Sunay Akın bana... Her okuduğumda beni bilgi denizine düşüren yazıları ve kendi elinden aldığım kitapları çağrıştırıyor.. Kimsenin hiçbirşey bilmediği bir yerde...Herşeyi bilen ve bilinmesini sağlayan bir insan.. Eğer hayatın kesin bir sırrı olsa sanırım onu da bize o söylerdii
Birden tüm ışıklar söndüğünde ve tutunacak birşey bulamadığımızda yanıbaşımızda bizi tutan insandır. Ağlarken omuzunu aradığımız, beraber güldüğümüz, ölesiye sevdiğimiz, hani toz kondurmadığımız, laf ettirmeyip hep koruduğumuz, O suçluyken bile suçlamak istemediğimiz, yüzünü asık görsek delicesine üzüldüğümüz, bizi sevdiğinden emin diilken bile karşılıksız dev bir sevgi beslediğimiz, üç cümlede bir adını andığımız, O giderken arkasından ağladığımız, giderken ardımızda kalan, aslında yokken bile hep yanımızda hissettiğimiz, çocukluktan gençliğe hep hatırladığımız, derdini dinlerken çaresizlikten çıldırdığımız, hani en olmadık zamanda telefon açtığımız, ondan haber almayınca oksijensiz kalmış gibi olduğumuz, hakkındaki herşeyi duymazdan gelip sadece ona inandığımız, onun hatalarını bir mantığa uydurmak için kafa yorduğumuz, "Kim? " denince ilk aklımıza gelen, doğumgününü asla unutmadığımız, resmini cüzdanımızdan çıkarmadığımız, adını telefon defterimizin en başına yazdığımız, düşerken yanımızda olup kurtarsın istediğimiz, her düştüğünde tutmaya çalıştığımız...
İşte ARKADAŞ dediğimiz...
Ve o gün gelince bizi bütün yaptıklarımıza rağmen yüzüstü bırakıp, sırt çeviren, bizi yaralayan ve hatta belli olmaz canevimizden vuran kişidir...
Birden tüm ışıklar söndüğünde ve tutunacak birşey bulamadığımızda yanıbaşımızda bizi tutan insandır. Ağlarken omuzunu aradığımız, beraber güldüğümüz, ölesiye sevdiğimiz, hani toz kondurmadığımız, laf ettirmeyip hep koruduğumuz, O suçluyken bile suçlamak istemediğimiz, yüzünü asık görsek delicesine üzüldüğümüz, bizi sevdiğinden emin diiliken bile karşılıksız dev bir sevgi beslediğimiz, üç cümlede bir adını andığımız, O giderken arkasından ağladığımız, giderken ardımızda kalan, aslında yokken bile hep yanımızda hissettiğimiz, çocukluktan gençliğe hep hatırladığımız, derdini dinlerken çaresizlikten çıldırdığımız, hani en olmadık zamanda telefon açtığımız, ondan haber almayınca oksijensiz kalmış gibi olduğumuz, hakkındaki herşeyi duymazdan gelip sadece ona inandığımız, onun hatalarını bir mantığa uydurmak için kafa yorduğumuz, "Kim? " denince ilk aklımıza gelen, doğumgününü asla unutmadığımız, resmini cüzdanımızdan çıkarmadığımız, adını telefon defterimizin en başına yazdığımız, düşerken yanımızda olup kurtarsın istediğimiz, her düştüğünde tutmaya çalıştığımız...
İşte ARKADAŞ dediğimiz...
Ve o gün gelince bizi bütün yaptıklarınıza rağmen yüzüstü bırakıp, sırt çeviren, bizi yaralayan ve hatta belli olmaz canevimizden vuran kişidir...
Hasret önce delice sevmek.. Sonra o yokken nefes alınamadığını anlamaktır.. Ve bunları hissederken kimilerinin sevdiğinden aylarca uzak kaldığını duyup.. bikaç saate dayanamadığına şaşmaktır...
Sunay Akın bana...
Her okuduğumda beni bilgi denizine düşüren yazıları ve kendi elinden aldığım kitapları çağrıştırıyor..
Kimsenin hiçbirşey bilmediği bir yerde...Herşeyi bilen ve bilinmesini sağlayan bir insan.. Eğer hayatın kesin bir sırrı olsa sanırım onu da bize o söylerdii
bir umuttur yaşatan insanı...
hayatta mutluluklar birer nokta ve acılar çizgidir.. Her seferinde o noktaya ulaşmak için önce çizgiyi geçmek gerek...
Bence ayrılıkta sevdaya dahil.. ve ayrılanlar hala sevgili
bak yine yalnızlık kapında
açar açmaz üzerine yürüyecek,
ya sonsuza dek otur o kapının ardında
ya da çık yüzleş onunla...
Nathalie
Arkadaş kimdir?
Birden tüm ışıklar söndüğünde ve tutunacak birşey bulamadığımızda yanıbaşımızda bizi tutan insandır. Ağlarken omuzunu aradığımız, beraber güldüğümüz, ölesiye sevdiğimiz, hani toz kondurmadığımız, laf ettirmeyip hep koruduğumuz, O suçluyken bile suçlamak istemediğimiz,
yüzünü asık görsek delicesine üzüldüğümüz, bizi sevdiğinden emin diilken bile karşılıksız dev bir sevgi beslediğimiz, üç cümlede bir adını andığımız, O giderken arkasından ağladığımız, giderken ardımızda kalan, aslında yokken bile hep yanımızda hissettiğimiz, çocukluktan
gençliğe hep hatırladığımız, derdini dinlerken çaresizlikten
çıldırdığımız, hani en olmadık zamanda telefon açtığımız, ondan haber almayınca oksijensiz kalmış gibi olduğumuz, hakkındaki herşeyi duymazdan gelip sadece ona inandığımız, onun hatalarını bir mantığa uydurmak için kafa yorduğumuz, "Kim? " denince ilk aklımıza gelen, doğumgününü asla unutmadığımız, resmini cüzdanımızdan çıkarmadığımız, adını telefon defterimizin en başına yazdığımız, düşerken yanımızda olup kurtarsın istediğimiz, her düştüğünde tutmaya çalıştığımız...
İşte ARKADAŞ dediğimiz...
Ve o gün gelince bizi bütün yaptıklarımıza rağmen yüzüstü bırakıp, sırt çeviren, bizi yaralayan ve hatta belli olmaz canevimizden vuran kişidir...
Nathalie...
Arkadaş kimdir?
Birden tüm ışıklar söndüğünde ve tutunacak birşey bulamadığımızda
yanıbaşımızda bizi tutan insandır. Ağlarken omuzunu aradığımız,
beraber güldüğümüz, ölesiye sevdiğimiz, hani toz kondurmadığımız,
laf ettirmeyip hep koruduğumuz, O suçluyken bile suçlamak istemediğimiz,
yüzünü asık görsek delicesine üzüldüğümüz, bizi sevdiğinden emin
diiliken bile karşılıksız dev bir sevgi beslediğimiz, üç cümlede bir
adını andığımız, O giderken arkasından ağladığımız, giderken ardımızda
kalan, aslında yokken bile hep yanımızda hissettiğimiz, çocukluktan
gençliğe hep hatırladığımız, derdini dinlerken çaresizlikten
çıldırdığımız, hani en olmadık zamanda telefon açtığımız, ondan haber
almayınca oksijensiz kalmış gibi olduğumuz, hakkındaki herşeyi duymazdan
gelip sadece ona inandığımız, onun hatalarını bir mantığa uydurmak için
kafa yorduğumuz, "Kim? " denince ilk aklımıza gelen, doğumgününü asla
unutmadığımız, resmini cüzdanımızdan çıkarmadığımız, adını telefon
defterimizin en başına yazdığımız, düşerken yanımızda olup kurtarsın
istediğimiz, her düştüğünde tutmaya çalıştığımız...
İşte ARKADAŞ dediğimiz...
Ve o gün gelince bizi bütün yaptıklarınıza rağmen yüzüstü bırakıp,
sırt çeviren, bizi yaralayan ve hatta belli olmaz canevimizden vuran
kişidir...
Nathalie...
Hasret önce delice sevmek..
Sonra o yokken nefes alınamadığını anlamaktır.. Ve bunları hissederken kimilerinin sevdiğinden aylarca uzak kaldığını duyup.. bikaç saate dayanamadığına şaşmaktır...