Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Bora Aslan
Bora Aslan

GÖRMEK İNANMAKTIR,AMA ASIL GERÇEK...HİSSETMEKTİR.

  • iletişim02.04.2010 - 20:53

    karşımızdakini anlamak için en doğru kanaldır iletişim. biz iletiriz, karşımızdaki alır, cevap verir. bu kadar basit olarak yorumlansa da iletişime engeller vardır, algılarımız gibi. bir şey deriz, karşımızdaki apayrı bir şey anlar. sormaz, soramaz, sormak istemez, kendince yorumlar. en önemlisi zaman verir, araya boşluk koyar. ne kadar kötüdür boşluklar oysa. o boşluklarda kurgularız devamlı, aslında varolmayan şeyleri düşünür hatta kendimizi inandırırız, sormayız sonrasında. zihnimiz kurgulamış, biz kabul edip almışızdır.

    soralım, koparmayalım bağları, zamanın bizi ve zihnimizi yansımalarla ele geçirmesine izin vermeyelim...

  • vehim26.03.2010 - 19:35

    çölde bir seraba, hikmetsizlikte bir hikmete, anlamsızlıkta bir anlama kapılıvermek.. ve öyle bir noktaya ulaşmak ki kapılış ve vehmedişin hesabını vermeye yeltenmeksizin, anın ve vehmin kendisine kurban edip kendini bu uğurda bir ömrü heba ediş.. ve o edişle beraber olmazın olurluğuna daha bir inanış.. ya yarım kalmış cümlelere ya da/olmadı yarım bırakılmış hayatlara sığınıp vehmin peşine düşerek ve bir o kadar da bu peşisıralıkla vehmi büyüttüğünü, olmazı daha bir olurladığını farkedişle vehme ve sürüklenişe ve kapılıvermeye kendini bırakış-teslim ediş..
    sahi bu vehim nereden çıkmıştı? ilk ne zaman baş göstermişti de kendisinin varlığını tabii kılıp ondan sonrasını, bizzat kendisini güçlendirir ve haklılaştırırcasına bizi şüpheye garketmişti?
    başkaca yol göremeyişimiz bu vehme takılıp kalmamızdan mı yoksa vehmin bizzat kendisinden mi kaynaklanıyor da biz bu sürüklenişte kurtulmaya dair her çabamız ve adımımızla daha bir sürüklenişe tabi kılınıyoruz yoksa bir türlü vehimin vehimliğini kabullenemeyişimiz ve tasdik edemeyişimizle mi kendi çukurumuzu kazıyoruz yahut..
    en iyisi şaire bırakmalı sözü de demeli; 'bırak vehminde gölgeni/gelme artık neye yarar'.. ister gelmesini istemeyişimizden isterse de zaten gelmek olmayışından olsun ne farkeder, insanız ve bir vehme kurban değil miyiz?
    yoksa! .. üç nokta..

  • halil cibran23.03.2010 - 22:21

    'hep de böyledir, sevgi kendi derinligini bilmez ayrılık vakti gelip çatana kadar...'

  • bir varmış, bir yokmuş22.03.2010 - 21:20

    var ile yokun birbirini ötekileştirdiği giriş cümlesi. çocukken (şimdi neysek) her duyuşumuzda sevindiğimiz bir cümleydi. bilirdik, arkasından bir masal gelecekti. prensesler, cadılar, yok olan kötü kalpli krallar, kazanan iyi yürekli insanlar. birde bunlar hep güzel olurdu. çirkin ördek bile sonunda güzelleşiyordu. masallarda bile çirkinlerin şansı yoktu, ya kötüydüler ya da sonradan güzelleşmeleri gerekti.

    zamanla bu cümlenin başka bir kullanımına daha denk geldik. ölen, giden insanlar içindi. annem biri öldüğünde, işte bir var, bir yok derdi. ilk duyduğumda ' ben bunu masallardan biliyorum, yeni bir masal gelecek' dedim içimden. oysa biri ölüp gitmişti, masalını da alıp gitmişti. demek ki güzeller ölebiliyordu, öğrendim.

  • kayıtsızlık22.03.2010 - 21:16

    çünkü insan olarak, her an bir ahkaksızlık ya da bönlüğün muhatabıyızdır. hatta ahlaki açıdan kötülük ve entelektüel açıdan da bönlük, kendisinden kaçamayacağımız kaçsak da saklanamayacağımız kadar yaygındır. çok zaman köşemizde dursak, hiç kaşınmasak bile bir bönlüğün ya da ahlaksızlığın muhatabı olmamız kaçınılmazdır. işte kayıtsızlık burada devreye girer... devreye girişi ile bizi, sinir harbinden, anlamsız tartışmalardan, anlamsız tartışmaların içinde bayağılaşma riskinden korur...

    eskiden belki de en çok özendiğim insani özellik idi kayıtsızlık... yolda yürüken, eşek tarafından tepildiğinde, doğrulup, 'eşek işte' dedikten sonra yoluna devam edebilen insan misali, iki ayaklı eşeklerin her ihmali ya da icrai eylemi karşısında bu derece serin, aldırışsız olmayı umardım. bir türlü de beceremezdim. çünkü ne kadar aksini iddia etsem de insan denen canlının, büyük çoğunluğunun eşek olduğunu a priori olarak kabul edemeyecek kadar toydum. bu yüzden ne zaman bir bönlük ya da ahkaksızlıkla karşılaşırsam küplere biner, bir insanın nasıl olup da bu derece kötü ya da çirkin olabileceğini kavrayamazdım.

    o kadar çok tepki göstermiş, öfkelenmiş, küplere binmiş olmalıyım ki geçtiğimiz bir kaç yıl içinde, son altı aydır, kendimi dahi tanıyamayacak kadar kayıtsızım... bunun beni insan ilişkilerindeki kaza ve belalardan uzak ve huzurlu bir insan kılmış olması bir yana, zira bu pragmatik yanı hep özlediğim yanı idi, kayıtsızlığımın arkasındaki psikolojik nedenleri ansızın gönül penceremin önünde açmış taze bahar dalları imiş gibi şefkatli bakışlarla izliyorum...

  • eyvallah22.03.2010 - 21:02

    eyvallah özünde bir tasavvuf cümlesidir. ilahi iradeyi kabullenme, anlama, razı olma, baş eğme, sindirme anlamına gelir. çok derindir manası, içsellikten gelir tasviri. bilerek diyene de, duyana da helaldir.

    günümüzde 'teşekkür ederim, ok, tamamdır, oeh...' gibi acayip anlamlara gelen bir kelime olsa üç cümlede bir nokta olsa da kelime i endamı, sohbet ül sanatı bilenler için fazlasıdır. şahadet i namahrem deyyusun ağzında haramdır.

  • Değer22.03.2010 - 20:59

    bazen de değmez. değdiğini zannedersiniz ama yakınınızdan bile geçmemiştir. kolunuzda kalan yara izi gözyaşlarınızın açtığı yoldur sadece.. her nehir yatağı gibi o da kurur, o da dolar.. büyük sözler kalır geriye, söylenmiş.. ve cemal süreya çıkıp gelir:

    sen tutar kendini incecik sevdirirdin
    bir umuttum bir misillemeydin yalnızlığa
    şanssızım diyemem kendi payıma
    hain bir aşk bu kökü dışarda
    olur böyle şeyler ara sıra
    olur ara sıra

  • beklenti22.03.2010 - 20:46

    saatler, büyük zamanlar ve bolca düşünme fırsatı.. düşünmek çeşitli üzüntülerle aynı uzantılı gidince çelişkiler meydana çıkıyor. kendini olduğundan farklı göstermek gibi bir aptallık, gerçeklerle yüzleşince fiyasko durumunu doğurur. bu bir tembihtir belki. en baştan kim olduğunu göstereceksin, eğer göstermediysen bu senden ziyade karşındaki insanı ya da insanları üzecektir. bazı suçsuz taraflar vardır ki durum daha beter. kişi beyninde öyle imgeler canlandırıyor ki görsen 'bu ben miyim' dersin. hayır o sen değilsin o sen sanılansın. gerçeği görmeyen, görmek istemeyenler kafasında renkli, istediği şeyi oluşturur ve onu seninle beslemeye çalışır. bekler, hep bekler. istediği portreyi görmesi sana kalmıştır belki verirsen daha mutlu olacaksın. dikkatli olmak gerek, karşılayamadığınız an incinirsiniz. 'ben buyum' deyin ve köşenize çekilin çünkü herkes göründüğünden daha az. beklentileri hafif tutun o zaten yükselecektir fazlaysa. görmek istediğiniz insanları hep daha üstünmüş gibi görmek insanı mutlu eder ama o insan veya insanlar bunu bilmiyorsa kendi olacaktır ve belkide daha fazlasını verecektir. bilirse zaten daha yüksektedir.

  • zaman kaybı22.03.2010 - 20:29

    betimlemelerin en acımasızına dönüşür zaman kaybı, bir insandan bahsederken kullanıldığında.

    zaman kaybıymışsın.

    karşıma çıkıp bunu söyleyebiliyorlar bana. bilgece.
    hadi ya?

    bana hayatımın en güzel zamanlarını yaşattığını bilebilirler mi?
    keşke değil, iyi ki olduğunu...

    ve kalbimin bu denli uzağında çarpmasına rağmen kalbinin... bana sevmeyi öğrettiği gerçeğini, en başta kendimi...
    kendimi en çok seni severken sevdiğimi...
    ve ilgini, sevgini hissettiğim minicik zamanların nice kıymetli olduğunu...

    zaman kaybıymışsın, öyle diyorlar...

    içsesim haykırıyor: 'hayatımın tamamının zaman kaybı olmayışının sebebi o.'

    tam burada bitse bile bu hikaye, benim hikayem...
    yahut bizim hikayemiz.
    tam şu anda bitse ve bir adım bile ilerlemeyecek olsam/olsak bile...

    aslolan andır. ve bugün yarından da dünden de değerli...
    ve asıl kayıp: o çok değerli olduğuna inanılan 'zaman'ı kaybettiğini sanırken, 'an'ı kaybediyor olmak. olmanız.

    hayır, zaman kaybı değilsin.
    sen...
    benim en büyük kazanımımsın... sadece bu halinle bile...

  • vefa22.03.2010 - 20:23

    çocukluğumuzdan yadigâr nils ve uçan kaz çizgi dizisinin bir bölümünde nils bir hayalet şehire rastlıyordu. büyük bir ticaret şehri iken bilindik tamah, hırs ve açgözlülük gibi günahlar nedeniyle tanrının cezalandırdığı şehir sulara gömülüyor ve her yüzyılda bir, bir günlüğüne yeryüzüne çıkıyordu. lanetin kalkması için birinin para ile alışveriş etmesi gerekiyordu. nils daha önceden küçük gördüğü bir paraya muhtaç olup dersini alıyor, parayı yetiştiremediğinden şehir gözleri önünde yüzyıllığına tekrar sulara gömülüyordu.

    vefa hissi semt muhteviyatına döküldüğünde bu şehire benzer. bir sürü hata veya kusur ile binbir günah işlendiği için sulara gömülmüştür. sonra yeni bir ziyaretçi geldiğinde ortaya çıkar ve vefa duygusuna dair alışveriş talep eder. sanki vefaya dair yakınmalar karşılığında dinleyici bedel olarak bir haklısın verse lanet kalkacak vefa yerine gelecektir. oysa vefaya dair şikayet eden bizatihi vefasızlığı ile şehrin batmasına sebep olandır. yani vefa uzaklarda bir semt oldu diyen, nice insanı o semte yollayandır. o yüzdendir ki vefa her sohbette bir defa suların üstüne yükselip tekrar gerisingeriye suların dibine batar.