Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Bora Aslan
Bora Aslan

GÖRMEK İNANMAKTIR,AMA ASIL GERÇEK...HİSSETMEKTİR.

  • kaçmak26.02.2008 - 17:57

    gitgide alışkanlık haline gelen şey. olağan hali korkmakla ya da tembellikle ilgilidir. öyle bir noktaya getirir ki insanı, bir süre sonra korkudan mı kaçmalıdır, kaçmaktan mı korkmalıdır bilemez kişi. öyle bir alışkanlıktır ki güzelim şeyleri mahvetmek pahasına kaçılır; güzelim şeyleri mahvetmekten kaçarken hem de. ironinin kitabını baştan yazar kaçanlar. geride bıraktıklarına üzülmezler mi hiç? aslında onlara üzülürken kendilerine üzülürler, bunu bilirler; bilirler fakat başkalarından kaçmak kendilerinden kaçmaktan çok daha kolaydır ve bu da kaçışın tembellik temelini doğrular. kaçanlar en çok kendilerinden korkar, en çok geleceğe üzülür, en çok veda konusunda başarısız, en çok yeniden başlamak konusunda başarılı olurlar. başkalarının vitrinlerinde plaketler ve madalyalar vardır, onlarınkilerde sonlandırılmış güzel başlangıçlar. bu insanlar suçlu mu hasta mıdır tartışılır, fakat mutlak bir kusursuz sorumluluk taşıdıkları gerçektir geride bıraktıkları açısından.

  • karanlık20.02.2008 - 21:04

    müziğin renklere dönüştüğü, anlamsızlığın derinlere gömüldüğü yer. tüm duygular, hatırlanan anlar, karanlık olduğunda yüzeye çıkar. en iyisi gözleri kapayıp daha da derine dalmaktır. karanlıkta gözleri açmak ise alışana kadar güvensiz bir durgunluk verir. gün boyu insanın üstüne başına bulaşmış olan gürültü, ya müziğe ya sessizliğe dönüşür. aydınlık kabul etmekse, karanlık özgür bırakılmaktır.

    uyku karanlığın düşmanıdır. düzgün uyuyan insanlar karanlığı hatırlamazlar. uyandıkları zaman ile kahvaltı etmeleri arasında, gece gördükleri anlamsız rüyaları bir iki saniye akıllarından geçirip hemen unuturlar.

    karanlık umursamazlıktır. gecenin bir vakti, rüzgardan sallanmakta olan bir ağacın dallarının arasından gelen soluk bir ışığın duvarda oluşturduğu gölgeleri izlemektir. karanlık, ışıksızlıkta gözleri açık tutmaktır.

  • hissetmek20.02.2008 - 20:34

    aklın insan üzerindeki tahakkümünün insanı robotlaştırdığı ve kitleleri, ortalamanın sığlığının gayri meşru meşruiyetine yani gerçeğe zorladığı bir çağda, gittikçe anlamsız sayılan ve hor görülendir.

    'itaat et' komutuna, gözü kapalı uyan her insan, akıllıca da olsa hissiz olan bu tahakküm altında, kendi kaderini değiştirmek adına ve özgür iradesi için kullanabileceği yegane silah olan umudu terk etmekte ve bundan ötürü, kalbi savaşta zırhsız kalmışcasına aklın ve güce tapmanın orduları tarafından esir alınmaktadır. işte böylesine bir iletişimsizlik çağında, sayıları gittikçe azalan ve iki ayaklı omurgalıdan fazlası eden canlıların sığındığı sığınaktır hissetmek. gittikçe mekanikleşen, ürettiği aklın kölesi haline gelmiş bir dünyada, kendini bu katılığın ve ruhsuzluğun dışında bulan her insanın aynı anda cefası ve marifetidir.

    duyguları görünür kılmamanın öğretildiği bir hapishanede, bakmaktan fazlasını yapanların duyabildiği çığlık, insan olmanın sorumluluğu adına yüreklere bir dokunuştur. herkesin güçlü olmaya and içtiği bu nekrofili çağında, zoraki olarak değil de tercihen yalnız olmak zorunda bırakılanların birbirini aramasıdır.

  • uçurum17.02.2008 - 20:50

    Aklımda kayalar kopuyor, duvarlar yıkılıyor
    Yüreğimde, kuruyan bir ırmağın yatağındaki
    boşluk
    Ayak izlerimi bırakmaya çalışıyorum taşların
    üstünde
    Kimsenin arayıp bulamayacağı bir adresim var artık.
    Dostlarda çekilip gidiyorlar hayatımdan
    Yürüdükleri yollarda arıyorum onları,
    Sevdikleri kızların gözlerinde
    Kendi sularınca boğulan bir denizim ben
    Kendi taşlarınca zapt edilen bir kale
    Başımı avuçlarıma alıp sıksam ne olur
    Çıkarabilir miyim beynimdeki o kara suyu?
    Bir çiçek tarlasına dönüştürebilir miyim
    Aylardır önünde durduğum bu dipsiz uçurumu?

  • yoksun17.02.2008 - 20:43

    sana uzanamadığım gün
    ellerim yok sanıyorum
    senin bakışlarını yakalayamadığım gün
    gözlerim yok..
    o zaman bir yumruk
    bütün gücüyle vuruyor
    eski bir piyanonun tuşlarına
    binlerce martı
    kayalıklara çarparak ölüyor
    ay ışığı tutkal gibi
    yapışıyor pencereme
    açamıyorum perdeleri
    şiir yok artık
    türkü dindi..

  • yenilgi17.02.2008 - 20:34

    aklın anlık durumu...

  • uzak17.02.2008 - 10:51

    mesafelerin kilometre hesabı ile ölçülebildiği sürece çözülebilir bir sorun olan; ki alt tarafı bir otobüs bileti ve saatlerle giderilebilir bir zarar; ancak maddi anlamda arada olmayan bir mesafenin düşünceleri kalpleri ve bakışları birbirinden hiç birleşmemecesine ayırdığı anda dünyanın en acı veren durumu. bu sebeple de asla aşılamayacak bir engel. çünkü elle tutulmayan gözle görülmeyen ama benliğinde, iliklerine kadar hissettiğin uzaklık duygusu aradaki...

    ve her iki durumda da uzaktakinin görülemeyen gözlerine bakarmışcasına sabitlenmiş, tek bir anı görmeyi kaçırmak istemeden ama içinde bulunduğu zamanı da bir an önce tüketip sonuna gelmeyi dileyen, uzağına düştüğünün uzağında kalanın hali, uzak...

  • mai15.02.2008 - 21:46

    yalnız değilsiniz değerli mai...

    yalnız olmaktan çok uzaksınız...

    :')

  • ketum15.02.2008 - 20:17

    durmadan genişleyen sessizliğinin neresindesin?
    sükutunu ne ile süsleyeceksin?
    şimdi soruların ötesindesin, evet! ama bir gün,
    bir yer seçmiş olacaksın kendine: ya sulara çok yakın,
    ya yollar için dar

  • bir insanı tanımak12.02.2008 - 21:24

    doğduğu şehri, annesinin adını, çocukluk anılarını, bilmek değildir tanımak..

    içini, ruhunu ve özünü bilmektir;

    kelimelere yüklediği anlamları, kırılma noktasını, sesini ve sessizliğini anlamaktır.
    ağlarken onu güldürebilmeyi becermek, yanlış yaptığında en sağlam biçimde doğruyu
    gösterebilmektir. dinlemektir, saygı duyabilmektir. elle tutulamayan, tarifi çok
    zor olandır.