Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra... Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara... Lenin’den bahsederse karşında bir maskara, Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.
Vatan şairi, böyle insanları yadederken sözle anlatmak çok zor oluyor;
Arif Nihat Asya'ya...
Yelkenler biçildiler, yelkenler dikildiler, Dağlardan donanmayla, kalyonlar çekildiler. Kerpetenle surların, dişleri söküldüler. Yola çıktık efendim,yiğitler hazırlandı, Vatana kurban için, parmaklar kınalandı.
Geçtim anadan yardan, geçtim her sevgiliden, Bir destan yazacağız, okusunlar ezberden, Öğrettin haberim var taşıdığım değerden, Gönüllü gazilerin listesinde baştayım, Vatan için vuracak, vurulacak yaştayım.
Okudum tarihimi, tanıdım eserleri, Kendime örnek aldım, Fatih'i, Selimleri, Başıma taç eyledim verdiğin emirleri, Bitti gündelik işler, bir ulvi telaştayım, Senin açtığın yolda koşturacak yaştayım.
Artık günümüz geldi, işaret var Atamdan, Elbette gelecektir, bütün gençlik arkamdan, Gücümü alıyorum, bu Şanlı Bayrağımdan, İpliğimi sen ördün, atlas bir kumaştayım, Burçlara bayrak olup dikilecek yaştayım.
Vakit gelmiştir artık,saatler ayarlandı, Tembel tembel uyuyan, Çelebiler uyandı, Müsterih ol efendim, hazırlık tamamlandı, Yalnız İstanbul değil, çok büyük inançtayım, Bu yürekle dünyayı fethedecek yaştayım.
Arif Nazım deyince aklıma ortaokul yıllarım gelir, üsküdar gelir, aslında Arif Nazım, Üsküdar gelir İstanbullu olmasamda, Sevda şiirleri gelir, sony walkmenimde sabah akşam dinlediğim ve...bu şiir gelir...
Boş iş bunlar,devletin başkanına argo yakıştırmalarla küfürle bir yere varılmaz,slogancı zihniyet, ve işte sizin lügatinizden çıkardığımız zaman cümle kurmayacağınız kelimeler;
Bilmiyorum burada var mıydı ama, okumuş olduğum en güzel nat-ı şerif,
.........
YAĞMUR Vareden’in adıyla insanlığa inen Nûr Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebâbil dudağından Rahmet vâdilerinden boşanır ab-ı hayat En müstesna doğuşa hamiledir kâinat
Yıllardır bozbulanık suları yudumladım Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları Yağmur,sen bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir ân düştü Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla Mehtâbını düşlerken o mühür sahibinin Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla Yeryüzü âveredir,yapayalnız ve kurak
Zaman,ayaklarımda tükendi adım adım Heyûla,bir ağ gibi ördü rüyalarımı Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Yağmur,gülşenimize sensiz,baldıran düştü Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden Ulaşır intizârın yaldızlı sabahına Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin Sükûtu yâr,sevinci duâlar kadar derin
Çâresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım Bir cezîr yaşadım ki,yaşanmamış,mâzide Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sensiz,kaldırımlara nice güzel can düştü Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü Yağmur,kaybettik bütün hazinesini ceddin En son,avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser mâveradan Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar Mutluluk nağmeleri işitirler Hira’dan Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri Paramparça,ateşler şahının hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım O mücellâ çehreni izleseydim ebedî Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Dolaşan ben olsaydım Save’nin damarında Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin Ebedî aşka giden esrârlı yollarında Senden bir kıvılcımın,Süreyyâ bir şûlenin Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine âşık deli bir fırtınaydım Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak Uğrunda koparılan bir taş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü Mazluma sürgün evi; zâlime cihan düştü Sana meftûn ve hayran,sana râm olanlara Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü
Bâdiye yaylasında koklasaydım izini Kefenimi biçseydi Ebvâ’da esen rüzgâr Seninle yıkasaydım acılar dehlizini Ne kaderi suçlamak kalırdı,ne intihar Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadın Tereddüt oymak oymak kemirdi gurûrumu Bahîra’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kam düştü Kırıldı adâletin kılıcı; kalkan düştü Mahkûmlar yargılıyor; hâkimler mahkûm şimdi Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firâkınla kavrulur çölde kum taneleri Ahûların içinde sevdan akkor gibidir Erdemin,bereketin doldurur hâneleri Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir Şemsiyesi altında yürürsün bulutların Sensiz,yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrârını aynalara sorsaydım Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz,tutunduğumuz dallardan yılan düştü İlkin karardı yollar,sonra heyelân düştü Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer Sensizlik diyârından püsküllü yalan düştü
Yağmur,duysam içimin göklerinden sesini Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir Yağmur,birgün kurtulup çağın kundaklarından Alsam,ölümsüzlüğü billûr dudaklarından
Madenî arzuların ardında seyre daldım Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü Tersine döndü her şey sanki; âsuman düştü Kırık bir kayık kaldı elimizde,hayalî Hazîndir ki,dertleri aşmaya ummân düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır Seni hissetmeyen kalp,kapısız zindan olur Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır Sesini duymayanlar girdâbında boğulur Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin Şaşkınlığa açılır gözleri,görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradım Bir melâl zincirine takıldı parmaklarım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü Sensiz,kıtalar boyu uzayan vatan düştü Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde Sümeyrâ’yı arıyor her damlada bir saray Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin Mekânın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur,birgün ellerini ellerimde bulsaydım Güzellik şâhikası gülümserdi yüzüme Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü İniltiler geliyor doğudan ve batıdan Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır âhımın,efgânımın İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın Nazarın ok misali karanlıkları deler Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar Sana hicret edenbir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur,sayrılığıma seninle derman düştü Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefesinle yeniden çizilecek desenler Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek Aydınlığa nûrunla kavuşacak mahzenler Anneler çocuklara hep seni içirecek Yağmur,seninle biter susuzluğu evrenin Sana mü’mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle,hep seninle dolsaydım Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasına heyhat,sû-i zan düştü Zedelendi sağduyu; körleşen iz’ân düştü Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın İnsanlık bahçemize sensizlik hazân düştü
Yağmur,seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Çölde seni özleyen bir kuş da olsaydım Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Bahîra’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım Okşadığın bir parça kumaş daben olsaydım Senin için görülen bir düş de ben olsaydım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım Damar damar seninle,hep seninle dolsaydım Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.
Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara...
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.
Vatan şairi, böyle insanları yadederken sözle anlatmak çok zor oluyor;
Arif Nihat Asya'ya...
Yelkenler biçildiler, yelkenler dikildiler,
Dağlardan donanmayla, kalyonlar çekildiler.
Kerpetenle surların, dişleri söküldüler.
Yola çıktık efendim,yiğitler hazırlandı,
Vatana kurban için, parmaklar kınalandı.
Geçtim anadan yardan, geçtim her sevgiliden,
Bir destan yazacağız, okusunlar ezberden,
Öğrettin haberim var taşıdığım değerden,
Gönüllü gazilerin listesinde baştayım,
Vatan için vuracak, vurulacak yaştayım.
Yüzüne çarpacağım zamanenin fendini,
Coştum kabardım artık, yıkacağım bendimi,
Kıymetim soydan gelir, biliyorum kendimi,
Abideni dikmeye bir yaman uğraştayım,
Size anıtlar yapıp, yükseltecek yaştayım.
Okudum tarihimi, tanıdım eserleri,
Kendime örnek aldım, Fatih'i, Selimleri,
Başıma taç eyledim verdiğin emirleri,
Bitti gündelik işler, bir ulvi telaştayım,
Senin açtığın yolda koşturacak yaştayım.
Artık günümüz geldi, işaret var Atamdan,
Elbette gelecektir, bütün gençlik arkamdan,
Gücümü alıyorum, bu Şanlı Bayrağımdan,
İpliğimi sen ördün, atlas bir kumaştayım,
Burçlara bayrak olup dikilecek yaştayım.
Vakit gelmiştir artık,saatler ayarlandı,
Tembel tembel uyuyan, Çelebiler uyandı,
Müsterih ol efendim, hazırlık tamamlandı,
Yalnız İstanbul değil, çok büyük inançtayım,
Bu yürekle dünyayı fethedecek yaştayım.
Kasım Kaplan
RUHUNA-EL-FATIHA...
Arif Nazım deyince aklıma ortaokul yıllarım gelir, üsküdar gelir, aslında Arif Nazım, Üsküdar gelir İstanbullu olmasamda, Sevda şiirleri gelir, sony walkmenimde sabah akşam dinlediğim ve...bu şiir gelir...
http://www.kalbimsin.net/siirler/gozlerini%20getir/
Bazı mukaddesat düşmanı vatan hainleri yine tıngırdamaya başladı
Eline,
diline,
beline sahip ol.
Boş iş bunlar,devletin başkanına argo yakıştırmalarla küfürle bir yere varılmaz,slogancı zihniyet, ve işte sizin lügatinizden çıkardığımız zaman cümle kurmayacağınız kelimeler;
Amerika
Faşist
Devrim
Nazım
Sizin gibi bunlar da boş
Kahramanlık Türküsü
cc
Şanlı kitap önderimiz kılındı
İman sancak gönderimiz kılındı
İklim-i Rum,minderiniz kılındı
Ol mindere kavi diz verilmeli.
Barak Baba,Sarı Saltuk orada,
Hacı Bektaş Veli,Taptuk orada,
Bir mübarek vatan yaptık orada,
Ki,bir can dilerse bin verilmeli.
Töre,nizam,yol ve yordam her kula
Ulus,erkan,edep,erdem her kula,
Yirmidört saatte her dem her kula,
Allah ın buyruğu uz verilmeli.
İnatla girmeyin soy sop faslına
Kurtsa kurt itse it döner aslına
Rum ülkelerinde Oğuz nesline
Peygamber kavlince öz verilmeli.
İçinde olanlar bir nebze iman
Gönlünü mazluma eder süt liman
Halkı ayırmadan kafir müslüman
Açsa aş,açıksa bez verilmeli.
Bu kılıçlar iller fethi içindir.
Bu kitaplar diller fethi içindir.
Türküler gönüller fethi içindir.
Cümle ozanlara saz verilmeli.
Kartal yuvasıdır Söğüt te burçlar,
Devletin zırhıdır sınırda uçlar,
Gazi Osmanlara zağlı kılıçlar
Yunus Emrelere söz verilmeli...
Bilmiyorum burada var mıydı ama, okumuş olduğum en güzel nat-ı şerif,
.........
YAĞMUR
Vareden’in adıyla insanlığa inen Nûr
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebâbil dudağından
Rahmet vâdilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kâinat
Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur,sen bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir ân düştü
Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtâbını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Yeryüzü âveredir,yapayalnız ve kurak
Zaman,ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla,bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Yağmur,gülşenimize sensiz,baldıran düştü
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden
Ulaşır intizârın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükûtu yâr,sevinci duâlar kadar derin
Çâresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezîr yaşadım ki,yaşanmamış,mâzide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sensiz,kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü
Yağmur,kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son,avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser mâveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hira’dan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça,ateşler şahının hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücellâ çehreni izleseydim ebedî
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Kâtil sinekler deldi hicâbın perdesini
İstiklâl boşluğunda arılan nâdân düştü
Dolaşan ben olsaydım Save’nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedî aşka giden esrârlı yollarında
Senden bir kıvılcımın,Süreyyâ bir şûlenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine âşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir taş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zâlime cihan düştü
Sana meftûn ve hayran,sana râm olanlara
Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü
Bâdiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebvâ’da esen rüzgâr
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı,ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadın
Tereddüt oymak oymak kemirdi gurûrumu
Bahîra’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kam düştü
Kırıldı adâletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkûmlar yargılıyor; hâkimler mahkûm şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firâkınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahûların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin,bereketin doldurur hâneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz,yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrârını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz,tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar,sonra heyelân düştü
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
Sensizlik diyârından püsküllü yalan düştü
Yağmur,duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur,birgün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam,ölümsüzlüğü billûr dudaklarından
Madenî arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; âsuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde,hayalî
Hazîndir ki,dertleri aşmaya ummân düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp,kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdâbında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri,görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melâl zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz,kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyrâ’yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekânın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur,birgün ellerini ellerimde bulsaydım
Güzellik şâhikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır âhımın,efgânımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret edenbir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur,sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
Aydınlığa nûrunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur,seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü’mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle,hep seninle dolsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasına heyhat,sû-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz’ân düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazân düştü
Yağmur,seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahîra’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş daben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle,hep seninle dolsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.
Nurullah GENÇ
Eski adıyla Yesrib, Ya da Gül-i Rana'yı yüreğinde barındıran şehirlerin anası mübarek ve nurlu şehir Medine-i Münevvere...