haberler uçurmuştun ebu hureyre' nin diliyle: ' benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler ' ve hz. enes ile paylaşmıştın özlemini ' beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'
semayı haşyet kaplıyordu sen ' allah! ' diyordun arş-ı âla titriyordu bedir' de ' allah! ' diyordun üç bin melek iniyordu alaca atlarda yüz yirmi beş bin sahabi: ' anam babam sana feda olsun ' diyordu
'Daima düşünceliydi... Susması konuşmasından uzun sürerdi.. Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı... Dünya işleri için kızmazdı.. Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı. Kötü söz söylemezdi. Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı. Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi. Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi. Çok konuşmazdı. Boş şeylerle uğraşmazdı. Umanı umutsuzluğa düşürmezdi. Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı. Hiç kimseyi ne yüzüne karşın ne de arkasından kınar ve ayıplardı. Kimsenin kusurunu araştırmazdı. Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi. Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi. Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, oda güler; bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi. Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi. Her zaman ağırbaşlıydı. Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı. Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı. Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; Ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü. Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi. Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: 'Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol! ' Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu. Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı. Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı. Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi. Önüne ne konulursa yerdi. Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı. Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı. Sabahları evinden çıkarken söyle derdi: 'İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten sana sığınırım.' Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı. O, HZ. PEYGAMBER' DÍ
ISTEMEZ MISIN YA ÖMER Hz. Ömer sessizce efendimizin dinlenmekte oldugu odaya girer.Bir an cevresine göz gezdirir.Tavana asılmıs kuru bir deri parcası,bir torbanın icinde bir kac kg. arpa,duvara dayalı bir kac yapragı ve yerde de Hz. Muhammedin üzerinde uyumakta oldugu hurma lifinden örülmüs kaba bir hasır.Bu manzara karsısında aglamaya baslayan Hz. Ömer in hıckırıkları O' nu uyandırır.Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptıgını, kan oturdugunu gören Hz. Ömer ise omuzları sarsıla sarsıla aglamaya baslar.Hz. Muhammed hayretle sorar: -Ey Hattab oğlu! Nicin aglıyorsun, -'Ey Allah'ın Elçisi! Iranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken,Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmusken sen ki Allah'ın elçisisin...Izın versen de,biz de seni...Maksat anlasılmıstır.Allah'ın Elçisi gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el ısareti ile keser ve 'Bu dünya hayatı sadece bir eglence ve oyundan ibarettir.Ahiret yurduna gelınce.iste asıl hayat odur.Keske bilmiş olsalardı. '(Ankebut,64) ayetını okuduktan sonra ekler. -Itemez mısın ey Ömer! Dünya onların olsun, Ahiteret te bizim.
Sıkıntılı oldugumda aklıma ılk gelen isimlerden birisi.Insahı huzura ulastıran, edebiyatı ve efendimizi cok iyi bilen, ALLAH' ın sevgili kullarından birisi.Su an onu dinliyorum.Adeta bütün 'sevgiliye' albumlerini ezberlemis gibiyim.İyiki var ve iyiki bize yardımcı..
ISTEMEZ MISIN YA ÖMER Hz. Ömer sessizce efendimizin dinlenmekte oldugu odaya girer.Bir an cevresine göz gezdirir.Tavana asılmıs kuru bir deri parcası,bir torbanın icinde bir kac kg. arpa,duvara dayalı bir kac yapragı ve yerde de Hz. Muhammedin üzerinde uyumakta oldugu hurma lifinden örülmüs kaba bir hasır.Bu manzara karsısında aglamaya baslayan Hz. Ömer in hıckırıkları O' nu uyandırır.Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptıgını, kan oturdugunu gören Hz. Ömer ise omuzları sarsıla sarsıla aglamaya baslar.Hz. Muhammed hayretle sorar: -Ey Hattab oğlu! Nicin aglıyorsun, -'Ey Allah'ın Elçisi! Iranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken,Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmusken sen ki Allah'ın elçisisin...Izın versen de ,biz de seni...Maksat anlasılmıstır.Allah'ın Elçisi gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el ısareti ile keser ve 'Bu dünya hayatı sadece bir eglence ve oyundan ibarettir.Ahiret yurduna gelınce.iste asıl hayat odur.Keske bilmiş olsalardı. '(Ankebut,64) ayetını okuduktan sonra ekler. -Itemez mısın ey Ömer! Dünya onların olsun, Ahiteret te bizim.
BEN ÇOBANKEN Bir kaç arkadaşı ellerinde Arak isimli bir agacın dikenli meyveleri de bulundugu halde yanına girerler.Meyvelerin ham olusu dikkatini ceken efendimiz son derece dogal bir sekilde: 'Bu agacın meyvesını' der 'esmerlesipte tamamen olgunlastıgında toplayın.Ben cobanlık yaparken bunlardan toplar ve yerdim.' Bu sırada Arap yarımadasına ve yüzbinlerce insanın gönüllerine hakim bir peygamberdir Hz Muhammed (sav) .
haberler uçurmuştun ebu hureyre' nin diliyle:
' benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler '
ve hz. enes ile paylaşmıştın özlemini
' beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'
semayı haşyet kaplıyordu
sen ' allah! ' diyordun
arş-ı âla titriyordu
bedir' de ' allah! ' diyordun
üç bin melek iniyordu alaca atlarda
yüz yirmi beş bin sahabi:
' anam babam sana feda olsun ' diyordu
mecnun diorlardı,sair diorlardı,sen susuyordun.'Seni bizim elimizden kim kutaracak' diorlardı,sen,sen,ALLAH diordun..............
'Daima düşünceliydi... Susması konuşmasından uzun sürerdi.. Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı...
Dünya işleri için kızmazdı.. Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.
Kötü söz söylemezdi.
Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı.
Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
Kendisini üç şeyden alıkoymuştu:
Kimseyle çekişmezdi.
Çok konuşmazdı.
Boş şeylerle uğraşmazdı.
Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.
Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
Hiç kimseyi ne yüzüne karşın ne de arkasından kınar ve ayıplardı.
Kimsenin kusurunu araştırmazdı.
Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.
Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.
Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, oda güler; bir şeye
hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi.
Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.
Her zaman ağırbaşlıydı.
Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı.
Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; Ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını
geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.
Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: 'Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol! '
Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu.
Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.
Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi.
Önüne ne konulursa yerdi.
Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
Sabahları evinden çıkarken söyle derdi: 'İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten sana sığınırım.'
Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı.
O, HZ. PEYGAMBER' DÍ
(ALEYHÍSSALATU VESSELAM) '
ISTEMEZ MISIN YA ÖMER
Hz. Ömer sessizce efendimizin dinlenmekte oldugu odaya girer.Bir an cevresine göz gezdirir.Tavana asılmıs kuru bir deri parcası,bir torbanın icinde bir kac kg. arpa,duvara dayalı bir kac yapragı ve yerde de Hz. Muhammedin üzerinde uyumakta oldugu hurma lifinden örülmüs kaba bir hasır.Bu manzara karsısında aglamaya baslayan Hz. Ömer in hıckırıkları O' nu uyandırır.Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptıgını, kan oturdugunu gören Hz. Ömer ise omuzları sarsıla sarsıla aglamaya baslar.Hz. Muhammed hayretle sorar:
-Ey Hattab oğlu! Nicin aglıyorsun,
-'Ey Allah'ın Elçisi! Iranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken,Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmusken sen ki Allah'ın elçisisin...Izın versen de,biz de seni...Maksat anlasılmıstır.Allah'ın Elçisi gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el ısareti ile keser ve 'Bu dünya hayatı sadece bir eglence ve oyundan ibarettir.Ahiret yurduna gelınce.iste asıl hayat odur.Keske bilmiş olsalardı. '(Ankebut,64) ayetını okuduktan
sonra ekler.
-Itemez mısın ey Ömer! Dünya onların olsun, Ahiteret te bizim.
Bunları idrak edebilene ne mutlu............
Dnlerken ' acaba onu dinleyip de aglamayan var mıdır? ' diye kendi kendime sordugum, peygamber aşığı kardeşim...
Sıkıntılı oldugumda aklıma ılk gelen isimlerden birisi.Insahı huzura ulastıran, edebiyatı ve efendimizi cok iyi bilen, ALLAH' ın sevgili kullarından birisi.Su an onu dinliyorum.Adeta bütün 'sevgiliye' albumlerini ezberlemis gibiyim.İyiki var ve iyiki bize yardımcı..
ey rabbimiz!
rasulünü anışımızdan haberdar et!
o’na binler salat, binler selam!
habibine makam-ı mahmut’u ver
o’na vesileyi lutfet.
o’nu refik-i âlâya yükselt
bizi de affet
o’nun hatrına affet
zatının hatrına affet.
ISTEMEZ MISIN YA ÖMER
Hz. Ömer sessizce efendimizin dinlenmekte oldugu odaya girer.Bir an cevresine göz gezdirir.Tavana asılmıs kuru bir deri parcası,bir torbanın icinde bir kac kg. arpa,duvara dayalı bir kac yapragı ve yerde de Hz. Muhammedin üzerinde uyumakta oldugu hurma lifinden örülmüs kaba bir hasır.Bu manzara karsısında aglamaya baslayan Hz. Ömer in hıckırıkları O' nu uyandırır.Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptıgını, kan oturdugunu gören Hz. Ömer ise omuzları sarsıla sarsıla aglamaya baslar.Hz. Muhammed hayretle sorar:
-Ey Hattab oğlu! Nicin aglıyorsun,
-'Ey Allah'ın Elçisi! Iranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken,Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmusken sen ki Allah'ın elçisisin...Izın versen de ,biz de seni...Maksat anlasılmıstır.Allah'ın Elçisi gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el ısareti ile keser ve 'Bu dünya hayatı sadece bir eglence ve oyundan ibarettir.Ahiret yurduna gelınce.iste asıl hayat odur.Keske bilmiş olsalardı. '(Ankebut,64) ayetını okuduktan
sonra ekler.
-Itemez mısın ey Ömer! Dünya onların olsun, Ahiteret te bizim.
Bunları idrak edebilene ne mutlu............
BEN ÇOBANKEN
Bir kaç arkadaşı ellerinde Arak isimli bir agacın dikenli meyveleri de bulundugu halde yanına girerler.Meyvelerin ham olusu dikkatini ceken efendimiz son derece dogal bir sekilde:
'Bu agacın meyvesını' der 'esmerlesipte tamamen olgunlastıgında toplayın.Ben cobanlık yaparken bunlardan toplar ve yerdim.'
Bu sırada Arap yarımadasına ve yüzbinlerce insanın gönüllerine hakim bir peygamberdir Hz Muhammed (sav) .