1-Nazım Hikmet her zaman bir komünistti ve onun en büyük özeliği 'hiç bir zaman davasından vazgeçmemiş olması'dır! .. Fakat Nazım Hikmet'in komünizmi gerçekten de ayrı bir başlık altında toplanması gerekir diye düşünüyorum.. Sonuçta komünizm diyip bitmiyor.. (troçkist, leninist, otoriter komünizm, milli komünizm v.s v.s) biz bunu Nazım komünizmi desek daha doğru bence... Çünkü Nazım Hikmet'te ayrıca bir memleket olgusu var ki bu YÜREKLİS arkadaşın bize ilettiği yazıda da görülüyor... Nazım zaten 20 yaşına kadar 'aşırı milliyetçi' idi ve hiç bir zaman onun içinde tamamen silinemedi bu... Ama mesela Nazım'ın Türk sevgisi veya Nazım'ın Türk değeri şöyledir: Anadolu çok önemlidir Nazım için... Yani öyle yok Özbek Türktür; Kazak Türktür.. çok ilgilendirmez Nazımı.. Onun için Türkiye; Azerbaycan, Varna... (azerbaycan ve varna Nazım'ın hasretliklerini bir nebze olsun azaltmak için gittiği yerlerdi; oralara sık sık gider Türkçe konuşurdu)
TKP diyince aklıma geldi... Nazım Hikmet TKP'yle sayısız kere fikir ayrılığına düşmüş; milliyetçilikle suçlanmış, muhalefet kanadına geçmiş ve hatta ihraç noktasına gelmiştir.. Yani Nazım Hikmet biraz daha aydındı; entelektüeldi Türkiye'deki diğer komünistlerden...
Ömer Deniz Nazım Hikmet hayranı bir Türk genciydi.. Ömer Deniz'in fakirliği, ezilmişliği onu ister istemez Nazım okuru yapmıştı.. Çünkü Nazım onların sesiydi.. Ömer Deniz'in askeri okulda olması da askerlik aşkından değil bir nevi zorunluluktandır.. Nese Ömer Deniz bir gün izninde Istanbul'a gitmiş (askeri okul Ankaradaydı) ve Nazım'ı görmüş sokakta hemen yanına gitmiş; konuşmuş falan Nazım bakmış üstünde askeri üniforma (Nazım sonradan sorulduğunda ben öğrenci, kara, deniz üniforması ayıramam demiş; çocuğu öğrenci değil asker hatta kendisine karşı kullanılan biri sanmıştı) .. Ömer Deniz Nazım'a siyasi bir soru sorunca Nazım direk şüphelenir ve 'ihtiyacın olan herşey cumhuriyetin 6 prensibinde vardır' deyip çocuğu sepetler... Ardından hemen polisi ve arar ve aynen şöyle der: 'Ayıp bu sizin yaptığınız! .. Ben burda ailemi geçindirmeye çalışıorum; şimdi de askerleri mi salıyorsunuz üzerime? ' Tabii komiser şaşırır çünkü ortada hiç bir şey yoktur... Ömer Deniz bir zaman daha İstanbul'a gelir; yalnız bu kez bir günlüğüne firar etmiştir (sevgilisiyle problemi olduğundan) ve Istanbul'a gitmişken Nazım'ı görmek gelir aklına ve evine gider bu sefer... Evine gittiğinde Nazım yoktur evde.. Annesi içeri alır; sonra Nazım gelir ve Ömer Denizi görünce sinir küpüne döner; çocuğa çok kötü davranır ve biraz konuştuktan sepetler (halbuki Nazım'ın en iyi becerdiği şeylerden biri de çocuklar ve gençlerle iyi anlaşabilmekti) Hatta bu hareketinden dolayı şaşıran karısına: 'Sen onu kim zannediyorsun, yine bir iş açtılar başımıza' der.. ZATEN HARP OKULU DAVASI BU OLAYLARDAN 6 AY SONRA OLMUŞTUR NEDENİ DE 'TURANCI VE KIZILELMACI ÇOCUKLARIN' 'NAZIM, GOETHE, DOSTOYEVSKİ, FELSEFE OKUAN ÇOCUKLARI' ŞİKAYET ETMESİDİR.... **ÖMER DENİZİN NAZIMLA GÖRÜŞTÜĞÜNÜN ANLAŞILMASI BAZILARININ EKMEĞİNE YAĞ SÜRMÜŞTÜR YANİ NAZIMLA ÖMER DENİZ GÖRÜŞMESİ ANA SEBEP DEĞİLDİR..**
Uzun lafın kısası Nazım'ın Ömer Deniz'i şikayet etmesi ne onun komünizmine ne de devrimciliğine aykırıdır.. Tamamen bir yanlış anlama sonucudur.....
HARP OKULU İLE İLGİLİ YAZDIKLARIM: 1938 HARP OKULU OLAI VE NAZIM HİKMET yazan: A. KADİR*
*A.KADİR: abdülkadir meriçboyu.. bu olayda tutuklanan askeri okul öğrencilerinden biridir.. Hatta Ömer Deniz'in sağ kolu olmakla suçlanmıştı! ...
Sait Faik öyle bir insan ki çıkar İstanbul'un sokaklarına; Beyoğluna dolaşır; her türden insanlarla tanışır, sohbet eder.. büyük olayları basit insanların yaptığını gösterdi.. Öyküleri insanı anlattı... Herşeyiyle insanı..
Sait Faik'in bir eserini örnek vermek istiyorum; sait faik anlaşılsın biraz daha diye; en bilinen şiiri:
ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİ
Çıplak heykeller yapmalıyım Çırılçıplak heykeller Nefis rüyalarınız için. Ey önünden geçen ak sakallı kasketli Yırtık mintanından adaleleri gözüken Dilenci. Sana önce Şiirlerin tadını Aşkların tadını Kitaplardan tattırmalıyım Resimlerden duyurmalıyım. Resimlerden.
Şu oğlan çocuğuna bak. Fırça sallıyor Kokmuş manifaturacının ayağına Dörtyüzbin tekliğinden On kuruş verecek.
Seni satmam çocuğum Dörtyüzbin tekliğe. Ne güzel kaşların var Ne güzel bileklerin Hele ne ellerin var, ne ellerin.
Söylemeliyim. Yok Yok... meydanlarda bağırmalıyım Bu küçük Güllerin buram buram tüttüğü Anadolu şehri kahvesinde Kiraz mevsiminin Sevişme vakti olduğunu.
Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım. Baygınlık getiren şiirler. Kiraz mevsimi, kiraz Küfelerle dolu pazar. Zambaklar geçiriyor bir kadın Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor. Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını. Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı O biçimsiz Bizans şarkısı.
Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem Nasıl etsem nasıl yapsam da Meydanlarda bağırsam? Sokak başlarında sazımı çalsam Anlatsam şu kiraz mevsiminin Para kazanmak mevsimi değil Sevişme vakti olduğunu.
Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere. Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğun Oğlu bir şiir okusa Karacaoğlan'dan Orhan Veli'den Yunus'tan, Yunus'tan...
23 Kasım 1906'da Adapazarı'nda dünyaya geldi. İstanbul Erkek Lisesi'nin sonuncu sınıfında iken Bursa Lisesi'ne geçti, buradan mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde bir süre eğitim gördü. Ekonomi öğrenimi için İsviçre’ye gitti. Kısa süre kaldı ve Fransa’ya geçti.3 yıl Fransa'da yaşadı. Yurda dönüşte ticaretle uğraştı. Bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi'nde Türkçe grup dersleri öğretmenliği yaptı. Hikayeleriyle tanındı. Yaşamını Şişli'de Bulgar Çarşısı'ndaki apartman ve Burgaz Ada'daki köşklerinde annesi ile geçirdi. Evlenmedi. Ölümünden sonra Burgaz Ada'daki evi müze haline getirildi.11 Mayıs 1954'te sirozdan öldü. Annesi, ölümünden sonra 'Sait Faik Hikaye Ödülü' oluşturdu. Olayı temel alan geleneksel öykü kalıplarını yıkarak Türk öykücülüğünde yeni yollar açtı. Şiirsel bir anlatım, gerçeği çeşitli durumlarıyla görünür kılan bir gözlem ve izlenim gücüyle kendisinden sonraki öykücülere önderlik etti. Çağdaş edebiyata katkılarından dolayı Amerika'daki Uluslararası Mark Twain Derneği'nin onur üyeliğine seçildi.
Bugün (kim olursa olsun) memleketimize göz dikse savaşmayacak mıyız? Bir İstiklal savaşı daha söz konusu olsa koşa koşa gitmez miyiz cepheye? Düşman ki olursa olsun... Tabii gideriz; bu savaşa her Türk çocuğu evet diyecektir! ... Fakat ulusal bağımsızlığımız veya memleketsel çıkarlarımız söz konusu olmadıkça her savaşa HAYIR da demeli her Türk çocuğu.. Atatürk'ü okumalı....
william wallace büyük adam; gerçekten de çok sevdim.. fakat Çanakkale şehitlerinin; benim memleketimin yarı aç-yarı esir insanlarının tırnağı bile olamaz... Fakat yine bu onun büyüklüğünü ve kutsallığını kısıtlamaz...
Kurtuluş savaşında bütün şehirlerimiz yüreklerini koymuştur; aralarından birini çıkarmak yanlış bence kastamonu olsun başka bir yer olsun; düşünün kilis, gaziantep, adana, kahraanmaraş, sanlıurfa, dörtyol, izmir, afyon, eskişehir v.s v.s..
Birkaç yanlışı düzeltmek isterim:
1-Nazım Hikmet her zaman bir komünistti ve onun en büyük özeliği 'hiç bir zaman davasından vazgeçmemiş olması'dır! .. Fakat Nazım Hikmet'in komünizmi gerçekten de ayrı bir başlık altında toplanması gerekir diye düşünüyorum.. Sonuçta komünizm diyip bitmiyor.. (troçkist, leninist, otoriter komünizm, milli komünizm v.s v.s) biz bunu Nazım komünizmi desek daha doğru bence... Çünkü Nazım Hikmet'te ayrıca bir memleket olgusu var ki bu YÜREKLİS arkadaşın bize ilettiği yazıda da görülüyor... Nazım zaten 20 yaşına kadar 'aşırı milliyetçi' idi ve hiç bir zaman onun içinde tamamen silinemedi bu... Ama mesela Nazım'ın Türk sevgisi veya Nazım'ın Türk değeri şöyledir: Anadolu çok önemlidir Nazım için... Yani öyle yok Özbek Türktür; Kazak Türktür.. çok ilgilendirmez Nazımı.. Onun için Türkiye; Azerbaycan, Varna... (azerbaycan ve varna Nazım'ın hasretliklerini bir nebze olsun azaltmak için gittiği yerlerdi; oralara sık sık gider Türkçe konuşurdu)
TKP diyince aklıma geldi... Nazım Hikmet TKP'yle sayısız kere fikir ayrılığına düşmüş; milliyetçilikle suçlanmış, muhalefet kanadına geçmiş ve hatta ihraç noktasına gelmiştir..
Yani Nazım Hikmet biraz daha aydındı; entelektüeldi Türkiye'deki diğer komünistlerden...
Ömer Deniz Nazım Hikmet hayranı bir Türk genciydi.. Ömer Deniz'in fakirliği, ezilmişliği onu ister istemez Nazım okuru yapmıştı.. Çünkü Nazım onların sesiydi.. Ömer Deniz'in askeri okulda olması da askerlik aşkından değil bir nevi zorunluluktandır.. Nese Ömer Deniz bir gün izninde Istanbul'a gitmiş (askeri okul Ankaradaydı) ve Nazım'ı görmüş sokakta hemen yanına gitmiş; konuşmuş falan Nazım bakmış üstünde askeri üniforma (Nazım sonradan sorulduğunda ben öğrenci, kara, deniz üniforması ayıramam demiş; çocuğu öğrenci değil asker hatta kendisine karşı kullanılan biri sanmıştı) .. Ömer Deniz Nazım'a siyasi bir soru sorunca Nazım direk şüphelenir ve 'ihtiyacın olan herşey cumhuriyetin 6 prensibinde vardır' deyip çocuğu sepetler... Ardından hemen polisi ve arar ve aynen şöyle der: 'Ayıp bu sizin yaptığınız! .. Ben burda ailemi geçindirmeye çalışıorum; şimdi de askerleri mi salıyorsunuz üzerime? ' Tabii komiser şaşırır çünkü ortada hiç bir şey yoktur...
Ömer Deniz bir zaman daha İstanbul'a gelir; yalnız bu kez bir günlüğüne firar etmiştir (sevgilisiyle problemi olduğundan) ve Istanbul'a gitmişken Nazım'ı görmek gelir aklına ve evine gider bu sefer... Evine gittiğinde Nazım yoktur evde.. Annesi içeri alır; sonra Nazım gelir ve Ömer Denizi görünce sinir küpüne döner; çocuğa çok kötü davranır ve biraz konuştuktan sepetler (halbuki Nazım'ın en iyi becerdiği şeylerden biri de çocuklar ve gençlerle iyi anlaşabilmekti) Hatta bu hareketinden dolayı şaşıran karısına: 'Sen onu kim zannediyorsun, yine bir iş açtılar başımıza' der..
ZATEN HARP OKULU DAVASI BU OLAYLARDAN 6 AY SONRA OLMUŞTUR NEDENİ DE 'TURANCI VE KIZILELMACI ÇOCUKLARIN' 'NAZIM, GOETHE, DOSTOYEVSKİ, FELSEFE OKUAN ÇOCUKLARI' ŞİKAYET ETMESİDİR....
**ÖMER DENİZİN NAZIMLA GÖRÜŞTÜĞÜNÜN ANLAŞILMASI BAZILARININ EKMEĞİNE YAĞ SÜRMÜŞTÜR YANİ NAZIMLA ÖMER DENİZ GÖRÜŞMESİ ANA SEBEP DEĞİLDİR..**
Uzun lafın kısası Nazım'ın Ömer Deniz'i şikayet etmesi ne onun komünizmine ne de devrimciliğine aykırıdır.. Tamamen bir yanlış anlama sonucudur.....
HARP OKULU İLE İLGİLİ YAZDIKLARIM: 1938 HARP OKULU OLAI VE NAZIM HİKMET yazan: A. KADİR*
*A.KADİR: abdülkadir meriçboyu.. bu olayda tutuklanan askeri okul öğrencilerinden biridir.. Hatta Ömer Deniz'in sağ kolu olmakla suçlanmıştı! ...
ben de 'simavne kadısı oğlu şeyh bedrettin destanı'nı öneriyorum yazarı: Nazım Hikmet...
Sait Faik öyle bir insan ki çıkar İstanbul'un sokaklarına; Beyoğluna dolaşır; her türden insanlarla tanışır, sohbet eder.. büyük olayları basit insanların yaptığını gösterdi.. Öyküleri insanı anlattı... Herşeyiyle insanı..
Sait Faik'in bir eserini örnek vermek istiyorum; sait faik anlaşılsın biraz daha diye; en bilinen şiiri:
ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİ
Çıplak heykeller yapmalıyım
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için.
Ey önünden geçen ak sakallı kasketli
Yırtık mintanından adaleleri gözüken
Dilenci.
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım. Resimlerden.
Şu oğlan çocuğuna bak.
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dörtyüzbin tekliğinden
On kuruş verecek.
Seni satmam çocuğum
Dörtyüzbin tekliğe.
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin.
Söylemeliyim.
Yok
Yok... meydanlarda bağırmalıyım
Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu.
Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım.
Baygınlık getiren şiirler.
Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle dolu pazar.
Zambaklar geçiriyor bir kadın
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor.
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını.
Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı
O biçimsiz Bizans şarkısı.
Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam?
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu.
Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere.
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan'dan
Orhan Veli'den
Yunus'tan, Yunus'tan...
23 Kasım 1906'da Adapazarı'nda dünyaya geldi. İstanbul Erkek Lisesi'nin sonuncu sınıfında iken Bursa Lisesi'ne geçti, buradan mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde bir süre eğitim gördü. Ekonomi öğrenimi için İsviçre’ye gitti. Kısa süre kaldı ve Fransa’ya geçti.3 yıl Fransa'da yaşadı. Yurda dönüşte ticaretle uğraştı. Bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi'nde Türkçe grup dersleri öğretmenliği yaptı. Hikayeleriyle tanındı. Yaşamını Şişli'de Bulgar Çarşısı'ndaki apartman ve Burgaz Ada'daki köşklerinde annesi ile geçirdi. Evlenmedi. Ölümünden sonra Burgaz Ada'daki evi müze haline getirildi.11 Mayıs 1954'te sirozdan öldü. Annesi, ölümünden sonra 'Sait Faik Hikaye Ödülü' oluşturdu. Olayı temel alan geleneksel öykü kalıplarını yıkarak Türk öykücülüğünde yeni yollar açtı. Şiirsel bir anlatım, gerçeği çeşitli durumlarıyla görünür kılan bir gözlem ve izlenim gücüyle kendisinden sonraki öykücülere önderlik etti. Çağdaş edebiyata katkılarından dolayı Amerika'daki Uluslararası Mark Twain Derneği'nin onur üyeliğine seçildi.
Ben, bir insan,
ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga,
hasret ve ümitten ibaret Nazım Hikmet
Bugün (kim olursa olsun) memleketimize göz dikse savaşmayacak mıyız? Bir İstiklal savaşı daha söz konusu olsa koşa koşa gitmez miyiz cepheye? Düşman ki olursa olsun... Tabii gideriz; bu savaşa her Türk çocuğu evet diyecektir! ... Fakat ulusal bağımsızlığımız veya memleketsel çıkarlarımız söz konusu olmadıkça her savaşa HAYIR da demeli her Türk çocuğu.. Atatürk'ü okumalı....
Ulusal bağımsızlık tehlikede olmadıkça; savaşlar birer cinayettir! ...
M.Kemal Atatürk
william wallace büyük adam; gerçekten de çok sevdim.. fakat Çanakkale şehitlerinin; benim memleketimin yarı aç-yarı esir insanlarının tırnağı bile olamaz...
Fakat yine bu onun büyüklüğünü ve kutsallığını kısıtlamaz...
Kurtuluş savaşında bütün şehirlerimiz yüreklerini koymuştur; aralarından birini çıkarmak yanlış bence kastamonu olsun başka bir yer olsun; düşünün kilis, gaziantep, adana, kahraanmaraş, sanlıurfa, dörtyol, izmir, afyon, eskişehir v.s v.s..