Akşam güneşinde parlayan, hasat vakti gelmiş dolgun başaklar renginde saçların vardı... kokusu kaldı ellerimde.
Bulutsuz, açık bir havadaki gecede bile görmemiştim o kadar çok yıldızı, gözlerinde gördüğüm yıldızlar kadar... yılların ince çizgiler açmaya başladığı geniş bir ovanın altına saklanmış uçsuz bucaksız evrendi gözlerin ve milyonlarca yıldızı gizliyordu parıl parıl... insanın en umutsuz, en karanlık günlerini bile aydınlatırdı o yıldızlar, o parıltılar.
İki şahin gibi gerilmişti kaşların o yıldızların üstünde... sanki sonsuzlukta uçuyorlardı, gergin, mağrur... sinirlendiğin zaman bir araya geliyorlardı, kanatlarını birleştirip öyle uçuyorlardı insanın üstüne... sanki saldırmak istercesine.
Yanakların iki pamuk tarlasıydı. İki dost ailenin minik bir tepeyle ayrılmış gül renkli pamuk tarlalarıydı. İnsanın içinde kaybolası geliyordu... ve sen konuştukça daha da belirginleşen çukur vardı ki sanki mezarım olsun diye konulmuştu...
Dudakların iki çiçek yaprağı... sabah çiği hala üzerinde. Vakti gelince en tatlı nektarını akıtan... hani bir arının bir kere tattı mı bırakası gelmediği.. insanın yapıştı mı ayrılamadığı türden... baharla birlikte en güzel şarkılarını aşk için söyleyen dudakların vardı... bir kere küstü mü hiçbir güneşin, hiçbir gülüşün açtıramadığı narin dudakların.
Sanki sık bir ormanla kaplı minik bir tepeydi güzel çenen.. ortasından minik bir vadi geçen..
İşte o ormanda kaybolmak istiyorum... dudaklarının nektarını içerken boğulmak... kefenim pamuktan olsun... gömüleyim yanaklarındaki çukura.. ve ruhum gözlerindeki yıldızlara uçsun.. uçsun... o sonsuzlukta kaybolsun...
Akşam güneşinde parlayan, hasat vakti gelmiş dolgun başaklar renginde saçların vardı... kokusu kaldı ellerimde.
Bulutsuz, açık bir havadaki gecede bile görmemiştim o kadar çok yıldızı, gözlerinde gördüğüm yıldızlar kadar... yılların ince çizgiler açmaya başladığı geniş bir ovanın altına saklanmış uçsuz bucaksız evrendi gözlerin ve milyonlarca yıldızı gizliyordu parıl parıl... insanın en umutsuz, en karanlık günlerini bile aydınlatırdı o yıldızlar, o parıltılar.
İki şahin gibi gerilmişti kaşların o yıldızların üstünde... sanki sonsuzlukta uçuyorlardı, gergin, mağrur... sinirlendiğin zaman bir araya geliyorlardı, kanatlarını birleştirip öyle uçuyorlardı insanın üstüne... sanki saldırmak istercesine.
Yanakların iki pamuk tarlasıydı. İki dost ailenin minik bir tepeyle ayrılmış gül renkli pamuk tarlalarıydı. İnsanın içinde kaybolası geliyordu... ve sen konuştukça daha da belirginleşen çukur vardı ki sanki mezarım olsun diye konulmuştu...
Dudakların iki çiçek yaprağı... sabah çiği hala üzerinde. Vakti gelince en tatlı nektarını akıtan... hani bir arının bir kere tattı mı bırakası gelmediği.. insanın yapıştı mı ayrılamadığı türden... baharla birlikte en güzel şarkılarını aşk için söyleyen dudakların vardı... bir kere küstü mü hiçbir güneşin, hiçbir gülüşün açtıramadığı narin dudakların.
Sanki sık bir ormanla kaplı minik bir tepeydi güzel çenen.. ortasından minik bir vadi geçen..
İşte o ormanda kaybolmak istiyorum... dudaklarının nektarını içerken boğulmak... kefenim pamuktan olsun... gömüleyim yanaklarındaki çukura.. ve ruhum gözlerindeki yıldızlara uçsun.. uçsun... o sonsuzlukta kaybolsun...
kara kara bulutların içime oturup da yağmur olup gözümden akmaya çalıştığı andır..
bana tüm aşağıdakilerin yanında koalaları ve aborjinleri de hatırlatan güzel, kendi halinde kıta ülkesi.. allah görmeyi nasip etsin.. :)
bizim meşhur gate'lerimizden biri olan civangate'i hatırlatan bir kelime.. :)
çok anlamam ama birfincankahveiçinbirpenny'ye katılıyorum... ;)
herşeyin en dadiğinin satıldığı, altı sıfır kazasından sonra sadece tabelalarında görebildiğimiz 'bir milyoncu'ları çağrıştıran kelime...
ben de dahil bütün bir neslin yarış atlarına dönüştürüldüğü şu zamanda koştukları en zorlu parkur...
mp3 listeme nerden girdiğini bilmediğim fakat sinirli zamanlarda dinlemekten büyük keyif aldığım bir grup... (zaten başka zaman çekilmiyor)
Baba filmi ile büyük sükse yapmış Al Pacino'nun başrol oynadığı 1973 yapımı bir Sidney Lumet filmi... imiş.. izlemedim hiç.. :)
Burç 88.8 FM radyoda ehlimuhabbet’e mevlanayı sevdiren aziz bir insan...