Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • Suat Parlar28.12.2005 - 12:25

    incelenmesi,kitaplarının okunması gereken önemli yazarlarımızdan,,

  • sscb bayrağı28.12.2005 - 12:22

    ne güzel, yaşasın orak çekiç yıldız..

  • sscb28.12.2005 - 12:20

    insanlığın en ileri kalesi,dünyanın ilk proleterya devleti..sömürücü sınıfların ve barbarların iktidarına son veren ekim sosyalist devrimiyle kurulmuş ülke..g. yorumun bütün dünya halklar kardeştir şarkısındada şu şekilde geçiyor..şafağın ilk sahibi biz olmuşken,kopardılar herşeyi ellerimizden bir kez daha gürleyecek halklarımız sovyetler sovyetler ufukta,sovyetlerden selam dostlara..

  • sosyal faşist28.12.2005 - 12:11

    kızılelma koalisyonu içinde yeralan sol milliyetçilere ulusalcılara verilen isim,örnek add türk solu,bazen şovenist ve sosyal şovenistlede eşanlamlı olarakta kullanılabilir..

  • estetik28.12.2005 - 06:03

    estetik sanattan felsefeye toplum doğa ve evrenle kurduğumuz bütün ilşkilerin ölçütü

  • ülkü ocakları28.12.2005 - 05:16

    Peki Bunlar Kim?
    Bunlar; Almanya'daki Nazizmin, İtalya'daki Faşizmin, İspanya'daki Falanjizmin yani bir bütün halinde 'ırkçı' dünya görüşünün ülkemizdeki yansımasıdır.
    Bunlar; ülkemizdeki onlarca katliamın, Maraşların, Çorumların, Bayazıtlerin, Bahçelievlerin failleridir.
    Bunlar; hakkını arayan emekçiler, öğrenciler karşısında kurt sermaye karşısında 'kuzu'dur.
    Bunlar; iktidardayken ABD ile İsrail ile müttefik olanlardır.
    Bunlar; zalimin yandaşı, mazlumun düşmanıdır.
    Bunlar; kendilerine 'ülkücü' diyen, ancak insanlık adına hiçbir hayırlı ülküye sahip olmayan 'ırkçı' faşistlerdir...
    Bizim için BÜTÜN DÜNYA HALKLARI KARDEŞTİR ve hiçbiri diğerinden üstün değildir. Üstün olan tek şey emektir. Çünkü insanlık ırkların değil, emeğin mücadelesi ve yarattıkları ile ilerlemektedir.

  • korkut boratav28.12.2005 - 04:19

    sevgili hocam, hocaların hocası seni anlamak ve anlatmak gerekiyor,

    Korkut Boratav 1935'te Konya'da doğdu. 1959 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1960 sonunda Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne maliye asistanı olarak girdi. 1964'te, aynı fakültede, 'iktisat doktorası'nı tamamladı. 1964-66'da Cambridge Üniversitesi'nde araştırmalar yaptı. 1972'de doçent oldu. 1974'te Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi'nde danışmanlık yaptı. 1980'de Ankara Üniversitesi Senato'sunca profesörlüğe yükseltildi. 1983'te Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nca 1402 sayılı yasaya göre Üniversitedeki görevine son verildi. 1984-1986'da Zimbabwe Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptı. Danıştay kararıyla yeniden Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne dönen Boratav, bu okuldan 2002'de emekli oldu.

    Boratav'ın Eserleri:

    - Türkiye'de Devletçilik, 1923-1950: İktisadi Düşünceler ve İktisadi Mevzuat, (SBF Maliye Enstitüsü, Türk İktisadi Gelişmesi Araştırma Projesi No. 16, 1962)
    - Kamu Maliyesi ve Gelir Dağılımı: Kavramlar ve Metod Meseleleri (SBF, Doktora tezi, 1965)
    - Gelir Dağılımı: Kapitalist Sistemde, Sosyalist Sistemde, Türkiye'de (Gerçek 100 Soruda dizisi, 1969)
    - Sosyalist Planlamada Gelişmeler (SBF, Savaş, 1974)
    - Türkiye'de Devletçilik (ilk baskı 100 Soruda dizisi Gerçek, 2. baskı Savaş, 1974)
    - Uluslararası Sömürü ve Türkiye (YSE İş Sendikası Temel Eğitim Dizisi, 1979)
    - Tarımsal Yapılar ve Kapitalizm (SBF, İletişim, 1980; 2. Baskı, Birikim Yayınları; 3. Baskı, İmge Kitabevi Yayınları, 2004)
    - İktisat Politikaları ve Bölüşüm Sorunları: Seçme Yazılar (Belge, 1983)
    - Krizin Gelişimi ve Türkiye'nin Alternatif Sorunu (Ş. Pamuk ve Ç. Keyder ile birlikte, Kaynak, 1984)
    - Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı için Konut Sektörü ve Politikaları Üzerine Bir Model Önerisi (H. Ersel ve Y. Kepenek ile birlikte, Kent Koop. 1984)
    - Die türkische Wirtschaft im 20. Jahrhundert: 1908-1980 (Dagyeli Verlag, Türkiye İktisat Tarihi'nin çevirisi, 1987)
    - Stabilization and Adjustment Policies and Programmes-Country Study 5: Turkey (WIDER, 1987)
    - Türkiye İktisat Tarihi: 1908-1985 (Gerçek Yayınevi, 1988; Genişletilmiş ve gözden geçirilmiş 7. baskı, İmge Kitabevi Yayınları, 2003, 2004)
    - İktisat ve Siyaset Üzerine Aykırı Yazılar (BDS, 1988)
    - 1980'li Yıllarda Sosyal Sınıflar ve Bölüşüm (Gerçek Yayınevi, 1991)
    - Türkiye'de Sanayileşmenin Yeni Boyutları ve KİT'ler (Editör, Ergun Türkcan ile birlikte, Tarih Vakfı/Yurt Yayınları, 1993)
    - İstanbul ve Anadolu'dan Sınıf Profilleri (Tarih Vakfı/Yurt Yayınları, 1995; İmge Kitabevi Yayınları, 2004)
    - Türk KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirmesi, Araştırma Raporu (Y. Kepenek, E. Taymaz, T. Bali, N. İ. Ertuğrul ve M. Candan ile birlikte, KİGEM ve Friedrich Ebert Vakfı, 1998)
    - Yeni Dünya Düzeni Nereye? (İmge Kitabevi Yayınları, 2000, 2004)
    - Küreselleşme Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı (E. A. Tonak, O. Türel, C. Somel, T. Şengül, H. Arslan ile birlikte, İmge Kitabevi Yayınları, 2000, 2004)
    - Türkiye Ekonomisinin Son Durumu (Türkiye Bilimler Akademisi Forumu, No. 10, 2002) .

  • kahramanmaraş olayları28.12.2005 - 04:11

    İşçi sınıfının hâkim olduğu kentlerde tüm çabasına rağmen tutunamayan MHP’nin örgütlenmesini, sermayenin tekelleşmesi karşısında tükenen küçük-burjuvazinin hâkim olduğu Anadolu kent ve kasabalarına kaydırması tesadüf değildir. Bunun altında, kapitalist gelişmenin sıçramalı temposu daha geri olan bu bölgeleri sarsması ve sermayenin tekelleşmesi ve mali-sermayenin her sektörü ahtapot gibi sarması karşısında küçük-burjuva kentli ve köylü sınıfların yıkıma uğrayarak umutsuzluğa kapılması yatıyordu. Tekelci sermaye karşısında tükenen ve yükselen devrimci mücadele ile huzuru kaçan küçük-burjuva yığınlar, devletin sıcak kollarına kendilerini bırakıp kredi imkânlarından yararlanarak düzen ve istikrar içinde yaşamayı arzulamaktaydılar. Unutmamak gerekiyor ki, “düzen” küçük-burjuvazinin amentüsüdür! İstikrarsızlık ve “düzensizlik” küçük-burjuva yığınlar için küçük mülklerini hepten kaybederek tükenebilecekleri korkulu süreçlerdir.

    Faşizm, küçük-burjuva ve işsiz-güçsüz lümpen kitlelere yaşadıklarının sorumlusunun “komünizm” (yani yükselen devrimci işçi hareketi) olduğunu söyleyerek düzen ve istikrar vaat etmekteydi. Bir taraftan da tıpkı Maraş’ta olduğu gibi mezhepsel farklıkları kaşıyarak Alevilere ve devrimcilere karşı gerici kitleleri; “komünistler camiyi yaktı”, “Aleviler camiye bomba attı”, “komünistler ve Aleviler silahlanıyorlar” yalanlarıyla galeyana getirerek harekete geçiriyordu. 3 Eylül 1978’de Sivas’ta başlayan katliam ve yağmada gerici kitlenin, “dinsizleri yok edersek malları bize kalacak” sözleri, faşist hareketin nasıl bir zemine oynadığını çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır.

    Maraş olayları, faşist karşı-devrimci hareketin en kanlı girişimlerinden biri değildi sadece, aynı zamanda 1980 darbesine giden sürecin önemli bir basamağıydı da. O güne kadar faşist hareketin durmaksızın tekrarladığı “sıkıyönetim ilan edilmeli ve askerler sokağa çıkarak devlete sahip çıkmalı” söylemi böylece bir gerçeğe dönüşüyordu. Devam eden günlerde CHP hükümeti ve onun başındaki “Karaoğlan” Ecevit, 13 ilde sıkıyönetim ilan edecek ve bilahare sıkıyönetim tüm Türkiye ölçeğine yayılarak ‘80 faşist darbesiyle pekişecekti.

  • kahramanmaraş olayları28.12.2005 - 04:09

    Bundan tam 20 yıl önce 1978 Aralığının son günlerine gelinirken Maraş'da MHP'li faşist milislerin gerçekleştirdiği katliamda 111 kişi ölmüş, yüzlerce kişi yaralanmış ve yüzlerce ev, işyeri yakılmış, yıkılmıştır.
    Olaylar, ne bir rastlantı, ne de 'halkın galeyana gelmesi' sonucu olmuştur. Olaylar aylar öncesinden planlanmış ve alanlar belirlenmiştir. Yer Malatya'dır, Erzincan'dır, Çorum' dur, Maraş'tır. Amaç, kitlelerin hızla politize olduğu bir ortamda gelişen devrimci mücadeleyi durdurmaktır.
    19 Aralık 1978 günü Maraş'ta faşistlerin propaganda aracı haline gelen Cüneyt Arkın' ın 'Güneş Ne Zaman Doğacak' filminin gösterildiği Çiçek Sinemasının, Ökkeş Kenger ve birkaç faşist tarafından bombalanmasıyla olaylar gelişmeye başlamıştır.
    Kendi attıkları bombaya 'misilleme' olarak 21 Aralık günü iki öğretmeni öldüren faşistler, 22 Aralık günü öğretmenlerin cenaze törenine saldırdılar. Bir gün sonra 'Allah adına savaş'a (cihat) çağrılan Maraş köylerinden gelenlerin katılımıyla Maraş katliamı başlatı..Maraş’ta 19 Aralık 1978’de başlayan kanlı saldırılar günlerce sürmüş ve kelimenin gerçek anlamıyla karşı-devrimci güruhun katliam ve yağmasına dönüşmüştü. MHP’nin başını çektiği muhafazakâr, mutaassıp küçük-burjuva ve lümpen kitleler “bugün cihat günüdür, Alevileri öldüren cennete gider”, “komünistleri bırakmayın” sloganları eşliğinde saldırılarını günlerce sürdürmüşlerdi. Saldırılar sonucunda 111 kişi ölmüş, Alevilerin ve solcuların evleri ve işyerleri yakılıp yıkılmış, Alevi nüfusun yüzde 80’i Maraş’ı terk etmişti.

    Esasında Maraş’ta başlayan katliam, Anadolu kentlerinde ve kasabalarında süren bir dizi saldırı ve yağmanın ardından gelmişti. 1978 yılı boyunca faşist hareket, Alevi ve Sünni kökenli nüfusun yoğun olarak yaşadığı kentlerde mezhep ayrılıklarını kışkırtan provokasyonlar düzenlemiş ve birçok yerde çatışmalar çıkmıştı. Türkeş’in 19 Aralık 1978’de İzmir’de Mussolini’den esinlenerek başlattığı “büyük yürüyüş” açıkça iç savaş ilanı anlamına geliyordu ve devam eden günlerde faşist saldırılar her yerde artacak ve kitlesel kıyımlara dönüşecekti

  • emperyalizm28.12.2005 - 03:23

    Emperyalizm nedir?
    Emperyalizm en basit anlamıyla ekonomik ve siyasi olarak sömürüdür. Sömürgecilik insanlık tarihi için yeni bir şey değil. Eski zamanlarda, sömürdüğü ülkede asker bulundurarak gerçekleşirken, günümüzde emperyalizmin kültürel boyutundan da bahsetmek gerekir. Askeriyle ve üsleriyle dünyaya yayılan emperyalizm, buna sömürgeci kültürünü egemen kılmayı da eklemiştir. Bugün emperyalizme karşı mücadele sadece askerlerine ve üslerine karşı değil, kültürüne karşı mücadeleyi de beraberinde getirir.
    Emperyalizm sömürüyü kimi zaman çıplak olarak kimi zamansa sinsice gerçekleştirir. ABD'nin kabarık siciline yakın zamanda eklediği ve hâlâ devam etmekte olan Irak işgali emperyalizmin çıplak yüzüdür. İşgali bazen asker göndererek doğrudan desteklese de çoğu zaman gizlice yardım eden Avrupa Birliği emperyalizmi ise sinsidir. İşgale ve sömürüye ortaklığını gizlemek için demokrasi ve insan haklarından bahsetmesi de aynı anlama gelmektedir. Avrupa Birliği emperyalist bir örgüttür ve dünyamızı sinsice sömür-mektedir.
    Irak işgali de göstermektedir ki emperyalizm eski sömürü yöntemlerinden vazgeçmemiştir. Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerin dünyanın çeşitli yerlerinde baskı yoluyla sömürdüğü ülkelerin bulunması da bunu desteklemektedir.
    Bundan 15 yıl öncesine kadar emperyalizmin rahatını Sovyetler Birliği bozmaktaydı. Sosyalist ülkelerin varlığında istediği gibi at oynatamayan emperyalizm, hep sinsiydi. Bugün ise sosyalizmin yokluğundan güç alarak daha rahat davranmaktadır. Çoğu zaman yaptığı baskı ve sömürüyü gizlemeye bile ihtiyaç duymamaktadır. Ama bu, emperyalizmin rahatını kaçıracakların dünya üzerinden silindiği anlamına gelmiyor.
    Bugün bu onurlu ve zor görev dünyanın tüm yurtseverlerine düşmektedir. Bugün bunun başlangıç noktası biri dünyanın öbür ucundaki bir kıtadaki kardeş ülkeler Küba ve Venezuela, diğeri yanı başımızdaki Iraklı direnişçilerle dayanışmaktadır. İşimiz dayanışmayla bitmemekte, asıl iş ülkemizi ve dünyayı emperyalizme dar etmektir.