damla olsam dökülürüm ak ellerini yuğmaya gözyaşıysam sabrederim kirpiklerinde kalmaya gel gör ki sevdakârım aşk oduyla yanarım bu hallere düşmemi gözlerine sayarım.
KARAGÜL İkimizde acemi birer aşıktık o zamanlar Sen yollarda eski bir aşka ağlıyordun Bense kendimi usta sanıyordum bu işlerde Ve yağmur gibi akıp giden yıllardan Geriye ne kaldığını bilmiyordum seni tanıyana kadar Ama farkındaydım yinede Ne zaman seninle olsam Tanıdık bir kuş cıvıltısıyla uyanırdım her sabah Şimdiyse kırılgan mektuplar yazıyorum Hangi adrese göndereceğimi bile bilmeden Malumun olsun ben sende ülkemi sevdim Hüzün dolu yağmurlarla taşan boynu bükük nehirleri Ben sende yolları sevdim Dallarına hiçbir kuşun konmaya bile yanaşmadığı ağaçlarla Kaplı yolları İkimizde acemi birer aşıktık aslında Ne yapacağımızı bilmeden serseri dolaşırdık yollarda
Ben sende ülkemi sevdim Hüzün dolu yağmurları Mor kanatlı turnaları yar...
Ben sende rüzgarı sevdim Alıp götüren yılları Saklı kalan umutları yar...
Ne yeminler bozdum Geceler büyürken sensiz Ne yeminler bozdum Yıllar geçerken sitemsiz Ne yeminler bozdum Tarifi bile imkansız Senin için ey karagül
Ben sende yolları sevdim Yüreğinden gelip geçen Sevda yüklü katarları yar...
Ben sende seni sevdim Avuçlarken yüzümü Yahut dokunurken sessiz yar...
Dönelim Döndürsün bizi Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan Ve akılda kalan bir yokuştan Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından Ve çocukluktan Dönelim Dönelim mi biz Gençlikten, oralardan Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan Dönelim mi acıya Acıya, büyük acıya Ve soralım mı acaba Ey büyük yalnızlık insansan eğer Bir kaya Dalgalar yalarken onu O bakarken kaskatı kalabalıklara Ah, kalbin bulut bulut akan sesi. .....
Ne zaman geldin ruhum Görmedim seni Uçaktan atlarken Unuttum galiba özledim Sarıl bana ruhum ne olur Sar beni Çıglıklar geçti üstünden Bulutlar geçti Ve o gençlik günlerimizde Sen ve biz Seni öldü sandım ruhum Biliyor musun Sensiz yaşamaya alıştırdılar Galiba özledim
Dur. Bırak. Kaynasın kahvenin suyu Bana İstanbul’u anlat nasıldı Bana boğazı anlat nasıldı Haziran titreyişleri kaçak yağmurlar ardı Yıkanmış kurunur muydu yine o yedi tepe Ana şefkati gibi sıcak güneşte...... İnsanlar gülüyordu de Trende vapurda otobüste Yalanda olsa hoşuma gidiyor söyle Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır Bıktım be. Dur. Bırak kalsın açma televizyonu Bana İstanbul’u anlat nasıldı Şehirlerin şehrini anlat nasıldı Beyoğlu sırtlarından yasak gözlerimle bakıp Köprüler Sarayburnu Minareler ve Halice Deyiverdim mi bir merhaba gizlice Dur. Bırak. Kımıldama kal biraz öylece ne olur Kokun İstanbul gibidir Gözlerin İstanbul gecesi Şimdi gel sarıl sarıl bana kınalım Gök kubbenin altında orda da beraber Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali Hasretimin çölünde sanki bir pınar gibi İnsanlar gülüyordu de Trende vapurda otobüste Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır Bıktım be.
Gözlerinin İçi
söğüt olsam eğilirim
nazlı dal veren toprağa
çiçek olsam meylederim
dağ başlarında kokmaya
güneş olsam tez doğarım
gökyüzüne çıkmaya
aras olsam yol bulurum
yattığın yere akmaya
aras olsam yol bulurum
yatağına akmaya
gözlerinin içini öpeyim
yüreğim serinlesin
şiirler yetmez sevdama
öylesi derinimsin
şiirler yetmez sevdama
türkünün demindesin.
damla olsam dökülürüm
ak ellerini yuğmaya
gözyaşıysam sabrederim
kirpiklerinde kalmaya
gel gör ki sevdakârım
aşk oduyla yanarım
bu hallere düşmemi gözlerine sayarım.
gözlerinin içini öpeyim
yüreğim serinlesin
şiirler yetmez sevdama
öylesi derinimsin
şiirler yetmez sevdama
türkünün demindesin
deniz kenarında bir ev yapmışam
kerpicim tükenmiş naçar kalmışam
bir yâr için terk-i diyar olmuşam
elâ gözlü nazlı şirvanım benim
havuzun başında esmesin yeller
bugün efkârlıyım açmasın güller
derdime katlandı susdu bülbüller
elâ gözlü nazlı şirvanım benim
dağların inciri, dağların güzeli
incir ağacısın gam götürensin
güllerin içindesin, güllerin içindesin
incir ağacısın gam götürensin
gelin, damadın yüreğidir
incir ağacısın gam götürensin
Kainat-ı Evren
evren
yalnızlıktan da küçükmüş
düşlermiş asıl sonsuz olan.
evren
umutlardan da küçükmüş
mutsuzluk daha büyükmüş meğer.
KARAGÜL
İkimizde acemi birer aşıktık o zamanlar
Sen yollarda eski bir aşka ağlıyordun
Bense kendimi usta sanıyordum bu işlerde
Ve yağmur gibi akıp giden yıllardan
Geriye ne kaldığını bilmiyordum seni tanıyana kadar
Ama farkındaydım yinede
Ne zaman seninle olsam
Tanıdık bir kuş cıvıltısıyla uyanırdım her sabah
Şimdiyse kırılgan mektuplar yazıyorum
Hangi adrese göndereceğimi bile bilmeden
Malumun olsun ben sende ülkemi sevdim
Hüzün dolu yağmurlarla taşan boynu bükük nehirleri
Ben sende yolları sevdim
Dallarına hiçbir kuşun konmaya bile yanaşmadığı ağaçlarla
Kaplı yolları
İkimizde acemi birer aşıktık aslında
Ne yapacağımızı bilmeden serseri dolaşırdık yollarda
Ben sende ülkemi sevdim
Hüzün dolu yağmurları
Mor kanatlı turnaları yar...
Ben sende rüzgarı sevdim
Alıp götüren yılları
Saklı kalan umutları yar...
Ne yeminler bozdum
Geceler büyürken sensiz
Ne yeminler bozdum
Yıllar geçerken sitemsiz
Ne yeminler bozdum
Tarifi bile imkansız
Senin için ey karagül
Ben sende yolları sevdim
Yüreğinden gelip geçen
Sevda yüklü katarları yar...
Ben sende seni sevdim
Avuçlarken yüzümü
Yahut dokunurken sessiz yar...
Dönelim
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan
Ve akılda kalan bir yokuştan
Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından
Ve çocukluktan
Dönelim
Dönelim mi biz
Gençlikten, oralardan
Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan
Dönelim mi acıya
Acıya, büyük acıya
Ve soralım mı acaba
Ey büyük yalnızlık insansan eğer
Bir kaya
Dalgalar yalarken onu
O bakarken kaskatı kalabalıklara
Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.
.....
Elbet bir hinlik vardım seni sevişimde
ey kanıma çakıllar karıştıran isyan!
Ne zaman geldin ruhum
Görmedim seni
Uçaktan atlarken
Unuttum galiba özledim
Sarıl bana ruhum ne olur
Sar beni
Çıglıklar geçti üstünden
Bulutlar geçti
Ve o gençlik günlerimizde
Sen ve biz
Seni öldü sandım ruhum
Biliyor musun
Sensiz yaşamaya alıştırdılar
Galiba özledim
Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.
Nefes almak, her sabah uyanık,
Ağaran güne penceren açık,
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.
Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı,
Senin her yer: Caddeler, meydanlar, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!
Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...
Nefes almak, kolunda bir sevgili
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.
Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslerine karışmış.
Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.
O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak
Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu,
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.
Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes
Ziya Osman Saba
Hep kahır
Dur. Bırak. Kaynasın kahvenin suyu
Bana İstanbul’u anlat nasıldı
Bana boğazı anlat nasıldı
Haziran titreyişleri kaçak yağmurlar ardı
Yıkanmış kurunur muydu yine o yedi tepe
Ana şefkati gibi sıcak güneşte......
İnsanlar gülüyordu de
Trende vapurda otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor söyle
Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır
Bıktım be.
Dur. Bırak kalsın açma televizyonu
Bana İstanbul’u anlat nasıldı
Şehirlerin şehrini anlat nasıldı
Beyoğlu sırtlarından yasak gözlerimle bakıp
Köprüler Sarayburnu Minareler ve Halice
Deyiverdim mi bir merhaba gizlice
Dur. Bırak. Kımıldama kal biraz öylece ne olur
Kokun İstanbul gibidir
Gözlerin İstanbul gecesi
Şimdi gel sarıl sarıl bana kınalım
Gök kubbenin altında orda da beraber
Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali
Hasretimin çölünde sanki bir pınar gibi
İnsanlar gülüyordu de
Trende vapurda otobüste
Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle
Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır
Bıktım be.