Günümüzde tartışılan konulardan birisi de Alevi ile Sünni'nin evlenip evlenemeyeceğidir.
Bu konudaki olumsuz önyargı, diğerleri gibi geçmişte oluşmuştur. Osmanlı Devleti'nin iki halk kesimini birbirine düşürmek için devlet kanalıyla uydurduğu yalan, Türk toplumunun sosyal hayatına büyük darbe vurmuştur. Devletin oyununa gelen Sünniler Alevileri dinsiz, ahlaksız görmeye başladılar ve onlardan uzaklaştılar. Aleviler de onlara Yezit dedi ve horladı. Böylece kız alıp verme bitti. Aleviler, kızlarını Sünnilere verirlerse Alevi olduklarının anlaşılacağını biliyorlardı. Bu yüzden Alevi-Sünni evliliğini de mezhebe aykırı gibi görmeye başladılar. Evliliği engelleyen siyasal nedenler böylece dinselleşti.
Cumhuriyet kurulup eğitim yaygınlaştıktan sonra Aleviler, Sünnilerden kız almaya başladılar. Bu konuda Alevi kesimin duyduğu hiçbir rahatsızlık yoktur.
Gel gör ki Aleviler, Sünni aileye kız vermek niyetinde değiller. Bu tür evlilikler az ve ailelerin isteği dışında olan evlilikler.
Günümüzde bu evliliklerin yaygınlaşmasının önünde bazı engeller var:
Birincisi, Sünni kesimde, Aleviler için varolan olumsuz önyargı. Bir Alevi kızının Alevileri dinsiz, ahlaksız, pis sayan Sünni aileye gelin gitmesi, orada zamanla ciddi bir sorun yaşanacağını gösterir.
İkincisi, kız alacak ailenin düşünce ve demokrasi anlayışı... Alevi kızları, nisbeten daha özgür bir ortamda yetişmektedir. Bu kızların gittikleri evlerde baskı altına alınması da ortaya problemler çıkartır. Alevi kızı alacak ailenin, öncelikle Alevi gerçeğini kabul etmesi ve önyargılarından kurtulması gerekiyor. Kısacası, sosyal ve kültürel ortam uygun olursa bu tür evliliklerde bir kusur yoktur.
Anlaşılacağı gibi, günümüzde Alevi-Sünni evliliğinin önündeki sorun dinsel değildir, psikolojik, sosyolojik ve demokratik bir sorundur. Bu sorun da toplumun eğitilmesi ve demokratik eğitimin yaygınlaştırılması ile aşılabilir.
Mevcut anlayıştan farklı olduğu için ezilen Aleviler, kırsal alana kaçarak yaşama olanağı buluyorlardı. Kırda, kendi içinde bütün ama dışa kapalı bir hayat tarzı geliştiren Aleviler arasında ekonomik farklılaşma fazla derinleşemedi. Çünkü onlar göçebelik ve köylülük grubunun alt basamaklarında yaşadılar (Reaya yığını) . Yoksulluklarını kardeşlik düzeni ile aştılar. İçeride sıkı bir disiplin kurdular. Osmanlı sistemine yakalanmamak için aralarına başkasını almadılar. Böylece anası-babası bilinmeyenler, yani mezhep kimliği belli olmayanlar Alevilerin arasına giremedi. Bu durum yüzyıllar boyunca sürünce bir kural haline geldi. Sonuçta da Alevilik ana babadan gelen bir kabul haline dönüştü ve bu bir inanç kuralı oldu. Geçmişte bu yoktu.
Kısacası, bir kişinin Alevi olabilmesi için anasının babasının alevi olması şartı, siyasal/sosyal baskıdan doğmuş yapay bir durumdu.
Aleviler üzerindeki yok edici baskı kalkınca bu kuralın da değişmesi gerekiyordu. Ne yazık ki siyasal kural giderek bir mezhep kuralı haline geldiğinden bunu yok etmek hâlâ mümkün gözükmüyor. Doğrusu, kendisini Alevi gibi gören herkesin Alevi olabileceğidir.
Bütün bu sıkı disiplin, Büyük toplum'a (Sünni Osmanlı Toplumu) bir karşı duruşu ifade ediyordu. Böylece kendi içinde uyumlu olan köy Aleviliği, savunma mekanizmalarının çalışması üzerine yerleşti ve “tepkici-retçi –ama kendi içinde gelenekçi– toplum psikolojisi ile yaşamını sürdürdü.
Devletin takibi sürdü gitti. 1826'da Yeniçeri Ordusu'nun kaldırılmasından sonra yeni bir kırım dalgası oluştu ve önde gelen pekçok dede ile dedebaba asıldı. Hacıbektaş'ta postta oturan ve devletten icazeti bulunan Hamdullah Çelebi bile Amasya'ya sürgüne gönderildi. Hacıbektaş Dergahı'ndaki Alevi kaynaklar yok edildi. Hamdullah Çelebi'nin Amasya'ya götürdüğü kitaplar da yandı(!)
Ali; yüce, ulu anlamına gelen bir sözcüktür ve tarihte Hazret-i Ali'nin kimliği ile özdeşleşmiş bir isimdir.
Alevi, Ali sözcüğüne, mensubiyet-aitlik-özdeşlik anlamı katan “-i” sonekinin eklenmesi ile oluşmuştur ve dilbilgisinde türemiş sözcükler grubundandır.
Ali, sözcüğüne yandaşlık, aitlik anlatan -i eki ulanırken araya “-v-” kaynaştırma sesi girer ve sözcük “Alevi” halini alır.
Aynı etimolojik durumu, Hamza sözcüğünde de görebiliriz. Hamza yandaşları, Hamza yolundan gidenler anlamına gelen Hamzavi sözcüğünde de aynı yapısal durum oluşmuştur. Bu ses değişimi, türeme sürecinde benzer başka kelimelerde bol bol görülür: “Dünya”dan türetilen “dünye-vi, “bünye”den türetilen “bünye-vi”, “daire”den “dairevi”, “mana”dan “manevi” gibi...
Alevi sözcüğünün bu etimolojisini bilmeyenlerle Alevi kavramını çarpıtmak isteyenler, “Alevi”yi, “Alev” sözcüğüne bağlamak yanlışlığına düşmüşlerdir. Böylece de Alevi sözcüğüne, “Aleve, ateşe tapanlar” anlamını vermeye çabalamışlardır.
Bu oyuna başvuran iki kesim olmuştur. Birincileri, geçmişte Alevi düşmanlığını devam ettiren Sünni kesimden bazı yazarlar, sözde bilimadamlarıdır. Ne yazık ki sözlüklere, ansiklopedilere bile bu yakıştırma girmiştir.
Diğeri ise Aleviliğin Zerdüştlükten çıktığını iddia eden Kürt kökenli bazı angaje yazarlardır. Aleviliğin Kürt kültürünün ürünü olduğunu ileri süren Cemşit Bender ve benzerleri, tarihi gerçekleri güncel siyasal amaçlar uğruna değiştirmeye çabalamışlardır.
Aleviliği Kürtlere bağlamaya çalışanlar, giderek onun Hazreti Ali ile bile ilgisinin olmadığını iddia etmeye başladılar. Bu konuda, “Alisiz Alevilik” adlı (Faik Bulut) kitap yazıldı. Geçmişte Muaviye yönetimine ve zalim Abbasi halifelerine yaranmak için kitap yazan Sünni ulemanın eserlerini temel alan bu yazar, Hazreti Ali'yi karalamak için elinden geleni yapıyor. Amaç, Ali ile, İslamla Aleviliğin bağını kopartmak. Buna bağlı olarak da da Aleviliğin kökeninin “alev “ olabileceğini iddia ediyor.
Bu anlayışa bir başka kanattan da destek gelmektedir. Türkiye'de, Aleviliğin Hazret-i Ali ile ve sonuçta da İslamiyet'le ilgisi olmadığını iddia edecek kadar politikleşmiş kişiler de ortaya çıkmıştır.
Bunlar, Alevi kitleyi dindışı bir çizgiye çekmeye çalışan grupçuklardır. Onlar da Aleviliğin Ali ile değil alev ile bağlantılı olduğunu iddia etmektedirler. “Alevilerin başı Kuran'a bağlıdır.” deyip bundan dönenler (Nejat Birdoğan) “Kızılbaşlığın İslamdışı özellikleri! ”ni anlayamayıp “Alevilik İslamdışıdır”a dönüştürenler, bu gruptandır. Asıl amaçları dine karşı mücadele olan bu kişiler, sonuçta Alevileri karalamak için onları Aleve tapanlar gibi gösteren Sünni yobazlarla aynı kampta buluşmuş oldular.
Türklerin doğudan batıya yolculuğunda yanlarında getirdiği soğnlı bitki. Hollandalılar nasıl reklamını yapyorlar bizim bizim diye şaşarım valla. Kendimizede bizim olanları koruyamadığımız için şaşarım.
Hep Amerikan şirketleri ülkemizi kazıklarken, bu adam Amerika şirketini (Motorola) kazıklamıştır -öyle diyorlar.... Ama elin Amerika'lısı şirketini koruyor,ezdirmiyor ve hatta Türkiye'deki yandaşlarına ezdirtiyor. Güçlü bir korku imparatorluğu vardı.Ama RTE fethetti.Yeşil sermayeye meze yaptı.
Türkiye`de, 23 Milyondan fazla Türk, Türkmen, Kürt ve Arap kökenli insan kendini Alevi olarak belirlemektedir. Almanya`da Alevilerin sayısının 700.000 in üstünde olduğu tahmin edilmektedir. Çoğu inanç ögesinin Müslümanlığın doğuşuna kadar geriye gittiği Aleviliğin, zamanımızdaki bilinen inançsal yapısı ve kültürü, Anadolu`da 13. yy. ve 16. yy. lar arasında oluşmuştur. Anadolu Alevileri, İslam öncesi inançlarını tamamen terketmedikleri için ve tarihsel politik koşulların gereği olarak İslamın Sünni ve Şii mezheplerinden farklı bir inanç ve ibadet biçimi oluşturmuşlardır. Aleviliği, Sünni ve Şii mezheplerinden ayıran en önemli özellik, Şeriat İslam hukukunu benimsememesidir. Özellikle kadın erkek eşitliği, saz ve semahın ibadetteki vazgeçilmez yeri, dört kapı kırk makam ahlak sistemi, düşkünlük dışında dini ceza yaptırımın olmayışı ve inançta zorlamaya gitmemesi en belirgin farklılıklardır. Aleviliğin Sünni İslam`la olan benzerliklerinin yanında önemli olan farkları kısaca şöyle sıralamak mümkündür: · Alevilik haremlik selamlık ayırımını tanımamakta ve hem öğretide hem de pratikte kadın ve erkeği eşit tutmaktadır. · Alevilikte çok evlilik yoktur ve hatta yasaktır. · Alevi inancında diğer inançlara ve insanlara aynı gözle bakılmakta ve ayırım yapılmamaktadır. « 72 millete bir nazarla bak! » Aleviler için önemli bir düsturdur. · Alevilikte ölüm cezası kesinlikle yasaktır. Dini anlamda en yüksek ceza düşkünlük cezasıdır. Bu cezayı alan kişi toplum dışına itilir. Herkes düşkün olan kişi ile ilişkiyi keser. Alevilerde kan davası güdülmez ve kan davası Alevilik dışı kabul edilir. · Aleviler, dört kapı kırk makam ahlak sistemine özellikle de « eline, diline ve beline sahip ol! » prensibine sadık kalırlar. Alevilerde ibadetin amacı, dört kapı kırk makamla Allah- Muhammed Ali yolundan Allah`a ulaşmaktır. · Alevi ocakları, belirli bir sistem içinde birbirine bağlı olarak « el ele el hakka » prensibi ile Aleviliğe hizmet verirler. · Aleviler, akşamları kendi kendilerine ve perşembe akşamları topluca cem ayininde ibadetlerini yaparlar. Cemde karşılıklı rızalık alınır, varsa kırgınlıklar giderilir, lokmalar paylaşılır, bağlama eşliğinde Alevi beyitleri ve nefesleri söylenir, gülbenkler çekilir ve bacı kardeşlerle birlikte semah dönülür. · Aleviler, Ramazan orucu değil, Muharrem ayında 12 günlük matem orucu tutarlar. · Aleviler, « Benim kabem insandır. » diyerek Hac yerine Allah- Muhammed -Ali yolunu tercih ederler. · Alevi öğretisi, insanı ve insanın özgürlüğünü en önde savunan ve insana tam bir inanç ve düşünce özgürlüğü tanıyan bir öğretidir. · Alevilerin, inançlarını ve kültürlerini en iyi laik ve demokratik bir devlet düzeninde sürdürebileceklerine güvenleri tamdır. Türkiye Cumhuriyeti yakın zamana kadar Alevilerin varlığını kabul etmemiştir. Devlet organları halkın dinini genel olarak İslam diye belirlemekte bununla da sadece Sünni İslam kasdedilmektedir. Son yıllarda bu yönde olumlu gelişmeler olmasına rağmen hala, Sünni İslam dışındaki diğer etnik ve inanç grupları din ve dil eğitiminde dikkate alınmamaktadır. · Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olmasına rağmen, Diyanet İşleri Başkanlığı devletin ana kurumlarından biri olarak 88.000 den fazla camisiyle ve 90.000 den fazla personeli ile devlet bütçesinden en büyük payı almaktadır. Halkın üçte birine yakınını Alevilerin oluşturmasına rağmen, camilerde sadece Sünni İslam temsil edilmekte ve öğretilmektedir. Alevilerin varlığı resmen kabul edilmediği için, cemevleri ve dedeler Diyanet İşlerinin hizmetlerinden – Alevi olarak – yararlanamıyorlar. · Yıllardır 400.000 imam hatip ve 450.000 Kuran kursu kapasitesi ile Sünni İslam doğrultusunda öğrenci yetiştirilmektedir. · Aleviler cem evlerinde ibadet ettikleri halde 1980 den beri Alevi köylerine de sistemli bir şekilde cami yapımı ve Sünni imam kadrolarının yerleştirilmesi devam etmektedir. · 1992 Anayasasının kabulü ile din ve ahlak derslerine katılmak zorunlu hale getirilmiştir. Bu derslerde Alevilikle ilgili hiç bir bilgi olmamasına rağmen, milyonlarca Alevi inancına mensup öğrenci, bu derslere katılmakta ve sadece Sünnilik öğrenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu her şeyden önce bu öğrencilerin ve onların velilerinin inanç özgürlüklerinin hiçe sayılması demektir. · Okullarda Alevilikle ilgili bilgi öğrenilmediği için, Sünni öğrenciler ve veliler Alevilik konusunda bilgisiz kalmakta ve yanlış ve ön yargılı bilgilerle Alevilere yaklaşmaktalar ve böylece Alevi- Sünni ilişkilerinde güven ve arkadaşlık duyguları zarar görmektedir. Yukarıda sıralanan faktörler, programlı ve samimi bir programla değişmediği sürece, Alevilerin Türkiye toplumunda sünnileştirilmek istendikleri duyguları değişmeyecektir. Almanya`da devlet tarafından – diğer inanç gruplarına olduğu gibi- Alevilere de herhangi bir baskı yapılmamaktadır. Buna rağmen, bazı eyaletlerdeki Alman okullarında yıllardır anadil dersleri bağlamında Türkiye Milli Egitimi ile bağlantılı uygulanan din ve ahlak kültürü derslerinde Alevilikle ilgili bilgiler öğretilmemektedir. Bundan 10 yıl öncesine kadar, cami yapma ve yaşatma dernekleri adı altındaki sünni tarikatlarının örgütlenmelerinde, Alevilere de yoğun manevi baskılar yapılmıştır. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu`nun çalışmaları ve her şehirde en az bir Alevi derneğinin kurulması ve dini ve kültürel çalışmaları yürütmesi sonucu, bu baskılar oldukça azalmıştır. Ayrıca son yıllarda Alman okullarında Alevilikle ilgili bilgilerin okutulması için çalışmalara hız verilmiştir. Aleviler Almanya`da inanç ve kültür birliği dikkate alınırsa kendi içinde uyum gösteren geniş bir göçmen grubunu oluşturmaktadırlar. Aleviler, İslam coğrafyası içinde gelişmiş kendilerine özgü yorum ve ibadet kültleri ile sayıca önemli bir inanç grubunu oluştururlar. İnsanın dokunulmazlığı, kadın erkek eşitliği, insanlar arasında din, dil, ırk ve renk ayırımı yapılmaması, bütün inançlara ve dinlere saygı gibi anayasal değerler üzerinde Aleviler arasında tam bir görüş birliği vardır. Aleviler, geçtiğimiz yüzyıla kadar baskılar ve katliamlar nedeniyle kendi içlerinde ve daha çok bağlama ve nefeslerle yaşattıkları inanç ve kültürlerini, modern toplumun görsel ve yazın olanaklarını da kullanarak ortaya koymaya ve yeni koşullara uyarlamaya başladılar. Almanya`da, Alevilik dinler arası din derslerine ve diğer derslere konu olmaya başladı bile. Bu çalışmanın başını Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu ve onun üyesi olan 90 a yakın Alevi Dernekleri çekiyorlar. Tüzükleri gereğince Alevi Dernekleri, Alevi kültürünün ve inancının tanıtılması ve geliştirilmesi için çalışmalar yapıyorlar. Alevi Dernekleri, Alevi inancının ve kültürünün çocuklarına ve komşularına anlatma ve aktarmalarında Alevi ailelerine yardımcı olmaktadırlar. Alevi derneklerinde; saz, semah kursları, kültürel etkinlikler, seminer ve konferanslar, düzenlenmekte, cemler organize edilmekte, yaşlılara, gençlere ve kadınlara yönelik sosyal ve kültürel çalışmalar yapılmaktadır. Maddi olanaksızlıklara rağmen her dernek, olağanüstü bir gayretle fahri olarak bu çalışmaları yürütmektedir. Almanya`da yaşayan Türkiyeli ve Türkiye kökenlilerin % 30 unu oluşturan Aleviler, artık kendi inanç ve kültürlerini bu topluma açmaya ve bu toplumla paylaşmaya başladılar. Aleviler, çok kültürlü bir toplumun üyeleri olarak, bunu kendileri için bir görev olarak görüyorlar. Alevilerin en çok değer verdikleri özellikleri olan hoşgörü ancak böyle bir ortamda gelişebilir, önyargılar kırılabilir ve yeni önyargıların oluşması önlenebilir. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu; kültürel etkinliklerle, kültürlerarası diyalogla Alevi ve Alevi olmayanlar arasında ilişkileri desteklemekte ve böylelikle de kültürler arası anlayış ve insanlararası iletişime katkıda bulunmaktadır.
Bazı kimseler özelikle ve kasten sadece ve sadece çıkarları için Aleviliği ateistlik,islamiyet öncesi kültür,muhaliflik kavramlarına yaklaştırmaya çalışıyor.Yaptıkları çalışmalar Alevi toplumundan karşılık bulamayıcında hemen saldırganlaşıyorlar.Genelde TV ler bu tip insanlara prim tanırken, gerçek Alevi ocakzadelerini,dedelerini göz ardı ederek bu tip insanlara hizmet ediyorlar. Bu tip propagandacı kişiler sadece tenkit ile görüşlerini açıklamaya çalışmaktadırlar.Alevilere karşı taraf olarak sundukları sunnileri kötüleyip onun üzerinden İslami kötülüyorlar,sonrada Aleviler islamın içinden değillerdir diyorlar çünkü Aleviler iyidir gibilerinden gaz verici cümleler.Temel amaç toplumda belli bir eşitliği paylaşamayan Alevileri kullanarak Türkiye üzerinde baskı oluşturmak. Bunun içinde sunilik üzerinden İslama,sunni sağcılığı üzerindende Türkiye'ye saldırıyorlar. Ama Aleviler bu oyuna gelmemişlerdir. Alevilerin ve Alevi önderlerinin sahip olduğu entellektüel birikim buna engel olmuşlardır.
Sunni toplumun bilinç altına yerleştirilmiş yanlış bilgilerde aslında bu kişilere fırsat vermektedir.Doğruları ve gerçekleri öğrenmek istemeyen sunni toplumu Alevileri sürekli tenkit ederek kendinden uzaklaştırmakta, bu tip kişilere hizmet etmektedir. Yapılması gereken Alevilerin İslamı yaşayış şekline saygı duymaktır.Çünkü sünni şekilciliğinin bir dayanağı yoktur. Zaten önemli olanda şekil değil özdür.Çünkü İslam ibadet tabanlı bir din değil İMAN esas olan bir dindir.Allah'a iman ve Peygamberi olan Muhammed Mustafa'ya olan inanç özdür.O yüzdendir ki kelime-i şahadet getirmeyen müslüman olamaz.
Her coğrafyada bulunabilen düşman çeşidine denir. Özellikle bazı milletler için Türkten nefret etmek hayatlarının anlamıdır. Ama Türkler her durumda düşmanlarını böcek gibi ezecek kabileyete ve güce sahiptir. Tabiki içimizde ezikler var ve bunlar hep başa getirtiliyor Türkü temsil edemiyor ama büyük uyanışa az kaldı....
Alevi Sünni Evliliği
Günümüzde tartışılan konulardan birisi de Alevi ile Sünni'nin evlenip evlenemeyeceğidir.
Bu konudaki olumsuz önyargı, diğerleri gibi geçmişte oluşmuştur. Osmanlı Devleti'nin iki halk kesimini birbirine düşürmek için devlet kanalıyla uydurduğu yalan, Türk toplumunun sosyal hayatına büyük darbe vurmuştur. Devletin oyununa gelen Sünniler Alevileri dinsiz, ahlaksız görmeye başladılar ve onlardan uzaklaştılar. Aleviler de onlara Yezit dedi ve horladı. Böylece kız alıp verme bitti. Aleviler, kızlarını Sünnilere verirlerse Alevi olduklarının anlaşılacağını biliyorlardı. Bu yüzden Alevi-Sünni evliliğini de mezhebe aykırı gibi görmeye başladılar. Evliliği engelleyen siyasal nedenler böylece dinselleşti.
Cumhuriyet kurulup eğitim yaygınlaştıktan sonra Aleviler, Sünnilerden kız almaya başladılar. Bu konuda Alevi kesimin duyduğu hiçbir rahatsızlık yoktur.
Gel gör ki Aleviler, Sünni aileye kız vermek niyetinde değiller. Bu tür evlilikler az ve ailelerin isteği dışında olan evlilikler.
Günümüzde bu evliliklerin yaygınlaşmasının önünde bazı engeller var:
Birincisi, Sünni kesimde, Aleviler için varolan olumsuz önyargı. Bir Alevi kızının Alevileri dinsiz, ahlaksız, pis sayan Sünni aileye gelin gitmesi, orada zamanla ciddi bir sorun yaşanacağını gösterir.
İkincisi, kız alacak ailenin düşünce ve demokrasi anlayışı... Alevi kızları, nisbeten daha özgür bir ortamda yetişmektedir. Bu kızların gittikleri evlerde baskı altına alınması da ortaya problemler çıkartır. Alevi kızı alacak ailenin, öncelikle Alevi gerçeğini kabul etmesi ve önyargılarından kurtulması gerekiyor. Kısacası, sosyal ve kültürel ortam uygun olursa bu tür evliliklerde bir kusur yoktur.
Anlaşılacağı gibi, günümüzde Alevi-Sünni evliliğinin önündeki sorun dinsel değildir, psikolojik, sosyolojik ve demokratik bir sorundur. Bu sorun da toplumun eğitilmesi ve demokratik eğitimin yaygınlaştırılması ile aşılabilir.
Ana-Baba Alevi Olmazsa Kuralı
Mevcut anlayıştan farklı olduğu için ezilen Aleviler, kırsal alana kaçarak yaşama olanağı buluyorlardı. Kırda, kendi içinde bütün ama dışa kapalı bir hayat tarzı geliştiren Aleviler arasında ekonomik farklılaşma fazla derinleşemedi. Çünkü onlar göçebelik ve köylülük grubunun alt basamaklarında yaşadılar (Reaya yığını) . Yoksulluklarını kardeşlik düzeni ile aştılar. İçeride sıkı bir disiplin kurdular. Osmanlı sistemine yakalanmamak için aralarına başkasını almadılar. Böylece anası-babası bilinmeyenler, yani mezhep kimliği belli olmayanlar Alevilerin arasına giremedi. Bu durum yüzyıllar boyunca sürünce bir kural haline geldi. Sonuçta da Alevilik ana babadan gelen bir kabul haline dönüştü ve bu bir inanç kuralı oldu. Geçmişte bu yoktu.
Kısacası, bir kişinin Alevi olabilmesi için anasının babasının alevi olması şartı, siyasal/sosyal baskıdan doğmuş yapay bir durumdu.
Aleviler üzerindeki yok edici baskı kalkınca bu kuralın da değişmesi gerekiyordu. Ne yazık ki siyasal kural giderek bir mezhep kuralı haline geldiğinden bunu yok etmek hâlâ mümkün gözükmüyor. Doğrusu, kendisini Alevi gibi gören herkesin Alevi olabileceğidir.
Bütün bu sıkı disiplin, Büyük toplum'a (Sünni Osmanlı Toplumu) bir karşı duruşu ifade ediyordu. Böylece kendi içinde uyumlu olan köy Aleviliği, savunma mekanizmalarının çalışması üzerine yerleşti ve “tepkici-retçi –ama kendi içinde gelenekçi– toplum psikolojisi ile yaşamını sürdürdü.
Devletin takibi sürdü gitti. 1826'da Yeniçeri Ordusu'nun kaldırılmasından sonra yeni bir kırım dalgası oluştu ve önde gelen pekçok dede ile dedebaba asıldı. Hacıbektaş'ta postta oturan ve devletten icazeti bulunan Hamdullah Çelebi bile Amasya'ya sürgüne gönderildi. Hacıbektaş Dergahı'ndaki Alevi kaynaklar yok edildi. Hamdullah Çelebi'nin Amasya'ya götürdüğü kitaplar da yandı(!)
ALEVİ SÖZCÜĞÜNÜN ETİMOLOJİSİ
Alevi sözcüğünün kökeni, Arapça'dır. Aslı “Ali”dir.
Ali; yüce, ulu anlamına gelen bir sözcüktür ve tarihte Hazret-i Ali'nin kimliği ile özdeşleşmiş bir isimdir.
Alevi, Ali sözcüğüne, mensubiyet-aitlik-özdeşlik anlamı katan “-i” sonekinin eklenmesi ile oluşmuştur ve dilbilgisinde türemiş sözcükler grubundandır.
Ali, sözcüğüne yandaşlık, aitlik anlatan -i eki ulanırken araya “-v-” kaynaştırma sesi girer ve sözcük “Alevi” halini alır.
Aynı etimolojik durumu, Hamza sözcüğünde de görebiliriz. Hamza yandaşları, Hamza yolundan gidenler anlamına gelen Hamzavi sözcüğünde de aynı yapısal durum oluşmuştur. Bu ses değişimi, türeme sürecinde benzer başka kelimelerde bol bol görülür: “Dünya”dan türetilen “dünye-vi, “bünye”den türetilen “bünye-vi”, “daire”den “dairevi”, “mana”dan “manevi” gibi...
Alevi sözcüğünün bu etimolojisini bilmeyenlerle Alevi kavramını çarpıtmak isteyenler, “Alevi”yi, “Alev” sözcüğüne bağlamak yanlışlığına düşmüşlerdir. Böylece de Alevi sözcüğüne, “Aleve, ateşe tapanlar” anlamını vermeye çabalamışlardır.
Bu oyuna başvuran iki kesim olmuştur. Birincileri, geçmişte Alevi düşmanlığını devam ettiren Sünni kesimden bazı yazarlar, sözde bilimadamlarıdır. Ne yazık ki sözlüklere, ansiklopedilere bile bu yakıştırma girmiştir.
Diğeri ise Aleviliğin Zerdüştlükten çıktığını iddia eden Kürt kökenli bazı angaje yazarlardır. Aleviliğin Kürt kültürünün ürünü olduğunu ileri süren Cemşit Bender ve benzerleri, tarihi gerçekleri güncel siyasal amaçlar uğruna değiştirmeye çabalamışlardır.
Aleviliği Kürtlere bağlamaya çalışanlar, giderek onun Hazreti Ali ile bile ilgisinin olmadığını iddia etmeye başladılar. Bu konuda, “Alisiz Alevilik” adlı (Faik Bulut) kitap yazıldı. Geçmişte Muaviye yönetimine ve zalim Abbasi halifelerine yaranmak için kitap yazan Sünni ulemanın eserlerini temel alan bu yazar, Hazreti Ali'yi karalamak için elinden geleni yapıyor. Amaç, Ali ile, İslamla Aleviliğin bağını kopartmak. Buna bağlı olarak da da Aleviliğin kökeninin “alev “ olabileceğini iddia ediyor.
Bu anlayışa bir başka kanattan da destek gelmektedir. Türkiye'de, Aleviliğin Hazret-i Ali ile ve sonuçta da İslamiyet'le ilgisi olmadığını iddia edecek kadar politikleşmiş kişiler de ortaya çıkmıştır.
Bunlar, Alevi kitleyi dindışı bir çizgiye çekmeye çalışan grupçuklardır. Onlar da Aleviliğin Ali ile değil alev ile bağlantılı olduğunu iddia etmektedirler. “Alevilerin başı Kuran'a bağlıdır.” deyip bundan dönenler (Nejat Birdoğan) “Kızılbaşlığın İslamdışı özellikleri! ”ni anlayamayıp “Alevilik İslamdışıdır”a dönüştürenler, bu gruptandır. Asıl amaçları dine karşı mücadele olan bu kişiler, sonuçta Alevileri karalamak için onları Aleve tapanlar gibi gösteren Sünni yobazlarla aynı kampta buluşmuş oldular.
Türklerin doğudan batıya yolculuğunda yanlarında getirdiği soğnlı bitki.
Hollandalılar nasıl reklamını yapyorlar bizim bizim diye şaşarım valla.
Kendimizede bizim olanları koruyamadığımız için şaşarım.
Bu adamın bir zamanlar köy flimlerli vardı.Bence o filimler gerçekten içi dolu dönemi anlatan iyi flimler.Kadir bu filimlerde çok iyi iş çıkarmış.
Ama şimdilerde hep kabadayı olarak anılıyor.Oda seviyo böyle anılmayı.
Dikkat edin sizede motivasyon mesajı çekebilir.
Hep Amerikan şirketleri ülkemizi kazıklarken, bu adam Amerika şirketini (Motorola) kazıklamıştır -öyle diyorlar.... Ama elin Amerika'lısı şirketini koruyor,ezdirmiyor ve hatta Türkiye'deki yandaşlarına ezdirtiyor.
Güçlü bir korku imparatorluğu vardı.Ama RTE fethetti.Yeşil sermayeye meze yaptı.
Türkiye`de, 23 Milyondan fazla Türk, Türkmen, Kürt ve Arap kökenli insan kendini Alevi olarak belirlemektedir. Almanya`da Alevilerin sayısının 700.000 in üstünde olduğu tahmin edilmektedir. Çoğu inanç ögesinin Müslümanlığın doğuşuna kadar geriye gittiği Aleviliğin, zamanımızdaki bilinen inançsal yapısı ve kültürü, Anadolu`da 13. yy. ve 16. yy. lar arasında oluşmuştur. Anadolu Alevileri, İslam öncesi inançlarını tamamen terketmedikleri için ve tarihsel politik koşulların gereği olarak İslamın Sünni ve Şii mezheplerinden farklı bir inanç ve ibadet biçimi oluşturmuşlardır. Aleviliği, Sünni ve Şii mezheplerinden ayıran en önemli özellik, Şeriat İslam hukukunu benimsememesidir. Özellikle kadın erkek eşitliği, saz ve semahın ibadetteki vazgeçilmez yeri, dört kapı kırk makam ahlak sistemi, düşkünlük dışında dini ceza yaptırımın olmayışı ve inançta zorlamaya gitmemesi en belirgin farklılıklardır. Aleviliğin Sünni İslam`la olan benzerliklerinin yanında önemli olan farkları kısaca şöyle sıralamak mümkündür: · Alevilik haremlik selamlık ayırımını tanımamakta ve hem öğretide hem de pratikte kadın ve erkeği eşit tutmaktadır. · Alevilikte çok evlilik yoktur ve hatta yasaktır. · Alevi inancında diğer inançlara ve insanlara aynı gözle bakılmakta ve ayırım yapılmamaktadır. « 72 millete bir nazarla bak! » Aleviler için önemli bir düsturdur. · Alevilikte ölüm cezası kesinlikle yasaktır. Dini anlamda en yüksek ceza düşkünlük cezasıdır. Bu cezayı alan kişi toplum dışına itilir. Herkes düşkün olan kişi ile ilişkiyi keser. Alevilerde kan davası güdülmez ve kan davası Alevilik dışı kabul edilir. · Aleviler, dört kapı kırk makam ahlak sistemine özellikle de « eline, diline ve beline sahip ol! » prensibine sadık kalırlar. Alevilerde ibadetin amacı, dört kapı kırk makamla Allah- Muhammed Ali yolundan Allah`a ulaşmaktır. · Alevi ocakları, belirli bir sistem içinde birbirine bağlı olarak « el ele el hakka » prensibi ile Aleviliğe hizmet verirler. · Aleviler, akşamları kendi kendilerine ve perşembe akşamları topluca cem ayininde ibadetlerini yaparlar. Cemde karşılıklı rızalık alınır, varsa kırgınlıklar giderilir, lokmalar paylaşılır, bağlama eşliğinde Alevi beyitleri ve nefesleri söylenir, gülbenkler çekilir ve bacı kardeşlerle birlikte semah dönülür. · Aleviler, Ramazan orucu değil, Muharrem ayında 12 günlük matem orucu tutarlar. · Aleviler, « Benim kabem insandır. » diyerek Hac yerine Allah- Muhammed -Ali yolunu tercih ederler. · Alevi öğretisi, insanı ve insanın özgürlüğünü en önde savunan ve insana tam bir inanç ve düşünce özgürlüğü tanıyan bir öğretidir. · Alevilerin, inançlarını ve kültürlerini en iyi laik ve demokratik bir devlet düzeninde sürdürebileceklerine güvenleri tamdır. Türkiye Cumhuriyeti yakın zamana kadar Alevilerin varlığını kabul etmemiştir. Devlet organları halkın dinini genel olarak İslam diye belirlemekte bununla da sadece Sünni İslam kasdedilmektedir. Son yıllarda bu yönde olumlu gelişmeler olmasına rağmen hala, Sünni İslam dışındaki diğer etnik ve inanç grupları din ve dil eğitiminde dikkate alınmamaktadır. · Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olmasına rağmen, Diyanet İşleri Başkanlığı devletin ana kurumlarından biri olarak 88.000 den fazla camisiyle ve 90.000 den fazla personeli ile devlet bütçesinden en büyük payı almaktadır. Halkın üçte birine yakınını Alevilerin oluşturmasına rağmen, camilerde sadece Sünni İslam temsil edilmekte ve öğretilmektedir. Alevilerin varlığı resmen kabul edilmediği için, cemevleri ve dedeler Diyanet İşlerinin hizmetlerinden – Alevi olarak – yararlanamıyorlar. · Yıllardır 400.000 imam hatip ve 450.000 Kuran kursu kapasitesi ile Sünni İslam doğrultusunda öğrenci yetiştirilmektedir. · Aleviler cem evlerinde ibadet ettikleri halde 1980 den beri Alevi köylerine de sistemli bir şekilde cami yapımı ve Sünni imam kadrolarının yerleştirilmesi devam etmektedir. · 1992 Anayasasının kabulü ile din ve ahlak derslerine katılmak zorunlu hale getirilmiştir. Bu derslerde Alevilikle ilgili hiç bir bilgi olmamasına rağmen, milyonlarca Alevi inancına mensup öğrenci, bu derslere katılmakta ve sadece Sünnilik öğrenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu her şeyden önce bu öğrencilerin ve onların velilerinin inanç özgürlüklerinin hiçe sayılması demektir. · Okullarda Alevilikle ilgili bilgi öğrenilmediği için, Sünni öğrenciler ve veliler Alevilik konusunda bilgisiz kalmakta ve yanlış ve ön yargılı bilgilerle Alevilere yaklaşmaktalar ve böylece Alevi- Sünni ilişkilerinde güven ve arkadaşlık duyguları zarar görmektedir. Yukarıda sıralanan faktörler, programlı ve samimi bir programla değişmediği sürece, Alevilerin Türkiye toplumunda sünnileştirilmek istendikleri duyguları değişmeyecektir. Almanya`da devlet tarafından – diğer inanç gruplarına olduğu gibi- Alevilere de herhangi bir baskı yapılmamaktadır. Buna rağmen, bazı eyaletlerdeki Alman okullarında yıllardır anadil dersleri bağlamında Türkiye Milli Egitimi ile bağlantılı uygulanan din ve ahlak kültürü derslerinde Alevilikle ilgili bilgiler öğretilmemektedir. Bundan 10 yıl öncesine kadar, cami yapma ve yaşatma dernekleri adı altındaki sünni tarikatlarının örgütlenmelerinde, Alevilere de yoğun manevi baskılar yapılmıştır. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu`nun çalışmaları ve her şehirde en az bir Alevi derneğinin kurulması ve dini ve kültürel çalışmaları yürütmesi sonucu, bu baskılar oldukça azalmıştır. Ayrıca son yıllarda Alman okullarında Alevilikle ilgili bilgilerin okutulması için çalışmalara hız verilmiştir. Aleviler Almanya`da inanç ve kültür birliği dikkate alınırsa kendi içinde uyum gösteren geniş bir göçmen grubunu oluşturmaktadırlar. Aleviler, İslam coğrafyası içinde gelişmiş kendilerine özgü yorum ve ibadet kültleri ile sayıca önemli bir inanç grubunu oluştururlar. İnsanın dokunulmazlığı, kadın erkek eşitliği, insanlar arasında din, dil, ırk ve renk ayırımı yapılmaması, bütün inançlara ve dinlere saygı gibi anayasal değerler üzerinde Aleviler arasında tam bir görüş birliği vardır. Aleviler, geçtiğimiz yüzyıla kadar baskılar ve katliamlar nedeniyle kendi içlerinde ve daha çok bağlama ve nefeslerle yaşattıkları inanç ve kültürlerini, modern toplumun görsel ve yazın olanaklarını da kullanarak ortaya koymaya ve yeni koşullara uyarlamaya başladılar. Almanya`da, Alevilik dinler arası din derslerine ve diğer derslere konu olmaya başladı bile. Bu çalışmanın başını Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu ve onun üyesi olan 90 a yakın Alevi Dernekleri çekiyorlar. Tüzükleri gereğince Alevi Dernekleri, Alevi kültürünün ve inancının tanıtılması ve geliştirilmesi için çalışmalar yapıyorlar. Alevi Dernekleri, Alevi inancının ve kültürünün çocuklarına ve komşularına anlatma ve aktarmalarında Alevi ailelerine yardımcı olmaktadırlar. Alevi derneklerinde; saz, semah kursları, kültürel etkinlikler, seminer ve konferanslar, düzenlenmekte, cemler organize edilmekte, yaşlılara, gençlere ve kadınlara yönelik sosyal ve kültürel çalışmalar yapılmaktadır. Maddi olanaksızlıklara rağmen her dernek, olağanüstü bir gayretle fahri olarak bu çalışmaları yürütmektedir. Almanya`da yaşayan Türkiyeli ve Türkiye kökenlilerin % 30 unu oluşturan Aleviler, artık kendi inanç ve kültürlerini bu topluma açmaya ve bu toplumla paylaşmaya başladılar. Aleviler, çok kültürlü bir toplumun üyeleri olarak, bunu kendileri için bir görev olarak görüyorlar. Alevilerin en çok değer verdikleri özellikleri olan hoşgörü ancak böyle bir ortamda gelişebilir, önyargılar kırılabilir ve yeni önyargıların oluşması önlenebilir. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu; kültürel etkinliklerle, kültürlerarası diyalogla Alevi ve Alevi olmayanlar arasında ilişkileri desteklemekte ve böylelikle de kültürler arası anlayış ve insanlararası iletişime katkıda bulunmaktadır.
Bazı kimseler özelikle ve kasten sadece ve sadece çıkarları için Aleviliği ateistlik,islamiyet öncesi kültür,muhaliflik kavramlarına yaklaştırmaya çalışıyor.Yaptıkları çalışmalar Alevi toplumundan karşılık bulamayıcında hemen saldırganlaşıyorlar.Genelde TV ler bu tip insanlara prim tanırken, gerçek Alevi ocakzadelerini,dedelerini göz ardı ederek bu tip insanlara hizmet ediyorlar. Bu tip propagandacı kişiler sadece tenkit ile görüşlerini açıklamaya çalışmaktadırlar.Alevilere karşı taraf olarak sundukları sunnileri kötüleyip onun üzerinden İslami kötülüyorlar,sonrada Aleviler islamın içinden değillerdir diyorlar çünkü Aleviler iyidir gibilerinden gaz verici cümleler.Temel amaç toplumda belli bir eşitliği paylaşamayan Alevileri kullanarak Türkiye üzerinde baskı oluşturmak. Bunun içinde sunilik üzerinden İslama,sunni sağcılığı üzerindende Türkiye'ye saldırıyorlar.
Ama Aleviler bu oyuna gelmemişlerdir. Alevilerin ve Alevi önderlerinin sahip olduğu entellektüel birikim buna engel olmuşlardır.
Sunni toplumun bilinç altına yerleştirilmiş yanlış bilgilerde aslında bu kişilere fırsat vermektedir.Doğruları ve gerçekleri öğrenmek istemeyen sunni toplumu Alevileri sürekli tenkit ederek kendinden uzaklaştırmakta, bu tip kişilere hizmet etmektedir.
Yapılması gereken Alevilerin İslamı yaşayış şekline saygı duymaktır.Çünkü sünni şekilciliğinin bir dayanağı yoktur.
Zaten önemli olanda şekil değil özdür.Çünkü İslam ibadet tabanlı bir din değil İMAN esas olan bir dindir.Allah'a iman ve Peygamberi olan Muhammed Mustafa'ya olan inanç özdür.O yüzdendir ki kelime-i şahadet getirmeyen müslüman olamaz.
Vatana birşey olsa vatanını korumak için en önde gidecek topluluklarından biri.
Her coğrafyada bulunabilen düşman çeşidine denir.
Özellikle bazı milletler için Türkten nefret etmek hayatlarının anlamıdır.
Ama Türkler her durumda düşmanlarını böcek gibi ezecek kabileyete ve güce sahiptir.
Tabiki içimizde ezikler var ve bunlar hep başa getirtiliyor Türkü temsil edemiyor ama büyük uyanışa az kaldı....