Ama enine olmayı tercih ederdim. Ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim Taşları ve o ana sevgisini emen Bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan, Bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazık ki Sanki özenle boyanmış ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi, Pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden. Benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç Ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki, ama kalkışmanın anlamını bilir, Bense ömrünü bir ağacın, cesaretini istiyorum bir çiçeğin.
Bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında, Ağaçlarla çiçekler serin kokularını serperlerken havaya. Aralarında yürüdüm, hiçbiri farkıma varmadan. Uykuya dalmadan düşünürüm de bazen Ben de onlar gibiyim aslında – Düşüncelerim bulanır sonra. Uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana. Sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda. Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün ben asıl o zaman yararlı olacağım: O gün ağaçlar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak çiçeklerin
Parmağının vuruşu davula, boşaltıyor tüm sesleri ve yeni bir uyum başlıyor. Attığın bir adım ayağa kalkışıdır yeni insanların ve düşmeleri yola. Başın çevriliyor, -Yeni Sevi! Başın çevriliyor, -Yeni Sevi! “ Değiştir nasiplerimizi, acıları ele, zamandan başlayarak ” diye sesleniyor bu çocuklar şarkılarda sana. “ Yükselt nerede olursa olsun talihlerimizin ve dileklerimizin tözünü “ diye yalvarıyorlar sana.
cehennemde bir mevsim aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım, önüne bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların döküldüğü bir şölendi.
bir akşamdı dizime oturttum güzelliği -terslik edecek oldu- iler tutar yerini bırakmadım ben de.
bayrak açtım adalete karşı.
aldım başımı kaçtım. ey büyücüler, size ey bahtsızlık, ey nefret, hazinem, size emanet.
azmettim, söndürdüm içimde insan ümidi adına ne varsa. bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.
cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken mavzerlerin kabzalarını. seslendim salgınlara, boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. tanrı bildim musibeti. gırtlağıma kadar battım çamurlara. cürmün ayazında kurundum. hop oturup hop kaldırdım çılgınlığı.
bana baharın getirdiği iğrenç bir budala kahkahasıydı.
derken az önce işte, bir de baktım ki kıkırdamak üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.
hayr'mış meğer o anahtarın adı- anlaşıldı ben bir düşteymişim.
'sen canavar kalacaksın...' falan filan... atıp tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan. 'ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle bağışlanmaz günahın.'
ah, canıma yetti arttı- kuzum şeytan, nolur daha bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda kalmış alçaklıklar varadursun, sen ki yazarda tasvir, öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları.
aboneyim ve her seferinde dergi beni psikopat etti..her baktığım yere gidememek...gördüğüm şeyleri sadece seyretmek....ayagım derginin üzerinde..belki bir şey olur ve içine düşerim diyeeeee..
türk dili ve edebiyat öğrencisi olduğum yıllara döndün birden..üniversitede baki'yi zorla gözümüze sokmasalar ve d,ğerlerini belki yazacak daha çok şey olurdu...hoş aslında fuzuli'nin şems kasideside aynı akibete kurbandır ya...
Sylvia Plath
Boyunayım
Ama enine olmayı tercih ederdim.
Ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim
Taşları ve o ana sevgisini emen
Bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan,
Bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazık ki
Sanki özenle boyanmış ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi,
Pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden.
Benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç
Ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki, ama kalkışmanın anlamını bilir,
Bense ömrünü bir ağacın, cesaretini istiyorum bir çiçeğin.
Bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında,
Ağaçlarla çiçekler serin kokularını serperlerken havaya.
Aralarında yürüdüm, hiçbiri farkıma varmadan.
Uykuya dalmadan düşünürüm de bazen
Ben de onlar gibiyim aslında –
Düşüncelerim bulanır sonra.
Uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana.
Sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda.
Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün ben asıl o zaman yararlı olacağım:
O gün ağaçlar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak çiçeklerin
Ağır Saat / Rainer Maria Rilke
Kim ağlarsa şimdi dünyada bir yerde,
nedensiz ağlarsa dünyada,
bana ağlar.
Kim gülerse şimdi bir yerde geceleyin,
nedensiz gülerse geceleyin,
bana güler.
Kim giderse şimdi dünyada bir yere,
nedensiz giderse dünyada,
bana gider.
Kim ölürse şimdi dünyada bir yerde,
nedensiz ölürse dünyada,
bana bakar.
Bir Sağduyuya / Arthur Rimbaud
Parmağının vuruşu davula,
boşaltıyor tüm sesleri
ve yeni bir uyum başlıyor.
Attığın bir adım ayağa kalkışıdır
yeni insanların ve düşmeleri yola.
Başın çevriliyor, -Yeni Sevi!
Başın çevriliyor, -Yeni Sevi!
“ Değiştir nasiplerimizi, acıları ele,
zamandan başlayarak ” diye sesleniyor
bu çocuklar şarkılarda sana.
“ Yükselt nerede olursa olsun
talihlerimizin ve dileklerimizin tözünü “
diye yalvarıyorlar sana.
Ezelden çıkıp geldin, her yere gideceksin.
cehennemde bir mevsim
aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım, önüne bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların döküldüğü bir şölendi.
bir akşamdı dizime oturttum güzelliği -terslik edecek oldu- iler tutar yerini bırakmadım ben de.
bayrak açtım adalete karşı.
aldım başımı kaçtım. ey büyücüler, size ey bahtsızlık, ey nefret, hazinem, size emanet.
azmettim, söndürdüm içimde insan ümidi adına ne varsa. bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.
cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken mavzerlerin kabzalarını. seslendim salgınlara, boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. tanrı bildim musibeti. gırtlağıma kadar battım çamurlara. cürmün ayazında kurundum. hop oturup hop kaldırdım çılgınlığı.
bana baharın getirdiği iğrenç bir budala kahkahasıydı.
derken az önce işte, bir de baktım ki kıkırdamak üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.
hayr'mış meğer o anahtarın adı- anlaşıldı ben bir düşteymişim.
'sen canavar kalacaksın...' falan filan... atıp tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan. 'ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle bağışlanmaz günahın.'
ah, canıma yetti arttı- kuzum şeytan, nolur daha bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda kalmış alçaklıklar varadursun, sen ki yazarda tasvir, öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları.
kısaca insan / william blake
Kalmaz ortada acıma
Yoksulluk olmayınca;
Ne de merhamet
Bizim gibi mutluysa millet
Birbirini korkutup barışı aradıkça
Sevgiyi kendine sakladıkça;
Zulüm sarar dört yanını
Pusularla tutarlar yollarını.
İlahi korkularla kalakalır baş başa
Ağlar gözyaşları yağar toprağa;
Ve alçakgönüllülük kök verir birdenbire
Ayaklarını bastığı yerde.
Derken bir gölge gibi yayılır hüzünle
O giz kafasının üzerinde;
Bir tırtıldan sineğe
Her şeyi o giz beslemekte.
Ve taşımakta düzenbazlığın meyvesini
Belli ki dayanılmazdır lezzeti;
Derken bir sırtlan yuvası o uğursuz gölge
Karanlığını saçar her yere.
Karalar ve denizlerin Tanrıları
Çok aradı Doğu’da bulmak için o ağacı;
Tüm çabaları boşunaydı oysa
O ağaç insanın beyninde boy atmakta.
aboneyim ve her seferinde dergi beni psikopat etti..her baktığım yere gidememek...gördüğüm şeyleri sadece seyretmek....ayagım derginin üzerinde..belki bir şey olur ve içine düşerim diyeeeee..
türk dili ve edebiyat öğrencisi olduğum yıllara döndün birden..üniversitede baki'yi zorla gözümüze sokmasalar ve d,ğerlerini belki yazacak daha çok şey olurdu...hoş aslında fuzuli'nin şems kasideside aynı akibete kurbandır ya...