abim Harbiye'de yanında değilim malesef şehir dışındayım şu an, hep çoşarken seninleydik, tsira'da hayde hayde derken, harbiye'de Bostncı'da beraberdik abim.. hele istiklal'de seni gördüğümüzde heo o köy çocuğu doğal halinle senle konuşmak.. çok güzeldi abimiz şarkında ağlama karakuşum düşmanın inadına diyorsunya ağlanmayacak gibi bırakıp gittin bizi... abimiz ar tanemiz, yüreğimizin diğe köşesi, sadece karadenizlilerin değil tüm türkü sevenlerin gönlünde taht kuran sevgi kralı seni unutmayacağız.
içim acıyor abim
aşağıdaki sana yazmıştım seni 15 HAziran'da Amerikan hastanesinde ziyart etmiştik. Sıcak bunlatısı İstanbul'da olan karadenizli biri için iğrenç bir gündü... sınav vardı üstelik ama abimin yanında olmakda bir sınavdı ani kararla atlayıp gelmiştim hastaneye şans demişti hemşirelerden biri şu an aşağıda dinleniyor gidip görebilirsiniz asansörü bile bekleyemedik 3 5 adımda koşa indik merdiveler seni gördüm ama görmedim abimiz inş bu kazım abi değil dedim ama sendin abimiz. gözlerinle gözlerime öyle bir baktınki orda vedalaştık seninle biz. sesın kısılmıştı üzgündün ama nasılda güçlü görünüüyordun kazım abim. çok özleyeceğiz seni.. ruhun şad olsun..harbi laz uşağı
AR* TANESİ MASALI
Masal bu ya gidenlerin kolay kolay geri dönmediği, ufku olmayan denizlere ve tepesi gökyüzündeki dağlara sahip bir ülkenin yeşil mi yeşil bir kasabasında, insanların 'uyyy, muncurina kesilduğum, uyy kuiz kiyamet etma bakayim, deşurduğunuz** çayleyi satabildunuz mi' dilinde konuştukları, herkesin birbirini tanıdığı, balkondan balkona çamaşır iplerinin asılı olduğu, komşuya tuz almaya gidildiği, bakkal amcadan ‘parasını babam verecek şekerleri’nin alındığı, yukarı mahalleye erik basmaya gidildiği zamanlarda; 1970'lerde tanıştık aslında Kazım Koyuncu'yla. O dönemler, adı sanı bilinmeyen ülkede ne kral vardı ne prens, ne de prenses… İlk ve orta öğrenimini yaptıktan sonra, ülkesindeki sorunları çözmek, insanlara faydalı olabilmek adına, babası onu büyük şehire kaymakam olmaya gönderdi... Onun hayalinde bambaşka bir krallık vardı oysa... herkesin eşit şartlara sahip olduğu, sınırlarının müzikle çizildiği bir yer... Bu nedenle okumak için gittiği büyük şehirde Zuğaşi Berepe adlı prensliğini kurdu önce. Hani bir prenslik kurmuş, horon sesiyle sarhoş olanların varlığını da keşfetmişti ya yolunda ilerliyordu. Hırçınlığını, inatçlığını, harbi ‘laz uşağu’ diye tabir edilen özelliklerini adı sanı bilinmeyen o yerden mi almış olduğu bilinmez ama durdurabilene aşk olsun denizin çocuğu Kazım’ı. Ne televoleler yolunu kesti, ne sevgili(leriyle) siyle bar kapılarında yakalananlar barikatı olabildi; aldığı güç sadece baktığı gökyüzünden ve tabii ki müziğini yapma sevdasından geliyordu. Asıl onu yolundan döndürmek isteyenler vardı ki; onlar o güzel yörenin müziklerini piyasa şartları bu deyip şortlu bikinili kızlarla sunanlardı. onlar adı bu masalda hiç geçmeyen ülkenin değerlerini tüketmeye yönelenlerdi.. Oysa o üretendi… Zuğaşi Berepe Krallığı'nın ardından 3 şarkısıyla 2000 yılında Salkım Söğüt projesinde yer aldı, 2001'de ilk ise esas toprak parçası solo krallık Viya** eklendi krallığıa.
Krallığın sınırları genişliyor derken TV dizilerine müzikler yapmaya başladı. Artık masal mı gerçek mi pek de belli olmayan bu dünyada, devrimci, dediğim dedik, haklıdan yana tavırlarıyla tanınır olmuştu. Krallıklarındaki kimi vatandaşları onu kazım abimiz diye tanıyor, kimisi arkadaşım dostum diyor, kimisi onu yöre müziğine katkısından dolayı tebrik ediyordu….O ise tüm sevenlerine en yakın olduğu yerlerde büyük şehrin en bilindik caddelerinde görünebiliyor -hem de kocaman arabalar içinde olmadan ve yanında bir sürü koruması bulunmazken! ! - konserlerinde hayali viyasıyla dinleyenlerine gerçek bir müzik ziyafeti çekiyordu. Viya derken sevip de kavuşamayanların halinin yaman olduğu, hayde hayde kraliyetini kurdu… Sadece müziğiyle değil, sevenlerin hayatında, karadeniz sahil yoluna hayır diyerek, çernobilden etkilenenlerin yanında olduğunu binlerce kez gösterdi. krallığının vatandaşları,Kazımın sevenleri onun Krallığını ilan etti her bir konserde.
Bir haber sayfasında, bir radyo programında, büyük şehrin sokaklarında geziniriken, horon tepen,hayali viya inen, hiç duymadığınız ama emin olun yemyeşil dağlarda söylenerek var olan türkülerin ezgilerine rastlarsanız şaşırmayın.. bilin ki onlar hayali bir ülkenin gerçek kralı sevgili Kazım Koyuncuyla birlikte sevgi krallığının kurucularıdır!
* Lazcada bir anlamına gelen kelime burada hem onurlu gururlu hem de birtanesi anlamında kullanılmıştır.
** Karadeniz yöresine ait bir kelimedir ekin toplamayı ifade eder.
kazım abimizin lazcasını volkan konak'ın türkçesini söylediği artık daha da hüzülü olan karadeniz türküsü..
tam bir kitap adı belki de vardır ben bilmiyorum.
80'ler ve dolayısıyla çocukluğum.
psikolojik bozukluk.bende de olur arasıra.
karardi karadeniz doldi bu yana taşti haber verun yaruma gözlerim doldi taşti
ölüm
tükçesi yerleşke, evren kent.
abim Harbiye'de yanında değilim malesef şehir dışındayım şu an, hep çoşarken seninleydik, tsira'da hayde hayde derken, harbiye'de Bostncı'da beraberdik abim.. hele istiklal'de seni gördüğümüzde heo o köy çocuğu doğal halinle senle konuşmak.. çok güzeldi abimiz şarkında ağlama karakuşum düşmanın inadına diyorsunya ağlanmayacak gibi bırakıp gittin bizi... abimiz ar tanemiz, yüreğimizin diğe köşesi, sadece karadenizlilerin değil tüm türkü sevenlerin gönlünde taht kuran sevgi kralı seni unutmayacağız.
içim acıyor abim
aşağıdaki sana yazmıştım seni 15 HAziran'da Amerikan hastanesinde ziyart etmiştik. Sıcak bunlatısı İstanbul'da olan karadenizli biri için iğrenç bir gündü... sınav vardı üstelik ama abimin yanında olmakda bir sınavdı ani kararla atlayıp gelmiştim hastaneye şans demişti hemşirelerden biri şu an aşağıda dinleniyor gidip görebilirsiniz asansörü bile bekleyemedik 3 5 adımda koşa indik merdiveler seni gördüm ama görmedim abimiz inş bu kazım abi değil dedim ama sendin abimiz. gözlerinle gözlerime öyle bir baktınki orda vedalaştık seninle biz. sesın kısılmıştı üzgündün ama nasılda güçlü görünüüyordun kazım abim. çok özleyeceğiz seni.. ruhun şad olsun..harbi laz uşağı
AR* TANESİ MASALI
Masal bu ya gidenlerin kolay kolay geri dönmediği, ufku olmayan
denizlere ve tepesi gökyüzündeki dağlara sahip bir ülkenin yeşil mi
yeşil bir kasabasında, insanların 'uyyy, muncurina kesilduğum, uyy
kuiz kiyamet etma bakayim, deşurduğunuz** çayleyi satabildunuz mi'
dilinde konuştukları, herkesin birbirini tanıdığı, balkondan balkona
çamaşır iplerinin asılı olduğu, komşuya tuz almaya gidildiği, bakkal
amcadan ‘parasını babam verecek şekerleri’nin alındığı, yukarı
mahalleye erik basmaya gidildiği zamanlarda; 1970'lerde
tanıştık aslında Kazım Koyuncu'yla. O dönemler, adı sanı bilinmeyen
ülkede ne kral vardı ne prens, ne de prenses… İlk ve orta öğrenimini
yaptıktan sonra, ülkesindeki sorunları çözmek, insanlara faydalı
olabilmek adına, babası onu büyük şehire kaymakam olmaya gönderdi... Onun hayalinde bambaşka bir krallık vardı oysa... herkesin eşit şartlara sahip olduğu, sınırlarının
müzikle çizildiği bir yer... Bu nedenle okumak için gittiği büyük
şehirde Zuğaşi Berepe adlı prensliğini kurdu önce. Hani bir prenslik
kurmuş, horon sesiyle sarhoş olanların varlığını da keşfetmişti ya
yolunda ilerliyordu. Hırçınlığını, inatçlığını, harbi ‘laz uşağu’
diye tabir edilen özelliklerini adı sanı bilinmeyen o yerden mi almış
olduğu bilinmez ama durdurabilene aşk olsun denizin çocuğu Kazım’ı.
Ne televoleler yolunu kesti, ne sevgili(leriyle) siyle bar kapılarında
yakalananlar barikatı olabildi; aldığı güç sadece baktığı gökyüzünden
ve tabii ki müziğini yapma sevdasından geliyordu. Asıl onu yolundan
döndürmek isteyenler vardı ki; onlar o güzel yörenin müziklerini
piyasa şartları bu deyip şortlu bikinili kızlarla sunanlardı. onlar adı bu masalda
hiç geçmeyen ülkenin değerlerini tüketmeye yönelenlerdi.. Oysa o üretendi… Zuğaşi Berepe Krallığı'nın ardından 3 şarkısıyla 2000 yılında
Salkım Söğüt projesinde yer aldı, 2001'de ilk ise esas toprak parçası
solo krallık Viya** eklendi krallığıa.
Krallığın sınırları genişliyor derken TV dizilerine müzikler yapmaya başladı.
Artık masal mı gerçek mi pek de belli olmayan bu dünyada, devrimci,
dediğim dedik, haklıdan yana tavırlarıyla tanınır olmuştu.
Krallıklarındaki kimi vatandaşları onu kazım abimiz diye tanıyor,
kimisi arkadaşım dostum diyor, kimisi onu yöre müziğine katkısından
dolayı tebrik ediyordu….O ise tüm sevenlerine en yakın olduğu yerlerde
büyük şehrin en bilindik caddelerinde görünebiliyor -hem de kocaman
arabalar içinde olmadan ve yanında bir sürü koruması bulunmazken! ! -
konserlerinde hayali viyasıyla dinleyenlerine gerçek bir müzik
ziyafeti çekiyordu. Viya derken sevip de kavuşamayanların halinin
yaman olduğu, hayde hayde kraliyetini kurdu… Sadece müziğiyle değil,
sevenlerin hayatında, karadeniz sahil yoluna hayır diyerek,
çernobilden etkilenenlerin yanında olduğunu
binlerce kez gösterdi. krallığının vatandaşları,Kazımın sevenleri onun
Krallığını ilan etti her bir konserde.
Bir haber sayfasında, bir radyo programında, büyük şehrin sokaklarında geziniriken, horon tepen,hayali viya inen, hiç duymadığınız ama emin olun yemyeşil dağlarda
söylenerek var olan türkülerin ezgilerine rastlarsanız şaşırmayın..
bilin ki onlar hayali bir ülkenin gerçek kralı sevgili Kazım Koyuncuyla
birlikte sevgi krallığının kurucularıdır!
* Lazcada bir anlamına gelen kelime burada hem onurlu gururlu hem de birtanesi anlamında kullanılmıştır.
** Karadeniz yöresine ait bir kelimedir ekin toplamayı ifade eder.