ben kafiye düşünüyorum oysa sevgilim bana 'vechimden başka bir şey düşünme' diyor diyor ki ey benim kafiye düşünenim rahat ol benim yanımda en güzel kafiye sensin harf ne oluyor ki sen onu düşünesin nedir ki harf? üzüm bağının çitten duvarı harfi, sesi, sözü artık birbirine vurup parçalayayım da seninle bu üçü olmaksızın konuşayım,ah! ..
Yine düştün aklıma…Çay rengi gözlerimden süzülüyor tonlarca ağırlığındaki iki damla…sol yanım uğulduyor…halsiz,küskün içimdeki çocuk kırdı bütün oyuncaklarını…nerdesin şimdi hangi yıldıza bakıp “ bu çoban yıldızı” diyorsun…hangi kuşa anlatıyorsun beni…yine giydim hüzün elbisemi, sensizliğin tespihini çekerken kopartıp fırlatıyorum onu sesini astığım duvara…işte çöktü yine dizlerinin üstüne umutlarım…sızılarım arttı…içimde sen,parmaklarımda fesleğen kokusu,saçlarımda akasya çiçekleri …neden susturamıyorum içimde ağlayan çocuğu…
Saklı kentlerin süvarileriyiz biz unuttun mu? Ağlama diyorum sana! Kanarım…yıkılırım…sancılanırım…düşerim…üşürüm… Ölmek mi istiyorsun? peki önce solu benim son nefesimi.…
biçim olarak hoş görünmese de nick ya da nickname sözcükleri yerine kullanmayı çok istediğim kelime. herkes kullansın, kimse yalnız hissetmesin. rumuzum antidig, 37 yaşında yazarım. ruanda'da savaşırken öldüm.
zor ve tehlikeli bir eylem. kendi icinde karmasik olan bir seyi daha da karmasik hale getirmenin anlami yok zaten. konusmak belki de bir insana verilecek en buyuk cezadir. cevremdeki seslere bakarak diyorum bunu'
dilin hareketi, bir makine dişlisinin çarklarına benzer bir hareketle düzenli çalıştığı için; zaman zaman çark atması gibi bir şey de yapıp, sıradan bir kelimeye mükemmel anlamlar yüklememize neden olabiliyor. konuşulanı bilmek, aslında bizim kelimelerden hissettiğimiz şey; karşımızdakinin kelimelerle bize iletmeye çalıştığı her neyse o değil. bilgiye nasıl ulaşacağız o zaman? galiba matematikle. galiba insan ırkının anadili matematik çünkü. ters okunamayacak tek disiplin olan matematik.
neyleyeyim o halde başkasıyla geçen zamanı, sonu sen'sen... ve neyleyeyim ben sadece hayalinle geçirdiğim gecelerimde çektiğim acıları. yanında değilken mutlu olmalarım neye yarar benim için sonuç hep sana çıkıyorsa... ayrılmalarımın sebepleri bile sadece sende son bulacak olan zamanımın daha zorlu geçmesini sağlıyorsa seninle arama neden 'ayrı'lıklar girsin ki?
eğer hayatta geçirilen tüm zamanların en nihayeti sende son buluyorsa, ve ben sadece sana ulaşacağım zamanı yaşıyorsam neye yarar benim sensizken yaşadıklarım ve ne işe yarar bu geriye kalan onca boş zaman? boş zamanlarımın 'boş' olma sebepleri sensen ve ben sadece seninle olan zamanlarda mutluysam o halde gerek yok başka şeylere. sadece sen ol, sen ol, sen ol hayatımda ki zorunlu olduğum bu zamanları en sevgiliyle geçirebileyim.
ben kafiye düşünüyorum oysa sevgilim bana
'vechimden başka bir şey düşünme' diyor
diyor ki ey benim kafiye düşünenim rahat ol
benim yanımda en güzel kafiye sensin
harf ne oluyor ki sen onu düşünesin
nedir ki harf? üzüm bağının çitten duvarı
harfi, sesi, sözü artık birbirine vurup parçalayayım da
seninle bu üçü olmaksızın konuşayım,ah! ..
çaresizlik ne illet bir sancı…ne öldürüyor ne yaşatıyor…söylesene martım..kırsam bütün sokak lambalarını fark eder mi bir kör için...
Yine düştün aklıma…Çay rengi gözlerimden süzülüyor tonlarca ağırlığındaki iki damla…sol yanım uğulduyor…halsiz,küskün içimdeki çocuk kırdı bütün oyuncaklarını…nerdesin şimdi hangi yıldıza bakıp “ bu çoban yıldızı” diyorsun…hangi kuşa anlatıyorsun beni…yine giydim hüzün elbisemi, sensizliğin tespihini çekerken kopartıp fırlatıyorum onu sesini astığım duvara…işte çöktü yine dizlerinin üstüne umutlarım…sızılarım arttı…içimde sen,parmaklarımda fesleğen kokusu,saçlarımda akasya çiçekleri …neden susturamıyorum içimde ağlayan çocuğu…
Saklı kentlerin süvarileriyiz biz unuttun mu?
Ağlama diyorum sana!
Kanarım…yıkılırım…sancılanırım…düşerim…üşürüm…
Ölmek mi istiyorsun? peki önce solu benim son nefesimi.…
biçim olarak hoş görünmese de nick ya da nickname sözcükleri yerine kullanmayı çok istediğim kelime. herkes kullansın, kimse yalnız hissetmesin. rumuzum antidig, 37 yaşında yazarım. ruanda'da savaşırken öldüm.
yalan...
zor ve tehlikeli bir eylem. kendi icinde karmasik olan bir seyi daha da karmasik hale getirmenin anlami yok zaten. konusmak belki de bir insana verilecek en buyuk cezadir. cevremdeki seslere bakarak diyorum bunu'
metafiziktir.
dilin hareketi, bir makine dişlisinin çarklarına benzer bir hareketle düzenli çalıştığı için; zaman zaman çark atması gibi bir şey de yapıp, sıradan bir kelimeye mükemmel anlamlar yüklememize neden olabiliyor. konuşulanı bilmek, aslında bizim kelimelerden hissettiğimiz şey; karşımızdakinin kelimelerle bize iletmeye çalıştığı her neyse o değil.
bilgiye nasıl ulaşacağız o zaman? galiba matematikle. galiba insan ırkının anadili matematik çünkü. ters okunamayacak tek disiplin olan matematik.
Kapat perdelerimi
Artik gunes girmesin
Kimse beni bilmesin
Kapat perdelerimi
Kalbin beni sevmesin
Derdim sana gecmesin
Sussun istiyorum su koca kalabalik
Bombos olsun sokaklar, calmasin telefonum
Hic kimse ozlemesin, gelmesinler kapima
İhtiyacim yok cunku yeni bir hatiraya
Hayat cok guzeldi
Durduk yere uzuldum
Her dogum gunumde
Neden bir yas kuculdum?
içerisinde yüzlerce ben olan.
neyleyeyim o halde başkasıyla geçen zamanı, sonu sen'sen... ve neyleyeyim ben sadece hayalinle geçirdiğim gecelerimde çektiğim acıları. yanında değilken mutlu olmalarım neye yarar benim için sonuç hep sana çıkıyorsa... ayrılmalarımın sebepleri bile sadece sende son bulacak olan zamanımın daha zorlu geçmesini sağlıyorsa seninle arama neden 'ayrı'lıklar girsin ki?
eğer hayatta geçirilen tüm zamanların en nihayeti sende son buluyorsa, ve ben sadece sana ulaşacağım zamanı yaşıyorsam neye yarar benim sensizken yaşadıklarım ve ne işe yarar bu geriye kalan onca boş zaman? boş zamanlarımın 'boş' olma sebepleri sensen ve ben sadece seninle olan zamanlarda mutluysam o halde gerek yok başka şeylere. sadece sen ol, sen ol, sen ol hayatımda ki zorunlu olduğum bu zamanları en sevgiliyle geçirebileyim.