kötüyüm. umutsuz vakayım. içimde sürekli konuşan seslerden en zehirli olanı, en canımı yakanı en sinsisi faaliyette. o yaşatıyor ve acıtıyor, acıttırıyor. mutsuzken yanımda. ve mut' um kalmadı; mutsuzum.. senin gibi mi yapmalıyım ben de. kapatsam mı kendimi şarjım bitmeksizin. başım dönüyor, oturduğum yerde havada gibiyim şuan. halbuki bu baş dönmesini sağlayacak hiçbir maddeye bağımlılığım sempatim yok. biliyor musun ben içimde çöller inşa ediyorum. parlak ve kızgın zerreleri ateşli hummaları yılanları kaktüsleri susuzluğıyla; içimde çıplak ayaklı çöller kanlı ayaklı çöller. parmaklarım mutsuz. kendini yazmaktan alıkoyuyor. niçin benim içimde boşluklar büyüyor. niçin karışıyor toza dumana bulanıyor. sigara dumanı havada asılı kalır. öylece durur çöker mekanın üç kuruşluk atmosferine. havada asılı lacivert bir duman. ben o duman gibi hissediyorum kendimi. o kadar sızılı. o kadar ağır. gözlerimde zihnimi ve içimi rahatsız eden düşünmeyi istemediğim görüntüler. hiç yaşanmadılar. belki estetik yoksunu değiller ancak hiç sağlıklı da değiller. her şeye rağmen o görüntüleri estetik bulmam bile beni rahatsız kılmaya yeter. içimde aynalar var. sonsuzu var etmeye çalışan paralel aynalar. ve öyle bir boyutsuzluğun içinde var olmuşlar ki aynalar darmadağın paralel olması imkansıza yakın. ama paraller işte bu boyutsuz çıkmazın içinde. dönemeçlerime çıkmaz sokkaklar sığdırmayı ne de çok seviyorum. çıkmazında olduğum sokkakların hepsinde hikayesi olan hiç tanımadığı yüzler. nadir gördüğüm rüyalara da girerler bazen. hiçbirinin yüzü aynı değildir ve bir görünen yüz bir dha asla bana göz kırpacak değil. çıkmaz sokaklarımda her zaman bir yıkıntı ev var. geçmişle sarmaş dolaş olmuş. kafayı yiyeceğim geçmiş geçmiş diye diye. ben kendi geçmişimde de değilim. ben geçmiş kavramının kendisinde kilitliyim. hiç anahtarım yok hiç çilingirim yok. bir zamanlar severdim ben kocaman şatomu. kimsenin aşamayacağı herkesin etkisine sırrına bir şekilde kapıldığı karanlık şato. karanlık denizlerin dibi. şimdi de seviyorum o hain sesi. elimde değil o karanlık seste boğulmak havasız kalmak kadar güzelini bulamadım hala. ancak gerçek ortada. bu şatonun anahtarı yok. kilitsiz kalemde kendime kilitliyim. kendimin labirentinde öyle kaybolmuşum ki kendime aciz kendimden kaçak kendime tutsak kendime köle kendime asi kendimle kavgalı kendimden nefretli kendime aşık... zavallıyım. başım ağrıyor.
-adın ne
*nihan
-isminin anlamını biliyor musun
*evet
-o halde neden söylüyorsun
ne an
-den hali olacağım yaa
offf
şuan için
ismimin -de hali
gelecekten daha çok yoksun
soluksuzsun
dünyada bir dün..
söyle bakalım dün
sen hiç varoldun mu
en sevdiğim nazım şiirlerinden...
kerem gibi...
birisinin gelen mesajlar hanesinde olacaktı.
bu anlatımım sadece onaydı. sonra nedensiz
eflatun' a döküldüm...
kötüyüm.
umutsuz vakayım.
içimde sürekli konuşan seslerden en zehirli olanı, en canımı yakanı en sinsisi faaliyette. o yaşatıyor ve acıtıyor, acıttırıyor.
mutsuzken yanımda.
ve mut' um kalmadı; mutsuzum..
senin gibi mi yapmalıyım ben de.
kapatsam mı kendimi şarjım bitmeksizin. başım dönüyor, oturduğum yerde havada gibiyim şuan. halbuki bu baş dönmesini sağlayacak hiçbir maddeye bağımlılığım sempatim yok.
biliyor musun ben içimde çöller inşa ediyorum. parlak ve kızgın zerreleri ateşli hummaları yılanları kaktüsleri susuzluğıyla; içimde çıplak ayaklı çöller kanlı ayaklı çöller.
parmaklarım mutsuz. kendini yazmaktan alıkoyuyor.
niçin benim içimde boşluklar büyüyor. niçin karışıyor toza dumana bulanıyor.
sigara dumanı havada asılı kalır. öylece durur çöker mekanın üç kuruşluk atmosferine. havada asılı lacivert bir duman. ben o duman gibi hissediyorum kendimi. o kadar sızılı. o kadar ağır.
gözlerimde zihnimi ve içimi rahatsız eden düşünmeyi istemediğim görüntüler. hiç yaşanmadılar. belki estetik yoksunu değiller ancak hiç sağlıklı da değiller. her şeye rağmen o görüntüleri estetik bulmam bile beni rahatsız kılmaya yeter.
içimde aynalar var. sonsuzu var etmeye çalışan paralel aynalar. ve öyle bir boyutsuzluğun içinde var olmuşlar ki aynalar darmadağın paralel olması imkansıza yakın. ama paraller işte bu boyutsuz çıkmazın içinde.
dönemeçlerime çıkmaz sokkaklar sığdırmayı ne de çok seviyorum.
çıkmazında olduğum sokkakların hepsinde hikayesi olan hiç tanımadığı yüzler. nadir gördüğüm rüyalara da girerler bazen. hiçbirinin yüzü aynı değildir ve bir görünen yüz bir dha asla bana göz kırpacak değil.
çıkmaz sokaklarımda her zaman bir yıkıntı ev var. geçmişle sarmaş dolaş olmuş.
kafayı yiyeceğim geçmiş geçmiş diye diye.
ben kendi geçmişimde de değilim. ben geçmiş kavramının kendisinde kilitliyim.
hiç anahtarım yok hiç çilingirim yok.
bir zamanlar severdim ben kocaman şatomu. kimsenin aşamayacağı herkesin etkisine sırrına bir şekilde kapıldığı karanlık şato. karanlık denizlerin dibi.
şimdi de seviyorum o hain sesi. elimde değil o karanlık seste boğulmak havasız kalmak kadar güzelini bulamadım hala.
ancak gerçek ortada.
bu şatonun anahtarı yok.
kilitsiz kalemde kendime kilitliyim.
kendimin labirentinde öyle kaybolmuşum ki kendime aciz kendimden kaçak kendime tutsak kendime köle kendime asi kendimle kavgalı kendimden nefretli kendime aşık...
zavallıyım.
başım ağrıyor.
kadın.
nefeste
ve her daim içeride
tutku
bir kırmızı kötülük
kanar
kanını bilmez
yanar külünü görmez