Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Güneş Seninle Doğacak
Güneş Seninle Doğacak

KOYU GÖLGESİNDE GÖK GÖZLERİNİN NE DÜŞLER YIKILDI SEN BİLEMEZSİN...

  • fethullah gülen28.12.2005 - 22:52

    Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
    Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
    Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar,
    Küfür diye bakarlar senin dualarına.

  • nazım hikmet28.12.2005 - 22:45

    Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...
    Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara...
    Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
    Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.

  • arif nihat asya28.12.2005 - 22:40

    Vatan şairi, böyle insanları yadederken sözle anlatmak çok zor oluyor;

    Arif Nihat Asya'ya...



    Yelkenler biçildiler, yelkenler dikildiler,
    Dağlardan donanmayla, kalyonlar çekildiler.
    Kerpetenle surların, dişleri söküldüler.
    Yola çıktık efendim,yiğitler hazırlandı,
    Vatana kurban için, parmaklar kınalandı.

    Geçtim anadan yardan, geçtim her sevgiliden,
    Bir destan yazacağız, okusunlar ezberden,
    Öğrettin haberim var taşıdığım değerden,
    Gönüllü gazilerin listesinde baştayım,
    Vatan için vuracak, vurulacak yaştayım.

    Yüzüne çarpacağım zamanenin fendini,
    Coştum kabardım artık, yıkacağım bendimi,
    Kıymetim soydan gelir, biliyorum kendimi,
    Abideni dikmeye bir yaman uğraştayım,
    Size anıtlar yapıp, yükseltecek yaştayım.

    Okudum tarihimi, tanıdım eserleri,
    Kendime örnek aldım, Fatih'i, Selimleri,
    Başıma taç eyledim verdiğin emirleri,
    Bitti gündelik işler, bir ulvi telaştayım,
    Senin açtığın yolda koşturacak yaştayım.

    Artık günümüz geldi, işaret var Atamdan,
    Elbette gelecektir, bütün gençlik arkamdan,
    Gücümü alıyorum, bu Şanlı Bayrağımdan,
    İpliğimi sen ördün, atlas bir kumaştayım,
    Burçlara bayrak olup dikilecek yaştayım.

    Vakit gelmiştir artık,saatler ayarlandı,
    Tembel tembel uyuyan, Çelebiler uyandı,
    Müsterih ol efendim, hazırlık tamamlandı,
    Yalnız İstanbul değil, çok büyük inançtayım,
    Bu yürekle dünyayı fethedecek yaştayım.

    Kasım Kaplan

    RUHUNA-EL-FATIHA...

  • arif nazım28.12.2005 - 22:36

    Arif Nazım deyince aklıma ortaokul yıllarım gelir, üsküdar gelir, aslında Arif Nazım, Üsküdar gelir İstanbullu olmasamda, Sevda şiirleri gelir, sony walkmenimde sabah akşam dinlediğim ve...bu şiir gelir...

    http://www.kalbimsin.net/siirler/gozlerini%20getir/

  • boş işler28.12.2005 - 22:26

    Bazı mukaddesat düşmanı vatan hainleri yine tıngırdamaya başladı

  • üç şey28.12.2005 - 21:36

    Eline,
    diline,
    beline sahip ol.

  • boş işler28.12.2005 - 21:33

    Boş iş bunlar,devletin başkanına argo yakıştırmalarla küfürle bir yere varılmaz,slogancı zihniyet, ve işte sizin lügatinizden çıkardığımız zaman cümle kurmayacağınız kelimeler;

    Amerika
    Faşist
    Devrim
    Nazım

    Sizin gibi bunlar da boş

  • Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU28.12.2005 - 21:28

    Kahramanlık Türküsü


    cc
    Şanlı kitap önderimiz kılındı
    İman sancak gönderimiz kılındı
    İklim-i Rum,minderiniz kılındı
    Ol mindere kavi diz verilmeli.

    Barak Baba,Sarı Saltuk orada,
    Hacı Bektaş Veli,Taptuk orada,
    Bir mübarek vatan yaptık orada,
    Ki,bir can dilerse bin verilmeli.

    Töre,nizam,yol ve yordam her kula
    Ulus,erkan,edep,erdem her kula,
    Yirmidört saatte her dem her kula,
    Allah ın buyruğu uz verilmeli.

    İnatla girmeyin soy sop faslına
    Kurtsa kurt itse it döner aslına
    Rum ülkelerinde Oğuz nesline
    Peygamber kavlince öz verilmeli.

    İçinde olanlar bir nebze iman
    Gönlünü mazluma eder süt liman
    Halkı ayırmadan kafir müslüman
    Açsa aş,açıksa bez verilmeli.

    Bu kılıçlar iller fethi içindir.
    Bu kitaplar diller fethi içindir.
    Türküler gönüller fethi içindir.
    Cümle ozanlara saz verilmeli.

    Kartal yuvasıdır Söğüt te burçlar,
    Devletin zırhıdır sınırda uçlar,
    Gazi Osmanlara zağlı kılıçlar
    Yunus Emrelere söz verilmeli...

  • yağmur27.12.2005 - 23:54

    Bilmiyorum burada var mıydı ama, okumuş olduğum en güzel nat-ı şerif,

    .........

    YAĞMUR
    Vareden’in adıyla insanlığa inen Nûr
    Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
    Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
    Kutlu bir zaferdir bu ebâbil dudağından
    Rahmet vâdilerinden boşanır ab-ı hayat
    En müstesna doğuşa hamiledir kâinat

    Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
    Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
    Yağmur,sen bekleyen bir taş da ben olsaydım

    Hasretin alev alev içime bir ân düştü
    Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü
    Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
    Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

    İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin
    Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
    Mehtâbını düşlerken o mühür sahibinin
    Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
    Yeryüzü âveredir,yapayalnız ve kurak

    Zaman,ayaklarımda tükendi adım adım
    Heyûla,bir ağ gibi ördü rüyalarımı
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

    Yağmur,gülşenimize sensiz,baldıran düştü
    Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü
    Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe
    Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

    Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden
    Ulaşır intizârın yaldızlı sabahına
    Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden
    Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
    Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
    Sükûtu yâr,sevinci duâlar kadar derin

    Çâresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
    Bir cezîr yaşadım ki,yaşanmamış,mâzide
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

    Sensiz,kaldırımlara nice güzel can düştü
    Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü
    Yağmur,kaybettik bütün hazinesini ceddin
    En son,avucumuzdan inci ve mercan düştü

    Melekler sağnak sağnak gülümser mâveradan
    Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
    Mutluluk nağmeleri işitirler Hira’dan
    Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
    Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
    Paramparça,ateşler şahının hayalleri

    Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
    O mücellâ çehreni izleseydim ebedî
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

    Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
    Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
    Kâtil sinekler deldi hicâbın perdesini
    İstiklâl boşluğunda arılan nâdân düştü

    Dolaşan ben olsaydım Save’nin damarında
    Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
    Ebedî aşka giden esrârlı yollarında
    Senden bir kıvılcımın,Süreyyâ bir şûlenin
    Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
    On asırlık ocağın savururdum külünü

    Bazen kendine âşık deli bir fırtınaydım
    Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
    Uğrunda koparılan bir taş da ben olsaydım

    Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
    Mazluma sürgün evi; zâlime cihan düştü
    Sana meftûn ve hayran,sana râm olanlara
    Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü

    Bâdiye yaylasında koklasaydım izini
    Kefenimi biçseydi Ebvâ’da esen rüzgâr
    Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
    Ne kaderi suçlamak kalırdı,ne intihar
    Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
    Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

    Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadın
    Tereddüt oymak oymak kemirdi gurûrumu
    Bahîra’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

    Haritanın en beyaz noktasına kam düştü
    Kırıldı adâletin kılıcı; kalkan düştü
    Mahkûmlar yargılıyor; hâkimler mahkûm şimdi
    Hakların temeline sanki bir volkan düştü

    Firâkınla kavrulur çölde kum taneleri
    Ahûların içinde sevdan akkor gibidir
    Erdemin,bereketin doldurur hâneleri
    Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
    Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
    Sensiz,yükü zehirdir en güzel imbatların

    Devlerin esrârını aynalara sorsaydım
    Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım




    Sensiz,tutunduğumuz dallardan yılan düştü
    İlkin karardı yollar,sonra heyelân düştü
    Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
    Sensizlik diyârından püsküllü yalan düştü

    Yağmur,duysam içimin göklerinden sesini
    Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
    Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
    Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
    Yağmur,birgün kurtulup çağın kundaklarından
    Alsam,ölümsüzlüğü billûr dudaklarından

    Madenî arzuların ardında seyre daldım
    Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

    Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü
    Tersine döndü her şey sanki; âsuman düştü
    Kırık bir kayık kaldı elimizde,hayalî
    Hazîndir ki,dertleri aşmaya ummân düştü

    Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
    Seni hissetmeyen kalp,kapısız zindan olur
    Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
    Sesini duymayanlar girdâbında boğulur
    Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
    Şaşkınlığa açılır gözleri,görmeyenin

    Saatlerin ardında hep kendimi aradım
    Bir melâl zincirine takıldı parmaklarım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

    Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü
    Sensiz,kıtalar boyu uzayan vatan düştü
    Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül
    Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

    Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
    Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
    Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
    Sümeyrâ’yı arıyor her damlada bir saray
    Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
    Mekânın fırçasında solmayan resim senin

    Yağmur,birgün ellerini ellerimde bulsaydım
    Güzellik şâhikası gülümserdi yüzüme
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

    Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
    Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
    İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
    Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

    Islaklığı sanadır âhımın,efgânımın
    İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
    Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın
    Nazarın ok misali karanlıkları deler
    Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin
    Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

    Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
    Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
    Sana hicret edenbir Kureyş de ben olsaydım

    Yağmur,sayrılığıma seninle derman düştü
    Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
    Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
    Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

    Nefesinle yeniden çizilecek desenler
    Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
    Aydınlığa nûrunla kavuşacak mahzenler
    Anneler çocuklara hep seni içirecek
    Yağmur,seninle biter susuzluğu evrenin
    Sana mü’mindir sema; sana muhtaçtır zemin

    Damar damar seninle,hep seninle dolsaydım
    Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    Kardeşler arasına heyhat,sû-i zan düştü
    Zedelendi sağduyu; körleşen iz’ân düştü
    Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
    İnsanlık bahçemize sensizlik hazân düştü

    Yağmur,seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    Çölde seni özleyen bir kuş da olsaydım
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    Bahîra’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
    Okşadığın bir parça kumaş daben olsaydım
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
    Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
    Damar damar seninle,hep seninle dolsaydım
    Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.

    Nurullah GENÇ

  • medine27.12.2005 - 23:52

    Eski adıyla Yesrib, Ya da Gül-i Rana'yı yüreğinde barındıran şehirlerin anası mübarek ve nurlu şehir Medine-i Münevvere...