Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • Andrey Voznesenski15.04.2006 - 19:45

    Oza'nın önsözünde şöyle yazılmış hakkında:

    Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Sovyet Rus şiirinin en güçlü adlarından biri Voznesenski.
    Çoğu şiirinde Voznesenski, [ sözüm ona ilerleme ] ye ve duygusuzların, göğüslerinde bir yürek taşımayanların eline geçince baskı aracı durumuna düşen [kahrolası makina]ya karşı sevginin ve özgür insan ruhunun savunusunu üzerine alır. İnsani değerlerin baş koruyucusu olarak şair çıkar karşımıza. Bu eğilim, en çok da, Oza adlı uzun şiirde görülür.

    Ve ayrıca şu uyarı yapılmış önsöz de -bence de gayet yerinde bir uyarı-

    [.......onun şiirlerini bir şairi okur gibi okuyacağımız yerde onlarda günümüzün politik havasına uygun birtakım ideolojik ipuçları ararken onu yanlış anlamak tehlikesine düşebiliriz.]

    Haraç mezatlık bir hurda değil dünya,
    Ben Andrey’im, sıradan biri değil.
    Ve eğer bu süreç insanı yıkıyorsa
    Tüm ilerlemeler gerçekte gerilemedir.

    Saçma bir oyuncakla satınalınmayız biz,
    Bir mekanik bülbülle.
    Yaşamda sevecenliğidir insanın aslolan;
    Sevinç mi duyduğunuz, acı mı çektiğiniz gerçekte?
    ……………
    Ve incecikten yağan kar
    Ak çarşaflar gibi örterken yeri
    Nasıl da büyüler herkesi.
    Daha yüce bir çağrın yok senin
    Güvenliğe kavuşturmaktan gayrı dünyayı
    ………………………..
    Kalıcı tek şey yeryüzünde,
    Geçip gitmiş bir yıldız ışığı gibi
    Süregiden ışığıdır onun
    Bir zamanlar 'insan ruhu' dedikleri.

    Eriyip gideceğiz ve yine olacağız orda
    Önemi yok nerde ya da hangi zamanda.

  • Andrey Voznesenski15.04.2006 - 19:01

    .......................
    Gel Zoya, açıkça konuşalım seninle
    Yollarımız ayrılacak nerdeyse;
    Farklı yollara uzamasın yollar bir,
    İnan, sonun başlangıcı geldi demektir.

    Anımsar mısın Dubna'yı, ak kundaklar içinde,
    Anımsar mısın, hani piyano çalıyordun sen
    Anımsar mısın, birden başını çevirmiştin klavyeden
    Nasıl da bomboştu, yüzün, ne denli beyaz
    Bir şey öylesine yitmişti ki yüzünde
    Bir şey, artık kimseler yerine koyamaz.

    Çok şeyler gördüm geçirdim: yağmurlar, gökkuşakları
    Ufuklar kararırdı geçerken adım
    Ve dostlar bana ihanetten nasıl da zevk alırdı
    Ben bile bıkmış usanmıştım kendimden
    Ama tüm bunlara karşın sen hep sen kaldın.

    Anımsar mısın son şiir okuyuşunu, elveda der gibi?
    Aşağılar, bağırırken onlar, sendin koşup gelen yanıma;
    Eğer varsam bugün, ne derlerse desinler bana,
    Gönül borcum da sensin, yüzkaram da

    Acılar bir yalaz gibi sardığında gövdemi,
    Bir suya atlar gibi daldım Riga'ya,
    Dibindeyken suyun, soluğunla yaşattın beni,
    İnce bir başak sapından, sapsarı, saçların gibi.

    Kilometreler ayıramaz insanı, inan,
    Birleştirir telefon telleri gibi;
    Ama milimetrelerse ayıran,
    Bağışlanmaz bir yazgıdır bu, beterin beteri.

    Gerçekse acıların yakınlaştırdığı bizi,
    İstemem kurtulmayı onlardan;
    Ve diyelim ki sensin, ben değil
    Dertlerin gerçekte izlediği.

    Kendileri güvende değil ki bizi kurtaranların;
    Ne çileler, ne üzünçler umurumda,
    Bil ki tek düşüncem, yarın
    Koruyabilmek seni kendimden fazla.

    Sen misin değişen,
    Yoksa ben mi?
    Bütün geçmişimizden, geçmiş yıllardan,
    Bir zamanlar biz olan o insan gölgeleri
    Hüzünle el sallamaktalar bize şimdi.

    'Oza' Andrey Voznesenski

  • şiir15.02.2006 - 23:45

    Neden direnirsin göğsümde böyle
    Partizan bir kız gibi yüreğim?
    Herşeyin makinaya dönüştüğü
    Şu yeryüzünde, dinlenebilirsin.

    Oyy tanrım! Anacığım,
    al beni rahmine geriye! ..

    Andrey Voznesenski

  • şiir31.01.2006 - 01:24

    gümüş kavaklar

    Sulara eğiliyor
    gümüş kavaklar işte:
    yok bilmedikleri şey, ama hiç konuşmazlar.
    Haykırmaz kederini
    pınarın süseni hiç.
    Her şey insanoğlundan nasıl da ağırbaşlı!

    Yıldızlı göğe karşı sessizliğin bilimi
    çiçeklere vergidir böceklerden daha çok.
    Ve şarkılar adına şarkının bilimini
    uğultulu ormanlar,
    deniz suları bilir.

    Topraktaki yaşamın derin sessizliğini
    bize güldür öğreten
    açılıp gün dalında.

    Yaymalı canımızdan
    kokuyu burcu burcu!
    Yalnız şarkı olmalı,
    yalnız ışık, iyilik.
    Açılmalı büsbütün
    gece karanlığında
    içimizi doldursun ölümsüz bir çiy diye.

    Yatırmalı bedeni
    üzgün canın içine!
    Ötenin ışığıyla köreltmeli gözleri.
    Eğilmeli iyice
    göğsün karanlığına,
    fırlatmalı Şeytan'a uzattığı yıldızı.

    Her dua halindeki
    ağaç gibi olmalı
    ve sonsuzlukla donmuş
    suyu gibi ırmağın!

    Acının tırnağıyla paralayalım canı
    bir yıldızlar ufkunun
    alevi girsin diye!

    Fışkırsa kurt yeniği aşkın karanlığından
    öyle durgun, anacıl
    bir tan pınarı.
    Dağılıp gidiverse kentler rüzgarda bir bir.
    Ve Tanrı bir bulutta
    bizi görmeye gelse.

    f.g.lorca

  • lorca18.01.2006 - 04:00

    Görünümü saran altın acılık.
    yürek dinleyip durur.

    Islak hüznün içinde rüzgar şöyle der:
    -Ben bütün erimiş yıldızlardanım,
    sonsuzun kanıyım ben.
    Bulurum uykulu derinliklerin
    rengini bir değişte.
    Yaralıyım gizemli bakışlardan,
    taşırım iççekişler
    geceyle dolu, ölümsüz aşktaki
    o gönençli yengiye
    görünmez kan kabarcıkları gibi.
    Donmuşum hüzün içre,
    çocuklar bilir beni.
    ...............
    .........
    Sonsuz düzeniyim ben yeryüzünün,
    sayılmaz ormanım ben.

    Sürerim düşlerin kalyonlarını
    bilinmeze doğru hep.
    Sonumu yazgımı bilememenin
    ıssız acılığı var içerimde-.
    ...............
    .........

    F.G.LORCA

  • murathan mungan08.11.2005 - 21:35

    hangi okumalarda çoğaltır kendini
    bedenin çağırdığı bilinç
    hangi deneyimlerle anlaşılabilir
    fırtınaların teorik içeriği
    yokken korkunun teorisi
    yokken aşkın örgütlenmiş biçimi
    nasıl zaptedilir bir ateşin,
    sürgün bir ırmakla yüzleşmesi
    nasıl nakşedilir kanatlanan bilincin tutsak derinlikleri
    kendi üstüne katlanan destan sahifelerine
    çıkmaz suretlere
    zifiri ceylan iklimlerine
    nasıl nakşedilir
    yaşadığımız her yere
    tıpkı,tarihle kahramanın karşı karşıya gelmesi gibi
    bir cenge benzerken ikizin sureti
    gerçekten yaşadığını kim yazabilmiş ki zaten
    hangi eli/kalem tutan?
    ve de elleri bir eylem olan?
    ...........
    m.mungan