dönüyor...dönüyor.. duruşsuz durumsuz bir fırtına içimde ellerim bora kokuyor bakışlarımda rüzgarlanmış ifadeler sesim uğultusuna karışıyor geçmişin geçmiş ne tatlı geçmiş geçiyor dilimden düşen her satır geçiyor.. rüzgarın sesi kulaklarımda kulaklarım uğulduyor
hala firar hikayeleri yazıyorum ceplerimden taşıyor sayfalrım içlerimden akıyor mavi siyah ebem kuşağı mürekkepler içimde ıslanıyor tüm hisler tüm hikayeler sessizlikler oluyorum ardından çok seslilikler ve duyusal sefillikler hissizlikler oluyorum çok hislilikler oluyorum karıştırıyorum seçemiyorum hangisi hangisi gülüyorum geçiyorum kendime o kadar kafaya takmaya o kadar sorgulamaya değmiyorum gülüyorum dalga geçiyorum bir deftere ani karalanmış yazılarımla yüzleşiyorum ben figaronun düğünüyüm sesim çatallanmış detone oluyorum..
ani geldi çiçekler sonra soluşlar aniydi bir şarkının peşine ansızın düşüverdik düştüğümüz yerden dizimiz dirseğimiz kanadı gözyaşımız ani aktı yanağımızdan saklayamadık halbuki sevmezdik başkalarının yanında ağlamayı.. sonra sakınamadık da geçmişimizi çünkü geçmişti ve engelleyememiştik birden gülümseyiverdik niçinini bilmeden komik gelmişti çok şey acı gelmişti çok şey gülümseyişlerimizin önüne geçememiştik ki öldük hem de çok öldük o kadar çok öldük ki bir türlü ölemiyorduk nasıl yaşamaya; neresinden başladık anlayamadık o kadar çok yaşadık ki bir türlü yaşayamıyorduk zamansız yaşadık saatlerimizi kırıp başka çaremiz yoktu bir kez öğrenmiştik takvimlerin üvey evladı olmayı artık kanamazdık mümkünü yoktu
inatlaşıyoruz ağzımızda kafiyelerimiz yahut saniyelerimiz ;) doluyoruz taşıyoruz be zaman üstelik birbirimize inanmıyoruz siliniyoruz an an yahut ansız ansız..
dönüyor...dönüyor..
duruşsuz
durumsuz
bir fırtına içimde
ellerim bora kokuyor
bakışlarımda rüzgarlanmış ifadeler
sesim uğultusuna karışıyor geçmişin
geçmiş
ne tatlı geçmiş
geçiyor
dilimden düşen her satır geçiyor..
rüzgarın sesi kulaklarımda
kulaklarım uğulduyor
hala firar hikayeleri yazıyorum
ceplerimden taşıyor sayfalrım
içlerimden akıyor
mavi siyah ebem kuşağı mürekkepler
içimde ıslanıyor
tüm hisler
tüm hikayeler
sessizlikler oluyorum
ardından
çok seslilikler
ve
duyusal sefillikler
hissizlikler oluyorum
çok hislilikler oluyorum
karıştırıyorum
seçemiyorum hangisi hangisi
gülüyorum geçiyorum kendime
o kadar kafaya takmaya
o kadar sorgulamaya değmiyorum
gülüyorum
dalga geçiyorum
bir deftere ani karalanmış yazılarımla yüzleşiyorum
ben figaronun düğünüyüm
sesim
çatallanmış
detone oluyorum..
bugüne yıldönümleri sığdırdım..
anılardan dem vurduk..
sonra...
;)
sene
yılda bir
şuan
doğurur beni...
sessizliğe tahammülsüz
sesliliği kaldıramaz
bir haldeyim..
aynı anda
sessizlikler ve
sesler
içerisinde;
dışarısında
-yım..
ani geldi
çiçekler
sonra soluşlar aniydi
bir şarkının peşine ansızın düşüverdik
düştüğümüz yerden dizimiz dirseğimiz kanadı
gözyaşımız ani aktı yanağımızdan
saklayamadık
halbuki sevmezdik başkalarının yanında ağlamayı..
sonra sakınamadık da
geçmişimizi
çünkü geçmişti
ve engelleyememiştik
birden gülümseyiverdik
niçinini bilmeden
komik gelmişti çok şey
acı gelmişti çok şey
gülümseyişlerimizin önüne geçememiştik
ki
öldük
hem de çok öldük
o kadar çok öldük ki bir türlü ölemiyorduk
nasıl yaşamaya;
neresinden başladık anlayamadık
o kadar çok yaşadık ki bir türlü yaşayamıyorduk
zamansız yaşadık
saatlerimizi kırıp
başka çaremiz yoktu
bir kez öğrenmiştik takvimlerin üvey evladı olmayı
artık kanamazdık
mümkünü yoktu
kimsesiz bir nedir
şu an..
zaman
suskunsun
üstelik yaşlanmış bir yalansın
zaman
yorgunsun
yine de
diş bilemketen geri durmuyorsun
halbuki yoksunsun
kendinden
ve
benden
inatlaşıyoruz
ağzımızda kafiyelerimiz yahut saniyelerimiz ;)
doluyoruz taşıyoruz be zaman
üstelik birbirimize inanmıyoruz
siliniyoruz
an an
yahut
ansız ansız..
ölüm
ne garip renksin
senden kaçmak: sana kaçmak
kısacası:
yaşamak