DURSUN ÖNKUZU, Cennet ülkemizin güzel beldesi, bozkurtlar yuvası Tokat'ın Zile kazasında dünyaya geldi..
Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda tahsil görürken İşgal altındaki okulda komünistler tarafından yakalanıp üç gün süren ve bisiklet pompasıyla ciğerlerine hava basmaya varan ağır işkenceler yapıldıktan sonra, 23 KASIM 1970 günü, okulun üçüncü katından aşağıya atılarak şehid edildi...
Önkuzu hey! .. Önkuzu! .. Önde gider Önkuzu... Anası 'Dursun' demiş... Durmaz.. gider Önkuzu...
11-12 yaşlarında idim... Erzurum da Kasım ayı donma noktasının başladığı günlerdi ve oldukça soğuk geçerdi... Mahellemizin büyükleriyle beraber Genç Ülkücüler Teşkilatı'na giderdik ve başkan Yılma Durak'ı hayranlıkla dinler, okul harici zamanlarda tahsilimizi bu kutlu ocakta yapardık...
Erzurum'da postahane' nin arkasında tek katlı küçük ama çok şirin bir binada faaliyet gösteren tek bir teşkilat vardı... Genç Ülkücüler Teşkilatı... O gün bütün bozkurtlar orada toplanmış olağanüstü bir tartışma başlamıştı. Küçük kafamla olayı çözmeye çalışıyor neler olduğunu anlamak için fevkalede bir gayret gösteriyordum. Başkan'ın gür sesiyle toparlandık,
-'Bozkurtlar! Dün Ankara'da bir arkadaşımız, ağır işkencelerden sonra okul binasından atılarak şehit edilmiştir'... diyordu... Hep bir ağızdan 'şehitler ölmez, vatan bölünmez' sesleri Erzurum'da gökyüzünü kaplamıştı... ve bütün ülke semaları bu seslerle yankılanacak tı...
Dönence Hani kısrak memelerinden ufukları sağardık Esrik dolunaylar öperdi çekik gözlerimizden Gökten firuze yağardı hep yollara düşerdik Böyle kirli değildi maviler Denizler böyle soluksuz... Topla çadırları apakayım burdan gidelim...
Bir divane kirmene sarardık sonsuz mesafeleri Alp eren dağlara yaslanırdık korkulardan âzâde Uçmaktan ırmaklar gelir çimerdik sularında Önce kubbeler yıkıldı üstümüze Gökler çökecek birazdan... Eğerle atları apakayım burdan gidelim.
Sallanır dururdu güneş bir tuğun saçaklarında Göğçek ormanlarda göğerirdi sevdamız Oturur bengü taşlara adımızı vururduk Böyle sert değildi kayalar Uçurumlar böyle dipsiz... Giyindir çocukları apakayım burdan gidelim
Bir yaz gecesinde çıkalım samanyoluna Ata bergüzerı yıldızlara konalım Bir ince yağmur yağsın uyansın kervansaraylar Böyle ürkek değildi bakışların Kirpiklerin böyle ıslak... Haydi sil gözlerini apakayım burdan gidelim...
Dokuzlama (Atsız Yabgu Katında) Gök yeleli Bozkurtlar, kutlu ülkü erleri! Atsız Yabgu önünde dizleyin yağız yeri!
Üçbin yılın süzdüğü temiz duru bir pınar Ya Üçoktur ya Bozok, o da bizlerden biri,
Uçup gitti Cennete, hak Yalavaç katına, Ordan Özge menzil yok, ne ileri ne geri.
Gidişi bir faninin burdan göçüşü değil, Sanki Hıtay üstüne Tanrıkut'un seferi...
Kaldırdak dokuz tuğu tam hedefe yönelttik Tanık olsun yıldızlar, bu Aralık gökleri!
Ilgar ile yürüyen şu tümenler onundur... Bilekler katı pulat, pençeler iri iri...
Narası yankılanır hala karşı dağlarda, Sıyra-kılıç, dört nala, bu Çiçi'nin askeri...
O bir Ural havası Türk illeri üstünde, Daha bin yıl solunur göğüslerden içeri.
Gök yeleli Bozkurtlar, kutlu ülkü erleri! Atsız Yabgu önünde dizleyin yağız yeri!
Dündar Taşer Sagusu 'Aman karlı dağlar ne olur Esker ağam gelende yaralarım ey olur.'
Dündar Ağam, çoh görestim hardasan? Eller sanir bir karanluk gordasan Mene göre Tanrı nerde ordasan,
Get Cennette nebileri gör ağam, Muhammedin sağ yanında dur ağam.
Ilduz ahar, yuhudaki er bilmez, Yol nicedür, degeneksiz kör bilmez Yadlar helbet gadir bilmez, ar bilmez,
Beş bin yıldur biz tanışuh hey ağam, Esker ağam, yiğit ağam, beğ ağam,
Nece yıldur, bir işıhlı düşüm var, Durağım yoh; beyle böyük işim var. Hele bahın, ne çileli başım var;
Abu Felek merd ağamı apardı, Ciğerimin bir parasın kopardı
Her gavgede duzah olur, al olur, Ülkü içün boz tikenler gül olur. Rehmet yağar ifak sular sel olur,
Şahin kuşu ucalardan av gollar, Turan ilde düğümlenür sarp yollar.
Ve bir gün düşlerimde gördüm seni Bir isyan tohumu olup düşüyordun toprağa... İnadına öfkelerim yeşeriyordu hesapsızca, Yarınlarıma umut, dünlerime şeref veriyordun...
Haykırmak istedim bir gün dünyaya Adını adınla anmak istedim! Asımın nesli diyorlardı bizlere Bedrin arslanları gibiydik Kürşadın delileri... Kartal olup uçtuk ömrün doruklarında Sürünenlerden, eğilenlerden olmadık.... Bir somun ekmeği paylaştık kardeşcesine Yoklukda çokluk, ölülerde diri olduk... Toprağa düşen her damla kan Berekeri oluyordu yarının bebeklerine... Biz hep çıkarsız sevdik sevdiklerimizi Anamızın ak sütü gibi temizdi sevdalarımız... Kılıçların gölgesinde saflar donattık Ölümlerle eğlendik, ölümlerle dirildik! Ebu Cehil evladı cellatlar gördük Allahuekber! Deyip verdik son nefesimizi... Omuzlarımızdaki yük yüklerin en ağırıydı Melekleri yoldaş edindik... Demir parmaklıklar gördük, paslı ranzalar... Parçaladık prangaları, taş duvarları aştık! Ve bir gün düşlerimde gördüm seni Elinde sancak, dilinde Kelime-i Tevhid Koşuyordun koşanların ardından Varlığını armağan ediyordun Türk’ün varlığına...
Önkuzu hey! ..Önkuzu! .. Önde gider Önkuzu...
Bu bayrak düşmez yere Ölmedikçe son kuzu! ..
DURSUN ÖNKUZU, Cennet ülkemizin güzel beldesi, bozkurtlar yuvası Tokat'ın Zile kazasında dünyaya geldi..
Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda tahsil görürken İşgal altındaki okulda komünistler tarafından yakalanıp üç gün süren ve bisiklet pompasıyla ciğerlerine hava basmaya varan ağır işkenceler yapıldıktan sonra, 23 KASIM 1970 günü, okulun üçüncü katından aşağıya atılarak şehid edildi...
Önkuzu hey! .. Önkuzu! ..
Önde gider Önkuzu...
Anası 'Dursun' demiş...
Durmaz.. gider Önkuzu...
11-12 yaşlarında idim... Erzurum da Kasım ayı donma noktasının başladığı günlerdi ve oldukça soğuk geçerdi... Mahellemizin büyükleriyle beraber Genç Ülkücüler Teşkilatı'na giderdik ve başkan Yılma Durak'ı hayranlıkla dinler, okul harici zamanlarda tahsilimizi bu kutlu ocakta yapardık...
Erzurum'da postahane' nin arkasında tek katlı küçük ama çok şirin bir binada faaliyet gösteren tek bir teşkilat vardı... Genç Ülkücüler Teşkilatı... O gün bütün bozkurtlar orada toplanmış olağanüstü bir tartışma başlamıştı. Küçük kafamla olayı çözmeye çalışıyor neler olduğunu anlamak için fevkalede bir gayret gösteriyordum. Başkan'ın gür sesiyle toparlandık,
-'Bozkurtlar! Dün Ankara'da bir arkadaşımız, ağır işkencelerden sonra okul binasından atılarak şehit edilmiştir'... diyordu... Hep bir ağızdan 'şehitler ölmez, vatan bölünmez' sesleri Erzurum'da gökyüzünü kaplamıştı... ve bütün ülke semaları bu seslerle yankılanacak tı...
-YA ALLAH BİSMİLLAH ALLAHÜ EKBER...
Yusuf Ziya ARPACIK
A$IKLAR oLMEZ
Ya rab bu ne derttir derman bulunmaz
Benim garip gonlum a$ktan usanmaz
A$Ik ki cana kaldI a$Ik olmaz
CanIn terketmeyen,ma'$ukun bulmaz
*** ***
A$k pazarIdIr bu canlar satIlIr
SatarIm canImI kimseler almaz
A$Ik,bir ki$idir,Bu dunya malIn
Ahiret korkusun bir pula saymaz
*** ***
Bu dunya ol ahiretten iceri
A$IkIn yeri var kimseler bilmez
Yunus oldu diye sela verirler
olen hayvan imi$, A$IKLAR oLMEZ
*** ***
TÜRKİYEM
Baş koymuşum Türkiyemin yoluna
Düzlüğüne yokuşuna ölürüm
Asırlardır kır atımı suladım
Irmağının akışına ölürüm
Sevdalıyım yangın yeri bu sinem
Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem
Pınarlardan su doldurur Eminem
Mavi boncuk takışına olurum
Düğünüm, derneğim, halayım, barım,
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım
Kilimlerde çizgi çizgi efkarım,
Heybelerin nakışına ölürüm
Nur Dağından Gelenler
Onlar bu dünyaya niye geldiler
'Li ya'budun' diye diye geldiler.
Konaklı,sofralı tuğralıydılar
Bir dilim ekmekle doya geldiler.
Eline,beline,diline sahip
Kalpleri nurla yuya geldiler.
Burçlar her taraftan çağırıyordu
Onlar yıldız ile aya geldiler.
Ünlü şehirlerde ünsüz gezdiler
Bazen de bir sessiz köye geldiler.
Kutlu seferlerden zaferle dönüp
Ala sayvanlarda toya geldiler.
Din-ü devlek ile mülk-ü millete
Asi olmadılar uya geldiler.
Hem yüzleri hem sözleri güzeldi
En güzel sözleri duya geldiler.
Yedi göbek nesepleri helaldi
Helal rızıkları yiye geldiler
Dağları Tanrı'ydı,Süphan'dı,Nur'du,
Göklerin sesini duya geldiler.
Hasret
Şu dumanlı doruklarda
Boz şahinler uçmaz gayrı
Gözelerden ağı çıkar
Alperenler içmez gayrı
Obam yurdum talan oldu
Destanlarım yalan oldu
Yollar birer yılan oldu
Kervanlarım geçmez gayrı
Hani mavi denizlerim
Üç kıtada nal izlerim
Kör mü oldu bu gözlerim
Çaşıtları seçmez gayrı
Hasret Türküsü
Bekleme, ağlama, beni çağırma
Tükendi dermanım gelemiyorum
Bu dağlar harami, yollar ejderha
Yitirdim yönleri bulamıyorum
Ezel meclisinde divan kurmuşlar
Çamurumu çile ile karmışlar
Yazıp çizip ak alnıma vurmuşlar
Hasret fermanımı silemiyorum
Gündüzler, ağ atıp tuttular beni
Geceler, zindana attılar beni
Çağdaş şehirlerde sattılar beni
Zincirlerden azat olamıyorum
Ellerini Bana Verecek misin?
Dost kentleri yıkıp sana gelmişim
Esirin olmayı şeref bilmişim
Bilsen ıssızlıktan nasıl yılmışım
Bu sessiz dünyama girecek misin
Ellerini bana verecek misin
Gül yüzünü geceler dokurum
Şiirimsin günde binkez okurum
Dara düştüm sağım solum uçurum
Şimdi bu müşkülüm görecek misin
Ellerini bana verecek misin
Ümitler dal-budak, ümitler sıcak
Ellerinki karanlığı kovacak
Bir rahmet bekliyorum yağdı yağacak
Bu kısır toprağı sürecek misin
Ellerini bana verecek misin
Güllü Kız
ne ağla, ne kız güllü,
hep gül gibi gülümse,
bahar güllü, yaz güllü.
yanakların gül kokar,
eda güllü naz güllü.
ben nice güller gördüm,
senin gibi az güllü.
parmakların güldendir
gül suyu mürekkebin
gül dalından kalem al
güle güle yaz güllü.
Güven
Koç yiğidim, Bahadırım, Ozanım
Alp Dadaşım, Yağız Efem, Ozanım
Bir nârada dokuz tümen bozanım,
Tuğ kaldırıp yürüyecek Bozkurtum!
Tanrım Türk'ü koruyacak Bozkurtum!
Dört yaman sızım var inceden ince;
Vatanca, Bayrakça, Törece, Dince...
Ay-yıldızın ışığını görünce,
Arsız otlar çürüyecek Bozkurtum!
Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!
Yeline de Ergenekon yeline!
Kurban olam kutlu ülkü yoluna!
Yetmiş körük milyon oldu biline!
Demir dağlar eriyecek Bozkurtum!
Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!
Bizim ilde doğan olur baz olur,
Kara taşa pençe vursa iz olur.
Bir yiğide yedi kâfir az olur!
Orduları kürüyecek Bozkurdum!
Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurdum!
Yola çıktık Tanrıkurtlar yolundan,
Yandık piştik 'Kızıl Elma' derdinden.
Günde bin kez Gükbörünün ardından
Beş yüz köpek ürüyecek Bozkurtum!
Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!
Dokuz ışık kör zulmeti yaranda
Dokuz sene şölen olur Turanda
Ol Yezdan'ın va'di Kur'an'da
Soysuz eller kuruyacak Bozkurtum!
Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!
Hasret
Şu dumanlı doruklarda
Boz şahinler uçmaz gayrı
Gözelerden ağı çıkar
Alperenler içmez gayrı
Obam yurdum talan oldu
Destanlarım yalan oldu
Yollar birer yılan oldu
Kervanlarım geçmez gayrı
Hani mavi denizlerim
Üç kıtada nal izlerim
Kör mü oldu bu gözlerim
Çaşıtları seçmez gayrı
Dönence
Hani kısrak memelerinden ufukları sağardık
Esrik dolunaylar öperdi çekik gözlerimizden
Gökten firuze yağardı hep yollara düşerdik
Böyle kirli değildi maviler
Denizler böyle soluksuz...
Topla çadırları apakayım burdan gidelim...
Bir divane kirmene sarardık sonsuz mesafeleri
Alp eren dağlara yaslanırdık korkulardan âzâde
Uçmaktan ırmaklar gelir çimerdik sularında
Önce kubbeler yıkıldı üstümüze
Gökler çökecek birazdan...
Eğerle atları apakayım burdan gidelim.
Sallanır dururdu güneş bir tuğun saçaklarında
Göğçek ormanlarda göğerirdi sevdamız
Oturur bengü taşlara adımızı vururduk
Böyle sert değildi kayalar
Uçurumlar böyle dipsiz...
Giyindir çocukları apakayım burdan gidelim
Bir yaz gecesinde çıkalım samanyoluna
Ata bergüzerı yıldızlara konalım
Bir ince yağmur yağsın uyansın kervansaraylar
Böyle ürkek değildi bakışların
Kirpiklerin böyle ıslak...
Haydi sil gözlerini apakayım burdan gidelim...
Dokuzlama (Atsız Yabgu Katında)
Gök yeleli Bozkurtlar, kutlu ülkü erleri!
Atsız Yabgu önünde dizleyin yağız yeri!
Üçbin yılın süzdüğü temiz duru bir pınar
Ya Üçoktur ya Bozok, o da bizlerden biri,
Uçup gitti Cennete, hak Yalavaç katına,
Ordan Özge menzil yok, ne ileri ne geri.
Gidişi bir faninin burdan göçüşü değil,
Sanki Hıtay üstüne Tanrıkut'un seferi...
Kaldırdak dokuz tuğu tam hedefe yönelttik
Tanık olsun yıldızlar, bu Aralık gökleri!
Ilgar ile yürüyen şu tümenler onundur...
Bilekler katı pulat, pençeler iri iri...
Narası yankılanır hala karşı dağlarda,
Sıyra-kılıç, dört nala, bu Çiçi'nin askeri...
O bir Ural havası Türk illeri üstünde,
Daha bin yıl solunur göğüslerden içeri.
Gök yeleli Bozkurtlar, kutlu ülkü erleri!
Atsız Yabgu önünde dizleyin yağız yeri!
Dündar Taşer Sagusu
'Aman karlı dağlar ne olur
Esker ağam gelende yaralarım ey olur.'
Dündar Ağam, çoh görestim hardasan?
Eller sanir bir karanluk gordasan
Mene göre Tanrı nerde ordasan,
Get Cennette nebileri gör ağam,
Muhammedin sağ yanında dur ağam.
Ilduz ahar, yuhudaki er bilmez,
Yol nicedür, degeneksiz kör bilmez
Yadlar helbet gadir bilmez, ar bilmez,
Beş bin yıldur biz tanışuh hey ağam,
Esker ağam, yiğit ağam, beğ ağam,
Nece yıldur, bir işıhlı düşüm var,
Durağım yoh; beyle böyük işim var.
Hele bahın, ne çileli başım var;
Abu Felek merd ağamı apardı,
Ciğerimin bir parasın kopardı
Her gavgede duzah olur, al olur,
Ülkü içün boz tikenler gül olur.
Rehmet yağar ifak sular sel olur,
Şahin kuşu ucalardan av gollar,
Turan ilde düğümlenür sarp yollar.
Bahar gelür, mökkem buzlar çözülür,
Gözelerden duru sular sözülür
Durmak olmaz! Dündar Ağam üzülür,
Allah deyip, öz yurtlara varalım,
Zalımların bayrağını cıralım
Ataş yanıp tütün göğe ağanda,
Delü kurtlar düşmanını boğanda,
Tanrıdağ'da bayaz aylar doğanda
Dündar Ağam, Ötüken'de toy edek,
Kara kımız göl olanda pay edek.
Beyle yazdım, Türklük bunu tez bilsin
Türkmen bilsin, Yörük bilsin, Uz bilsin.
Kafkas ilde bala bilsin, kız bilsin,
Dündar Ağam heç çıkmasın ürekten,
Sayasında dertleşirih iraktan.
Ve bir gün düşlerimde gördüm seni
Bir isyan tohumu olup düşüyordun toprağa...
İnadına öfkelerim yeşeriyordu hesapsızca,
Yarınlarıma umut, dünlerime şeref veriyordun...
Haykırmak istedim bir gün dünyaya
Adını adınla anmak istedim!
Asımın nesli diyorlardı bizlere
Bedrin arslanları gibiydik
Kürşadın delileri...
Kartal olup uçtuk ömrün doruklarında
Sürünenlerden, eğilenlerden olmadık....
Bir somun ekmeği paylaştık kardeşcesine
Yoklukda çokluk, ölülerde diri olduk...
Toprağa düşen her damla kan
Berekeri oluyordu yarının bebeklerine...
Biz hep çıkarsız sevdik sevdiklerimizi
Anamızın ak sütü gibi temizdi sevdalarımız...
Kılıçların gölgesinde saflar donattık
Ölümlerle eğlendik, ölümlerle dirildik!
Ebu Cehil evladı cellatlar gördük
Allahuekber! Deyip verdik son nefesimizi...
Omuzlarımızdaki yük yüklerin en ağırıydı
Melekleri yoldaş edindik...
Demir parmaklıklar gördük, paslı ranzalar...
Parçaladık prangaları, taş duvarları aştık!
Ve bir gün düşlerimde gördüm seni
Elinde sancak, dilinde Kelime-i Tevhid
Koşuyordun koşanların ardından
Varlığını armağan ediyordun Türk’ün varlığına...
RAHAT UYU BÜYÜK REİS.........
KUTLU ŞEHİR.......TÜRKLERİN KUTSAL ŞEHRİDİR.....ÖNEMİ COK BÜYÜKTÜR....