Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • dam09.09.2006 - 08:55

    Ne ay ışık verir ne de bir yıldız
    Güzelim hazindir dam geceleri
    Dışarıyı anımsatan bir albız
    Durur durur gelir tam geceleri

    Bazen inadına gecikir sabah
    Hesapladım on yıl geçmiş eyvah
    Hatıralar sanki canlanır vah vah
    Gel de gözlerini yum geceleri

    Arz ettim halimi hal böyle işte
    Hiçbir işe yaramıyor görüşte
    Başka şey istemem seninle düşte
    Beraber geçirsek tüm geceleri
    Karanlığa gömsem tüm geceleri

  • fabrika09.09.2006 - 08:54

    Sen fabrika kızısın sen
    Düşündüm de sevdim seni
    Sen her kışın yazısın sen
    Üşüdüm de sevdim seni

    Sevda dedik kıydık cana
    Çatar olduk hep zamana
    Alevsiz kalkan dumana
    Karıştım da sevdim seni

    Aldı beni aşkın tadı
    Sevmek güzelmiş insanı
    Gün geldi kavga zamanı
    Alanlarda sevdim seni

    Sevda dedik kıydık cana
    Çatar olduk hep zamana
    Alevsiz kalkan dumana
    Karıştım da sevdim seni

    Ey yar sana sevdalandım
    Kırıldı kolum kanadım
    Mısralara düştü adım
    Deyişlerde sevdim seni

  • türküler09.09.2006 - 08:52

    Musa Eroğlu



    'Halk müziğiyle diğer türler arasındaki farklılıklardan bahsedecektiniz? Her tür farklılık ele alınabilir tabii...

    - Halk müziği ve onun dışındaki müzikleri ben iki açıdan değerlendiriyorum. Bir melodik yapı. Bir sözel yapı. Halk müziğinde sözlü bir savunma, sözlü bir uyarı var. İhtiyaçlarını aktaracaktır müzikte. Artık onun türleri, tipleri çok geniş. Mesela pop müziği dinleyen ve üretenlerin sosyo-ekonomik yapılarına bir bakalım; bir de halk müziğini dinleyen ve üretenlerin yapısına bakalım. Düşünce olarak, eylem olarak, bilgi olarak, ekonomik olarak, siyasal olarak aralarında ne kadar derin uçurumlar olduğunu görürüz. Halk müziğinin kendisi, onu dinleyen halkın sosyolojik, ekonomik yapısal yönünü yansıtır. Onu yeniledikçe kendini yeniler zaten. Mesela türkülerden bir iki örnek verelim. Otuz yıl geriye gittiğimiz zaman, trenler temel ulaşım aracıdır. Trenlerin üzerine yakılmış bir yığın türkü var. Trenler gelinceye kadar, sevgilinin selamını, mesajını en emin şekilde karşıya ulaştıran, turnalar üzerine birçok türkülerimiz var. Binlerce türkümüz. Sonra postacı çıkıyor karşımıza. Yani halk ihtiyaca göre yaratıyor.. Bunu yansıtıyor türkülerinde. Halk müziğinin kendi içinde bir evrimi var. Ama yavaş bir evrim bu evrim. Ağır ağır, yaşayarak hissedildiği için, geri kalmış gibi görünüyor. Aslında çok da sağlıklı bir gelişme bu. Mesela, doktorlara, hekimlere yazılmış yüzlerce türkü var. Eğer bir telefonla doktorlar hasta ayağına gelecek olsa, bu kadar türkü olmazdı, hekimlikle ilgili. Bu bir evrim. Halk müziğini dinleyen halkın yaşamı, diğerlerinden farklıdır.

    Sizin, yurtdışı konserlerinizde farklı uluslardan çeşitli insanların yoğun ilgisiyle karşılaştığınızı biliyoruz. Kilise konserleriniz ise, özellikle üzerinde durulması gereken ilginç olaylar...

    - Avrupalı dediğimiz milletler, devletler ekonomik olarak, kültürel olarak, oldukça mesafe kaydetmişler. Batı'da müzik formu artık sıkışmıştır. Ritim sınırlılığı var, Batı'daki müzikte. Fakat mesala Türkiye'de küçük formlar değişik ritimlerde bölünerek genişletilmiştir, çoğaltılmıştır. Ama Batı'da minör majör 99 akort vardır, bir gitarda. 99 akortun dışında başkası yok. Bir sıkışmışlık vardır yani. Benim oradaki izleyicilerim, Batı'daki tıkanmışlıklar içinde, bizim müziğe ilgi gösteriyorlar. Bir İngiliz müzisyen var, Peter Gabriel. Benim konserlerimi izleyip sohbet etmişti benimle. Asya'da bemol dediğimiz formu kullanıyor şimdi müziklerinde. Sadece bizim Batı'ya açılmamız değil, onların da Doğu'ya açılmaları söz konusudur. Peter Gabriel'in kasetleri milyonlarca satıyor. Burada, yani Doğu'da ritm zenginliği var. Bir madeni düşünelim. Burada, işte sadece şu kadar maden olduğu tespit edilmiş. Batılı Tükiye'deki madenleri keşfedip, işleyip, tekrar bize satıyor. Oradaki izleyicilerim, müzikte farklılıklar arayan insanlar. Otantik sözcüğü orada da aynen kullanıldığı için, ilgi daha da artıyor.'

  • türküler09.09.2006 - 08:51

    Erkan Oğur



    'Siz halk müziğinin otantikliğinden yanasınız. Hiç'te de kemençe, bağlama, tambur gibi geleneksel sazlar kullanılmış. Perdesiz gitarın bu sazlarla bir araya gelmesi otantikliğe aykırı bir durum değil mi?
    Evet, belli manada aykırı. Ben otantizmden şunu anlıyorum: En orijinal hal, ilk doğduğu hal. Sesin ilk ham hali, en güzel halidir. Duygunun en katkısız, en saf halidir. O hali tercih ederim ama bu devirde, bu gidişatta öyle bir şey yapabilmemiz mümkün değil. Bu da yozlaşma neticesinde yaşadığımız bir süreç. Ben otantizmi, ya da orijinali nasıldırı tahayyül ederek müzikler tasarlamaya çalışıyorum. Hiç'in eleştirilecek yanlarından biri de otantizme yakın olup olmadığıdır. Çünkü bir gelenek var, -gerçi o gelenek nasıl oluşmuş, ne zaman oluşmuş o da tartışılır ama-, bizim yaptığımız o geleneğin dışında bir şey, bir orkestrasyon çalışması; falan sazla filan sazın yan yana getirilmesi. Oysa otantizm yeni doğan bebek gibidir.

    Otantik çalışmalar yapmak artık imkânsız denilebilir mi?
    Bence bir müzik parçasının saflığı onu üreten kişinin saflığıyla doğru orantılıdır. Ve bugün o saflıkta bir üretim olduğunu sanmıyorum. Çünkü türkü üretimi diye bir şey yok. Türküler yapılmış, olmuş bitmiş şeylerdir. Bundan sonra yalnızca tekrarı ya da esinlenmeyle benzerleri olabilir. Bu nedenle müzikte otantizmin olması ya da saf, arı bir şeyin ortaya çıkması nadir olabilir. Ben rastlamadım. Aslında bu sorun beste tartışmasını da beraberinde getiriyor. Ben bestenin olmadığına inanıyorum. Bu dediğim saflıkta, arılıkta, varolan eserlerden etkilenmemiş bir parça üretimi söz konusu değil. Biz beste yaptık sanıyoruz, oysa onlar yıllardır bazı armonilerin kafamıza sinip, bir şekilde ortaya çıkmasıyla oluşan melodiler...'

  • türküler09.09.2006 - 08:51

    Çok sesli müziği melodik müziğe göre üstün gören bir anlayış var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
    Bende öyle bir görüş yok. Bunun olmaması da lazım. Çok seslilik büyük bir başarı değildir. Müzik, türlerinden biridir. Yani illa bir eseri çok sesli yapmanın bir gereği yok. Mesela 500 senelik bir eser var elimizde. Tek sesli gelmiştir. Bunu da çok sesli yapmak çok tehlikeli ve yanlış bir hareket olur müzikolojik yönden. Özellikle etnomüzikolojik yönden. Çok seslilik müziği güzelleştiren, müzikte, güzellik yaratan diğer güzelliklerden birisidir ve Batı Halklarının çok seslilik tercih etme sebeplerinden en büyüğü halk müziklerinin çok basit ve diyatonik seslerden oluşmasıdır. Armoniye her an müsait yapısı vardır. Çocuk şarkısi gibidirler. İçindeki çok sesliliği atın, öyle bir melodi kalır ki kırk sene müziksiz kalsanız onu söylemezsiniz. Yanına sokulan seslerle güzelleşmiştir o müzik. Ama bizim tek sesli müzikte gösterdiğimiz, çağın şartlarını dile getiren güçlü, melodik cümleleri onlarda aramayın. Çok sesliliği onlar fiziksel yönden de alarak bu sese bu yakışır diye bir armoni elde etmişler; müzikleri buna müsaittir. Bizde bu niye olmadı? Bir defa tek sesli de olsa müziğimizin çok sesliliği kabul etmeyecek yüksek seviyede bir güzelliği vardı. Çok sesli yapılırsa bu güzelliğin kaybolma tehlikesi vardı. Bilmediklerinden değil. Anadolu'da çok sesli müzik yapan adamlarımız var bizim. Türkmen abdallar çok sesli; armonik çalışırlar: Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş…

    Nedir çok seslilik? Bir sürü şekli var. Her zaman birini üçten aşağıdan yukarıdan söylenmesi vs. değldir çok seslilik. Serbest hareket vardır. Uysun uymasın ses konulablir. Abdallar bozlak Ay Dost okuyacağı zaman açış yapar. Bu açıştaki akordayken armoni bilmeyen bu adam 1,5 ton incelerden uzun havaya başlar. Bu nedir? Çok sesliliktir. Bir yerde gelir alma karar verir. Nefes alır. Sonra bir başka akor verir. Bunu görmek, anlamaya çalışmak gerekir. Bir Türkmen köylüsünün bozlak okurken gösterdiği stili kağıda dökün, çok sesli eser görürsünüz. Çok sesli müzik yapayım derken batının kendine yakışan zevkini almaya gerek yok. Bizim kendimizin var. Onu geliştirmek lazım; yaratmak lazım. Araştırmacıların - ben dahil - bu konuda tembelliği affedilmez. Neşet Ertaş'ın soyundan abdal Türkmenleri dinliyor musunuz? Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Hacı Taşan, bir de yeni bir çocuk çıktı Ekrem Çelebi diye. Güçlü çalıyor o da. Bunların uzun havalarına dikkat edin. Adım incelerde geçişiyle bir sert hareket yaparken akor, armoni teşkil eder. Uzun havada bir seste durmuyor. Hareket halinde olduğu için buradaki akor buna çokseslilik teşkil eder. Bunu duyma inceliğinde olduğunuz zaman Türk Halk Müziğinin hiçbir zaman tek seste olduğunu söyleyemezsiniz. Tek sesli olsa ne yazar.

    Adamlar batıdan bıkmışlar Mozart'tan Beethoven'dan kardeşim inan bana. Tek sesli güzel bir melodi çizdiğiniz zaman bayılıyor adam. Benim Avusturyalı bir talebem vardı. Yunanistan'dan buzuki bulmuş benden de saz dersi aldı. Ben sazla Mozart'tan birşeyler çalardım. 'Aman Mösyö Özkan, Allah aşkına yapma' derdi bana. Bizim burada büyütüyorlar Mozart'ın eserlerini.

    Tek sesliliğin çok değişik güzellikleri var. İlla çok sesli yapmaya çalışmak boşuna gayret. Olacağı zaman kendiliğinden gelir. Merak etmeyin siz.

    Bu varolan toprağın altında parlayan altın madeni gibi, Abdal Türkmenlerde çıkıyor örneğin. Fethiye yöresinin Alevi semalarında, akordayken semahın ağırlama kısmı söyleniyor. Söz bölümündeki melodiyi saz takip etmiyor ki. Türk müziğine yaklaşan bir armoni bu. Benim müziğim armonik diyor adam işte. Türk derlemecilerinin ve kompazitörlerinin bunları yazması lazım. Bunlara benzer genişletilmiş eserler, uzun süre etüd edildikten sonra yapılabilir. 'Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı' yı tutup da batı müziği gibi çok sesli yapmanın bir anlamı yok.
    Bizim Muammer Sun'un yaptığı gibi. Çok seslilik büyük bir başarı değil ama müzisyen olarak bilmek lazım gelir. En azından batının sistematize ettiği bir armoniyi bir Türk kompozitörü bilirse iyi olur kendi müziğindeki armonik yapıyı görmesi açısından.

    Bu Türk anatomisini daha önce çalınmış eserleri inceleyip, yeni besteleri, çok sesli yapılacaksa yapmalı; eskilere dokunulmamalı, diyorsunuz. Neşet Ertaş da çalarken babasından öyle görmemiş olabilir. O anki duygularıyla onu o şekilde yorumluyor. Yeni bir yorumcu çıkıp da 'Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı' yı o anki duygularına göre ve edindiği armonik bilgiye göre yorumlayamaz mı?

    Tamam yorumlar, kabul. Ama şu şartla; mevcut olan armonik örnekler var ya, bozlaklarda filan, bu tarzı ağır çekime alınarak incelenmelidir. Bunların önceden bilinmesi gerekir, onda yerden göğe kadar haklısınız tabii. Böyle bir yorum getirebilmek için mevcut tarihi yorumları çok iyi analiz etmek gerektiğini söylüyorum. Buna tenezzül eden yok. Halbuki daha kolay batı müziği armonisini öğretmektense kendi müziğimizdeki akorları öğrenmek.

    Size gösterdim ama güzel saz yok burada. Mesela bizim yörenin `Avşar Beyleri', `Avşar beylerinde bir yedili armoni var'. Oraya basmazsanız eğer köylü sizi dinlemez, `Sen öğretememişsin daha derler. Yedili armoni çocuklar, batılının büyük bir icatmış gibi bulduğu şeyi yüzyıllar önce bizim köyde Avşarlar basıyor.'

    (ODTÜ THBT-THM Alt Birimi 301 ve 401 + Bağlama Grupları, Halkbilimi Dergisi, Sayı 11, Güz 1999)

  • ruhi su09.09.2006 - 08:50

    'Türkü söylemek benim için bir aşk halidir. En güzel aşklarımı türkü söylerken yaşadım. Ne onlar beni aldattı, ne de ben onları. Türkü söyledikçe yeşeriyor, çiçekleniyorum. Ben yalnız türkü söylemiyorum ki. Bu söylediğim türkülerle, aynı zamanda, çağdaş Türk toplumunun lied'lerini söylüyorum. Ben türkü söylerken sazım ne benimle yarışır, ne de türkülerle. Bize yalnızca eşlik eder, bizi tamamlar. Halkımızın büyük ustalarında da saz böyle saygılı bir uyum içindedir. Bu açıdan bakınca, türküleri bir besteci gibi ele aldığım daha iyi anlaşılır. Bundan önceki plaklarımda olduğu gibi, bu plağımda da halk ozanlarının yolunu izleyerek bazı sözleri bağlı oldukları ezgilerle söyledim. Bazı Mevlana'da, Nâzım'da, Melih Cevdet'te, Hasan Dağı'nda olduğu gibi bazı sözler içinde yeni ezgiler düşündüm. Kimileri icracı, kimileri de yorumcu diyor bana, sanatta yorumsuz icra olmaz ya, ikisinin de başımın üstünde yeri var. İcracıyı kalıcı ve yaratıcı saymamak bizim ülkemizin yarı-aydınına vergi.Oysa özellikle müzik, bestecisi ile icracısı ile bütünlük içinde olan bir sanat. Yaratmanın gerçekleşmesi ikisininde var olmasına bağlı. Kaldı ki, icracının yaptığı iş de kalıcı ve yaratıcı bir iştir. Paganini bestelerinden çok icracılığı ile kaldı dünyamızda, Şalyapin de öyle Oyştrah da, Münir Nurettin de. Zamanımızın belgeleyici teknik olanakları daha da çok kanıtlayacak bunun böyle olduğunu. Bir işi geliştiriyor, ileri götürüyorsa, ister besteci, ister icracı olsun, ikiside kalıcıdır.

    Burada bir şeye daha değinmek istiyorum. sanatçı da tıpkı bir çiftçi, bir demirci gibi işini anlatabilmelidir. Hem diliyle hem de hüneriyle. Bir başka deyişle, kendi toplumu içinde sanatı ile ekmek yiyebilmelidir. 'Beni bu halk anlamaz' demek, en azından boş bir kendini beğenmişliktir. İnsan kendini beğenmede bile yalnız kalmamalı. Halkın sanatta anlamadığı bir yer bulunabilir, sanatçı bunu umursamazlık edemez. Çünkü tüketicisi olmayan bir üretim yaşamaz. Hani hükümet zoruyla da yaşayamaz demek istiyorum. Elli yıllık değil, yüzelli yıllık deney var önümüzde.Bazı sanat kurumlarının gittikçe yozlaşması, kuruyup gitmesi bundandır. Halktan kopuk hiçbir işten, hiçbir insandan hayır gelmez.'

    (Ruhi Su)

  • muhlis akarsu09.09.2006 - 08:49

    Ben Milletim İçin Yaşayacağım

    kâr etmez yiğide zulüm işkence
    ben milletim için yaşayacağım
    ne şöhret ne mevki gayedir bence
    ben milletim için yaşayacağım

    ben de bir kaleyim çökmez alınmaz
    güneşim alnıma kara çalınmaz
    halkın dertlerinden ayrı kalınmaz
    ben milletim için yaşayacağım

    yüreğime basar yalınayaklar
    bende dalgalanır şanlı bayraklar
    boşa beklemeyin kara topraklar
    ben milletim için yaşayacağım

    devrimler şafakta gerilmiş yaydır
    çoktandır içimde bilmem kaç aydır
    ölüm bizim için daha kolaydır
    ben milletim için yaşayacağım

  • karacaoğlan09.09.2006 - 08:46

    Mardin'den de Karac'oğlan Mardin'den

    Çeken bilir ayrılığın derdinden

    Koçhisar'dan, Hasan Dağın ardından

    Acep gezsem mavi donlum var m'ola

  • karacaoğlan09.09.2006 - 08:46

    Karacaoğlan der ki kolu kırarım

    Nedir yüce dağlar size zararım

    Ararsam pınarın gözün ararım

    Bulanmış da durulmuşu n'ideyim

  • karacaoğlan09.09.2006 - 08:45

    Karac'oglan der ki, sözün bilmişi

    Tedbirle görülür dünyanin isi

    Ne etsin, neylesin alemde kişi

    Felek Mustafa'ya yar olmadıkca