Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Mehmet Baş
Mehmet Baş

'BÜNYESİNDE AHLAK OLMAYAN HİÇ BİR ŞEY GÜZEL DEĞİLDİR'

  • YEREL SEÇİMLER25.02.2009 - 17:19

    ADAY ADAYLARINA
    **
    Geliniz beyler geliniz, sofra hazır aş hazır;
    Kiminiz vekil olun kiminiz nazır.
    Bu millet sefil, bu millet perişan, bu millet aç,
    Sayenizde bu millet aşa ekmeye muhtaç! .
    **
    Mehmet Şükrü Baş-Elazığ

  • YEREL SEÇİMLER23.02.2009 - 14:14

    SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA

    Son Yıllarda ülkemizde demokrasinin vaz geçilmezi olan seçim sistemi bir hayli zaafa uğradı. Seçen seçtiğine, seçilen de seçene başka bir değişle millet vekiline, vekil de milletine güvenmez oldu. Bu güvensizlik beraberinde yasalara ve ahlâka mugayir pek çok sonuçları doğurdu. Bu kadar olmasa da her dönemde dinimizin ve töremizin hoş görmediği bir takım dedikodular yaşandı, şaibeler ayyuka çıktı.
    Ancak! ..
    Tarihin hiçbir döneminde meydanlarda böylesine utanç verici bir insan pazarı kurulmadı. İnsanlarımızın mukaddesatı olan oyu bu kadar pazarlık konusu yapılmadı.
    Oy avcıları bu kadar aleni olarak oy ticareti yapmadı.
    Siyasette terbiye ve nezaket kuralları hiçe sayılarak liderler biri birlerine “alçak-namert-hırsız” gibi seviyesiz sözlerle hitap etti.
    Bütün ahlaki değerler ayak altına alındı.
    Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri hiçbir seçim bu kadar gayrı ciddi ve gayri ahlaki bir hal almadı. Hiçbir seçimde bu kadar açık bir şekilde insanların oyu pazarlık konusu yapılmadı.
    ***
    Vatandaş seçimleri geleceği için değil bir geçim aracı olarak görmeye, seçim atmosferinden faydalanmaya başladı. Seçim rüşveti satt-ı vatana yayıldı. İlden ilçeye, ilçeden beldeye, beldeden köye kadar seçim rüşvetle anılır oldu.
    Nitekim bir köyümüzde yetmişlik bir muhtar adayı otuz torba un alarak her haneye el arabası ile un nakliyatına başladı.
    Seçim denilen bu demokrasi gereci ne acıdır ki geçim gereci oldu. Bir ilimizde buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi dağıtılırken bir diğer ilimizde doğalgazla ısınan evlere bile torba torba kömür, poşet poşet erzak dağıtıldı. Bu dağıtım çoğu zamanda devlet eliyle yerine getirildi.
    Akdeniz bölgesinin şirin bir ilçesinde belediye Başkan adayı her seçmenine bir cep telefonu vermeye başladı.
    Belediyeler tarafından alınan resmi seçim tarifesi yurdun dört bir yanında geçerli oldu. Bir oya cep telefonu, iki oya buzdolabı, üç oya çamaşır ve bulaşık makinesi seti, dört oya diz üstü bilgisayar ve çanak anten beş oy ve daha fazlasına “Dile benden ne dilersin.”! ….
    Bol keseden verilen ve yerine getirilmesi asla mümkün olmayacak iş ve aş vaatleri de cabası.
    Bir yöremizde bir belediye başkan adayı hali vakti yerinde olmayan fakir fukarayı “Hac”ca gönderme sözü verirken bir diğeri hanımı ölmüş yetmişlikleri evlendirme sözü verdi.
    Arabesk müzik eşliğinden esen yalan rüzgarları yedi bölgeyi etkisi altına aldı.
    ***
    Sade bunlarla kalsa elbette ki razı olacaktık. Allah’ın adı kullanılarak yalan söylenildi. Söyledikleri yalanlara Allah’ı şahit gösterenler bile oldu. Günahı vebali söyleyenin boynuna ben duyduğumu yazıyorum.Bir vatandaş derin uykusunda iken haşa Cenab-ı Allah ona “Kalk ey kulum diyor ne yatıyorsun belediye başkan adayı filan kulumun senin oyuna ihtiyacı var. Koş imdadına koş ona oy ver, ona oy verdir.”
    Gördünüz mü haşa Allah’ı bile yalanlarına ortak ediyorlar sünme haşa Allah’a bile yalan söyletiyorlar.
    “Hac’ca gidip de Arap’lara para kaptırmayın” diyenler bile birkaç oy uğruna çarşaflı kadınlara rozet takıyorlar, Kur’an kursları açıyorlar.
    Sağcısı, solcusu, inananı, inanmayanı dini siyasete alet ediyor.
    İnsanları kandırıp onların dini ve milli duygularıyla alay ediyorlar,yalan söylüyorlar.
    Fazlası yok mu? ....
    Elbette ki fazlası da var.
    “Ey Müslüman kardeşlerim oyunuzu Allah dostlarına veriniz” diyerek Allah adına bu ülkenin bütün nimetlerini kurutanlara, yetim öksüz malıyla, beytül malla kesesini dolduranlara destek oluyorlar, onların yalanlarına onların hırsızlıklarına ortak oluyorlar.
    Ülke kandıranlar ve kandırılanlar olmak üzere ikiye ayrılmış durumda.
    Peki biz hangi taraftayız? ...
    Elbetteki kandırılan tarafta. Koyun sürüsü gibi yalanları ile bizi kandıranların arkasında meleye, meleye gidiyoruz. Bilinçsiz, ruhsuz ve duygusuz.
    Tıpkı Sarı Çizmeli Mehmet Ağa gibiyiz.
    ***
    SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA

    Sarı çizmeli Mehmet Ağa, yine iş buldun,
    Geldi ya seçim vakti, adam yerine kondun.
    Yarın seçim günü oy vereceksin,
    Beş sene sırtlayacak kişiler seçeceksin.

    Bir koltuğa elbette bir kişi ilişecek,
    Bunları seçmek için, insanlar didişecek.
    Seçim sonrası aynı tas, aynı hamam,
    Sadece ve sadece, tellaklar değişecek.

    Sen yine Mehmet Ağa, aşa, ekmeğe muhtaç,
    Şifa olmaz sana ne penisilin, ne ilaç.
    Neylersin kural bu, düzen böyle işliyor,
    Tarak yenilense de, kafalar değişmiyor.
    M.Ş.Baş
    ***
    İşte böyle sevgili okurlarım. Kafalar değişmedikçe sarı çizmeli Mehmet ağanın kaderi de değişmeyecek. O yine aşa, işe muhtaç olacak taki! ....Sarı Çizmeli Mehmet Ağa bu gaflet uykusundan uyanana kadar bu böyle devam edecek.
    ***///***
    Mehmet Şükrü Baş 23 Şubat 2009 Elazığ Nurhak Gazetesi



  • cumhuriyet05.01.2009 - 21:56

    HASBİHÂL MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
    [email protected]

    CUMHURİYETİ ANLAMAK

    Bugün Cumhuriyet Bayramı…
    Bugün egemenliğin kayıtsız, şartsız milletin eline geçmesi,
    Bugün bir milletin istiklâl ve hürriyetine erişmesi,
    Bugün kula kulluk dönemine son verilmesidir.
    Necip milletime kutlu olsun.
    ***
    Cumhuriyet Nedir?
    Cumhuriyet milletin egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekili aracılığıyla kullandığı yönetim biçimidir.
    Ülkemizin yönetim şekli hamdolsun ki cumhuriyettir. Kurucusu ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür.
    O büyük kurtarıcıyı rahmetle, şükranla, saygıyla anıyorum.
    ***
    Öğretmen sınıfta cumhuriyetin özelliklerini anlatıyor. Arka sıralarda iki afacanın kendi alemlerinde olduğunu görünce onlara yönelip “Söyle bakalım Mehmet, Cumhuriyet nedir? ”.
    Mehmet’in dersten de, konudan da haberi yok içinden geldiği gibi cevap veriyor. “Cumhuriyet adam olmaktır öğretmenim” diyor. Öğretmenin gözleri doluyor, Mehmet’ine sarılıyor, gözlerinden öpüyor. “Doğru evladım doğru, Cumhuriyeti anlamak adam olmaktır.”
    ***
    Çünkü:
    Cumhuriyet hürriyettir,
    Cumhuriyet medeniyettir,
    Cumhuriyet ahlaktır, fazilettir, kemaliyettir,
    Cumhuriyet kişiliktir, haysiyettir,
    Cumhuriyet akla gelen her nimettir.
    ***
    Bu günlere öyle sanıldığı kadar kolay erişilmedi. Cumhuriyet denilen o güzellik kendiliğinden gelmedi. 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı’na dünyanın belli başlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı.
    İşte bu esaret yıllarında “Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır” diyen Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da açlıkla savaştılar, yoklukla savaştılar, cehaletle savaştılar, İngiliz’le, Fransız’la, İtalyan’la, Yunan’la savaştılar. Yetmedi yedi düvelle savaştılar. Binlerce şühedanın al kanları ile sulanan bu mübarek toprakları düşman çizmesinden kurtardılar. Bu kurtuluş sonrası Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet kurdular.
    İşte bu devlet genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti idi.
    ***
    Türkiye Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara başkent oldu. Atatürk düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, zihninde tasarladığı Cumhuriyetin ilânı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. Yakın arkadaşlarına 'Yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz.' dedi.
    29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetimiz ilân edildi. Karakterinde ‘hür yaşama, ulusunu hür yaşatma, yaşadığı zamana damgasını vurma’ özelliği bulunan Mustafa Kemal Atatürk genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı oldu.
    ***
    Atatürk ülkenin bekası, milletinin istiklali için didindi durdu. Ömrü savaş meydanlarında geçti, en büyük savaşını cehaletle yaptı. İnkılapları ile ülkenin ufuklarını açtı. Hasta adam tabir edilen ülkemizin varlığını dünya devletlerine kabul ettirdi. Bugün onun bize armağan ettiği Cumhuriyetin güzelliklerini soluyoruz. Biz, siz, hepimiz! ..
    Dünya durdukça.payidar kalsın ülkemiz,
    Yaşasın milletimiz,
    Yaşasın Cumhuriyetimiz.
    ***///***
    Mehmet Şükrü Baş///29 Ekim 2008///Elazığ Nurhak Gazetesi

  • cumhuriyet01.11.2008 - 15:39

    HASBİHÂL MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
    [email protected]

    CUMHURİYETİ ANLAMAK

    Bugün Cumhuriyet Bayramı…
    Bugün egemenliğin kayıtsız, şartsız milletin eline geçmesi,
    Bugün bir milletin istiklâl ve hürriyetine erişmesi,
    Bugün kula kulluk dönemine son verilmesidir.
    Necip milletime kutlu olsun.
    ***
    Cumhuriyet Nedir?
    Cumhuriyet milletin egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekili aracılığıyla kullandığı yönetim biçimidir.
    Ülkemizin yönetim şekli hamdolsun ki cumhuriyettir. Kurucusu ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür.
    O büyük kurtarıcıyı rahmetle, şükranla, saygıyla anıyorum.
    ***
    Öğretmen sınıfta cumhuriyetin özelliklerini anlatıyor. Arka sıralarda iki afacanın kendi alemlerinde olduğunu görünce onlara yönelip “Söyle bakalım Mehmet, Cumhuriyet nedir? ”.
    Mehmet’in dersten de, konudan da haberi yok içinden geldiği gibi cevap veriyor. “Cumhuriyet adam olmaktır öğretmenim” diyor. Öğretmenin gözleri doluyor, Mehmet’ine sarılıyor, gözlerinden öpüyor. “Doğru evladım doğru, Cumhuriyeti anlamak adam olmaktır.”
    ***
    Çünkü:
    Cumhuriyet hürriyettir,
    Cumhuriyet medeniyettir,
    Cumhuriyet ahlaktır, fazilettir, kemaliyettir,
    Cumhuriyet kişiliktir, haysiyettir,
    Cumhuriyet akla gelen her nimettir.
    ***
    Bu günlere öyle sanıldığı kadar kolay erişilmedi. Cumhuriyet denilen o güzellik kendiliğinden gelmedi. 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı’na dünyanın belli başlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı.
    İşte bu esaret yıllarında “Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır” diyen Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da açlıkla savaştılar, yoklukla savaştılar, cehaletle savaştılar, İngiliz’le, Fransız’la, İtalyan’la, Yunan’la savaştılar. Yetmedi yedi düvelle savaştılar. Binlerce şühedanın al kanları ile sulanan bu mübarek toprakları düşman çizmesinden kurtardılar. Bu kurtuluş sonrası Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet kurdular.
    İşte bu devlet genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti idi.
    ***
    Türkiye Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara başkent oldu. Atatürk düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, zihninde tasarladığı Cumhuriyetin ilânı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. Yakın arkadaşlarına 'Yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz.' dedi.
    29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetimiz ilân edildi. Karakterinde ‘hür yaşama, ulusunu hür yaşatma, yaşadığı zamana damgasını vurma’ özelliği bulunan Mustafa Kemal Atatürk genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı oldu.
    ***
    Atatürk ülkenin bekası, milletinin istiklali için didindi durdu. Ömrü savaş meydanlarında geçti, en büyük savaşını cehaletle yaptı. İnkılapları ile ülkenin ufuklarını açtı. Hasta adam tabir edilen ülkemizin varlığını dünya devletlerine kabul ettirdi. Bugün onun bize armağan ettiği Cumhuriyetin güzelliklerini soluyoruz. Biz, siz, hepimiz! ..
    Dünya durdukça.payidar kalsın ülkemiz,
    Yaşasın milletimiz,
    Yaşasın Cumhuriyetimiz.
    ***///***
    Mehmet Şükrü Baş///29 Ekim 2008///Elazığ Nurhak Gazetesi

  • fatih terim30.06.2008 - 20:09

    HASBİHÂL MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
    [email protected]

    AB’YE GİRELİM Mİ?

    Yıl 2006 Avusturya’da kalp krizi geçiren bir Türk vatandaşı, üzerinde ay-yıldızlı eşofman olduğu için hastanelere kabul edilmedi. İki çocuk babası Mesut Erkul eşinin kollarında oracıkta can verdi.
    Bu Türk evladına Allah’tan rahmet diliyorum. Böylesine insan haklarından, insanlıktan yoksun bir ülkede üzerindeki ay-yıldızlı eşofmanla ölmekte bir onur bir şereftir. Bu onurda ona yeter de artar sanıyorum. sanıyorum. (Hasbihal 4 Kasım 2006)
    ***
    Geliyoruz 2008 yılının Haziran ayına. 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası yapılıyor yer Almanya. Bütün dünyanın gözü kulağı burada çünkü yarı finale yükselen iki ülkenin milli maçları burada yapılacak. Beklenen gün ve saat geliyor takımlar sahada yerlerini alıyorlar. Stat tıklım tıklım dolu Televizyonlar bütün dünyaya naklen bu maçı yayınlıyorlar.
    Burada yapılan bir spor müsabakasıdır. Sporda aranan dostluktur, kardeşliktir, güzel ahlaktır. İstisnalar kaideyi bozmasa da biz bu güne kadar böyle biliyorduk.
    ***
    Ben bir spor yazarı değilim spordan anlamam ancak gördüklerim karşısında ben bu maça spor diyemiyorum. Sporda ahlak olur, bu maçta yoktu. Sporda terbiye olur, bu maçta yoktu. Sporda güzellik olur bu maçta oda yoktu.
    Öyleyse bu maçta ne vardı?
    Bu maçta ırkçılık vardı, maça taraf olmak vardı. Ahlaksızlık ve terbiyesizlik vardı. Her zaman olduğu gibi Türklere sebebi malum bir kin vardı.
    Kim sergiledi bu olumsuzlukları?
    Türklere olan kin ve kıskançlıklarını gizlemekte zorlanan ve Hakem diye sahaya çıkan üç soytarı…
    ***
    İsviçreli hakem Massimo Busacca Alman Milli Takımının 12. Oyuncusuydu. Elbetteki orta hakem böyle olunca yan hakemlerde farkı olamazdı. Böyle bir yönetimde millilerimizden Kazım ceza alanına topla hareketlendiği sırada Lahm'ın, kendisini çekmesi sonucunda yerde kalmasını görmediler. Bir dünyanın gördüğü bu hareketi görmediklerinden haliyle yüzde yüz penaltı olan penaltımızı vermediler. Daha o zaman maçın sonuçunu belirlemiş oldular. Maçın yan hakemi, (Matthias Arnet) taraflılığını, öylesine abarttı ki, Türkiye'nin ikinci golünde kurallar gereği orta sahaya doğru koşması gerekirken, üzüntüden yerinden bile kıpırdamadı..
    Yan hakemler en tehlikeli ataklarımızı sudan bahanelerle ve ofsayt gerekçesiyle kestiler.
    Oyuncularımız kart görmemek için haklı olarak sahada korkarak adım atıyor, çekingen bir tavır sergiliyorlardı. Buna rağmen bize “Barbar Türkler” diyen “Haçlılar sahada istedikleri gibi at oynatıyor, faul üstüne faul yapıyorlardı.
    Bütün bu rezaletleri tribünden seyreden FIFA Başkanı Sepp Blatter, maçtan sonra Türkiye’ye övgü yağdırıyor. Çünkü işlerine sadece Türklere övgü dizmek geliyor Türkiye’nin her Avrupa ülkesi ile yaptığı her maçta sergilenen bu rezaletlere Bu kadar alenen taraf tutmalara dur diyen yok, engel olan yok. Sporcularına ‘sporu edebinizle oynayın’ diyen de yok.
    ***
    Maç sonrası oyuncularımızın alın terinin gaspı her türkün gönlünde bir hüzün yumağı oluşturmuştur. Bizi yenen Alman Milli takımı değildir. Bizi yenen Haçlı zihniyetindeki insanların Türk’e olan kinleridir. Bu kinle dolu üç hokkabazın kaldırdıkları bayrak, çaldıkları düdüklerdir.
    Ne diyor Ulu Önder Atatürk “Saldırının ve saygısızlığın küçüğü büyüğü yoktur.”
    Almanların milli takımımızı ve Fatih Terim’i ayakta alkışlaması gibi bir nezaket sergilemeleri sanmayın ki geleneklerindendir. Hele bir yenilselerdi siz görürdünüz o zaman Alman’daki nezaketi, Alman’daki terbiyeyi.
    ***
    Şimdi bana diyeceksiniz ki spora siyaseti karıştırma.
    Doğru karıştırmamak gerek ancak! ! !
    Şurası bir gerçektir ki Avrupalı devletler Türkün formasındaki ay yıldıza tahammül edemiyorlar. Yaptıkları Hipokrat yeminlerine rağmen eşofmanında ay-yıldız olan kalp krizi geçirmiş hastaya bile bakmıyorlar.
    Böyle bir zihniyet Türk’ün Avrupa Şampiyonu olmasını hazmedebilir mi?
    Çünkü aramızda bir kan bağı yok.
    Hakemleri:… Avrupa sahalarında gördükleri ay-yıldızlı eşofmanlardan alerji duyuyorlar hakkımızı gasp ediyorlar, alın terimizi çalıyorlar.
    Siyasetçileri:… yüzümüze gülüp bizi kapılarında oyalıyorlar, yalan söylüyorlar, kandırıyorlar. Dostluk ve komşuluk martavalları ile kuyumuzu kazıyorlar, riyakarlık yapıyorlar.
    Siyaseti çirkinleştiriyorlar….
    AB gerçeği bu olunca birilerine sormak lazım AB’ye girelim mi?
    Girmeyelim mi?
    AB treninin arkasındaki tahta vagonlarda ikinci sınıf vatandaş olalım mı olmayalım mı?
    ***///***

    Mehmet Şükrü Baş///Elazığ Nurhak Gazetesi 30.06.2008

  • elif şafak14.10.2006 - 12:18

    Yakın senelerdeki Nobel Edebiyat Ödaülünüde her halde Elif Şafak alır. Çünkü Türkiye'ye hakaret eden her yazara avrupa ödül veriyor.

  • umay umay12.07.2006 - 20:09

    Umay ve Hüma Kuşu nedir?

  • elazığ14.05.2006 - 19:07

    Elazığ bizce Harput demek. Harput'ta tarih, Harput'ta milliyetçilik, Harput'ta, vatanseverlik demektir. Harput'un en büyük özelliği misafirperverliği ve engin kültürüdür. Elazığ bir kültür şehridir.Harputu tanımak için Harput' görmek gerekir.
    HARPUT
    Kıvrım kıvrım yollarında
    Güller açar bağlarında.
    Ta çocukluk çağlarımda,
    Gönlümdeki sevda Harput.

    Hoyratıyla, mayasıyla,
    Ab u hayat, havasıyla.
    Hele çayda, çırasıyla,
    Dilimdeki türküm Harput.

    At üstünde, Balak Gazi,
    Seyir eyler, Elaziz'i.
    Değerlerin, en azizi,
    Tarihimde onur Harput.

    Delilosu, tamzarası,
    Sanki cennet manzarası
    Dört mevsim bahar havası,
    Yaşanacak diyar Harput.

    Sayfa sayfa tarih yatar,
    Şu kalbimde nabzın atar.
    Sende güneş başka batar,
    Ecdadımdan miras Harput

    MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ - ELAZIĞ

  • polat alemdar14.05.2006 - 19:00

    Polat Alemdar bizlere Elazığ gençliği çağrıştırıyor. Biz onda Elazığ'lının vatanseverliğini milliyetçiliğini, misafir perverliğini,Ve de güzelliğini görüyoruz..