Bekarlar için evlilik, yalnızlık ile kölelik arasında bir seçimdir. Evliler için ise çogu zaman her ikisidir. Bekarlık tek kisilik bir hücredir. Evlilik iki kisilik.. Seçin...
Kendi kederlerimi taşımaya alıştım. Ama ya başkalarının kederi? Onu taşımaya alışamıyorum bir türlü. Başkalarına bakan gözlerimin gördüklerine dayanamıyorum. Cehennemim yoruyor beni. Bir boşlukta eriyip gitmeyi özlüyorum artık. O boşluğu hiçbir şey doldurmasın. Bir boşluğa akmayı özlüyorum yalnızca. Aklımda hep o tuhaf cümle: “Siz gidin, ben sonra gelirim.” Herkesten geri kalmak, kervandan kopmak istiyorum. Dostlarımda bir teselli değil artık. Kendi cehennemime neden alayım onları? Onlara verecek neyim var, her şeyi komik bulan kederim, kendinden yorulan gözlerim ve hiç dinmeyen yangınımdan başka? Kendi sesim bana yabancı geldiğinde bitmişti aslında bu iş. Kendi söylediklerim komik geldiğinde bitmişti. Ayrılırken “Allahaısmarladık” demek zorunda kalacağım kimseyi istemiyorum. Kendi cehennemimde yok olup gitmek istiyorum. İnsanların bana vereceği hiçbir şeyi istemiyorum. Hiçbir armağanı taşıyamayacağım. Aşkınızı istemiyorum, sevginizi, dostluğunuzu, öfkenizi, acınızı istemiyorum. Gözlerimi kimseye vermeyeceğim. Onların gözlerini de istemiyorum. Kendimi ne kendi gözlerimle, ne başkasının gözleriyle görmeye tahammülüm yok. Şarkılarla kitaplardan da vazgeçiyorum. Her şeyden ve herkesten vazgeçiyorum. “Cehennem benim” diyorum ben. Kurtarabilir misiniz beni cehennemimden? Gözlerimi size ödünç versem, kaçınız, bana, benim gözlerimle bakmaya tahammül edebilirdiniz? Gördüklerimi size söylemiyorum asıl ihanet bu. Hayat, taşınamayacak kadar ağır, devasa pırlantadan bir heykel. Yaşamak, bu heykeli parçalayıp, kırıntılarından yeni heykeller yapmaya uğraşmak. Hayat taşınamayacak kadar ağır benim için. Parçalamaya ise gönlüm razı değil. Siz heykelinizi kendiniz parçalayın, ben benimkini bütün taşıyacağım! Terk edilmiş bir salonda unutulmuş bir idare lambası fitili gibi tüte tüte erimeyi özlüyorum. Ben kendi kederime alışkınım, ama sizin kederinize alışamıyorum. Nankörün biriyim, her şeyi inkar ediyorum. Aşklarınızı, dostluklarınızı, sevgilerinizi inkar ediyorum. Beni sevinçlere boğduğunuz bütün anları inkar ediyorum. Bana verdiğiniz bütün o mutlulukları inkar ediyorum. Bana dokunuşlarınızı inkar ediyorum. Dokunmayın bana değmeyin! .. Yaptığım her şeyden pişmanım ama bir daha yaşasam gene böyle yaşardım. Cehennem benim ve bir tek şey söylemek istiyorum: Siz gidin ben sonra gelirim...
Biliyorum.... Bütün sözler yavan, Bütün sözcüklerin içi boşalmış, Bütün anlamlar kullanılmış, Bütün anlar uçucu.. Kelimeye dökülen her duygu, Kendiliğinden soğuk bir klişe oluveriyor. Hiçbir sözcük duygularıma da, yüreğime de yetmiyor. Anlatabildiklerimle değil, Anlatamadıklarımla karşında durmak için sevdim seni! Çaresizliğimi görmen için sevdim, Yalnızlığımı anlaman için. Beni yüreğinle anla, Gözlerinle dinle, Kendi kelimelerinle gör diye sevdim..!
Ne zaman kaderimi duymak için seni arasam, kaderim orada bilinmezliklere karıştı. Seni nereden arasam orası kayıp ülkem oldu.. Bildiğim bütün tarihler daha bir gizlendi yokluklarına... Seni nerede arasam orası sular altında kaldı.. Seni ne zaman arasam sesin o ürkütücü suların altında kaldı.. Sular.. Uykuların gibi acıtıcı.. Yokluğun gibi korkutucu ve uzak.. Ansızın kendine dönüşün gibi umutsuz sular...
Yalnızım... Kendimi yalnız hissediyorum ki, bu yalnızlıktan da kötü. Benim yalnızlığımı ve kendimi yalnız hissetmemin yalnızlıktan da kötü olduğunu anlayacak senden başka kimsem yok.. Ve sende yoksun.. Belki de hiç olmayacaksın... Sana ulaşamazsam, sesim ve kelimelerim sana değmezse, ve sen bana bir daha dokunmazsan, işte o zaman, korkarım sonsuz ve sensiz bir boşluğa yapayalnız düşeceğim... Beni tut, beni her şeye rağmen tut...
ADAM: Sevgilim bugünlerde çıkabilecek miyiz? Hayır hazırlanman birkaç yıl daha sürecekse bu kıyafetle çıkmayalım. KADIN: Neden? ADAM: Moda değişecek hayatım... Ya da en azından mevsim değişecek, yazlık kıyafetlerle üşütmeyelim diyorum. KADIN: Abartma. ADAM: Sen de abartma. Bir buçuk saattir portmantonun aynasında kendimi seyrediyorum ve sıkıldım. KADIN: Bir de benim durumumu düşün. Yıllardır aynı manzarayı seyrediyorum. ADAM: Ne varmış manzarada? KADIN: Pek kayda değer bir şey yok. Bir burun ve arkadaşları. ADAM: Çok komik... Kadınların sıradan bir evden çıkış hadisesini neden bu kadar ciddiye aldığını anlamıyorum. Sanki bir daha dönmeyeceğiz. Gidip bir evin bahçesinde köfte yiyeceğiz, hepsi bu! KADIN: Ona barbekü partisi deniyor canım. ADAM: Öyle mi? Köftelerin bundan haberi var mı? Yoksa bizim salak köfteler aşağılık bir mangalda can vereceklerini mi düşünüyorlar? Halbuki ne kızarması, parti kuruyor angutlar haberleri yok. KADIN: Amma konuştun ha... Geliyorum tamam. ADAM: Gitmek istemediğim bir yere sayende acele ediyorum ya, ben asıl ona yanıyorum. KADIN: Neden gitmek istemiyormuşsun? ADAM: Çünkü köfteleri mangala dizecek olan kişi senin eski sevgilin. KADIN: Yine mi aynı konu? ADAM: Evet aynı konu! KADIN: Aşkım o yıllar önceydi. ADAM: Ama o yıllarda da sevgililer sevişiyordu. KADIN: Eee? ADAM: Ne demek eee? Adamın senin memelerine bakıp, siz bir de bunları benim zamanımda görecektiniz, diye düşünmesi beni rahatsız ediyor. KADIN: Kürşat’tan adam diye bahsetmen doğru değil. ADAM: Madem bizim için adam sayılmıyor neden köftesini yemeye gidiyoruz? KADIN: Sevgilim yıllardır bu saçma konuyu konuşuyoruz. Kürşat’la yıllar önce kısa bir ilişkimiz oldu hepsi bu. ADAM: Ne kadar kısa? KADIN: Ne bileyim ben, iki ay filan. ADAM: Memelerini görmesi için yeterli bir süre. KADIN: Ben sana ilk erkeğim olduğunu söylediğimi hatırlamıyorum. ADAM: İyi de bununla gurur duymasan iyi olur. Eski sevgililerinden bir takım kurma imkanımız olduğunu biliyoruz. KADIN: Kabalaşma! ADAM: Peki inceltelim. En azından basketbol takımı kurabiliriz, yedeklerle beraber tabii. KADIN: Anladım sen hazırda sorun bulamadın, yaratmaya çalışıyorsun. ADAM: Hayır. Sadece insanların ayrıldıkları insanlarla sürekli buluşup görüşmesini anlamıyorum. “Tanıştırayım yeni sevgilim, eski sevgilim, bu da eski sevgilimin yeni sevgilisi, bu da yeni sevgilimin eski sevgilisi... Ne güzel değil mi? Hepimiz birbirimizin her yerini ezbere biliyoruz! ” KADIN: Buna çağdaş yaşam deniyor işte. ADAM: Nesi çağdaş bunun? Bir araya gelmemesi gereken insanların toplanıp birbirlerine çağdaş çağdaş gıcık olmalarının ne manası var? Zira benim Kürşat’ı sevmem tıbben mümkün değil. Ama etraf uyuz olmasın diye ona gülmem hatta belki de köfteleri pişirmesine yardım etmem gerekiyor. Hiçbir şey olamamış gibi. Hiçbir ortak yanımız yokmuş ya da bir sürü ortak yanımız varmış gibi. KADIN: Son söylediğin cümleyi anlayamadım. ADAM: Kürşat’la ortak yanlarımız, ortak yanlarımızı ortaya koyup dost olmamıza engel oluyor, bilmem anlatabildim mi? KADIN: Hayır anlatamadın. ADAM: Onunla tek ortak yanımız senin memelerin ve bu ortaklık beni rahatsız ediyor. KADIN: Sürekli memelerimden bahsettiğinin farkında mısın? ADAM: Özür dilerim. Kürşat’tan izin almalıydım. Ne de olsa memelerinin üzerinde onunda hakkı var! KADIN: Bak bütün bu söylediklerini saçma sapan bulmakla beraber, eğer bu konuda birisi problem çıkaracaksa o Kürşat olmalı. Çünkü o varken sen yoktun! ADAM: Tamam işte ben de bu yüzden onu köfte yemeye çağırmıyorum. KADIN: Acıklı olan şu... Biz seninle beraber olmaya başladığımız günlerde ben önceki ilişkilerimi uzun uzun anlattım ve sen de büyük bir anlayışla dinledin. Ama sonuçta erkek olduğun için bana sahip olduğunu hissettiğin andan itibaren masken düştü. Tarihime bile sahip çıkmaya başladın! Senden önce hayatıma giren herkesten nefret ediyorsun! ADAM: Ama listede öyle adamlar var ki... KADIN: Kimi kastediyorsun? ADAM: Mesela o cüce olan, neydi adı? KADIN: Takiyettin’imi diyorsun? ADAM: Evet Takiyettin. İsmi kendinden uzun. Salaklığa bak. Bir cücenin adı en fazla Can olmalı. Ama kompleks işte. Ailesi uzun göstersin diye dikine çizgili bir isim koymuş. Takiyettin! Duyan bir şey sansın diye! KADIN: Aklın sıra aşağıladın adam üç kez Tübitak'tan ödül aldı. ADAM: Biliyorum, yılın en kısa boylu bilim adamı ödülü. KADIN: Herkes senin gibi biçimsel bakmıyor olaylara. ADAM: O da davetli mi? KADIN: Gelir herhalde. Kürşat’ın iyi arkadaşıdır. ADAM: Hadi buyrun! Ne bu? Eski sevgililer toplanıp kongre mi yapacağız? KADIN: Kürşat’la beni Takiyettin tanıştırmıştı zaten. ADAM: Öyle mi? Ne güzel... Ne demişti tanıştırırken? “Kürşat benim boyum kısa, memelere yetişemiyorum, sen bir baksana! ” KADIN: Sen gerçekten çok iğrenç bir insansın. ADAM: Asıl iğrenç olan sensin. Ben birlikte olduğum bütün kadınları toplayıp pirzola yapıyor muyum? İyi biz de toplanalım o zaman. KADIN: Toplanırsanız haberim olmasın. O kadar beşinci sınıf kadının arasında görünmem doğru olmaz! ADAM: Doğru. Benimkilerin arasında Tübitak ödülü alan yok. Ama hepsi hiçbir yardıma ihtiyaç olmadan üst raftan kitap alabiliyor. KADIN: Bu kadar iğrençlik yeter! Geliyor musun gelmiyor musun? ADAM: Bağırmadan konuş benimle! KADIN: Ben bağırmıyorum! ADAM: Bağırıyorsun! KADIN: Geliyor musun sen? ADAM: Hayır! Gelmiyorum! KADIN: Sen bilirsin! Ben gidiyorum! ADAM: Sen benim yüzüme kapı çarpamazsın! Zıkkımın kökünü yiyin! Yalnız Kürşat’a söyle, benimle ilgisi yok, o memeler benden önce sarkmıştı!
Bekarlar için evlilik, yalnızlık ile kölelik arasında bir seçimdir. Evliler için ise çogu zaman her ikisidir.
Bekarlık tek kisilik bir hücredir.
Evlilik iki kisilik..
Seçin...
Kendi kederlerimi taşımaya alıştım. Ama ya başkalarının kederi? Onu taşımaya alışamıyorum bir türlü. Başkalarına bakan gözlerimin gördüklerine dayanamıyorum.
Cehennemim yoruyor beni. Bir boşlukta eriyip gitmeyi özlüyorum artık. O boşluğu hiçbir şey doldurmasın. Bir boşluğa akmayı özlüyorum yalnızca. Aklımda hep o tuhaf cümle: “Siz gidin, ben sonra gelirim.” Herkesten geri kalmak, kervandan kopmak istiyorum. Dostlarımda bir teselli değil artık. Kendi cehennemime neden alayım onları? Onlara verecek neyim var, her şeyi komik bulan kederim, kendinden yorulan gözlerim ve hiç dinmeyen yangınımdan başka? Kendi sesim bana yabancı geldiğinde bitmişti aslında bu iş. Kendi söylediklerim komik geldiğinde bitmişti. Ayrılırken “Allahaısmarladık” demek zorunda kalacağım kimseyi istemiyorum. Kendi cehennemimde yok olup gitmek istiyorum. İnsanların bana vereceği hiçbir şeyi istemiyorum. Hiçbir armağanı taşıyamayacağım. Aşkınızı istemiyorum, sevginizi, dostluğunuzu, öfkenizi, acınızı istemiyorum.
Gözlerimi kimseye vermeyeceğim. Onların gözlerini de istemiyorum. Kendimi ne kendi gözlerimle, ne başkasının gözleriyle görmeye tahammülüm yok.
Şarkılarla kitaplardan da vazgeçiyorum. Her şeyden ve herkesten vazgeçiyorum. “Cehennem benim” diyorum ben. Kurtarabilir misiniz beni cehennemimden? Gözlerimi size ödünç versem, kaçınız, bana, benim gözlerimle bakmaya tahammül edebilirdiniz?
Gördüklerimi size söylemiyorum asıl ihanet bu. Hayat, taşınamayacak kadar ağır, devasa pırlantadan bir heykel. Yaşamak, bu heykeli parçalayıp, kırıntılarından yeni heykeller yapmaya uğraşmak. Hayat taşınamayacak kadar ağır benim için. Parçalamaya ise gönlüm razı değil. Siz heykelinizi kendiniz parçalayın, ben benimkini bütün taşıyacağım!
Terk edilmiş bir salonda unutulmuş bir idare lambası fitili gibi tüte tüte erimeyi özlüyorum. Ben kendi kederime alışkınım, ama sizin kederinize alışamıyorum. Nankörün biriyim, her şeyi inkar ediyorum. Aşklarınızı, dostluklarınızı, sevgilerinizi inkar ediyorum. Beni sevinçlere boğduğunuz bütün anları inkar ediyorum. Bana verdiğiniz bütün o mutlulukları inkar ediyorum. Bana dokunuşlarınızı inkar ediyorum. Dokunmayın bana değmeyin! .. Yaptığım her şeyden pişmanım ama bir daha yaşasam gene böyle yaşardım. Cehennem benim ve bir tek şey söylemek istiyorum: Siz gidin ben sonra gelirim...
Henüz doğmamış olana;
Biliyorum....
Bütün sözler yavan,
Bütün sözcüklerin içi boşalmış,
Bütün anlamlar kullanılmış,
Bütün anlar uçucu..
Kelimeye dökülen her duygu,
Kendiliğinden soğuk bir klişe oluveriyor.
Hiçbir sözcük duygularıma da, yüreğime de yetmiyor.
Anlatabildiklerimle değil,
Anlatamadıklarımla karşında durmak için sevdim seni!
Çaresizliğimi görmen için sevdim,
Yalnızlığımı anlaman için.
Beni yüreğinle anla,
Gözlerinle dinle,
Kendi kelimelerinle gör diye sevdim..!
Beni güldürebilen tek kadın..
Ne zaman kaderimi duymak için seni arasam, kaderim orada bilinmezliklere karıştı. Seni nereden arasam orası kayıp ülkem oldu.. Bildiğim bütün tarihler daha bir gizlendi yokluklarına... Seni nerede arasam orası sular altında kaldı.. Seni ne zaman arasam sesin o ürkütücü suların altında kaldı.. Sular.. Uykuların gibi acıtıcı.. Yokluğun gibi korkutucu ve uzak.. Ansızın kendine dönüşün gibi umutsuz sular...
Aşk, aşktan sonrasını düşünmeye başladığımızda biter..!
Yalnızım... Kendimi yalnız hissediyorum ki, bu yalnızlıktan da kötü. Benim yalnızlığımı ve kendimi yalnız hissetmemin yalnızlıktan da kötü olduğunu anlayacak senden başka kimsem yok.. Ve sende yoksun.. Belki de hiç olmayacaksın... Sana ulaşamazsam, sesim ve kelimelerim sana değmezse, ve sen bana bir daha dokunmazsan, işte o zaman, korkarım sonsuz ve sensiz bir boşluğa yapayalnız düşeceğim... Beni tut, beni her şeye rağmen tut...
İş dünyasının besmelesi yalandır! ! !
Sesi müthiş.. Güzel, seksi ve iyi dans ediyor. Ona hayranım..
ADAM: Sevgilim bugünlerde çıkabilecek miyiz? Hayır hazırlanman birkaç yıl daha sürecekse bu kıyafetle çıkmayalım.
KADIN: Neden?
ADAM: Moda değişecek hayatım... Ya da en azından mevsim değişecek, yazlık kıyafetlerle üşütmeyelim diyorum.
KADIN: Abartma.
ADAM: Sen de abartma. Bir buçuk saattir portmantonun aynasında kendimi seyrediyorum ve sıkıldım.
KADIN: Bir de benim durumumu düşün. Yıllardır aynı manzarayı seyrediyorum.
ADAM: Ne varmış manzarada?
KADIN: Pek kayda değer bir şey yok. Bir burun ve arkadaşları.
ADAM: Çok komik... Kadınların sıradan bir evden çıkış hadisesini neden bu kadar ciddiye aldığını anlamıyorum. Sanki bir daha dönmeyeceğiz. Gidip bir evin bahçesinde köfte yiyeceğiz, hepsi bu!
KADIN: Ona barbekü partisi deniyor canım.
ADAM: Öyle mi? Köftelerin bundan haberi var mı? Yoksa bizim salak köfteler aşağılık bir mangalda can vereceklerini mi düşünüyorlar? Halbuki ne kızarması, parti kuruyor angutlar haberleri yok.
KADIN: Amma konuştun ha... Geliyorum tamam.
ADAM: Gitmek istemediğim bir yere sayende acele ediyorum ya, ben asıl ona yanıyorum.
KADIN: Neden gitmek istemiyormuşsun?
ADAM: Çünkü köfteleri mangala dizecek olan kişi senin eski sevgilin.
KADIN: Yine mi aynı konu?
ADAM: Evet aynı konu!
KADIN: Aşkım o yıllar önceydi.
ADAM: Ama o yıllarda da sevgililer sevişiyordu.
KADIN: Eee?
ADAM: Ne demek eee? Adamın senin memelerine bakıp, siz bir de bunları benim zamanımda görecektiniz, diye düşünmesi beni rahatsız ediyor.
KADIN: Kürşat’tan adam diye bahsetmen doğru değil.
ADAM: Madem bizim için adam sayılmıyor neden köftesini yemeye gidiyoruz?
KADIN: Sevgilim yıllardır bu saçma konuyu konuşuyoruz. Kürşat’la yıllar önce kısa bir ilişkimiz oldu hepsi bu.
ADAM: Ne kadar kısa?
KADIN: Ne bileyim ben, iki ay filan.
ADAM: Memelerini görmesi için yeterli bir süre.
KADIN: Ben sana ilk erkeğim olduğunu söylediğimi hatırlamıyorum.
ADAM: İyi de bununla gurur duymasan iyi olur. Eski sevgililerinden bir takım kurma imkanımız olduğunu biliyoruz.
KADIN: Kabalaşma!
ADAM: Peki inceltelim. En azından basketbol takımı kurabiliriz, yedeklerle beraber tabii.
KADIN: Anladım sen hazırda sorun bulamadın, yaratmaya çalışıyorsun.
ADAM: Hayır. Sadece insanların ayrıldıkları insanlarla sürekli buluşup görüşmesini anlamıyorum. “Tanıştırayım yeni sevgilim, eski sevgilim, bu da eski sevgilimin yeni sevgilisi, bu da yeni sevgilimin eski sevgilisi... Ne güzel değil mi? Hepimiz birbirimizin her yerini ezbere biliyoruz! ”
KADIN: Buna çağdaş yaşam deniyor işte.
ADAM: Nesi çağdaş bunun? Bir araya gelmemesi gereken insanların toplanıp birbirlerine çağdaş çağdaş gıcık olmalarının ne manası var? Zira benim Kürşat’ı sevmem tıbben mümkün değil. Ama etraf uyuz olmasın diye ona gülmem hatta belki de köfteleri pişirmesine yardım etmem gerekiyor. Hiçbir şey olamamış gibi. Hiçbir ortak yanımız yokmuş ya da bir sürü ortak yanımız varmış gibi.
KADIN: Son söylediğin cümleyi anlayamadım.
ADAM: Kürşat’la ortak yanlarımız, ortak yanlarımızı ortaya koyup dost olmamıza engel oluyor, bilmem anlatabildim mi?
KADIN: Hayır anlatamadın.
ADAM: Onunla tek ortak yanımız senin memelerin ve bu ortaklık beni rahatsız ediyor.
KADIN: Sürekli memelerimden bahsettiğinin farkında mısın?
ADAM: Özür dilerim. Kürşat’tan izin almalıydım. Ne de olsa memelerinin üzerinde onunda hakkı var!
KADIN: Bak bütün bu söylediklerini saçma sapan bulmakla beraber, eğer bu konuda birisi problem çıkaracaksa o Kürşat olmalı. Çünkü o varken sen yoktun!
ADAM: Tamam işte ben de bu yüzden onu köfte yemeye çağırmıyorum.
KADIN: Acıklı olan şu... Biz seninle beraber olmaya başladığımız günlerde ben önceki ilişkilerimi uzun uzun anlattım ve sen de büyük bir anlayışla dinledin. Ama sonuçta erkek olduğun için bana sahip olduğunu hissettiğin andan itibaren masken düştü. Tarihime bile sahip çıkmaya başladın! Senden önce hayatıma giren herkesten nefret ediyorsun!
ADAM: Ama listede öyle adamlar var ki...
KADIN: Kimi kastediyorsun?
ADAM: Mesela o cüce olan, neydi adı?
KADIN: Takiyettin’imi diyorsun?
ADAM: Evet Takiyettin. İsmi kendinden uzun. Salaklığa bak. Bir cücenin adı en fazla Can olmalı. Ama kompleks işte. Ailesi uzun göstersin diye dikine çizgili bir isim koymuş. Takiyettin! Duyan bir şey sansın diye!
KADIN: Aklın sıra aşağıladın adam üç kez Tübitak'tan ödül aldı.
ADAM: Biliyorum, yılın en kısa boylu bilim adamı ödülü.
KADIN: Herkes senin gibi biçimsel bakmıyor olaylara.
ADAM: O da davetli mi?
KADIN: Gelir herhalde. Kürşat’ın iyi arkadaşıdır.
ADAM: Hadi buyrun! Ne bu? Eski sevgililer toplanıp kongre mi yapacağız?
KADIN: Kürşat’la beni Takiyettin tanıştırmıştı zaten.
ADAM: Öyle mi? Ne güzel... Ne demişti tanıştırırken? “Kürşat benim boyum kısa, memelere yetişemiyorum, sen bir baksana! ”
KADIN: Sen gerçekten çok iğrenç bir insansın.
ADAM: Asıl iğrenç olan sensin. Ben birlikte olduğum bütün kadınları toplayıp pirzola yapıyor muyum? İyi biz de toplanalım o zaman.
KADIN: Toplanırsanız haberim olmasın. O kadar beşinci sınıf kadının arasında görünmem doğru olmaz!
ADAM: Doğru. Benimkilerin arasında Tübitak ödülü alan yok. Ama hepsi hiçbir yardıma ihtiyaç olmadan üst raftan kitap alabiliyor.
KADIN: Bu kadar iğrençlik yeter! Geliyor musun gelmiyor musun?
ADAM: Bağırmadan konuş benimle!
KADIN: Ben bağırmıyorum!
ADAM: Bağırıyorsun!
KADIN: Geliyor musun sen?
ADAM: Hayır! Gelmiyorum!
KADIN: Sen bilirsin! Ben gidiyorum!
ADAM: Sen benim yüzüme kapı çarpamazsın! Zıkkımın kökünü yiyin! Yalnız Kürşat’a söyle, benimle ilgisi yok, o memeler benden önce sarkmıştı!