Ekim Devrimi: Kaldığı yerden komünizme Bir masal gibi inanılmaz derecede güzel, zamansız ve mekansız başlayan bir anlatı değildi o. Dünyanın tüm sömürücü sınıfları için bir karabasan ve dünyanın tüm sömürülen sınıf ve ezilen halkları için kolları sıvamaya çağıran, kurtuluşun yolunu gösteren bir ayağa kalkıştı. Yüzyılların ezilmişliğinden, horlanmışlığından, boyun eğdirilmişliğinden, kör cahilliğinden silkinip bendini yıkarak patlamalı bir akışla özgürleşerek düzlediler devrimin yolunu.
Devrimden söz ediyoruz. Ve elbette ki düz değildi yolu. Her devrim en sert dönemeçtir toplumların yaşamında. Var olan egemenlik ilişkilerini yıkarak baş aşağı eder tüm toplumsal ölçüleri. Rus işçi ve köylüleri de kendi güçleriyle yolunu açtıkları devrim kavgasından, hız kesen bir yenilgi de yaşasalar zaferle çıkmayı başardılar.
Rusya‘nın uçsuz bucaksız topraklarında, savaşın yıkıcılığıyla karşı karşıya gelip, Çarlığın baskıcı, mutlak otoritesi altında kapitalizmin fabrika cehennemlerine düşen köylü yığınları, işçileşerek en köhnemiş kurumlarıyla sallayıp sarstı toplumu.
Devrim yapmak; toplumun bağrında taşıdığı tüm çelişkileri, yüzü yeni bir topluma dönük mücadele içinde devrimcileşerek çözebilecek bir sınıf, bu sınıfın her adımında devrimci politika ve taktikleriyle önünde ve içinde olarak o en belirleyici devrim günlerinde bütünleşip önderleşerek nihai hedefe götürecek bir parti; işte devrim, işte iktidar, işte Ekim Devrimi.
“Her grev, devrimin binlerce başından birinin görünmesidir” der, sınıf düşmanı önsezileriyle Rusya İçişleri Bakanı. Onu doğrularcasına 1905′ te grevlerle birlikte yükselir barikatlar. Kendiliğinden gelişen kitlesel grevler bolşeviklerin sosyalizm propagandasıyla birleşerek “Kahrolsun Otokrasi! ” sloganıyla politik greve dönüşür. Devrimin sadece başı değil kendisi de görünmüştür artık. Sömürülen yığınların devrimci ayağa kalkışları içinden, bin yıllık köhnemiş Çarlık düzenine karşı yepyeni bir iktidar yön vermektedir geleceğin sovyetlerine. 1905′ te fabrikalardan, atölyelerden, evlerden, kışlalardan devrim yapmak için sokağa taşan kitlelerin devrimci enerjisi, önderlik edecek parti yokluğunda boşa düşer.
Yenildiler. Ama dövüşerek alınan bu yenilgi, proletarya ve emekçilerin yeniden ayağa kalkma düşünü ve azmini güçlendirdi sadece. 1917′ de, sadece çarlıktan da değil, gerici Kerenski Hükümeti’nden de çekip aldılar kendilerinin olanı: İKTİDARI!
26 Ekim sabahı devrime uyandı Rusya. İşçi, köylü ve emekçiler zaferlerini kutluyordu. Tüfeklerden havaya sıkılan neşeli mermi seslerine yeni iktidarın yeni sahiplerinin sesi karışıyordu. “Kolları sıva şefim, şehir barut kokuyor.” Yapılacak çok iş vardı. Nasıl devrimci bir atılganlıkla savaşıldıysa, nasıl devrimde öncü rol oynayıp tüm halkı örgütlemenin eşsiz örneklerinden, sovyetleri yarattılarsa, sosyalizmi inşa ederken de aynı yaratıcılık ve kahramanlıkla öne atıldılar.
Ekim Devrimi: İşçi sınıfını iktidara taşıyan devrim. Her şey Aurora zırhlısının Kışlık Sarayı hedefleyen top atışlarıyla başlamadı elbet. Tarihin ileriye akışı Paris Komünü‘nden (1871) sonra ikinci kez sosyalizmin zorunluluğunu devrimle ortaya koydu. İşçi sınıfı burjuvazinin iktidarını, kapitalizmi ilk kez yenilgiye uğratarak sosyalizmin gerçekleşebileceğini tüm açıklığıyla ortaya serdi.
Tarih, gelecek üzerine sorulabilecek tüm soruları yanıtlıyor. Biz onun hareketini ve geleceğin nasıl biçimlenmesi gerektiğini biliyoruz. Yönümüz açık. Devrimler ve karşıdevrimlerle yol alıyoruz geleceğe. Devrim düşmanlarından da öğreniyoruz. Devrimin binlerce başı varmış. Onaylamamak ne mümkün. Biz hangisini tuttuk ellerimizle?
Ekim Sosyalist Devrimi’ne ulaşılıncaya kadar işçi sınıfı ve emekçi kitleler hangi dönüşümleri yaşadılar? Bolşevik Parti hangi aşamalardan geçerek geniş kitlelere önderlik edebilecek yeni tipte bir partiyi örgütledi ve iktidarı burjuvaziden söküp aldı?
Ekim Devrimi deneyiminin tanığıyız. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin bir kez kendi kaderlerini ele almaya başlayınca devrimci yaratıcılıkta sınır tanımadıklarını biliyoruz. Ama yine bu sınır tanımazlığın devrimin o en kritik anlarında yalnız, yönsüz, hedefsiz kaldığında iktidarı fethedemeyeceğini, kurtuluşun gerçekleşmeyeceğini de birçok başka devrim (Almanya, İtalya…) örneğinden biliyoruz.
Ekim Devrimi’ni, o kritik günlerin her anına, kavgasını da vererek büyük bir inat ve kararlılıkla yön çizen bilinç ve iradeden, kısaca Lenin’den ve Parti’den öğrenmeliyiz. Yepyeni anlamlar çıkaran Ekim Devrimi’nin gözleriyle dalmalıyız yaşama; genel doğrularla değil o doğruları yaşamın akışına egemen kılacak somut hedefler için, M-L’yi yaratıcı bir tarzda çağa ve ülkemize uyarlayıp “eylem kılavuzu” olarak kullanmayı öğrenmek için, yenilgilerden ders çıkarıp zaferlerden sarhoş olmamak için, her koşulda proletaryanın çıkarlarının, devrimin geleceğinin kararlı, ısrarlı savunucusu olmak için, öngörü, yaratıcılık, iktidar bilinci ve tutkusuyla sosyalizmi zafere taşımak için… her devrimci kendinde Ekim Devrimi’ni yaşatmalı.
Ayaklanma günlerinde “Devrimin kurtuluşunun, açlığa karşı çarenin, toprağın köylülere devrinin kendilerine bağlı olduğunu bilerek fırsatların kaçmasına izin veren devrimciler en büyük cinayeti işlemiş olacaklardır” der Lenin. Bugüne dair bir çırpıda cinayet sebebi olabilecek pek çok şey sayabiliriz. Devrim öngünlerinde olmasak da fethedilecek iktidarlar var ve tarih ağır aksak da olsa ilerleyişini sürdürüyor. Her ne pahasına olursa olsun emperyalizmin işini bitirecek olan o ışıklı yolu bir kez daha açmak için uğruna savaşılacak ve kazanılacak olan bir dünya var önümüzde. Emperyalist kapitalizme karşı savaşı başlatan ve sosyalist devrimler çağını açan Ekim Devrimi, emperyalist kapitalist boyunduruktan kurtuluşun yolunu gösteren canlı bir örnek olarak dünyanın işçi, emekçi ve ezilen halklarına yol göstermeye devam ediyor. Dünya ekonomisinin kriz içinde debelenip, emperyalistlerin yağma savaşlarını başlattıkları, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halkların dünya çapında yoksullaştığı, aç kaldığı, işsizliğe ve kıyımlara mahkum olduğu koşullarda tüm dengeleri sarsacak- kendi dengelerini yaratacak bir çağ dönümü alttan alta eşelemekte kapitalizmin çürümüş toprağını.
Latin Amerika’da sınıfsal güç dengelerini zorlayan işçi, işsiz ve köylü yığınları, Avrupa’da genel grevlerle hareketlenen işçiler… Tarih ilerliyor, dünyanın sömürülenleri yolunu arıyor, yeni Ekim devrimleri yıldızlar kadar uzak - yıldızlar kadar yakın parlamakta başımızın üstünde.
Tarihin derinliklerine gömülmüş, biten bir şey yok. Şarkımız sürüyor!
İnsanların insanlığa layık bir yaşama kavuşması için kim mücadele etmektedir? Komünistler. İnsanların insanlığa layık bir yaşama ve böylece tam ve kesin bir insanlık anlayışına kavuşmasını nasıl elde edeceğiz? Komünizmi inşa ederek!
İyi ama, bu sonucu elde etmek için sınıflar arası mücadelede tutarlı bir bilinç ve kararlı bir siyasi yapıya sahip olmak zorundayız. İnsanlar arasında birbirlerine karşı saygı, birbirlerini kollamak ve korumak, insan canına kıymamak bilinci gökten düşen şeyler değildir ki. Bu şartlar bugün yoksa, insanlar savaşlarla, bolluk içinde yoksulluk üzerinden açlık, susuzluk ve hastalıklarla kırılıyorsa, yaşam kavgasının rekabeti onları birbirlerine karşı insanca tavırdan gerisin geri geldiğimiz yere, hayvanlar alemine geri götürüyorsa, bu mevcut şartları ortadan kaldırmadan insanlığa nasıl ulaşacağız? İnsanların birbirleriyle rekabet, hem de öldüresiye bir rekabet içinde olmalarına nasıl son verecek, insanlar arasında işbirliği ahlakı ve anlayışını nasıl elde edeceğiz? Burjuvazinin iktidarı buna izin veriyor mu?
Vermiyor!
İnsanlık bilincine varmak demek, sınıfların ortadan kaldırılmasının gerekliliği bilincine varmak demektir. Bu bilince sahip olmayan, bu bilince uygun bir siyasi çaba ve yaşam tarzı içinde olmayan hiçbir kimse insanlık kavramını, insanlığın ne anlama geldiğini tam olarak idrak edememiştir. İnsanlığı savunmak adına yaptığı işlerde ve ettiği laflarda insanlığa zarar verici, hayvanlık alemini savunucu işler ve laflar yapacaktır.
Bu işin seçeneği ve dolayısıyla lami cimi yoktur. Ya burjuvaziyi ve onun insanların milyonlarla katline yol açan düzenini yok etmek için savaşacak, her şeye bu açıdan yanaşacaksın, ya da burjuvazinin yaşamını uzatmasına, burjuva düzenin yaşamını uzatmasına ve dolayısıyla da milyonlarca insanın burjuvazi ve burjuva düzen tarafından katline katkı koyacaksın. Siyasette işler böyle yürüyor. Siyasette yer alan her bir kişi ya karayüzlü bir gaddar katildir-burjuvadır veya burjuvaziye katkı koymaktadır, böylece her yıl 40 milyon insanın katline katkı koymaktadır (yoksa onlar insandan sayılmıyor mu?) , ya da burjuvazinin yenilgisi için canla başla çalışır, ve böylece milyonlarca insanın katlinin önlenmesi için çalışmış olur. Bu arada bu çalışma içinde olanlar burjuvazinin onlara karşı savaş yapmayacaklarının garantisini veremez. Tam tersine, burjuvazinin onlara karşı savaştığının ve de savaşacağının bilincindedirler. Stalin gibi!
Dünya burjuvazisi sadece komünizmin öldüğünü ilan etmekle kalmıyor, aynı zamanda eski SSCB’nde olanları ve olmakta olanları Stalin’e mal ediyor.
Açıktır ki, onlar ve onların eski SSCB’ndeki yoldaşları, tıpkı Troçki ve Buharin gibi, Stalin’den pek hoşlanmıyorlar.
Bu kolayca anlaşılır: Stalin demek komünizmin inşası demektir ve komünizmin inşası demek kapitalizmin yerle bir edilmesi demektir.
En iyi üretim tekniği bile kendi başına sosyalizmi inşa edemez. Onun, komünist amaçlar için kullanılması gereklidir. Bunu burjuvazi yapamaz. Mevcut teknolojiyi, ancak komünist hedefe sahip olan proletarya tam anlamıyla kullanabilir.
SSCB’nde, Stalin yönetiminde bu yapılmıştır.
SSCB’inde proletarya üretim tekniğinin relatif olarak geri olduğu bir ülkede iktidarı ele geçirdi. Fakat, proleter iktidar, komünist hedefi sayesinde, üretici güçlerin tüm potansiyelini kullanma imkanına sahiptir. Bu, SSCB proletaryasının sayılamaz özverileriyle birlikte “mucizeler” yarattı.
1938’e gelindiğinde SSCB sosyalizmi inşa etti ve komünizmin inşasına yöneldi. Stalin’in ölümünden hemen önce bizim anayurdumuz Dünya’daki ikinci büyük endüstriyel güçtü, en büyük çaplı tarımsal üretim ve en ileri üretim tekniğine sahipti. Dünyanın en ileri fabrika üretim tekniği SSCB’ndeydi. Dünya SSCB’nde, 1951’de tamamen otomatik olarak üretim yapan piston fabrikasını konuşmaktaydı ve dahası, Dünya’da ikinci, Avrupa’da birinci olarak mikro-çiplerin önceli bir kompüter fabrikası SSCB’nde,1952’de inşa edilmişti.
hadi ya traji komik önermene gülelimmi sinirlenelimmi..çatlıların kenan evrenlerin bushların şaronların temsil ettiği bayraklarla karıştırma biricik bayrağımızı..dünyanın tepesinde güneş deniz ve barışla özgürlük bayrağımız[ dalgalanacak..
aaa olurmu öyle şey. dünyanın en güzel bayrağı..hiç bir ırkı mezhebi veya dini çağrıştırmayan eşitlik özgürlük düşünün hedefinin simgesi.. enternasyonal proletaryanın bütün dünyanın insanseverlerinin biricik bayrağı..
20.yyın degil butun dunyanin gelmiş gecmiş en onemli 5 sahsiyetinden biri,Lenini bilmeden tanımadan zırvalamak kolay..lenini biraz daha tarafsız ve önyargısız araştırılırsa büyük insanlık dehası birikimi,,özgürlüğü özgütleyen usta bütün yönleriyle açığa çıkacak..ve daha sağlıklı,mantıklı degerlendirmeler yapılabilecek,Yasasın bilimsel sosyalizmin ve dünya halklarının büyük ögretmeni Lenin,21.YYA sosyalizmi yazacağız
Stalin insanlığın kurtarıcısıdır..Stalin insanlıktır..Stalin sosyalizm-komünizmdir..insanlıkta ısrar sosyalizmde ısrardır..Leninin Stalinin ışıklı yolunda 21, yya sosyalizmi yazacağız
stalin kararlılıkla sosyalist inşayı ekim devrimini ve marksizm leninizmi savunmuş ve uygulamıştır..stalinin önderliğindeki yiğit sovyet halklarını 2. dünya savasını ssona erdirmiş,faşist alman ordularını moskova önlerinde durdurmuş.dünyayı kana bulayan faşizmi yenerek ezerek dünyaya demokrasi getirmiştir..ve sosyalizm en prestijli döneminde stalin sayesinde yakalamıştır.. Stalin'e karşı saldırı, gerçekte ML ve komünizm davasına karşı bir saldırıdır. Karşı devrimci propaganda ne denli güçlü olursa olsun gerçek komünistlerin, sosyalizme ve Stalin'in devrimci kişiliğine olan bağlılığını sarsmayacaktır..
Stalin insanlığın kurtarıcısıdır..Stalin insanlıktır..Stalin sosyalizm-komünizmdir..insanlıkta ısrar sosyalizmde ısrardır..Leninin Stalinin ışıklı yolunda 21, yya sosyalizmi yazacağız
sevgili arkadas, Lenini ve diğer devrimci önderleri, en azılı haydutların ve gericilerin bile terörist olarak görmesinin veya geri bilinçlerde öyle algılanmasının en ufak bir maddi zemini yok...yaşasın büyük usta Lenin.. yaşasın Sosyalizm
ve daha da ötesi bağımsızlık demokrasi sosyalizm günümüzde içiçe geçmiş kavramlardır... yani sosyalist olunmadan bağımsız bir ülke de olunmaz,,,suat parların dediği gibi günümüzde ülkeler ya emperyalist ya sömürgedir,, ana çelişki budur,, bu zinciri kırmanın yolu anti emperyalist halk devrimi ve proleterya devrimleridir.... eğer vatan hainliğinden bahsedeceksek,, onlar kendini çok milliyetçi gören devletseverlerdir....türkiyenin egemen sınıflarıdır,, ve tc bağımsız değil amerikan sömürgesidir.. ve sizde yeni sömürgeciliğin milliyetçilerisiniz,,, kimine görede hamburger milliyetçileri... belkide coca cola marlboro milliyetçileri
kısaca,, tutarlı anti emperyalist-yurtsever olmanın koşulu enternasyonalist olmaktır....i
Ekim Devrimi: Kaldığı yerden komünizme
Ekim Devrimi: Kaldığı yerden komünizme
Bir masal gibi inanılmaz derecede güzel, zamansız ve mekansız başlayan bir anlatı değildi o. Dünyanın tüm sömürücü sınıfları için bir karabasan ve dünyanın tüm sömürülen sınıf ve ezilen halkları için kolları sıvamaya çağıran, kurtuluşun yolunu gösteren bir ayağa kalkıştı. Yüzyılların ezilmişliğinden, horlanmışlığından, boyun eğdirilmişliğinden, kör cahilliğinden silkinip bendini yıkarak patlamalı bir akışla özgürleşerek düzlediler devrimin yolunu.
Devrimden söz ediyoruz. Ve elbette ki düz değildi yolu. Her devrim en sert dönemeçtir toplumların yaşamında. Var olan egemenlik ilişkilerini yıkarak baş aşağı eder tüm toplumsal ölçüleri. Rus işçi ve köylüleri de kendi güçleriyle yolunu açtıkları devrim kavgasından, hız kesen bir yenilgi de yaşasalar zaferle çıkmayı başardılar.
Rusya‘nın uçsuz bucaksız topraklarında, savaşın yıkıcılığıyla karşı karşıya gelip, Çarlığın baskıcı, mutlak otoritesi altında kapitalizmin fabrika cehennemlerine düşen köylü yığınları, işçileşerek en köhnemiş kurumlarıyla sallayıp sarstı toplumu.
Devrim yapmak; toplumun bağrında taşıdığı tüm çelişkileri, yüzü yeni bir topluma dönük mücadele içinde devrimcileşerek çözebilecek bir sınıf, bu sınıfın her adımında devrimci politika ve taktikleriyle önünde ve içinde olarak o en belirleyici devrim günlerinde bütünleşip önderleşerek nihai hedefe götürecek bir parti; işte devrim, işte iktidar, işte Ekim Devrimi.
“Her grev, devrimin binlerce başından birinin görünmesidir” der, sınıf düşmanı önsezileriyle Rusya İçişleri Bakanı. Onu doğrularcasına 1905′ te grevlerle birlikte yükselir barikatlar. Kendiliğinden gelişen kitlesel grevler bolşeviklerin sosyalizm propagandasıyla birleşerek “Kahrolsun Otokrasi! ” sloganıyla politik greve dönüşür. Devrimin sadece başı değil kendisi de görünmüştür artık. Sömürülen yığınların devrimci ayağa kalkışları içinden, bin yıllık köhnemiş Çarlık düzenine karşı yepyeni bir iktidar yön vermektedir geleceğin sovyetlerine. 1905′ te fabrikalardan, atölyelerden, evlerden, kışlalardan devrim yapmak için sokağa taşan kitlelerin devrimci enerjisi, önderlik edecek parti yokluğunda boşa düşer.
Yenildiler. Ama dövüşerek alınan bu yenilgi, proletarya ve emekçilerin yeniden ayağa kalkma düşünü ve azmini güçlendirdi sadece. 1917′ de, sadece çarlıktan da değil, gerici Kerenski Hükümeti’nden de çekip aldılar kendilerinin olanı: İKTİDARI!
26 Ekim sabahı devrime uyandı Rusya. İşçi, köylü ve emekçiler zaferlerini kutluyordu. Tüfeklerden havaya sıkılan neşeli mermi seslerine yeni iktidarın yeni sahiplerinin sesi karışıyordu. “Kolları sıva şefim, şehir barut kokuyor.” Yapılacak çok iş vardı. Nasıl devrimci bir atılganlıkla savaşıldıysa, nasıl devrimde öncü rol oynayıp tüm halkı örgütlemenin eşsiz örneklerinden, sovyetleri yarattılarsa, sosyalizmi inşa ederken de aynı yaratıcılık ve kahramanlıkla öne atıldılar.
Ekim Devrimi: İşçi sınıfını iktidara taşıyan devrim. Her şey Aurora zırhlısının Kışlık Sarayı hedefleyen top atışlarıyla başlamadı elbet. Tarihin ileriye akışı Paris Komünü‘nden (1871) sonra ikinci kez sosyalizmin zorunluluğunu devrimle ortaya koydu. İşçi sınıfı burjuvazinin iktidarını, kapitalizmi ilk kez yenilgiye uğratarak sosyalizmin gerçekleşebileceğini tüm açıklığıyla ortaya serdi.
Tarih, gelecek üzerine sorulabilecek tüm soruları yanıtlıyor. Biz onun hareketini ve geleceğin nasıl biçimlenmesi gerektiğini biliyoruz. Yönümüz açık. Devrimler ve karşıdevrimlerle yol alıyoruz geleceğe. Devrim düşmanlarından da öğreniyoruz. Devrimin binlerce başı varmış. Onaylamamak ne mümkün. Biz hangisini tuttuk ellerimizle?
Ekim Sosyalist Devrimi’ne ulaşılıncaya kadar işçi sınıfı ve emekçi kitleler hangi dönüşümleri yaşadılar? Bolşevik Parti hangi aşamalardan geçerek geniş kitlelere önderlik edebilecek yeni tipte bir partiyi örgütledi ve iktidarı burjuvaziden söküp aldı?
Ekim Devrimi deneyiminin tanığıyız. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin bir kez kendi kaderlerini ele almaya başlayınca devrimci yaratıcılıkta sınır tanımadıklarını biliyoruz. Ama yine bu sınır tanımazlığın devrimin o en kritik anlarında yalnız, yönsüz, hedefsiz kaldığında iktidarı fethedemeyeceğini, kurtuluşun gerçekleşmeyeceğini de birçok başka devrim (Almanya, İtalya…) örneğinden biliyoruz.
Ekim Devrimi’ni, o kritik günlerin her anına, kavgasını da vererek büyük bir inat ve kararlılıkla yön çizen bilinç ve iradeden, kısaca Lenin’den ve Parti’den öğrenmeliyiz. Yepyeni anlamlar çıkaran Ekim Devrimi’nin gözleriyle dalmalıyız yaşama; genel doğrularla değil o doğruları yaşamın akışına egemen kılacak somut hedefler için, M-L’yi yaratıcı bir tarzda çağa ve ülkemize uyarlayıp “eylem kılavuzu” olarak kullanmayı öğrenmek için, yenilgilerden ders çıkarıp zaferlerden sarhoş olmamak için, her koşulda proletaryanın çıkarlarının, devrimin geleceğinin kararlı, ısrarlı savunucusu olmak için, öngörü, yaratıcılık, iktidar bilinci ve tutkusuyla sosyalizmi zafere taşımak için… her devrimci kendinde Ekim Devrimi’ni yaşatmalı.
Ayaklanma günlerinde “Devrimin kurtuluşunun, açlığa karşı çarenin, toprağın köylülere devrinin kendilerine bağlı olduğunu bilerek fırsatların kaçmasına izin veren devrimciler en büyük cinayeti işlemiş olacaklardır” der Lenin. Bugüne dair bir çırpıda cinayet sebebi olabilecek pek çok şey sayabiliriz. Devrim öngünlerinde olmasak da fethedilecek iktidarlar var ve tarih ağır aksak da olsa ilerleyişini sürdürüyor. Her ne pahasına olursa olsun emperyalizmin işini bitirecek olan o ışıklı yolu bir kez daha açmak için uğruna savaşılacak ve kazanılacak olan bir dünya var önümüzde. Emperyalist kapitalizme karşı savaşı başlatan ve sosyalist devrimler çağını açan Ekim Devrimi, emperyalist kapitalist boyunduruktan kurtuluşun yolunu gösteren canlı bir örnek olarak dünyanın işçi, emekçi ve ezilen halklarına yol göstermeye devam ediyor. Dünya ekonomisinin kriz içinde debelenip, emperyalistlerin yağma savaşlarını başlattıkları, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halkların dünya çapında yoksullaştığı, aç kaldığı, işsizliğe ve kıyımlara mahkum olduğu koşullarda tüm dengeleri sarsacak- kendi dengelerini yaratacak bir çağ dönümü alttan alta eşelemekte kapitalizmin çürümüş toprağını.
Latin Amerika’da sınıfsal güç dengelerini zorlayan işçi, işsiz ve köylü yığınları, Avrupa’da genel grevlerle hareketlenen işçiler… Tarih ilerliyor, dünyanın sömürülenleri yolunu arıyor, yeni Ekim devrimleri yıldızlar kadar uzak - yıldızlar kadar yakın parlamakta başımızın üstünde.
Tarihin derinliklerine gömülmüş, biten bir şey yok. Şarkımız sürüyor!
İnsanların insanlığa layık bir yaşama kavuşması için kim mücadele etmektedir? Komünistler. İnsanların insanlığa layık bir yaşama ve böylece tam ve kesin bir insanlık anlayışına kavuşmasını nasıl elde edeceğiz? Komünizmi inşa ederek!
İyi ama, bu sonucu elde etmek için sınıflar arası mücadelede tutarlı bir bilinç ve kararlı bir siyasi yapıya sahip olmak zorundayız. İnsanlar arasında birbirlerine karşı saygı, birbirlerini kollamak ve korumak, insan canına kıymamak bilinci gökten düşen şeyler değildir ki. Bu şartlar bugün yoksa, insanlar savaşlarla, bolluk içinde yoksulluk üzerinden açlık, susuzluk ve hastalıklarla kırılıyorsa, yaşam kavgasının rekabeti onları birbirlerine karşı insanca tavırdan gerisin geri geldiğimiz yere, hayvanlar alemine geri götürüyorsa, bu mevcut şartları ortadan kaldırmadan insanlığa nasıl ulaşacağız? İnsanların birbirleriyle rekabet, hem de öldüresiye bir rekabet içinde olmalarına nasıl son verecek, insanlar arasında işbirliği ahlakı ve anlayışını nasıl elde edeceğiz? Burjuvazinin iktidarı buna izin veriyor mu?
Vermiyor!
İnsanlık bilincine varmak demek, sınıfların ortadan kaldırılmasının gerekliliği bilincine varmak demektir. Bu bilince sahip olmayan, bu bilince uygun bir siyasi çaba ve yaşam tarzı içinde olmayan hiçbir kimse insanlık kavramını, insanlığın ne anlama geldiğini tam olarak idrak edememiştir. İnsanlığı savunmak adına yaptığı işlerde ve ettiği laflarda insanlığa zarar verici, hayvanlık alemini savunucu işler ve laflar yapacaktır.
Bu işin seçeneği ve dolayısıyla lami cimi yoktur. Ya burjuvaziyi ve onun insanların milyonlarla katline yol açan düzenini yok etmek için savaşacak, her şeye bu açıdan yanaşacaksın, ya da burjuvazinin yaşamını uzatmasına, burjuva düzenin yaşamını uzatmasına ve dolayısıyla da milyonlarca insanın burjuvazi ve burjuva düzen tarafından katline katkı koyacaksın. Siyasette işler böyle yürüyor. Siyasette yer alan her bir kişi ya karayüzlü bir gaddar katildir-burjuvadır veya burjuvaziye katkı koymaktadır, böylece her yıl 40 milyon insanın katline katkı koymaktadır (yoksa onlar insandan sayılmıyor mu?) , ya da burjuvazinin yenilgisi için canla başla çalışır, ve böylece milyonlarca insanın katlinin önlenmesi için çalışmış olur. Bu arada bu çalışma içinde olanlar burjuvazinin onlara karşı savaş yapmayacaklarının garantisini veremez. Tam tersine, burjuvazinin onlara karşı savaştığının ve de savaşacağının bilincindedirler. Stalin gibi!
STALİN KOMÜNİZMDİR!
Dünya burjuvazisi sadece komünizmin öldüğünü ilan etmekle kalmıyor, aynı zamanda eski SSCB’nde olanları ve olmakta olanları Stalin’e mal ediyor.
Açıktır ki, onlar ve onların eski SSCB’ndeki yoldaşları, tıpkı Troçki ve Buharin gibi, Stalin’den pek hoşlanmıyorlar.
Bu kolayca anlaşılır: Stalin demek komünizmin inşası demektir ve komünizmin inşası demek kapitalizmin yerle bir edilmesi demektir.
En iyi üretim tekniği bile kendi başına sosyalizmi inşa edemez. Onun, komünist amaçlar için kullanılması gereklidir. Bunu burjuvazi yapamaz. Mevcut teknolojiyi, ancak komünist hedefe sahip olan proletarya tam anlamıyla kullanabilir.
SSCB’nde, Stalin yönetiminde bu yapılmıştır.
SSCB’inde proletarya üretim tekniğinin relatif olarak geri olduğu bir ülkede iktidarı ele geçirdi. Fakat, proleter iktidar, komünist hedefi sayesinde, üretici güçlerin tüm potansiyelini kullanma imkanına sahiptir. Bu, SSCB proletaryasının sayılamaz özverileriyle birlikte “mucizeler” yarattı.
1938’e gelindiğinde SSCB sosyalizmi inşa etti ve komünizmin inşasına yöneldi. Stalin’in ölümünden hemen önce bizim anayurdumuz Dünya’daki ikinci büyük endüstriyel güçtü, en büyük çaplı tarımsal üretim ve en ileri üretim tekniğine sahipti. Dünyanın en ileri fabrika üretim tekniği SSCB’ndeydi. Dünya SSCB’nde, 1951’de tamamen otomatik olarak üretim yapan piston fabrikasını konuşmaktaydı ve dahası, Dünya’da ikinci, Avrupa’da birinci olarak mikro-çiplerin önceli bir kompüter fabrikası SSCB’nde,1952’de inşa edilmişti.
hadi ya traji komik önermene gülelimmi sinirlenelimmi..çatlıların kenan evrenlerin bushların şaronların temsil ettiği bayraklarla karıştırma biricik bayrağımızı..dünyanın tepesinde güneş deniz ve barışla özgürlük bayrağımız[ dalgalanacak..
aaa olurmu öyle şey. dünyanın en güzel bayrağı..hiç bir ırkı mezhebi veya dini çağrıştırmayan eşitlik özgürlük düşünün hedefinin simgesi.. enternasyonal proletaryanın bütün dünyanın insanseverlerinin biricik bayrağı..
20.yyın degil butun dunyanin gelmiş gecmiş en onemli 5 sahsiyetinden biri,Lenini bilmeden tanımadan zırvalamak kolay..lenini biraz daha tarafsız ve önyargısız araştırılırsa büyük insanlık dehası birikimi,,özgürlüğü özgütleyen usta bütün yönleriyle açığa çıkacak..ve daha sağlıklı,mantıklı degerlendirmeler yapılabilecek,Yasasın bilimsel sosyalizmin ve dünya halklarının büyük ögretmeni Lenin,21.YYA sosyalizmi yazacağız
Stalin insanlığın kurtarıcısıdır..Stalin insanlıktır..Stalin sosyalizm-komünizmdir..insanlıkta ısrar sosyalizmde ısrardır..Leninin Stalinin ışıklı yolunda 21, yya sosyalizmi yazacağız
stalin kararlılıkla sosyalist inşayı ekim devrimini ve marksizm leninizmi savunmuş ve uygulamıştır..stalinin önderliğindeki yiğit sovyet halklarını 2. dünya savasını ssona erdirmiş,faşist alman ordularını moskova önlerinde durdurmuş.dünyayı kana bulayan faşizmi yenerek ezerek dünyaya demokrasi getirmiştir..ve sosyalizm en prestijli döneminde stalin sayesinde yakalamıştır..
Stalin'e karşı saldırı, gerçekte ML ve komünizm davasına karşı bir saldırıdır. Karşı devrimci propaganda ne denli güçlü olursa olsun gerçek komünistlerin, sosyalizme ve Stalin'in devrimci kişiliğine olan bağlılığını sarsmayacaktır..
Stalin insanlığın kurtarıcısıdır..Stalin insanlıktır..Stalin sosyalizm-komünizmdir..insanlıkta ısrar sosyalizmde ısrardır..Leninin Stalinin ışıklı yolunda 21, yya sosyalizmi yazacağız
sevgili arkadas, Lenini ve diğer devrimci önderleri, en azılı haydutların ve gericilerin bile terörist olarak görmesinin veya geri bilinçlerde öyle algılanmasının en ufak bir maddi zemini yok...yaşasın büyük usta Lenin.. yaşasın Sosyalizm
emperyalizme karşı çıkmadan yurtsever olunamaz
ve daha da ötesi bağımsızlık demokrasi sosyalizm günümüzde içiçe geçmiş kavramlardır... yani sosyalist olunmadan bağımsız bir ülke de olunmaz,,,suat parların dediği gibi günümüzde ülkeler ya emperyalist ya sömürgedir,, ana çelişki budur,, bu zinciri kırmanın yolu anti emperyalist halk devrimi ve proleterya devrimleridir.... eğer vatan hainliğinden bahsedeceksek,, onlar kendini çok milliyetçi gören devletseverlerdir....türkiyenin egemen sınıflarıdır,, ve tc bağımsız değil amerikan sömürgesidir.. ve sizde yeni sömürgeciliğin milliyetçilerisiniz,,, kimine görede hamburger milliyetçileri... belkide coca cola marlboro milliyetçileri
kısaca,, tutarlı anti emperyalist-yurtsever olmanın koşulu enternasyonalist olmaktır....i