Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • Dilaver Cebeci07.05.2005 - 14:45

    Bu Yusuf'un Zindandan Seslenişidir
    Eğilin önümde çağdaş güneşler!
    Kenanlı yıldızlar varın secdeye!
    Issız çöllerde, derin kör kuyularda
    Ben görürüm camgöbeği düşleri
    Ve ben yorarım sırma şafaklarda,
    Bulanık, korkulu düşlerinizi...

    Tebessümlerimi yollarım vakur kervanlarla
    Küfür karanlığı gecelerinize,
    Sonra düşüncelerinizi yeşertirim...
    İnce belli üç attır Tih sahrasında;
    Güzelliğim, sabrım ve yalnızlığım.
    Çılgınca yarışırlar kader güzergahımda;
    Nalları değer kader çizgilerinize...

    Bilemiyorum, bensiz nasıl olursunuz?
    Cibril nefesli rüzgarlarda perdelenir gözleriniz,
    Körpe bir ceylan gibi kaçıp gider güzellik,
    Ateş yağar avuçlarınıza bir yerden,
    Nil söndüremez içinizdeki yangınları,
    Ağulu bir yılan ölüsü gibi yatar durur öyle
    Mu’cizelere gebe Kızıl Deniz...

    Dinleyin hele dinleyin çağdaş kadınlar!
    Gamzesiz, zülüfsüz, yorgun kadınlar!
    Mor mor halkalarda tutsak kadınlar!
    Birer bıçak vermedi mi ellerinize Züleyha?
    Çizdirmedi mi güzelliği avuçlarınıza?

    Züleyha dedim ya biraz durmalısınız;
    Lacivert çöl gecelerinden bir parçadır o,
    Gözbebeklerinde dinlenir bereketli Nil...
    Nasıl anlatsam size Züleyha'yı;
    Gözleri bir vaha gibi yeşil...

    Ve gidin!
    Nereye giderseniz gidin!
    Kuyular her yerde derin!
    İster Kenan illerinde, ister Mısır’da,
    Zindanlar karanlık, mahzenler serin...

    Hapsederim gençliğimi damarlarıma,
    Kaç kere yaşanmış bir cenge girerim;
    Unuturum sizi çağdaş kadınlar!
    Sarılırım sımsıkı soğuk demirlere,
    Kıtlıktan, bereketten haber veririm...
    Ben yorarım düşlerinizi böyle bilin!

    “Ümmü’l Kitab” üstüne yemin ederim;
    Bir gün beni çağıracaksınız.
    Yediye ve katlarına yemin olsun ki;
    Bana muhtaçsınız!
    Bana muhtaçsınız!
    Bana muhtaçsınız!

  • Dilaver Cebeci07.05.2005 - 14:44

    Bozkırda Kalan Sancı
    O çocuklar birer birer gittiler...
    Soylu sevda türküleri dudaklarında,
    Saclarında kurt nefesi rüzgârlar,
    O çocuklar birer birer gittiler...

    Bir tamu karanlığı keleplenirken bozkıra
    Kehkeşenlardan yıildız gibi indiler.
    Tutuşturdular yeniden küllenmiş ocakları,
    Bacalardan duman duman tüttüler...

    Bir ögünç hil'ati gibi giydiler güzelliği
    Ufuklara oturup dolunayı sevdiler.
    Uzun,siyah kirpiklerinde seyyareler yanardı,
    Ağ buluttan atlarla ta Sidre'ye yettiler...

    Onlar,Oğuz mayası gök ışığın erleri,
    Onlar,ülkü çağının bahadır melekleri...
    Mor dağların göğsünde kaldı pençe izleri,
    Haceru'l esved gözlerini gönlümüze resmettiler...

    Eyvah biz kaldık Efsele safilinde!
    Ahsen-i takvim üzre,onlar geçip gittiler...

  • Dilaver Cebeci07.05.2005 - 14:41

    Birlik Çağrısı
    Yağı 'Hurra! ' deyip hücum edende,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?
    Yüz bin değer yıkılırken bir günde,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    Kâfir oku hedef döğer uzaktan
    Haber gelmez Kırgız, Tatar, Kazaktan.
    Kurtulmadan içerdeki tuzaktan,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    Göğümüzden mavi rengi çaldılar,
    Tanrıdağ`da tuğumuzu yoldular, ·
    Yurdumuzu bölük bölük böldüler,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    'Üzerinde gün batmayan' ilin yok!
    Yandı Asya, tutunacak dalın yok!
    Sarp dağları açmak için dalın yok!
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    Kalın ordu nerde olsa görülür.
    Ülkülere birlik ile varılır.
    Yoldaşlarımız, gök pusatlar darılır.
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    Hey şahinler, cılasınlar, alperler!
    Yiğitliği muştulaşmış askerler!
    Soğuk yaman, bulut kara, gök gürler,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

  • Dilaver Cebeci07.05.2005 - 14:37

    BAŞBUĞA Mektup
    -12 Eylül sonrası tutuklanan
    Alparslan TÜRKEŞ ve bütün dava arkadaşlarına... -


    Sana bu mektubu bir gece yarısında yazıyorum
    Azatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar
    Zühre bir aşkı tutturmuş Bâbil’ de kalan
    Zavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağır
    Bir Hârût’la Marut bir de ben dinliyorum
    Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
    Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına
    Senin namına yıldızları kıskanıyorum.
    Kim bilir kaç ışık yılı uzakta
    Öfkeyle kollarını çeviriyor yalancı fecir
    İmanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir
    Ve taksim gazinolarında trahomlu şairler
    Mısra arıyorlar masaların altında
    Kanını içiyorlar bilmeden “Cennet atları” nın
    Ben yurdumun en sert tütününden bir sigara sarıyorum
    Dumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorum
    Ne kadar ürkek ceylan varsa Asya çöllerinde
    Domaniç yaylasında ne kadar dizginsiz at
    Başlıyorlar koşmaya kılcal damarlarımda
    Sıcak solukları yalarken alnımı
    Toynaklarını hissediyorum alyuvarlarımda.

    Sana bu mektubu evimin balkonunda yazıyorum
    Sağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüne
    Çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı duyuyorum
    Ulu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerinde
    Bir yerinde demirden dağlar eriyor
    Atlas yelkenli gemileri unutmuş birkaç levent
    Viski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyor
    İstediğin o seccadeyi hemen gönderiyorum
    Üstünde Kabe resmi ve anamın duaları var
    Ve bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum.
    Yine biliyorsun ki, Sevmedim ülküden başkasını
    Başı dumanlı dağları, dolunayı, ufukları
    Bir de Çankaya yokuşunda rüzgara tutulmuş saçlarını
    Önce Allah, sonra genlerim şahit.
    Sevgimi üç bin yıl sonra doğacak torunuma yolluyorum
    Trahomlu şairler doğruluyorlar masaların altından
    Elleri fahişelerin karanlık saçlarında
    Benim kalemimden kan değil süt damlıyor
    Geceler boyu böyle geleceği emziriyorum
    Kahrolayım sevmedim ülküden başkasını
    Bir de seni çok seviyorum

  • Dilaver Cebeci07.05.2005 - 14:32

    Dilaver Cebeci

    (1943 -.......)

    Dilâver Cebeci 1943 Kelkit doğumludur. Ankara Üniversitesi İlahiyat
    Fakültesi 1970 mezunu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde master ve
    doktora yaptı. Çeşitli liselerde ve enstitülerde öğretmen olarak çalıştı.
    Halen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi. Evli, 2
    çocuk sahibi. İstanbul'da oturuyor.Çok yönlü bir sanatçı olan Cebeci'nin,
    Hun Aşkı (Şiir, 1973) , Mavi Türkü (Mensure, 1983) , Devranname (Mizah, 1984) ,
    Şafağa Çekilenler (Şiir, 1984) , Büyü (Oyun, 1984) ,... Ve Sığınırım İçime
    (Şiir, 1992) , Kandehar Dağlarında Sabah Namazı (Kaset, 1993) , Sitâre (Şiir,
    1997) , Tanzimat ve Türk Ailesi (İlmî Araştırma, 1993) , Seyrânnâme (Mizah,
    1997) gibi eserleri neşredildi