, fakat mutlak bir kusursuz sorumluluk taşıdıkları gerçektir geride bıraktıkları açısından.
müziğin renklere dönüştüğü, anlamsızlığın derinlere gömüldüğü yer. tüm duygular, hatırlanan anlar, karanlık olduğunda yüzeye çıkar. en iyisi gözleri kapayıp daha da derine dalmaktır. karanlıkta gözleri açmak ise alışana kadar güvensiz bir durgunluk verir. gün boyu insanın üstüne başına bulaşmış olan gürültü, ya müziğe ya sessizliğe dönüşür. aydınlık kabul etmekse, karanlık özgür bırakılmaktır.
uyku karanlığın düşmanıdır. düzgün uyuyan insanlar karanlığı hatırlamazlar. uyandıkları zaman ile kahvaltı etmeleri arasında, gece gördükleri anlamsız rüyaları bir iki saniye akıllarından geçirip hemen unuturlar.
karanlık umursamazlıktır. gecenin bir vakti, rüzgardan sallanmakta olan bir ağacın dallarının arasından gelen soluk bir ışığın duvarda oluşturduğu gölgeleri izlemektir. karanlık, ışıksızlıkta gözleri açık tutmaktır.
aklın insan üzerindeki tahakkümünün insanı robotlaştırdığı ve kitleleri, ortalamanın sığlığının gayri meşru meşruiyetine yani gerçeğe zorladığı bir çağda, gittikçe anlamsız sayılan ve hor görülendir.
'itaat et' komutuna, gözü kapalı uyan her insan, akıllıca da olsa hissiz olan bu tahakküm altında, kendi kaderini değiştirmek adına ve özgür iradesi için kullanabileceği yegane silah olan umudu terk etmekte ve bundan ötürü, kalbi savaşta zırhsız kalmışcasına aklın ve güce tapmanın orduları tarafından esir alınmaktadır. işte böylesine bir iletişimsizlik çağında, sayıları gittikçe azalan ve iki ayaklı omurgalıdan fazlası eden canlıların sığındığı sığınaktır hissetmek. gittikçe mekanikleşen, ürettiği aklın kölesi haline gelmiş bir dünyada, kendini bu katılığın ve ruhsuzluğun dışında bulan her insanın aynı anda cefası ve marifetidir.
duyguları görünür kılmamanın öğretildiği bir hapishanede, bakmaktan fazlasını yapanların duyabildiği çığlık, insan olmanın sorumluluğu adına yüreklere bir dokunuştur. herkesin güçlü olmaya and içtiği bu nekrofili çağında, zoraki olarak değil de tercihen yalnız olmak zorunda bırakılanların birbirini aramasıdır.
Aklımda kayalar kopuyor, duvarlar yıkılıyor
Yüreğimde, kuruyan bir ırmağın yatağındaki
boşluk
Ayak izlerimi bırakmaya çalışıyorum taşların
üstünde
Kimsenin arayıp bulamayacağı bir adresim var artık.
Dostlarda çekilip gidiyorlar hayatımdan
Yürüdükleri yollarda arıyorum onları,
Sevdikleri kızların gözlerinde
Kendi sularınca boğulan bir denizim ben
Kendi taşlarınca zapt edilen bir kale
Başımı avuçlarıma alıp sıksam ne olur
Çıkarabilir miyim beynimdeki o kara suyu?
Bir çiçek tarlasına dönüştürebilir miyim
Aylardır önünde durduğum bu dipsiz uçurumu?
sana uzanamadığım gün
ellerim yok sanıyorum
senin bakışlarını yakalayamadığım gün
gözlerim yok..
o zaman bir yumruk
bütün gücüyle vuruyor
eski bir piyanonun tuşlarına
binlerce martı
kayalıklara çarparak ölüyor
ay ışığı tutkal gibi
yapışıyor pencereme
açamıyorum perdeleri
şiir yok artık
türkü dindi..
aklın anlık durumu...
mesafelerin kilometre hesabı ile ölçülebildiği sürece çözülebilir bir sorun olan; ki alt tarafı bir otobüs bileti ve saatlerle giderilebilir bir zarar; ancak maddi anlamda arada olmayan bir mesafenin düşünceleri kalpleri ve bakışları birbirinden hiç birleşmemecesine ayırdığı anda dünyanın en acı veren durumu. bu sebeple de asla aşılamayacak bir engel. çünkü elle tutulmayan gözle görülmeyen ama benliğinde, iliklerine kadar hissettiğin uzaklık duygusu aradaki...
ve her iki durumda da uzaktakinin görülemeyen gözlerine bakarmışcasına sabitlenmiş, tek bir anı görmeyi kaçırmak istemeden ama içinde bulunduğu zamanı da bir an önce tüketip sonuna gelmeyi dileyen, uzağına düştüğünün uzağında kalanın hali, uzak...
yalnız değilsiniz değerli mai...
yalnız olmaktan çok uzaksınız...
:')
durmadan genişleyen sessizliğinin neresindesin?
sükutunu ne ile süsleyeceksin?
şimdi soruların ötesindesin, evet! ama bir gün,
bir yer seçmiş olacaksın kendine: ya sulara çok yakın,
ya yollar için dar
doğduğu şehri, annesinin adını, çocukluk anılarını, bilmek değildir tanımak..
içini, ruhunu ve özünü bilmektir;
kelimelere yüklediği anlamları, kırılma noktasını, sesini ve sessizliğini anlamaktır.
ağlarken onu güldürebilmeyi becermek, yanlış yaptığında en sağlam biçimde doğruyu
gösterebilmektir. dinlemektir, saygı duyabilmektir. elle tutulamayan, tarifi çok
zor olandır.