mevsimin önemi yok. bahar ya da yaz gecesi yangını gibi sıcak ve yıldızlı bir gecenin tam ortasında 'saçlarına yıldız düşmüş' dizesinde olduğu gibi özgürlüğü, kendisi olmayı, birey olarak var olma çabasını çağrıştırıyor. belki de; içindeki yangının dışa vurmuş alevleri içinde saklı olan kırmızıdan maviye, yeşilden maviye çalan sıcaklığı... ya da şiir de olduğu gibi 'maviye maviye çalar gözlerin' mi desek?
tensel ve duygusal beğeniyle ortaya çıkan iki kişilik bir çılgınlık durumudur. ama aşka dair en az konuşulan ve düşünülen şeylerden biri de aşkın dünyamızı getirdiği yer. bir çok buluşun ardında aşk vardır. sevglilerinin günlük yaşamlarını kolaylaştırmak gibi sıradışı yaklaşımlar bugün kullandığımız dikiş makinasının, elektrik süpürgesinin vb. ortaya çıkışıyla sonuçlanmıştır. peki okuduğumuz şiirler, dilimizden düşümediğimiz şarkı ve türküler aşk olmasaydı olur muydu? en iyisi biz aşkı özgür bırakalım...
sermaye diktatörlüğü; uluslararası baskı, işgal ve sömürge gerekçelerinin geçmişte olduğu gibi doğrudan devletler eliyle ve devleti yöneten oligarşik guruplar için değil, elindeki sermaye gücü ile devlet yönetimlerini, hatta uluslararası kurumları bile denetim altına almış sermaye tarafından geliştiriliyor olmasıdır. Irak'ın işgali bunun en açık kanıtıdır. oradaki petrolü ve diğer zenginlikleri ele geçirmek isteyen bush veya ABD halkı değildir. bush ve takımını yönlendiren, gerçek işleri de petrolcülük olan danışmanlarının sahibi veya ortağı olduğu şirketlerin operasyonudur. ilginç örnekler var bu konuda. örneğin Afrika elmas madenlerini işleten Exson şirketinin tank ve havan silahlarıyla oluşturduğu bir ordusu var. bir ülkede işletmecilik yapan şirketin o ülke ordusuna ve güvenlik güçlerine rağmen kendi ordusunu kurması nasıl açıklanabilir ki? üstelik küreselleşme dayatmalarını da buna eklemek gerek...
ekonomik faşizm; dünya üzerinde para edecek mal, himet ve doğal kaynakların sermayenin denetimine sunulması için savaş dahil, yasal düzenlemelere kadar giderek; bu el koyma sonucu zarar görecek toplum kesimlerinin baskı altına alınması. bu bazen; bizim ülkemizde TÜSİAD, TİSK üzerinden yapılageldiği biçimiyle iktidarları düşürmeye kadar varan biçimler alabiliyor. geçtiğimiz yıl bir panelde Rahmi Koç 'Türkiye'nin ekonomik olarak düze çıkması için demokratik bir diktatörlüğe ihtiyacı var' demişti. bunu adı faşizm değil mi?
vicdan, insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği. yaşananlar karşısında duyarlılığı ve tepki göstermeyi, doğrunun, haklının, ezilenin yanında olmayı zorunlu kılarak bize insan olduğumuzu anımsatan; belki de bizi insan yapan en dağerli varlığımız. Üstelik dini, dil, ırk, ulus, bölge, kültür farkı gözetmeksizin dünyanın her yerinde aynı biçimde algılanan evrensel bir insani yanımız.
insanın kendine güveninin ve erdemli olup olmadığının göstergesi. bilen aynı zamanda bağışlayandır. ya da anlamaya çalışan.
çilingir sofralarının ve çocuklarını susturmak isteyen annelerin vazgeçilmezlerinden biri
mevsimin önemi yok. bahar ya da yaz gecesi yangını gibi sıcak ve yıldızlı bir gecenin tam ortasında 'saçlarına yıldız düşmüş' dizesinde olduğu gibi özgürlüğü, kendisi olmayı, birey olarak var olma çabasını çağrıştırıyor. belki de; içindeki yangının dışa vurmuş alevleri içinde saklı olan kırmızıdan maviye, yeşilden maviye çalan sıcaklığı... ya da şiir de olduğu gibi 'maviye maviye çalar gözlerin' mi desek?
tensel ve duygusal beğeniyle ortaya çıkan iki kişilik bir çılgınlık durumudur. ama aşka dair en az konuşulan ve düşünülen şeylerden biri de aşkın dünyamızı getirdiği yer. bir çok buluşun ardında aşk vardır. sevglilerinin günlük yaşamlarını kolaylaştırmak gibi sıradışı yaklaşımlar bugün kullandığımız dikiş makinasının, elektrik süpürgesinin vb. ortaya çıkışıyla sonuçlanmıştır. peki okuduğumuz şiirler, dilimizden düşümediğimiz şarkı ve türküler aşk olmasaydı olur muydu? en iyisi biz aşkı özgür bırakalım...
sermaye diktatörlüğü; uluslararası baskı, işgal ve sömürge gerekçelerinin geçmişte olduğu gibi doğrudan devletler eliyle ve devleti yöneten oligarşik guruplar için değil, elindeki sermaye gücü ile devlet yönetimlerini, hatta uluslararası kurumları bile denetim altına almış sermaye tarafından geliştiriliyor olmasıdır. Irak'ın işgali bunun en açık kanıtıdır. oradaki petrolü ve diğer zenginlikleri ele geçirmek isteyen bush veya ABD halkı değildir. bush ve takımını yönlendiren, gerçek işleri de petrolcülük olan danışmanlarının sahibi veya ortağı olduğu şirketlerin operasyonudur. ilginç örnekler var bu konuda. örneğin Afrika elmas madenlerini işleten Exson şirketinin tank ve havan silahlarıyla oluşturduğu bir ordusu var. bir ülkede işletmecilik yapan şirketin o ülke ordusuna ve güvenlik güçlerine rağmen kendi ordusunu kurması nasıl açıklanabilir ki? üstelik küreselleşme dayatmalarını da buna eklemek gerek...
ekonomik faşizm; dünya üzerinde para edecek mal, himet ve doğal kaynakların sermayenin denetimine sunulması için savaş dahil, yasal düzenlemelere kadar giderek; bu el koyma sonucu zarar görecek toplum kesimlerinin baskı altına alınması.
bu bazen; bizim ülkemizde TÜSİAD, TİSK üzerinden yapılageldiği biçimiyle iktidarları düşürmeye kadar varan biçimler alabiliyor. geçtiğimiz yıl bir panelde Rahmi Koç 'Türkiye'nin ekonomik olarak düze çıkması için demokratik bir diktatörlüğe ihtiyacı var' demişti. bunu adı faşizm değil mi?
vicdan, insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği. yaşananlar karşısında duyarlılığı ve tepki göstermeyi, doğrunun, haklının, ezilenin yanında olmayı zorunlu kılarak bize insan olduğumuzu anımsatan; belki de bizi insan yapan en dağerli varlığımız. Üstelik dini, dil, ırk, ulus, bölge, kültür farkı gözetmeksizin dünyanın her yerinde aynı biçimde algılanan evrensel bir insani yanımız.