eskisi gibi imlanın zulmunu yaşayacağız sessizliklerde ne senden ne benden ne bizden bahsedeceğiz yok olacağız düğümünü mahşere biçtiğimiz bu bekleyişte kelimelere ihanetimiz yaşamak duygusuna ihanetimiz ve en acısı kendimize ihanetimiz gibi sıfatlarla 'en' diye tanımlayabileceğimiz bir seslenişte çığlık olup ardından yok olacağız tıpkı en var oluşumuz gibi..
hep sevdik birinci tekil şeklinde yaşamayı hep sevdik birinci çoğul şeklinde konuşmayı hep sevdik birinci çoğul şeklinde ikinci çoğuldan dem vurmayı hep sevdik kayırmayı hep sevdik suçlamayı.. vs vs bütün çevre hızla kirleniyordu birinciliği insanlığa verdiler...
sesim sesimden geçtii bir boğaz iltihabı gibi ses tellerimle kavgalı üstelik yorgunum hastayım kelimelerim enfekte suskunluğum bir salgın gibi bulaşıyor seslere
merhaba gece kalp ritmni bozmaya geldim önceden uyarayım istedim oyunbozanın tekiyim mızıkçı değilim gece mızıkçı çocukların toplarını alıp gittikleri gibi yıldızlarımı toplayıp gitmem bir an senden sadece piç gibi düşürürüm yıldızlarımı üstüne uzandığın dünyanın gözlerine bir cehennem alevi suretinde.. gece! oyun bozanım ve bu bir tehdit değil sadece ihtar güneş olur tutuştururum dağları ani ve nedensiz neden Siz gece neden sizler? içinizde hep saklı fikirsel cebelleşişler kıvamı tutmadı mı kelimelerimin olsun be gece zaten inkar etmedim oyununu bozmaya geldim gündüz suikast girişiminde bulunmadan daha belki gözümden düşenin şimşeğiyle seni yerle bir ederim .. karanlık kusarım üstüne gece! beter olursun üşürsün.. karanlık kusarım üstüne aydınlık olursun.. .. yalan söyledim gece ağlayamayacağım üstüne çocuğum hala korkuyorum gökgürültüsünden çocuğum ve oyunların peşinde üstelik oyunbozan..
seni terketmedim bir zamanlarımın en keyifli kelimesi terk ettiğim sadece terimselleşmişliğindi.. sadece sana anlam bulmayı terk ettim bir gece vakti miydi yahut bir gündüz vakti mi .. bilemedim .. ancak ben en güzel sende şekillendim..
sadece bir tatlı gülümsemesin yüzümü zaman zaman konak tutmuş uykumun içinde yüzüme dünyanın tüm masumiyetsizliğine inat masum konmuş bir gülümseyiş bense hiç senin kadar tatlı olamayacağım sızmış gülümsemem! acıyacağım..
bu gece kendime sızacağım uzun bir ara değildin sen göz kapaklarıma hatta tahimin edemeyeceğin kadar çok sevdiler sensiz daha çok kapanmayı daha çok yarı ölü yaşamayı daha çok kelimesiz ifadesiz üstelik anlama yükleme çabasından kaygısız yokluğunda kaldığım her bir anda... şimdi dejavular gibi ruhumda bu gece kendime sızcağım ve ilk değil son değil bu ruhuma çadır atan sorgu odalarındaki hesaplaşmalarım ben sigaranın ne filtresi ne yanan kısmı ben sigaranın lacivert duman olan tarafıyım..
eflatun bir aldanış kafiyesiydi peşine düşmştü imkansızın eflatun gecenin en siyahı kar tanesinin en yalanıydı anlatamazdı hiç bir redifin aymaz sapağı konuşlanmıştı inanmadığı zamanın en geçmiş bir haline severdi yok oluşluğunu tutamayışlarını an'ı dini zaman ve mevsimlerin döngüsü olan br kavmin meczup günahkarıydı sövmekteydi bilinen tüm riyakarlıklarına kainatı bir 'dün' kadar eflatuna boyayamayıp ebruli gri pembe beyaz siyah kelimesini bilmediği bilmem hangi renkelerin lisanından usanmış bir geçmiş kadar bir geçmemiş anılara zamansızlıkta dolan bir isyandı eflatun!
eskisi gibi
imlanın zulmunu yaşayacağız sessizliklerde
ne senden
ne benden ne bizden bahsedeceğiz
yok olacağız düğümünü mahşere biçtiğimiz bu bekleyişte
kelimelere ihanetimiz
yaşamak duygusuna ihanetimiz
ve en acısı
kendimize ihanetimiz gibi
sıfatlarla 'en' diye tanımlayabileceğimiz bir seslenişte
çığlık olup
ardından
yok olacağız
tıpkı en var oluşumuz gibi..
hep sevdik birinci tekil şeklinde yaşamayı
hep sevdik birinci çoğul şeklinde konuşmayı
hep sevdik birinci çoğul şeklinde ikinci çoğuldan dem vurmayı
hep sevdik kayırmayı
hep sevdik suçlamayı..
vs vs
bütün çevre hızla kirleniyordu birinciliği insanlığa verdiler...
ben senin beni sarhoş edebilme ihtimalini sevdim..
sesim sesimden geçtii
bir boğaz iltihabı gibi
ses tellerimle kavgalı
üstelik yorgunum
hastayım
kelimelerim enfekte
suskunluğum bir salgın gibi
bulaşıyor seslere
merhaba gece
kalp ritmni bozmaya geldim
önceden uyarayım istedim
oyunbozanın tekiyim
mızıkçı değilim gece
mızıkçı çocukların toplarını alıp gittikleri gibi
yıldızlarımı toplayıp gitmem bir an senden
sadece
piç gibi
düşürürüm yıldızlarımı
üstüne uzandığın dünyanın gözlerine
bir cehennem alevi suretinde..
gece!
oyun bozanım
ve bu bir tehdit değil
sadece ihtar
güneş olur tutuştururum dağları ani
ve nedensiz
neden Siz gece
neden sizler?
içinizde hep saklı fikirsel cebelleşişler
kıvamı tutmadı mı kelimelerimin
olsun be gece
zaten inkar etmedim
oyununu bozmaya geldim
gündüz suikast girişiminde bulunmadan daha
belki gözümden düşenin şimşeğiyle seni yerle bir ederim
..
karanlık kusarım üstüne gece!
beter olursun
üşürsün..
karanlık kusarım üstüne
aydınlık olursun..
..
yalan söyledim gece
ağlayamayacağım üstüne
çocuğum
hala korkuyorum gökgürültüsünden
çocuğum
ve oyunların peşinde
üstelik oyunbozan..
seni terketmedim bir zamanlarımın en keyifli kelimesi
terk ettiğim sadece terimselleşmişliğindi..
sadece sana anlam bulmayı terk ettim
bir gece vakti miydi
yahut bir gündüz vakti mi
..
bilemedim
..
ancak ben en güzel sende şekillendim..
sadece bir tatlı gülümsemesin yüzümü zaman zaman konak tutmuş
uykumun içinde yüzüme dünyanın tüm masumiyetsizliğine inat masum konmuş
bir gülümseyiş
bense hiç senin kadar tatlı olamayacağım sızmış gülümsemem!
acıyacağım..
bu gece
kendime sızacağım
uzun bir ara değildin sen göz kapaklarıma
hatta tahimin edemeyeceğin kadar çok sevdiler
sensiz
daha çok kapanmayı
daha çok yarı ölü yaşamayı
daha çok kelimesiz
ifadesiz
üstelik anlama yükleme çabasından kaygısız
yokluğunda kaldığım her bir anda...
şimdi dejavular gibi ruhumda
bu gece kendime sızcağım
ve ilk değil
son değil
bu
ruhuma çadır atan sorgu odalarındaki
hesaplaşmalarım
ben sigaranın ne filtresi ne yanan kısmı
ben sigaranın lacivert duman olan tarafıyım..
dışarıda kardan adamlar yapılıyordu amaçsız
sonra kalplerinden erimeye başlıyorlardı zamansız..
eflatun bir aldanış kafiyesiydi
peşine düşmştü imkansızın
eflatun gecenin en siyahı
kar tanesinin en yalanıydı
anlatamazdı hiç bir redifin aymaz sapağı
konuşlanmıştı
inanmadığı zamanın
en geçmiş bir haline
severdi yok oluşluğunu
tutamayışlarını an'ı
dini zaman ve
mevsimlerin döngüsü olan br kavmin
meczup günahkarıydı
sövmekteydi bilinen tüm riyakarlıklarına
kainatı bir 'dün' kadar eflatuna boyayamayıp
ebruli gri pembe beyaz siyah
kelimesini bilmediği
bilmem hangi renkelerin lisanından usanmış
bir geçmiş kadar
bir geçmemiş
anılara zamansızlıkta dolan
bir isyandı eflatun!