butun ecelsiz olumler gibi uzucu bir olay. adam yakmak, adam vurmak hepsi ayni amaca giden araclar: oldurmek.
*** (lakin)
goz ardi edilen gercek kavramini yeniden ortaya cikarmak gerek bu katliami tanimlamak icin.
gercekleri sozle/yaziyla, tehdit ederek/duygu somurusu yaparak ve varsayimlara 'apacik ortada' gibi kesin kelimeler koyarak ulasilamaz. gerceklere kanitlari izleyerek ulasabilirsiniz. belge okuyarak.
***
olayin bir 'karsi eylem' oldugu varsayimdir. tipki olayin bir 'komplo denemesi' oldugunu soylemek gibi.
sivas'ta siradan halkin, devletle herhangi bir savas icinde olmayan (ya da oyle gorunen) ama duzenli bir ordu gibi suru halinde ve hiyerarsik bir duzenleri varmis gibi bir yerlerden emir aldiklari belli olan (cevre ilcelerde, sehirlerde dagitilan; cihat cagrisi yapilan bildiriler) insanlarin eylemi soz konusu. ve bu bir gercek. saptirilamaz bir gercek. bu insanlari, bu sekilde organize edenlerin yobaz oldugu, gerici oldugu, seriat yanlisi oldugu gercegi gibi bir gercek. ayrica o insanlarin -kendilerinin- egitimsiz oldugu gibi bir gercek. olayi bir 'dise dis kana kan' olarak gostermek icin 33'e 33 yakistirmasi yapanlarin iddia ettiklerinin aksine, o gece madimak'tan 37 (yaziyla otuzyedi) masum insanin nefes almayan bedenlerinin cikarildigi gibi bir gercek. olayi butun sivas'a mal etmenin yanlis oldugu gibi bir gercek. madimak'in yaninda bulunan bir ishanindaki buyuk birlik partisi (ki bilmeyenler icin soyluyorum, gayet muhafazakar bir ideolojileri vardir) ofisine, pencere araliklarindan cekilerek kurtarilan arif sag ve daha niceleri gibi bir gercek. kalabaligin onunde, arkasinda, ortasinda toplanan guvenlik guclerinin gerekli mudaheleyi yapmadiklari gibi bir gercek. o guvenlik gucune 'geregini yapin' emrini verebilecek siyasi bir mudahele olmadigi gibi bir gercek. ertesi gun kentte sikiyonetim ilan edildigi gibi bir gercek. bu sikiyonetime ragmen bazi tahrikkar yerel gazetelerin 'ali baba mahallesinde toplanacak aleviler camilerimizi bascak, tetikte olun' diye bas bas bagirmalari, ama alevi vatandaslarin sag duyularinin hakim ciktigi gercegi gibi bir gercek.
yoksa herkes bilir 'intikam yerinde guzeldir', 200km otede, ve ayrica da cogu komsusu -muhtemelen- alevi koyu olan, alevilerle icli disli olmus masum bi koyde degil.
***
tarih alevilerin direk olarak suniler tarafindan, genis capli -ayaklanma niteliginde- toplanmalarla olduruldugu bir suru buyuk 'sehir' olaylari yazar: corum vardir, kahramanmaras vardir, malatya vardir, ve en nihayetinde gazi mahallesi vardir, sivas vardir. gercekler vardir. bi de bu gerceklere ragmen hala 'aleviler de karsiliginda bunu yaptilar, sunun karsiliginda da bunu yaptilar; aslinda suniler o olaylari sunun karsiliginda cikardilar, bunu da onun karsiliginda' diye soylenen varsayimlar. kahramanmaras olaylarindan once de, corum olaylarindan once de bu gibi varsayimlar (tahrikler) ortaya atilmisti: 'aleviler sinemamiza bomba atti, aleviler cami bombalamayi dusunuyolarmis' vs seklinde.
***
o bakimdan, soylenenlere (gercek olmayan, sadece iddia edilenlere) dikkat edin derim ben. inananlar var. inanip, tahrik edilenler var. tahrik edilip eylem icin orgutlenenler var. eylem yapip katledenler var. hepsi de bazi 'az okumus', 'cok zeki' insanin basinin altindan cikiyor iste.
akıl almaz bir şekilde sivas katliamı ile birlikte anılan ve aynı platformda değerlendirilen üzücü bir terör olayı. türkiye'de sadece kaşarlanmış politikacıların değil, hemen herkesin ajitasyon kabiliyetine sahip olduğunu, en alakasız konuları bile aynı platformda değerlendirip kendi çarpık fikirlerini desteklemeye çalışacaklarının en ilginç ve dikkat çeken örneği olarak burada kullanılmış bu üzücü olay. yazık. yani bir terör örgütünün yaptığı şeyle, neredeyse bütün şehrin katıldığı toplumsal cinnetin aynı olduğunu savlıyor buradaki bir kaç yazar ve bu söylediklerine inanıyorlar. sıkıntıları da bu katliamın sivas kadar ön planda tutulmaması. o zaman şunlara da inanmaları gerekiyor: * sivas'ta toplanan, tekbir sesleriyle oteli yakan binlerce kişilik kalabalık da terörist muamelesi görmeliydi. * sivas'taki olayların yönlendiricileri ve olayları körükleyen ve önlem almayan dönemin sivas yöneticilerine de pkk yöneticilerine davranıldığı gibi davranılmalıydı. (dönemin belediye başkanı daha sonra milletvekili olarak meclise girdi) * olaylara sempatizanları karışan tüm partiler, ki bunlar mhp, bbp ve tüm dinibütün partiler, pkk sempatizanı olarak görülen partinin yaşadıklarını yaşamalı, defalarca kapatılmalı ve tüm yöneticileri tutuklanmalıydı. * sivas olaylarından sonra 'göstericiler zarar görmemiştir' açıklaması yapan tansu çiller, teröre destek verdiği için imralı'ya kapatılmalıydı. ya da çiller başbağlar katliamından sonra, 'pkk'lılar zarar görmemiştir' demeliydi.
türkiye, pkk terörüne karşı yıllarca hem maddi hem insani kaynaklarıyla en üst düzeyde mücadele verdi. çünkü pkk bir tehditti. ancak sorun sivas'taki olayları çıkaranların, arkasındaki zihniyetin bir tehdit olarak görülmemesidir. nasıl ki zamanında 1934 trakya olayları, 6-7 eylül olayları, maraş ve benzeri katliamları çıkaranlar ve arkasındaki güçler tehdit olarak değil de vatansever olarak görüldüyse, aynı şey sivas'ta da geçerli oldu. sonuç olarak iki olay çok farklı iki platformda değerlendirilmeli. bugün kimse pkk'ya karşı gerekli mücadele verilmedi diyemez. ama sivas olaylarını yaratan zihniyetle hiçbir zaman mücadele edilmedi. gözardı edilmesinin ötesinde bir çok zaman desteklendiği bile oldu. nasıl ki çeçenistan'a savaşmaya gidenler kahraman mücahitler olarak görüldülerse, sivas olayları da bir şekilde hep legalize edilmeye çalışıldı. bu konu başlığı altındaki bazı yazıların da, pkk terörü gibi kel alaka bir yaklaşımla bu amaca hizmet etmeye çalışması şaşırtıcı değil aslında, sadece üzücü.
Nazım Hikmet bize öcü gösterildi bir vakitler. Akıl ideologlarımız belki öyle istediklerinden belki de toplu durum-konjonktür gereği idi bilemiyorum. Bizim ev de, kitap sayısı ve çeşidinin artmaya başlamasıyla Nazım’ı da okumaya başladım geç de olsa. O’nun din düşmanı vatan haini biri de olmadığını aksine memleketini seven, Hz. Pir’in müritlerinden olduğunu müşahede ettim. Hele o’nun bir şiiri var ki hayran olmamak mümkün değil. Ağa Camii; şiirindeki ruh haline dikkatinizi çekmek için aynen alıyorum şiirini. ‘Havsalam almıyordu bu hazin hali önce /Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce /Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; /Allahımın ismini daha çok candan andım. /Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! / Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,/ Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var.../ Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar, /En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, /Üstünde o…pular yükseltiyor sesini./ Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor, /Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor. /Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu, /Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu /Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen /Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen! /Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster /Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer/ Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla, /Baştanbaşa tutuşsun göklerin yangınıyla! …… Silindi gönülden acı/ Kalbe muhabbette buldum ilacı /Ben de müridinim işte Mevlana /Ebede set çeken zulmeti deldim /Aşkı içten duydum, arşa yükseldim/ Kalpten temizlendim, huzura geldim /Ben de müridinim işte Mevlana ‘ Ağa camii şiiri ile Mevlana şiirini ben çok beğendim. Kanaat ve karar verme, inisiyatif kullanma gibi konular üzerinde başkalarının ne dediği değil sizin ne anladığınız ve ne yaptığınız önemlidir. Nazım’ı şimdi yeniden anlayıp okumaya başlıyorum
2 Temmuz Pazar günü katliamın 13.yılında 37 canı sevgiyle katliamcıları büyük bir kin ile anıyorum. Devrim şehitlerimiz herzaman ölümsüz kalacaktır vede bu katliamı yapanları,engellemeyenleri,dönemin yönetimini,onları aftan yaralandıranları tarih hiçbir zaman unutmayacaktır. Hasret kardeşim o güzel yüreğini ve sohbetini öyle çok özledim ki...
13 yıl önce sivas'taki madımak oteli'nin önünde toplanan güruh, insanlık dışı gösterisini sürdürürken, otelin merdivenlerinde kurtulmayı bekleyenlerden biri olan yazar lütfi kaleli sorar: “ bunlar ikindi namazına gitmeyecekler mi? ”...
yanıt karikatür sanatçısı asaf koçak'tan gelir: “ anlaşılıyor ki, bu namazı kaza ile eda edecekler.”
yıllar öncesinde, yurdumuzda turizmin gelişmesi için bestelenen şarkıda şöyle bir söz vardı: “düşün antalya'da mutlu bir hollanda'lı”...
hollanda'nın amsterdam havaalanı'nda bir genç kız, o gün yaşadıklarını günlüğüne yazarken heyecanlıdır: “türkiye'ye giden uçakta adım yoktu. birkaç dakika korktum: gidemeyecek miydim? ”
carina thuys adlı kızın korktuğu başına gelmez ve istanbul'a doğru havalanan uçağın penceresinden bulutları seyre dalar! ..
annesi genç kızın ölüm haberine inanmaz ve şunları söyler: “o her zaman söylediği saatte eve gelir. döneceğini söylediği gün onu havaalanında karşılamaya gideceğim”...
kadın, istanbul'dan gelen yolcuların arasında kızını arar... ve son yolcu çıktığında şunu söyler oğluna: “kızımın öldüğüne şimdi inandım! ”
asaf koçak'ın da aralarında bulunduğu sivas'ta yakılan 37 insandan biri olan carina thuys'un, ülkesine gönderilen eşyaları arasında günlüğü de yer alır. günlüğün son sayfası “2 temmuz 1993” tarihini taşır: “şimdi durum kritik. bir süreden beri oteldeyiz. dışarıda büyük bir güruh bağırıyor. bu otelde, özgür düşünür, laik yazar aziz nesin kalıyor. o, şeytan ayetleri'ni yayınlamayı düşünüyor. durum hiç de hoş değil. kendimi gergin hissediyorum. çünkü ne olacağını hiç bilmiyorum. bu durum aşırı dincilerin bir oyunudur. slogan atıyor ve tahribat yapıyorlar. oldukça polis var. ama ben ne yapabilirim ki? bağırılıyor, çağırılıyor ama ben anlamıyorum! ”
yeryüzünde, en yüksek noktasına yazı araç ve gereçlerinin konulduğu bir tapınak var mıdır? .. yani bir kilise düşünün ki, en tepesine simge olarak haç değil de kalem konsun. ya da, bir havranın en üst noktasına bakanlar davudi yıldızı yerine bir daktilo görünler! ..
istanbul'un eyüp semtinde bulunan defterdar camii 1541 yılında, hattat nazlı mahmut çelebi tarafından yaptırılır. mahmut çelebi yazı ustası olduğundan minarenin tepesine hilal yerine bir hokka ve kalem koydurtur. bu uygulamanın günümüzde karşılığı “bilgisayar ekranı, klavye ve maus”dur. şairler, yazarlar çalışırken bu yazı araçlarını kullanıyorlar. yeni yapılmakta olan caminin minaresine bunları koymaya kalkışsak başımıza neler gelir? .. ama ne gariptir ki, 450 yıl önce bunu gerçekleştirebilmişiz!
haliç'in kıyısındaki defterdar camii'ni ziyaret edenler, minareye baktıklarında ne hokkayı nede kalemi görebilirler. fırtınalı bir havada rüzgar alır götürür kalemi. hokka uzun süre ayrı kalır yoldaşından. sonra oda yere düşer ve kırılır. geriye sadece aras neftçi'in 1990 yılında çektiği fotoğraflar kalır. bu fotoğrafa dikkatli bakıldığında minarenin tepesindeki hokka görülebilir. günümüzde minareye baklanlar ise iki hoparlör ve birkaç florasan lambadan başka bir şey göremezler.
eyüp halkı, nazlı mahmur çelebi'nin rüşvetle suçlandığını, elindeki hokka ve kalemi sırtı camiiye dönük şekilde fırlatacağını, yazı takımının minarenin tepesine konmazsa suçlamayı kabul edeceğini içeren bir öykü anlatır. hokka ve kalem minarenin tepesinde durunca herkes mahmut çelebi'nin suçsuz olduğuna inanır.
gazetelerdeki yazarların yerini giderek yazarkasaların aldığı günümüzde, böyle bir şeyi denemeye kim cesaret edebilir? ..
şüphesiz ki nazlı mahmut çelebi'nin yaptırdığı caminin tepesine yazı araç ve gereçlerinin konmasının nedeni halk arasında anlatılan “atmasyon” öyküsü değildir. bir rastlantıyı içeren bu öykü, yazara gösterilen saygı, sevgi ve hoşgörünün geleneğimizde ne denli yoğun olduğu gerçeğinden bizleri uzaklaştırır. yazı ustasının minarenin tepesine yazı araç ve gereçlerini koyması rastlantı değildir. tıpkı, 2 temmuz gününde binlerce insanın, yazarların kaldığı madımak oteli'nin önünde buluşmasının rastlantı olmadığı gibi! ..
solingen ve sivas! ..
insanların yakıldığı iki kent...
bu iki kentin baş harflerini yan yana getirirsek, neyle karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır: ss! ..
sivas katliamı sonrasında yazdığım şu dizeler sanırım tüm gerçeği gözler önüne seriyor:
yedi kova su yeterliydi sivas'taki ateşi söndürmek içim oysa her biri devlet dairesindeki kovaların üstünde yazılı altı harfli bir sözcüktü yangın
g harfi boştur kovaların ki okununca dolu olanları ortaya çıkar madımak oteli'nin merdivenlerinde kurtulmayı bekleyenler için verilen karar: yan ın
dostları, sivas'ta yakılan ankaralı şair behçet aysan'ın kapısında unutulmuş bir not bulurlar: “yarım saat içinde geliyorum. bekleyin.”
devrim sözcüğünün anlamını bilmeyenlerin karşı çıktığı, atatürk'e yakıştıramadıkları sıfat. öncelikle mustafa kemal'in kendi ağzından devrim sözcüğünün ne anlama geldiğini ortaya koyalım isterseniz:
'devrim, türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medeni icaplarına göre ilerlemesini temin edecek, yeni müesseseleri koymuş olmaktır.'
ve mustafa kemal hiç şüphesiz mükemmel zamanlamalarla ülkeyi muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak adına kendi zamanında yapılamaz denilen bütün devrimleri yapmış ve medeniyetten uzak bir toplumu medeniyetle tanıştırmayı başarmıştır. bu başarısının arkasında ise şu sözünün rolü en büyüktür:
'devrim, milleti ve sosyal çevreyi hazırlayarak yapılır.'
türk milleti çalışkandır, türk milleti zekidir... sizce o'nun bu sözleri söylemesinin sebebi ne olabilir veya halifeliğin kaldırılması niye biraz gecikmiştir hiç düşündünüz mü? o düşündü, ve işte sırf bu yüzden 21. yüzyılın en büyük devrimcisi gene o'dur...
provasi 5 subat 1977 gunu ankara'da tandogan meydaninda duzenlenen tob-der mitinginde yapilan buyuk provokasyon. ankara'daki sozkonusu mitingte, sol gruplar icindeki surtusmenin nasil kullanilacagi ve bu gruplar icine sizilarak hadisenin buyutulecegi denendi. o zamanlar, tkp ve sovyetler birligi komunist partisi goruslerine yakin duran gruplarla, cin ve arnavutluk komunist partilerinin goruslerine yakin duranlar arasinda derin gorus ayriliklarinin yanisira, karsilikli siddet eylemleri de meydana geliyordu.. sovyetlere yakin duranlar, cin ve arnavutluk'a yakin duranlari 'maocu bozkurt' olarak nitelerken, karsi taraf da sovyet yanlilarini 'sosyal fasist' olarak tanimliyordu. oysa gercek bozkurt ve fasist denilebilecek orgutler, her ikisinin de canini yakiyordu. 1 mayis 1977 oncesinde ilk olarak, thpc kokenli buyuk orgutlenmeler olan dev-yol ve kurtulus gruplari arasinda bir provokasyon yasandi. istanbul kadirga yurdunda meydana gelen olayda bir dev-yol sempatizani olduruldu. dev-yol bu olayi buyuttu ve ankara'da iki orgut mensuplari birbirine girdi. cumhuriyet yurdu dev-yol cular tarafindan kurtulusculardan temizlenirken, hacettepe yurdu ve kampusundaki dev-yolcular da kurtuluscular tarafindan disari atildi. iki sol orgut arasindaki catismanin zarar getirecegini ve yasananlarin provokasyon oldugunu aciklamak uzere dev-yol cularla gorusmeye giden kurtuluscu suleyman toklu, izmir caddesindeki gorusme yerinden ayrildiktan 20 metre sonra kursun yagmuruna tutuldu. 5 subat 1977 tandogan mitinginde ise, alana onceden gelmis ve aralarinda tkp'ye yakin olmayan gruplarin da bulundugu kalabalik uzerine, alana yaklasmakta olan cin/arnavutluk komunist partisi yanlisi ve benzeri orgutler tarafindan tas ve sopalar atildi. cikan arbedede iki taraftan da yaralananlar oldu. burada ilginc ayrintilardan biri de, gruplardan birinin, digerleri uzerine naylon torbalar icinde boyali su atmalariydi. bu, karsi tarafi polisin yakalamasini kolaylastirmak icin yapilmis bir eylem(!) di. mitingten sonra yuruyuse gecilirken, ilk saldiran grup, kendi pankartlari parcalandigi icin aydinlikcilar'in 'halkin sesi' pankarti altinda ve en arkada yer aldilar. yuruyusun son duragi olan kurtulus meydani'na gelindiginde, o zamanlarin devrim andi hep birlikte soylendi.. 'biz, devrimciler olarak, bizi yok etmek isteyen emperyalizme.. vs'.. ve dagilmaya baslandi. bu sirada ayri durarak kendi sloganlarini bagiran cin/arnavutluk komunist partisi yanlisi gruplar, diger grup dagilirken kendi antlarini seslendirdiler.. bu antlar ozunde ayni olmakla birlikte. emperyalizm'in ardina 'sosyal emperyalizm', fasizm'in ardina 'sosyal fasizm' in eklenmis halinden baska birsey degildi.. ant icmeleri bittikten sonra, dagilmakta olan kalabaligin uzerine tas ve sopa firlatmaya basladilar.. bu arada kimsenin farketmedigi bir hadise gerceklesti.. alana bakan kurtulus ortaokulu'nun bahcesinden olayi seyretmekte olan 5-6 silahli sag eylemci, kosarak saldiran kalabaligin icine daldi.. birkac saniye sonra, atilan tas ve sopalarin yaninda, silah sesleri gelmeye basladi. ankara'daki bu olaylarda olum olmadi.. birkac yarali ile atlatilan olaylarin, cok daha buyuk bir saldirinin habercisi oldugunu da kimse farketmedi. 1 mayis 1977 gunu, sarachane su kemeri altinda toplanmis olan ve mitinge katilmasi disk tarafindan onaylanmis bazi gruplar, tam korteje katilacakken fatih yonunden gelen gruplarin pankartlarini gorunce soke oldular. mitinge alinmayacaklari aciklanan halkin kurtulusu, halkin birligi, halkin yolu vs gruplariydi bunlar.. disk gorevlileri, bunlari gorunce diger gruplarin da onunu tikadilar. alana onde disk gorevlileri, arkasinda aslinda mitinge katilmasi onaylanan ve alinmayan gruplar ve en arkada, halkin.. ile baslayan gruplar.. alana giren kurtuluscular, taksim aniti cevresine yerlesmis bulunan dev-yol'cularin, kisa sure once oldurulen arkadaslarini animsatarak attiklari, 'beni vurmak kurtulus mu? ' sloganlariyla karsilastilar. bu esnada, tarlabasi girisinde disk gorevlileri ile, alana zorla girmeye calisan halkin.. isimli orgutlenmelerin itis kakisi, kavgalari suruyordu. ayni anda kursude, -daha sonra fali mechul bir cinayete kurban giden- disk genel baskani kemal turkler soruyordu: 'bu alanin adi bundan sonra 1 mayis alani olsun mu? ' iki el silah sesi tarlabasi girisinden geldi. sonra, silah sesleri her yerden duyulmaya basladi.. beyaz renault'tan, simdiki marmara otelinden, sular idarisinin ustunden vs.. panzerler ses bombasi atarak korku ve kargasaya sebep oldular. atilan kursunlardan pek olen ve yaralanan olmadi. olenler, pamuk eczanesi'nin yanindan vs. alandan kacmaya calisan insanlardi ve birbiri uzerine yigilarak, ezilerek olduler. olaydan sonra bazilari ikinci baski yapan gazetelerin mansetleri provokasyonun amacini dogruluyordu. hem solun kitlesel eylemlerinin onu kesilmeye calisilmis, hem de yapilan saldiri toptan solculara maledilmisti. solcular bir bayrami bile kutlayamiyorlardi. onlara demokrasi haramdi. maocular diye niteledikleri kisiler uzerinden hadise baslatilamasaydi, yedek planda kurtulus ile dev-yol arasinda cikarilacak catisma hazirdi.. bir mayis'in kana bulanmasi karari verilmisti ve uygulanacakti.. 1 mayis 1977 ozenle hazirlanmis, aktorlerinin ve kurbanlarinin neredeyse gonullu bicimde rollerini benimsedikleri bir gayri nizami harp operasyonudur. 1 mayis 1977'yi kahramanmaras, corum olaylari ve sayisiz faili mechul cinayet izledi. bu olaylarin hepsini alt alta yazan kenan evren, darbe gerekcesi olarak kullandi. geldik, bu gune..
mustafa ertan, hüseyin kirkin, ali fuat özkas, mürtecim oltulu, kahraman alsancak, dilan nigis, bayram çitak, ercüment gürkut, bayram neyir, ömer harhan, hikmet öztürkçü, aleksandro kotsas, meral özkol, mehmet ali gençoglu, hasan yildirim, garabet ayhan, ziya baki, rasim elmas, kadriye duman, ahmet gözükara, hamdi toka, hatice altin, ramazan sari, atila özbilen, hacer ipeksaman, kenan çatak, sibel açikalin, mustafa elmas, nazan güladi, niyazi dari, jale yesil nil, leyla altiparmak, ali sirdal, kadir balci, nazmi ari, beyhan sürücü..
butun ecelsiz olumler gibi uzucu bir olay. adam yakmak, adam vurmak hepsi ayni amaca giden araclar: oldurmek.
*** (lakin)
goz ardi edilen gercek kavramini yeniden ortaya cikarmak gerek bu katliami tanimlamak icin.
gercekleri sozle/yaziyla, tehdit ederek/duygu somurusu yaparak ve varsayimlara 'apacik ortada' gibi kesin kelimeler koyarak ulasilamaz. gerceklere kanitlari izleyerek ulasabilirsiniz. belge okuyarak.
***
olayin bir 'karsi eylem' oldugu varsayimdir. tipki olayin bir 'komplo denemesi' oldugunu soylemek gibi.
sivas'ta siradan halkin, devletle herhangi bir savas icinde olmayan (ya da oyle gorunen) ama duzenli bir ordu gibi suru halinde ve hiyerarsik bir duzenleri varmis gibi bir yerlerden emir aldiklari belli olan (cevre ilcelerde, sehirlerde dagitilan; cihat cagrisi yapilan bildiriler) insanlarin eylemi soz konusu. ve bu bir gercek. saptirilamaz bir gercek. bu insanlari, bu sekilde organize edenlerin yobaz oldugu, gerici oldugu, seriat yanlisi oldugu gercegi gibi bir gercek. ayrica o insanlarin -kendilerinin- egitimsiz oldugu gibi bir gercek. olayi bir 'dise dis kana kan' olarak gostermek icin 33'e 33 yakistirmasi yapanlarin iddia ettiklerinin aksine, o gece madimak'tan 37 (yaziyla otuzyedi) masum insanin nefes almayan bedenlerinin cikarildigi gibi bir gercek. olayi butun sivas'a mal etmenin yanlis oldugu gibi bir gercek. madimak'in yaninda bulunan bir ishanindaki buyuk birlik partisi (ki bilmeyenler icin soyluyorum, gayet muhafazakar bir ideolojileri vardir) ofisine, pencere araliklarindan cekilerek kurtarilan arif sag ve daha niceleri gibi bir gercek. kalabaligin onunde, arkasinda, ortasinda toplanan guvenlik guclerinin gerekli mudaheleyi yapmadiklari gibi bir gercek. o guvenlik gucune 'geregini yapin' emrini verebilecek siyasi bir mudahele olmadigi gibi bir gercek. ertesi gun kentte sikiyonetim ilan edildigi gibi bir gercek. bu sikiyonetime ragmen bazi tahrikkar yerel gazetelerin 'ali baba mahallesinde toplanacak aleviler camilerimizi bascak, tetikte olun' diye bas bas bagirmalari, ama alevi vatandaslarin sag duyularinin hakim ciktigi gercegi gibi bir gercek.
yoksa herkes bilir 'intikam yerinde guzeldir', 200km otede, ve ayrica da cogu komsusu -muhtemelen- alevi koyu olan, alevilerle icli disli olmus masum bi koyde degil.
***
tarih alevilerin direk olarak suniler tarafindan, genis capli -ayaklanma niteliginde- toplanmalarla olduruldugu bir suru buyuk 'sehir' olaylari yazar: corum vardir, kahramanmaras vardir, malatya vardir, ve en nihayetinde gazi mahallesi vardir, sivas vardir. gercekler vardir. bi de bu gerceklere ragmen hala 'aleviler de karsiliginda bunu yaptilar, sunun karsiliginda da bunu yaptilar; aslinda suniler o olaylari sunun karsiliginda cikardilar, bunu da onun karsiliginda' diye soylenen varsayimlar. kahramanmaras olaylarindan once de, corum olaylarindan once de bu gibi varsayimlar (tahrikler) ortaya atilmisti: 'aleviler sinemamiza bomba atti, aleviler cami bombalamayi dusunuyolarmis' vs seklinde.
***
o bakimdan, soylenenlere (gercek olmayan, sadece iddia edilenlere) dikkat edin derim ben. inananlar var. inanip, tahrik edilenler var. tahrik edilip eylem icin orgutlenenler var. eylem yapip katledenler var. hepsi de bazi 'az okumus', 'cok zeki' insanin basinin altindan cikiyor iste.
akıl almaz bir şekilde sivas katliamı ile birlikte anılan ve aynı platformda değerlendirilen üzücü bir terör olayı. türkiye'de sadece kaşarlanmış politikacıların değil, hemen herkesin ajitasyon kabiliyetine sahip olduğunu, en alakasız konuları bile aynı platformda değerlendirip kendi çarpık fikirlerini desteklemeye çalışacaklarının en ilginç ve dikkat çeken örneği olarak burada kullanılmış bu üzücü olay. yazık.
yani bir terör örgütünün yaptığı şeyle, neredeyse bütün şehrin katıldığı toplumsal cinnetin aynı olduğunu savlıyor buradaki bir kaç yazar ve bu söylediklerine inanıyorlar. sıkıntıları da bu katliamın sivas kadar ön planda tutulmaması.
o zaman şunlara da inanmaları gerekiyor:
* sivas'ta toplanan, tekbir sesleriyle oteli yakan binlerce kişilik kalabalık da terörist muamelesi görmeliydi.
* sivas'taki olayların yönlendiricileri ve olayları körükleyen ve önlem almayan dönemin sivas yöneticilerine de pkk yöneticilerine davranıldığı gibi davranılmalıydı. (dönemin belediye başkanı daha sonra milletvekili olarak meclise girdi)
* olaylara sempatizanları karışan tüm partiler, ki bunlar mhp, bbp ve tüm dinibütün partiler, pkk sempatizanı olarak görülen partinin yaşadıklarını yaşamalı, defalarca kapatılmalı ve tüm yöneticileri tutuklanmalıydı.
* sivas olaylarından sonra 'göstericiler zarar görmemiştir' açıklaması yapan tansu çiller, teröre destek verdiği için imralı'ya kapatılmalıydı. ya da çiller başbağlar katliamından sonra, 'pkk'lılar zarar görmemiştir' demeliydi.
türkiye, pkk terörüne karşı yıllarca hem maddi hem insani kaynaklarıyla en üst düzeyde mücadele verdi. çünkü pkk bir tehditti. ancak sorun sivas'taki olayları çıkaranların, arkasındaki zihniyetin bir tehdit olarak görülmemesidir. nasıl ki zamanında 1934 trakya olayları, 6-7 eylül olayları, maraş ve benzeri katliamları çıkaranlar ve arkasındaki güçler tehdit olarak değil de vatansever olarak görüldüyse, aynı şey sivas'ta da geçerli oldu.
sonuç olarak iki olay çok farklı iki platformda değerlendirilmeli. bugün kimse pkk'ya karşı gerekli mücadele verilmedi diyemez. ama sivas olaylarını yaratan zihniyetle hiçbir zaman mücadele edilmedi. gözardı edilmesinin ötesinde bir çok zaman desteklendiği bile oldu. nasıl ki çeçenistan'a savaşmaya gidenler kahraman mücahitler olarak görüldülerse, sivas olayları da bir şekilde hep legalize edilmeye çalışıldı. bu konu başlığı altındaki bazı yazıların da, pkk terörü gibi kel alaka bir yaklaşımla bu amaca hizmet etmeye çalışması şaşırtıcı değil aslında, sadece üzücü.
Nazım Hikmet bize öcü gösterildi bir vakitler. Akıl ideologlarımız belki öyle istediklerinden belki de toplu durum-konjonktür gereği idi bilemiyorum. Bizim ev de, kitap sayısı ve çeşidinin artmaya başlamasıyla Nazım’ı da okumaya başladım geç de olsa. O’nun din düşmanı vatan haini biri de olmadığını aksine memleketini seven, Hz. Pir’in müritlerinden olduğunu müşahede ettim. Hele o’nun bir şiiri var ki hayran olmamak mümkün değil. Ağa Camii; şiirindeki ruh haline dikkatinizi çekmek için aynen alıyorum şiirini.
‘Havsalam almıyordu bu hazin hali önce /Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce /Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; /Allahımın ismini daha çok candan andım. /Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! / Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,/ Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var.../ Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar, /En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, /Üstünde o…pular yükseltiyor sesini./ Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor, /Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor. /Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu, /Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu /Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen /Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen! /Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster /Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer/ Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla, /Baştanbaşa tutuşsun göklerin yangınıyla! …… Silindi gönülden acı/ Kalbe muhabbette buldum ilacı /Ben de müridinim işte Mevlana /Ebede set çeken zulmeti deldim /Aşkı içten duydum, arşa yükseldim/ Kalpten temizlendim, huzura geldim /Ben de müridinim işte Mevlana ‘ Ağa camii şiiri ile Mevlana şiirini ben çok beğendim. Kanaat ve karar verme, inisiyatif kullanma gibi konular üzerinde başkalarının ne dediği değil sizin ne anladığınız ve ne yaptığınız önemlidir. Nazım’ı şimdi yeniden anlayıp okumaya başlıyorum
2 Temmuz Pazar günü katliamın 13.yılında 37 canı sevgiyle katliamcıları büyük bir kin ile anıyorum.
Devrim şehitlerimiz herzaman ölümsüz kalacaktır vede bu katliamı yapanları,engellemeyenleri,dönemin yönetimini,onları aftan yaralandıranları tarih hiçbir zaman unutmayacaktır.
Hasret kardeşim o güzel yüreğini ve sohbetini öyle çok özledim ki...
13 yıl önce sivas'taki madımak oteli'nin önünde toplanan güruh, insanlık dışı gösterisini sürdürürken, otelin merdivenlerinde kurtulmayı bekleyenlerden biri olan yazar lütfi kaleli sorar: “ bunlar ikindi namazına gitmeyecekler mi? ”...
yanıt karikatür sanatçısı asaf koçak'tan gelir: “ anlaşılıyor ki, bu namazı kaza ile eda edecekler.”
yıllar öncesinde, yurdumuzda turizmin gelişmesi için bestelenen şarkıda şöyle bir söz vardı: “düşün antalya'da mutlu bir hollanda'lı”...
hollanda'nın amsterdam havaalanı'nda bir genç kız, o gün yaşadıklarını günlüğüne yazarken heyecanlıdır: “türkiye'ye giden uçakta adım yoktu. birkaç dakika korktum: gidemeyecek miydim? ”
carina thuys adlı kızın korktuğu başına gelmez ve istanbul'a doğru havalanan uçağın penceresinden bulutları seyre dalar! ..
annesi genç kızın ölüm haberine inanmaz ve şunları söyler: “o her zaman söylediği saatte eve gelir. döneceğini söylediği gün onu havaalanında karşılamaya gideceğim”...
kadın, istanbul'dan gelen yolcuların arasında kızını arar... ve son yolcu çıktığında şunu söyler oğluna: “kızımın öldüğüne şimdi inandım! ”
asaf koçak'ın da aralarında bulunduğu sivas'ta yakılan 37 insandan biri olan carina thuys'un, ülkesine gönderilen eşyaları arasında günlüğü de yer alır. günlüğün son sayfası “2 temmuz 1993” tarihini taşır: “şimdi durum kritik. bir süreden beri oteldeyiz. dışarıda büyük bir güruh bağırıyor. bu otelde, özgür düşünür, laik yazar aziz nesin kalıyor. o, şeytan ayetleri'ni yayınlamayı düşünüyor. durum hiç de hoş değil. kendimi gergin hissediyorum. çünkü ne olacağını hiç bilmiyorum. bu durum aşırı dincilerin bir oyunudur. slogan atıyor ve tahribat yapıyorlar. oldukça polis var. ama ben ne yapabilirim ki? bağırılıyor, çağırılıyor ama ben anlamıyorum! ”
yeryüzünde, en yüksek noktasına yazı araç ve gereçlerinin konulduğu bir tapınak var mıdır? .. yani bir kilise düşünün ki, en tepesine simge olarak haç değil de kalem konsun. ya da, bir havranın en üst noktasına bakanlar davudi yıldızı yerine bir daktilo görünler! ..
istanbul'un eyüp semtinde bulunan defterdar camii 1541 yılında, hattat nazlı mahmut çelebi tarafından yaptırılır. mahmut çelebi yazı ustası olduğundan minarenin tepesine hilal yerine bir hokka ve kalem koydurtur. bu uygulamanın günümüzde karşılığı “bilgisayar ekranı, klavye ve maus”dur. şairler, yazarlar çalışırken bu yazı araçlarını kullanıyorlar. yeni yapılmakta olan caminin minaresine bunları koymaya kalkışsak başımıza neler gelir? .. ama ne gariptir ki, 450 yıl önce bunu gerçekleştirebilmişiz!
haliç'in kıyısındaki defterdar camii'ni ziyaret edenler, minareye baktıklarında ne hokkayı nede kalemi görebilirler. fırtınalı bir havada rüzgar alır götürür kalemi. hokka uzun süre ayrı kalır yoldaşından. sonra oda yere düşer ve kırılır. geriye sadece aras neftçi'in 1990 yılında çektiği fotoğraflar kalır. bu fotoğrafa dikkatli bakıldığında minarenin tepesindeki hokka görülebilir. günümüzde minareye baklanlar ise iki hoparlör ve birkaç florasan lambadan başka bir şey göremezler.
eyüp halkı, nazlı mahmur çelebi'nin rüşvetle suçlandığını, elindeki hokka ve kalemi sırtı camiiye dönük şekilde fırlatacağını, yazı takımının minarenin tepesine konmazsa suçlamayı kabul edeceğini içeren bir öykü anlatır. hokka ve kalem minarenin tepesinde durunca herkes mahmut çelebi'nin suçsuz olduğuna inanır.
gazetelerdeki yazarların yerini giderek yazarkasaların aldığı günümüzde, böyle bir şeyi denemeye kim cesaret edebilir? ..
şüphesiz ki nazlı mahmut çelebi'nin yaptırdığı caminin tepesine yazı araç ve gereçlerinin konmasının nedeni halk arasında anlatılan “atmasyon” öyküsü değildir. bir rastlantıyı içeren bu öykü, yazara gösterilen saygı, sevgi ve hoşgörünün geleneğimizde ne denli yoğun olduğu gerçeğinden bizleri uzaklaştırır. yazı ustasının minarenin tepesine yazı araç ve gereçlerini koyması rastlantı değildir. tıpkı, 2 temmuz gününde binlerce insanın, yazarların kaldığı madımak oteli'nin önünde buluşmasının rastlantı olmadığı gibi! ..
solingen ve sivas! ..
insanların yakıldığı iki kent...
bu iki kentin baş harflerini yan yana getirirsek, neyle karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır: ss! ..
sivas katliamı sonrasında yazdığım şu dizeler sanırım tüm gerçeği gözler önüne seriyor:
yedi kova su yeterliydi
sivas'taki ateşi söndürmek içim
oysa her biri
devlet dairesindeki kovaların
üstünde yazılı
altı harfli bir sözcüktü yangın
g harfi boştur kovaların
ki okununca dolu olanları
ortaya çıkar
madımak oteli'nin merdivenlerinde
kurtulmayı bekleyenler için
verilen karar: yan ın
dostları, sivas'ta yakılan ankaralı şair behçet aysan'ın kapısında unutulmuş bir not bulurlar: “yarım saat içinde geliyorum. bekleyin.”
yazılabilecek her şey yazılmış zaten. o şanssız insanların isimlerinden başka..
nesimi çimen:üç telli curanın üstadı. sarız 1926
asım bezirci:sosyalizm ve edebiyat. erzincan 1927
metin altıok:kara kutu, şiir, felsefe. bergama,1941
muhlis akarsu:kula kulluk yakışır mı? kangal 1948
behçet aysan:sefa’sını ölümüle öğreten şair. ankara 1949
muhibe akarsu:akarsuyum böyle miydi ahdımız? kangal 1958
edibe sulari: davut sulari’nin yadigarı. erzincan 1953
uğur kaynar:militan, şair, elyazarı. zara 1956
asaf koçak:yok devenin kuşu, bir sır “cop cumhuriyeti”nin çizeri, yerköy 1957
erdal ayrancı:hep barikatın başında. niğde 1958
sehergül ateş:biz onunla baba kız değildik. o hem sırdaşım, hem yoldaşım, hem dayanağım ve gücümdü; babasının sözleri. ankara 1953
hasret gültekin:koçgiri’den, han köyü’nden. 1965
muammer çiçek:bir oyun yazdı “inadına yaşamak”.yalınyazı köyü, zile 1967
gülender akça:abidin ve sultan’ın gözbebekleri. divriğinin şahin köyü’nden, 1968
mehmet atay:şahanım, şahdamarım, yangın yüreklim. divriği 1968
sait metin:uzundu, usuldu dedemin boyu. divriği 1970
carina johanna:alevilik araştırmacısı, “yabancı değil”. hollanda 1970
gülsün karababa:babası”kızım benden daha iyi saz çalacak” derdi. divriği 1971
inci türk:çiçek açar domur domur dal verir. balıkesir 1971
huriye özkan:havanın yüzünde semah dönerken. ankara 1971
murat gündüz:yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, en sevdiği dize.ankara 1971
ahmet özyurt:çok seviyorum düşüncelere dalmayı. enstein gibi düşünerek kendimden geçmeyi. kendi dizeleri. ankara 1972
handan metin:tüm güzellikleri toplayıp uzun bir yola çıktın. ankara 1973
yeşim özkan:ballıhan, erenlerin bal çiçeği. ankara 1973
yasemin sivri:kamber’in profesörü, kitap kurdu. ankara 1974
serpil canik:kuş olup güvercin donunu giyen, uyan dağlar uyan serpil geliyor. ankara 1974
serkan doğan:başıma kızıl bağla, arkamdan ağıt yakma anam, ankara 1974
belkıs çakır:güne umut’tan. ceylanlara karışıp semaha duran. ankara 1975
nurcan şahin:kim yakıştırabilir sana ölümü? ankara 1975
özlem şahin:okur, meraklı, yerinde duramaz, yaşam delisi. ankara 1976
asuman sivri:semah, semah tutkunu, abisinin delisi. ankara 1977
menekşe kaya:sazı elinde ismail’in.ötme bülbül ötme gönlüm şen değil. ankara 1977
koray kaya:pir sultan’ın genç şehidi. ve hep öyle kalacak. ankara 1981
devrim sözcüğünün anlamını bilmeyenlerin karşı çıktığı, atatürk'e yakıştıramadıkları sıfat. öncelikle mustafa kemal'in kendi ağzından devrim sözcüğünün ne anlama geldiğini ortaya koyalım isterseniz:
'devrim, türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medeni icaplarına göre ilerlemesini temin edecek, yeni müesseseleri koymuş olmaktır.'
ve mustafa kemal hiç şüphesiz mükemmel zamanlamalarla ülkeyi muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak adına kendi zamanında yapılamaz denilen bütün devrimleri yapmış ve medeniyetten uzak bir toplumu medeniyetle tanıştırmayı başarmıştır. bu başarısının arkasında ise şu sözünün rolü en büyüktür:
'devrim, milleti ve sosyal çevreyi hazırlayarak yapılır.'
türk milleti çalışkandır, türk milleti zekidir... sizce o'nun bu sözleri söylemesinin sebebi ne olabilir veya halifeliğin kaldırılması niye biraz gecikmiştir hiç düşündünüz mü? o düşündü, ve işte sırf bu yüzden 21. yüzyılın en büyük devrimcisi gene o'dur...
sinsi bir ajan yahudi olduğuda bilinir abd de
provasi 5 subat 1977 gunu ankara'da tandogan meydaninda duzenlenen tob-der mitinginde yapilan buyuk provokasyon.
ankara'daki sozkonusu mitingte, sol gruplar icindeki surtusmenin nasil kullanilacagi ve bu gruplar icine sizilarak hadisenin buyutulecegi denendi.
o zamanlar, tkp ve sovyetler birligi komunist partisi goruslerine yakin duran gruplarla, cin ve arnavutluk komunist partilerinin goruslerine yakin duranlar arasinda derin gorus ayriliklarinin yanisira, karsilikli siddet eylemleri de meydana geliyordu..
sovyetlere yakin duranlar, cin ve arnavutluk'a yakin duranlari 'maocu bozkurt' olarak nitelerken, karsi taraf da sovyet yanlilarini 'sosyal fasist' olarak tanimliyordu.
oysa gercek bozkurt ve fasist denilebilecek orgutler, her ikisinin de canini yakiyordu.
1 mayis 1977 oncesinde ilk olarak, thpc kokenli buyuk orgutlenmeler olan dev-yol ve kurtulus gruplari arasinda bir provokasyon yasandi. istanbul kadirga yurdunda meydana gelen olayda bir dev-yol sempatizani olduruldu. dev-yol bu olayi buyuttu ve ankara'da iki orgut mensuplari birbirine girdi. cumhuriyet yurdu dev-yol cular tarafindan kurtulusculardan temizlenirken, hacettepe yurdu ve kampusundaki dev-yolcular da kurtuluscular tarafindan disari atildi.
iki sol orgut arasindaki catismanin zarar getirecegini ve yasananlarin provokasyon oldugunu aciklamak uzere dev-yol cularla gorusmeye giden kurtuluscu suleyman toklu, izmir caddesindeki gorusme yerinden ayrildiktan 20 metre sonra kursun yagmuruna tutuldu.
5 subat 1977 tandogan mitinginde ise, alana onceden gelmis ve aralarinda tkp'ye yakin olmayan gruplarin da bulundugu kalabalik uzerine, alana yaklasmakta olan cin/arnavutluk komunist partisi yanlisi ve benzeri orgutler tarafindan tas ve sopalar atildi. cikan arbedede iki taraftan da yaralananlar oldu. burada ilginc ayrintilardan biri de, gruplardan birinin, digerleri uzerine naylon torbalar icinde boyali su atmalariydi. bu, karsi tarafi polisin yakalamasini kolaylastirmak icin yapilmis bir eylem(!) di.
mitingten sonra yuruyuse gecilirken, ilk saldiran grup, kendi pankartlari parcalandigi icin aydinlikcilar'in 'halkin sesi' pankarti altinda ve en arkada yer aldilar.
yuruyusun son duragi olan kurtulus meydani'na gelindiginde, o zamanlarin devrim andi hep birlikte soylendi.. 'biz, devrimciler olarak, bizi yok etmek isteyen emperyalizme.. vs'.. ve dagilmaya baslandi.
bu sirada ayri durarak kendi sloganlarini bagiran cin/arnavutluk komunist partisi yanlisi gruplar, diger grup dagilirken kendi antlarini seslendirdiler.. bu antlar ozunde ayni olmakla birlikte. emperyalizm'in ardina 'sosyal emperyalizm', fasizm'in ardina 'sosyal fasizm' in eklenmis halinden baska birsey degildi..
ant icmeleri bittikten sonra, dagilmakta olan kalabaligin uzerine tas ve sopa firlatmaya basladilar.. bu arada kimsenin farketmedigi bir hadise gerceklesti.. alana bakan kurtulus ortaokulu'nun bahcesinden olayi seyretmekte olan 5-6 silahli sag eylemci, kosarak saldiran kalabaligin icine daldi.. birkac saniye sonra, atilan tas ve sopalarin yaninda, silah sesleri gelmeye basladi.
ankara'daki bu olaylarda olum olmadi.. birkac yarali ile atlatilan olaylarin, cok daha buyuk bir saldirinin habercisi oldugunu da kimse farketmedi.
1 mayis 1977 gunu, sarachane su kemeri altinda toplanmis olan ve mitinge katilmasi disk tarafindan onaylanmis bazi gruplar, tam korteje katilacakken fatih yonunden gelen gruplarin pankartlarini gorunce soke oldular. mitinge alinmayacaklari aciklanan halkin kurtulusu, halkin birligi, halkin yolu vs gruplariydi bunlar.. disk gorevlileri, bunlari gorunce diger gruplarin da onunu tikadilar.
alana onde disk gorevlileri, arkasinda aslinda mitinge katilmasi onaylanan ve alinmayan gruplar ve en arkada, halkin.. ile baslayan gruplar..
alana giren kurtuluscular, taksim aniti cevresine yerlesmis bulunan dev-yol'cularin, kisa sure once oldurulen arkadaslarini animsatarak attiklari, 'beni vurmak kurtulus mu? ' sloganlariyla karsilastilar.
bu esnada, tarlabasi girisinde disk gorevlileri ile, alana zorla girmeye calisan halkin.. isimli orgutlenmelerin itis kakisi, kavgalari suruyordu.
ayni anda kursude, -daha sonra fali mechul bir cinayete kurban giden- disk genel baskani kemal turkler soruyordu: 'bu alanin adi bundan sonra 1 mayis alani olsun mu? '
iki el silah sesi tarlabasi girisinden geldi.
sonra, silah sesleri her yerden duyulmaya basladi.. beyaz renault'tan, simdiki marmara otelinden, sular idarisinin ustunden vs..
panzerler ses bombasi atarak korku ve kargasaya sebep oldular.
atilan kursunlardan pek olen ve yaralanan olmadi.
olenler, pamuk eczanesi'nin yanindan vs. alandan kacmaya calisan insanlardi ve birbiri uzerine yigilarak, ezilerek olduler.
olaydan sonra bazilari ikinci baski yapan gazetelerin mansetleri provokasyonun amacini dogruluyordu.
hem solun kitlesel eylemlerinin onu kesilmeye calisilmis, hem de yapilan saldiri toptan solculara maledilmisti. solcular bir bayrami bile kutlayamiyorlardi. onlara demokrasi haramdi.
maocular diye niteledikleri kisiler uzerinden hadise baslatilamasaydi, yedek planda kurtulus ile dev-yol arasinda cikarilacak catisma hazirdi.. bir mayis'in kana bulanmasi karari verilmisti ve uygulanacakti..
1 mayis 1977 ozenle hazirlanmis, aktorlerinin ve kurbanlarinin neredeyse gonullu bicimde rollerini benimsedikleri bir gayri nizami harp operasyonudur.
1 mayis 1977'yi kahramanmaras, corum olaylari ve sayisiz faili mechul cinayet izledi.
bu olaylarin hepsini alt alta yazan kenan evren, darbe gerekcesi olarak kullandi.
geldik, bu gune..
bu katliamda ölen insanlarin isimleri..:
mustafa ertan, hüseyin kirkin, ali fuat özkas, mürtecim oltulu, kahraman alsancak, dilan nigis, bayram çitak, ercüment gürkut, bayram neyir, ömer harhan, hikmet öztürkçü, aleksandro kotsas, meral özkol, mehmet ali gençoglu, hasan yildirim, garabet ayhan, ziya baki, rasim elmas, kadriye duman, ahmet gözükara, hamdi toka, hatice altin, ramazan sari, atila özbilen, hacer ipeksaman, kenan çatak, sibel açikalin, mustafa elmas, nazan güladi, niyazi dari, jale yesil nil, leyla altiparmak, ali sirdal, kadir balci, nazmi ari, beyhan sürücü..