yav kardeşim, tamam iyi bişeyler yapıyosun anladık da, yaptığın iyilikleri program boyunca yüz kere tekrarlamanın, ' sana da iyiliğine de..' dedirtecek kadar insanları ezmenin ne anlamı var! ! yap iyiliğini çek git! ben çok masum bir çaba olarak göremiyorum yapılanları.. insanları aşağılamak, onurlarını kırmak için bundan daha güzel bir fırsat bukunamazdı herhalde.. utanıyorum izlediğimde yaa! !
bizim toplumda eşine benzerine rastlanmamış siyasi bir riyakarlığın konusu olan ideoloji.. lafa gelince herkesin yılmaz savunucusu kesildiği ama uygulamada kimsenin (özel ve tüzel) işine gelmeyen, çağdaş idare şekli.. burjuvazi, bir gün proletaryanın da aynı haklara sahip olmak isteyeceğini öngörseydi yine kabul eder miydi acaba?
bireylerin evlerinden dışarı adım attıklarından itibaren, toplumsal anlamda paylaşılan her yer ve mekan.. aslında sadece bu değil.. kamusal alan yalnız uzamsal bir mekanı kapsamaz. mesela gazeteler, televizyon kanalları, internet,.. vb. gibi toplumun ortaklaşa kulandığı her türlü iletişim aracı da kamusal alana dahildir (iletişim derken, zaten onu da kastetmiş oluyoruz aslında) .. yani birilerinin anladığı gibi sadece resmi devlet daireleri değildir kamusal alan.. bilmiyorum haksız mıyım!
asıl mesleği psikiyatri olan ve romanlarında bireyin psikolojik süreçlerinin yaşamına nasıl yön verdiği gibi temaları toplumsalcı bir bakış açısıyla sunan üretken bir yazar.. 'kuş bakışı' na kadar olan bütün kitaplarını okudum.. özellikle 'devrimciler' ve 'kişilikler' romanları etkileyiciydi.. 'devrimciler' de bir bölümü sırf polislerin yaptığı işkence olayını anlatıyordu.. tüylerim diken diken olmuştu.. o romanda beni etkileyen bir şey daha vardı, o da devrimciler tarafından işkence sırasında itiraflarda bulunanlara takınılan düşmanca tavrın aslında ne kadar anlamsız olduğunu anladım.. o kadar gerçekçi anlatılmıştı ki olay, kendimi orda işkence görenin ta kendisi gibi hissetmiştim ve başıma o kadar eziyet gelseydi bülbül gibi şakıyabileceğimi yaşayarak öğrenmiş gibi olmuştum.. kaan arslanoğlu hakkında fethi naci, son yılların en etkileyici yazarlarından biri diye bahsediyordu.. sanırım katılıyorum..
aman tanrım! opeth' i dinlemeyen insanlar var! ! ! ben ekleyecektim terimi ama geç kalmışım.. arkadaşlar, sesimi duyoyorsanız kulak verin! müzik dinlemekten zevk alıyorsanız (müzik ama, söz değil) opeth' i mutlaka, en azından bir kere dinleyin.. önce 'damnation' ile başlayın, sonra yavaş yavaş 'deliverance' e geçin, daha sonra 'blackwater park' a kulak verin.. diğerlerini zaten kendiniz arayacak ve bulacaksınız (yeni albümleri de yakın zamanda çıktı) ...opeth söz konusu olunca ben, bir anda kendimi kaybediyorum ve 'opeth' i beğenmeyen müzikten anlamıyordur' gibi iddialı sözler sarfedebiliyorum.. ve şu an kendimi kaybetmiş durumdayım... birilerine müzik konusunda bir öneride bulunmak genelde iyi sonuç vermez aslında. çünkü herkes önce kendisi keşfetmek ister. ve keşfedilen sanatçılarla ööle bir bütünleşir ki.. sanki ortaya çıkarılan eserde kendisinin de payı varmış gibi hisseder.. başkasının keşfettiği ve önerdiği müzik ise maça 1-0 yenik başlıyor demektir.. umarım bu kez ööle olmaz; bulun, dinleyin ve başkasının önerdiğini unutun.. kendinizi müziğin büyülü çağrışımlarına bırakın..
yav kardeşim, tamam iyi bişeyler yapıyosun anladık da, yaptığın iyilikleri program boyunca yüz kere tekrarlamanın, ' sana da iyiliğine de..' dedirtecek kadar insanları ezmenin ne anlamı var! ! yap iyiliğini çek git! ben çok masum bir çaba olarak göremiyorum yapılanları.. insanları aşağılamak, onurlarını kırmak için bundan daha güzel bir fırsat bukunamazdı herhalde.. utanıyorum izlediğimde yaa! !
sanırım diğerlerine göre daha mantıklı..
bizim toplumda eşine benzerine rastlanmamış siyasi bir riyakarlığın konusu olan ideoloji.. lafa gelince herkesin yılmaz savunucusu kesildiği ama uygulamada kimsenin (özel ve tüzel) işine gelmeyen, çağdaş idare şekli.. burjuvazi, bir gün proletaryanın da aynı haklara sahip olmak isteyeceğini öngörseydi yine kabul eder miydi acaba?
bi de dövüş kulübü..
hımm.. sıralama yapmiim de, aklıma gelenleri ööle yaziim..
akıl oyunları, cesur yürek, diğerleri, 21 gram, soğuk dağ, halka1, schindlerin listesi, titanik, muhsin bey, yol, duvara karşı,... uzatmiim...
bireylerin evlerinden dışarı adım attıklarından itibaren, toplumsal anlamda paylaşılan her yer ve mekan.. aslında sadece bu değil.. kamusal alan yalnız uzamsal bir mekanı kapsamaz. mesela gazeteler, televizyon kanalları, internet,.. vb. gibi toplumun ortaklaşa kulandığı her türlü iletişim aracı da kamusal alana dahildir (iletişim derken, zaten onu da kastetmiş oluyoruz aslında) .. yani birilerinin anladığı gibi sadece resmi devlet daireleri değildir kamusal alan.. bilmiyorum haksız mıyım!
asıl mesleği psikiyatri olan ve romanlarında bireyin psikolojik süreçlerinin yaşamına nasıl yön verdiği gibi temaları toplumsalcı bir bakış açısıyla sunan üretken bir yazar.. 'kuş bakışı' na kadar olan bütün kitaplarını okudum.. özellikle 'devrimciler' ve 'kişilikler' romanları etkileyiciydi.. 'devrimciler' de bir bölümü sırf polislerin yaptığı işkence olayını anlatıyordu.. tüylerim diken diken olmuştu.. o romanda beni etkileyen bir şey daha vardı, o da devrimciler tarafından işkence sırasında itiraflarda bulunanlara takınılan düşmanca tavrın aslında ne kadar anlamsız olduğunu anladım.. o kadar gerçekçi anlatılmıştı ki olay, kendimi orda işkence görenin ta kendisi gibi hissetmiştim ve başıma o kadar eziyet gelseydi bülbül gibi şakıyabileceğimi yaşayarak öğrenmiş gibi olmuştum.. kaan arslanoğlu hakkında fethi naci, son yılların en etkileyici yazarlarından biri diye bahsediyordu.. sanırım katılıyorum..
aman tanrım! opeth' i dinlemeyen insanlar var! ! ! ben ekleyecektim terimi ama geç kalmışım.. arkadaşlar, sesimi duyoyorsanız kulak verin! müzik dinlemekten zevk alıyorsanız (müzik ama, söz değil) opeth' i mutlaka, en azından bir kere dinleyin.. önce 'damnation' ile başlayın, sonra yavaş yavaş 'deliverance' e geçin, daha sonra 'blackwater park' a kulak verin.. diğerlerini zaten kendiniz arayacak ve bulacaksınız (yeni albümleri de yakın zamanda çıktı) ...opeth söz konusu olunca ben, bir anda kendimi kaybediyorum ve 'opeth' i beğenmeyen müzikten anlamıyordur' gibi iddialı sözler sarfedebiliyorum.. ve şu an kendimi kaybetmiş durumdayım... birilerine müzik konusunda bir öneride bulunmak genelde iyi sonuç vermez aslında. çünkü herkes önce kendisi keşfetmek ister. ve keşfedilen sanatçılarla ööle bir bütünleşir ki.. sanki ortaya çıkarılan eserde kendisinin de payı varmış gibi hisseder.. başkasının keşfettiği ve önerdiği müzik ise maça 1-0 yenik başlıyor demektir.. umarım bu kez ööle olmaz; bulun, dinleyin ve başkasının önerdiğini unutun.. kendinizi müziğin büyülü çağrışımlarına bırakın..
ölmüş kişi.. ölü ölmüş derler ya, işte öle bişey..
bknz. hejar.. biraz altta..