bir şey eksik. varlığı, yokluğuna denk. ama yokluğu, hiçbir şeye denk düşmüyor. içindeki bütün kelimelerin anlamları, yanlış olan bir sözlük gibi. hayata dair bütün anlamlar birbirine girmiş. benden başka hiç kimsenin görmediği bir hayaletten kaçtım, nefes nefese. hep bir şey kaldı geride, içimde, derinde. ben kaçtım, o peşimden gelmedi. oysa peşim, o'nu ne çok bekledi.
tarifi olmayan bir duyguyu anlatan ezginin günlüğü eseri. sadece iç sesimi duyduğum ve kendi hayatımın bir köşesine saklanmaya çalıştığım anlarda bana, beni anlatır.
bu şarkı, boğazda düğümlenen bir cümlenin devamı yada ağlarken aklından geçen düşüncendir. yalındır ve yalnızlığı anlatır.
her şeyde olduğu gibi yüklenilen anlamla farklılaşan kavram. bulmak bazen hayat olur. zay' edilmiş şeye yeniden rastlanıldığında geri kazanılanlar muhtemlen zay' edilenlerden ziyadesiyle fazladır. bazen de dönüm noktası olur hayata. ortada bir zayiat yoktur. bulunuvemiştir bir tesadüf anında ve olaylar gelişmiştir bunu mütakip.
bir duvara yummuş sayıyorum saklansın bütün kötülükler, arayıp bulmazsam belki de artık beni üzemezler, gözlerimi kapadığımda hayaller kuruyorum. saklambaç oynuyorum çünkü yumduğum dünya. yaşadığımdan daha güzel.
sağım solum önüm arkam sobe...
cebimdeki renkli şekerler bir kurşun asker ve hayaller, çabucak büyümezsem belki de beni hiç terk etmezler. uçabilseydim bir kuş gibi başka bir yere konardım. umduğum dünya yaşadığımdan daha güzel.
modern toplum bireyinin her hareketini tanımlayabilecek kapsamda gördüğüm davranışlar bütünü. zihni saran hem koruyucu hem de hapsedici bir kafes. farkına varmaksızın yaşamak en güzeli, en akıllıcası..zaten bir süreksizlik olmadıkça da aksi pek olası değildir.. ve bu süreksizlik genelde bahsedildiği şekliyle aşk değildir her zaman: 'aşkın, kalemin, arkadaşın, tuttuğun takım...' hepsi olabilir.
ama nedeni ne olursa olsun çukur aynıdır. aynanın sırlı tarafına geçilmiştir artık; büyü bozulmuştur. bu farkındalığı hiççilik ile karıştırır yarım akıllılar; tripten tribe atlarlar. oysa tek yapmaları gereken beklemektir; çünkü çoğu insani duygu gibi alışkanlık da döngüseldir. farkındalık duygusuna da alışır insan..unutur.
hem bitenin hallice bittiği yerdir hem de öncülü ve ardılı olan düzgün bir yürüyüşün başladığı yerdir. kullanıldığı yere göre anlam veya baştan aşağı anlamsızlık da üzerinde iyi durur. harflerin ondan doğduğu söylenir ki bir nevi rahimdir. aynı zamanda cehaleti çoğaltan alimlerin başlangıcıdır. tanımlanabilir bir keyfe, gidilecek bir mesafeye, ucunda ışık olan alınacak bir yola, katedilecek bir anlama göre harfler kelimelere, kelimeler cümlelere dönüşür. ya da tevekkülü içinde barındıran bir sessizliğe...
tom robbins'in bahsettiği üzere soytarı bir kaos yaratığıdır. görünümü saygınlık anlayışımıza bir sataşma, hareketleriyse düzen anlayışımızın alaya alınmasıdır. soytarı (özgürlük) daima polisler (otorite) tarafından kovalanır. soytarıların çekingen umutları, hiç şaşmadan kısa süreli (hayata renk katan?) düzensizlik sıçrayışlarına sebebiyet verir, ki bu sıçrayışları da statükodan gelen ezici bi misillemeyle takip eder; işte tam bu nedenle komiktir soytarılar. sakar bir soytarının tabuları yıkışını seyretmek çok hoşumuza gider; delice ve özgür koşuşturmasını seyrederken adeta koşuşturan bizmişiz gib heyecanlanırız; şamarı yiyip oturduğunu, düzenin sağlandığını görmek bizi rahatlatır. ne de olsa hürriyete ancak bir noktaya dek göz yumabiliriz...
herkese, her an soylenebilir bu. ilginctir, ici bu kadar yogun ve icten bir anlamla yuklu olmasina ragmen bombosmus gibi davranilir. yapay bir yakinlasma araci olmustur adeta. agzimdan ne zaman ciksa refleks olarak dusunurum once. ama suphesiz ki kadinlar arasinda kullanimi yaygindir. herkes herkesin canidir, muhtemelen yine biz geride kalmisizdir....
belki 'anlanmak' olsa daha doğru olacaktı kimbilir, o aradaki -ş eki eylemi karşılıklı hale getiriyor zira. sonraki edilgenlik eki durumu kurtarmaya yetiyor günlük kullanımda yetmesine ya yine de soru işareti doğuruyor. hoş belki de 'karşı tarafın anlamasını beklemek için öncelikle kendin kendini anlamalısın'a işaret de edebilir bu yapı, bilmem. her hal ve karda zordur anlamak da anlaşmak da..anlam dünyalarımızın birbirinden bu kadar farklı olduğu gerçeği karşısında şaşırmamalı buna..
bir şey eksik. varlığı, yokluğuna denk. ama yokluğu, hiçbir şeye denk düşmüyor. içindeki bütün kelimelerin anlamları, yanlış olan bir sözlük gibi. hayata dair bütün anlamlar birbirine girmiş.
benden başka hiç kimsenin görmediği bir hayaletten kaçtım, nefes nefese. hep bir şey kaldı geride, içimde, derinde. ben kaçtım, o peşimden gelmedi. oysa peşim, o'nu ne çok bekledi.
eksik bir şey.
o.
keşke o olmasa içimi elden ayaktan düşüren.
ama o. eksik. hem de çok eksik
tarifi olmayan bir duyguyu anlatan ezginin günlüğü eseri. sadece iç sesimi duyduğum ve kendi hayatımın bir köşesine saklanmaya çalıştığım anlarda bana, beni anlatır.
bu şarkı,
boğazda düğümlenen bir cümlenin devamı yada ağlarken aklından geçen düşüncendir.
yalındır ve yalnızlığı anlatır.
her şeyde olduğu gibi yüklenilen anlamla farklılaşan kavram. bulmak bazen hayat olur. zay' edilmiş şeye yeniden rastlanıldığında geri kazanılanlar muhtemlen zay' edilenlerden ziyadesiyle fazladır. bazen de dönüm noktası olur hayata. ortada bir zayiat yoktur. bulunuvemiştir bir tesadüf anında ve olaylar gelişmiştir bunu mütakip.
bir duvara yummuş sayıyorum saklansın bütün kötülükler,
arayıp bulmazsam belki de artık beni üzemezler,
gözlerimi kapadığımda hayaller kuruyorum.
saklambaç oynuyorum çünkü yumduğum dünya.
yaşadığımdan daha güzel.
sağım solum önüm arkam sobe...
cebimdeki renkli şekerler bir kurşun asker ve hayaller,
çabucak büyümezsem belki de beni hiç terk etmezler.
uçabilseydim bir kuş gibi başka bir yere konardım.
umduğum dünya yaşadığımdan daha güzel.
sağım solum önüm arkam sobe...
modern toplum bireyinin her hareketini tanımlayabilecek kapsamda gördüğüm davranışlar bütünü. zihni saran hem koruyucu hem de hapsedici bir kafes. farkına varmaksızın yaşamak en güzeli, en akıllıcası..zaten bir süreksizlik olmadıkça da aksi pek olası değildir.. ve bu süreksizlik genelde bahsedildiği şekliyle aşk değildir her zaman: 'aşkın, kalemin, arkadaşın, tuttuğun takım...' hepsi olabilir.
ama nedeni ne olursa olsun çukur aynıdır. aynanın sırlı tarafına geçilmiştir artık; büyü bozulmuştur. bu farkındalığı hiççilik ile karıştırır yarım akıllılar; tripten tribe atlarlar. oysa tek yapmaları gereken beklemektir; çünkü çoğu insani duygu gibi alışkanlık da döngüseldir. farkındalık duygusuna da alışır insan..unutur.
hem bitenin hallice bittiği yerdir hem de öncülü ve ardılı olan düzgün bir yürüyüşün başladığı yerdir. kullanıldığı yere göre anlam veya baştan aşağı anlamsızlık da üzerinde iyi durur. harflerin ondan doğduğu söylenir ki bir nevi rahimdir. aynı zamanda cehaleti çoğaltan alimlerin başlangıcıdır. tanımlanabilir bir keyfe, gidilecek bir mesafeye, ucunda ışık olan alınacak bir yola, katedilecek bir anlama göre harfler kelimelere, kelimeler cümlelere dönüşür. ya da tevekkülü içinde barındıran bir sessizliğe...
tom robbins'in bahsettiği üzere soytarı bir kaos yaratığıdır. görünümü saygınlık anlayışımıza bir sataşma, hareketleriyse düzen anlayışımızın alaya alınmasıdır. soytarı (özgürlük) daima polisler (otorite) tarafından kovalanır. soytarıların çekingen umutları, hiç şaşmadan kısa süreli (hayata renk katan?) düzensizlik sıçrayışlarına sebebiyet verir, ki bu sıçrayışları da statükodan gelen ezici bi misillemeyle takip eder; işte tam bu nedenle komiktir soytarılar. sakar bir soytarının tabuları yıkışını seyretmek çok hoşumuza gider; delice ve özgür koşuşturmasını seyrederken adeta koşuşturan bizmişiz gib heyecanlanırız; şamarı yiyip oturduğunu, düzenin sağlandığını görmek bizi rahatlatır. ne de olsa hürriyete ancak bir noktaya dek göz yumabiliriz...
herkese, her an soylenebilir bu. ilginctir, ici bu kadar yogun ve icten bir anlamla yuklu olmasina ragmen bombosmus gibi davranilir. yapay bir yakinlasma araci olmustur adeta. agzimdan ne zaman ciksa refleks olarak dusunurum once. ama suphesiz ki kadinlar arasinda kullanimi yaygindir. herkes herkesin canidir, muhtemelen yine biz geride kalmisizdir....
belki 'anlanmak' olsa daha doğru olacaktı kimbilir, o aradaki -ş eki eylemi karşılıklı hale getiriyor zira. sonraki edilgenlik eki durumu kurtarmaya yetiyor günlük kullanımda yetmesine ya yine de soru işareti doğuruyor. hoş belki de 'karşı tarafın anlamasını beklemek için öncelikle kendin kendini anlamalısın'a işaret de edebilir bu yapı, bilmem. her hal ve karda zordur anlamak da anlaşmak da..anlam dünyalarımızın birbirinden bu kadar farklı olduğu gerçeği karşısında şaşırmamalı buna..
anladım ki bu da ukde gibi insanın içinde kalan şeylerden.