Sorgulama sırasını beklerken, cennetin de, cehennemin de kapılarının açık olduğunu görmüş. Fırsat bu fırsattır deyip, iki kapıdan da içeri bakarak bir göz atmış. Bakmış ki cennet de, cehennem de tıpatıp birbirinin aynı. İki odada da upuzun bir ziyafet sofrası. Masanın üzerinde kuş sütü dahil her şey var. Her servis tabağının yanındaki çatal, bıçak ve kaşıkların sapı birer metre boyunda. Garibine gitmiş adamın böylesine kocaman saplı çatal, bıçak ve kaşıklar. Garibine giden bir başka şey de, cennet ve cehennemde sofraların aynı olmasına rağmen, cehennemdeki masanın etrafında oturan insanların soluk, bitkin, zayıf, mutsuz, cennettekilerin ise neşeli, şen, şakrak olmalarıymış. Nedenini bir türlü anlayamamış adam. İki taraftada her şey aynı ama insanlar arasında bu fark niye diye düşünüp durmuş. Fark neredeymiş biliyormusunuz? Davranışta. Cehennemdekiler bu upuzun çatal, kaşıklarla kendilerini beslemeye çalıştıkları için bir türlü güzelim yiyecekleri ağızlarına götüremiyorlar, yerlere döküp saçıyorlarmış. Bu yüzden beslenemiyorlar ve zayıf düşüyorlarmış. Cennettekiler ise uzun saplı çatal, kaşıkları karşısındaki insana uzatıp birbirlerini besliyorlarmış. Böylece herkes hem besleniyor, hem de her şeyi paylaşarak gülüşüyorlar, ziyafetlerini neşeli bir şekilde sürdürüyorlarmış
Sorgulama sırasını beklerken, cennetin de, cehennemin de kapılarının açık olduğunu görmüş. Fırsat bu fırsattır deyip, iki kapıdan da içeri bakarak bir göz atmış. Bakmış ki cennet de, cehennem de tıpatıp birbirinin aynı. İki odada da upuzun bir ziyafet sofrası. Masanın üzerinde kuş sütü dahil her şey var. Her servis tabağının yanındaki çatal, bıçak ve kaşıkların sapı birer metre boyunda. Garibine gitmiş adamın böylesine kocaman saplı çatal, bıçak ve kaşıklar. Garibine giden bir başka şey de, cennet ve cehennemde sofraların aynı olmasına rağmen, cehennemdeki masanın etrafında oturan insanların soluk, bitkin, zayıf, mutsuz, cennettekilerin ise neşeli, şen, şakrak olmalarıymış. Nedenini bir türlü anlayamamış adam. İki taraftada her şey aynı ama insanlar arasında bu fark niye diye düşünüp durmuş. Fark neredeymiş biliyormusunuz? Davranışta. Cehennemdekiler bu upuzun çatal, kaşıklarla kendilerini beslemeye çalıştıkları için bir türlü güzelim yiyecekleri ağızlarına götüremiyorlar, yerlere döküp saçıyorlarmış. Bu yüzden beslenemiyorlar ve zayıf düşüyorlarmış. Cennettekiler ise uzun saplı çatal, kaşıkları karşısındaki insana uzatıp birbirlerini besliyorlarmış. Böylece herkes hem besleniyor, hem de her şeyi paylaşarak gülüşüyorlar, ziyafetlerini neşeli bir şekilde sürdürüyorlarmış
Yalnızlık hissi yaşayan insanların, yüzlerinde bu duygunun belirtileri vardır. Bu insanlar, genelde psikolojik çöküntü içinde olup, yüz ifadeleri anlamsız, dalgın olarak bir noktaya bakan ve her şeyden kaçıp kendilerini soyutlayan davranış kalıbı içindedirler. Güçsüzlüklerini ve çaresizliklerini kabullenirler. Olaylar karşısında sinik, halsiz ve tepkisiz insanlardır. Bu tip belirtilerin süresi ve şiddeti, yalnızlığa sebep olan tesirin önem derecesi ile birlikte, kişide yaptığı ruhsal ve bedensel streslere de bağlıdır.
Yalnızlık hissini yaşayanlar, yalnızlığı, yalnızlık aktivitesi içinde çözeceklerine inandıkları ve algıladıkları için yalnızlığa boyun eğerler. Bu nedenle de, günlük yaşam çemberi içinde daima sosyal sıkıntılarla beraberdirler.
Yalnızlık hissi uyandıran her belirti, bireyde yalnızlık duygusu uyandıracak diye bir gerekçe ve koşul yoktur. Yalnızlık duygusu kişinin fizyolojik, psikolojik sosyo-kültürel yapısıyla ilgili olup, süresi ve şiddeti ise psikosomatik strese bağlıdır.
Halk arasında, yalnızlık Allah'a mahsustur, derler. Yalnızlığın giderilmesinde en önemli tedavi arkadaş edinmektir. Ancak, edinilen arkadaş gerçek dost olmalıdır. Her arkadaş yalnızlığı unutturmaz.
Yalnızlık hissini yaşayanlar kendilerini, zayıf, güçsüz arkadaşsız hissederler; çevre onlardan, o çevreden uzaklaşmıştır ve ilgisizdir. İnsanları, vefasız ve güvenilmez görürler, hayatta desteksiz olduklarını, güçsüz olduklarını kabul ederler.
kendisi unlulerin sanatcilarin birde istedikleri gibi inanmak isteyenlerin hocasi.
neymis mezardaki oluye kuran okunmazmis. cenaze namazinda kadinlarda eslik edebilirmis. Bu nedemek oluyo? ? kendi kafasina gore islam bu diyor. ve herkeste buna inaniyor.
kendisi tesvip etmedigimn bir hoca aslinda hoca demek istemem napalim adini hoca koymuslar
cennet ve cehennem
Adamın biri öbür dünyaya göçmüş.
Sorgulama sırasını beklerken, cennetin de, cehennemin de kapılarının açık olduğunu görmüş. Fırsat bu fırsattır deyip, iki kapıdan da içeri bakarak bir göz atmış. Bakmış ki cennet de, cehennem de tıpatıp birbirinin aynı. İki odada da upuzun bir ziyafet sofrası. Masanın üzerinde kuş sütü dahil her şey var.
Her servis tabağının yanındaki çatal, bıçak ve kaşıkların sapı birer metre boyunda. Garibine gitmiş adamın böylesine kocaman saplı çatal, bıçak ve kaşıklar.
Garibine giden bir başka şey de, cennet ve cehennemde sofraların aynı olmasına rağmen, cehennemdeki masanın etrafında oturan insanların soluk, bitkin, zayıf, mutsuz, cennettekilerin ise neşeli, şen, şakrak olmalarıymış.
Nedenini bir türlü anlayamamış adam. İki taraftada her şey aynı ama insanlar arasında bu fark niye diye düşünüp durmuş. Fark neredeymiş biliyormusunuz? Davranışta. Cehennemdekiler bu upuzun çatal, kaşıklarla kendilerini beslemeye çalıştıkları için bir türlü güzelim yiyecekleri ağızlarına götüremiyorlar, yerlere döküp saçıyorlarmış. Bu yüzden beslenemiyorlar ve zayıf düşüyorlarmış.
Cennettekiler ise uzun saplı çatal, kaşıkları karşısındaki insana uzatıp birbirlerini besliyorlarmış. Böylece herkes hem besleniyor, hem de her şeyi paylaşarak gülüşüyorlar, ziyafetlerini neşeli bir şekilde sürdürüyorlarmış
cennet
Adamın biri öbür dünyaya göçmüş.
Sorgulama sırasını beklerken, cennetin de, cehennemin de kapılarının açık olduğunu görmüş. Fırsat bu fırsattır deyip, iki kapıdan da içeri bakarak bir göz atmış. Bakmış ki cennet de, cehennem de tıpatıp birbirinin aynı. İki odada da upuzun bir ziyafet sofrası. Masanın üzerinde kuş sütü dahil her şey var.
Her servis tabağının yanındaki çatal, bıçak ve kaşıkların sapı birer metre boyunda. Garibine gitmiş adamın böylesine kocaman saplı çatal, bıçak ve kaşıklar.
Garibine giden bir başka şey de, cennet ve cehennemde sofraların aynı olmasına rağmen, cehennemdeki masanın etrafında oturan insanların soluk, bitkin, zayıf, mutsuz, cennettekilerin ise neşeli, şen, şakrak olmalarıymış.
Nedenini bir türlü anlayamamış adam. İki taraftada her şey aynı ama insanlar arasında bu fark niye diye düşünüp durmuş. Fark neredeymiş biliyormusunuz? Davranışta. Cehennemdekiler bu upuzun çatal, kaşıklarla kendilerini beslemeye çalıştıkları için bir türlü güzelim yiyecekleri ağızlarına götüremiyorlar, yerlere döküp saçıyorlarmış. Bu yüzden beslenemiyorlar ve zayıf düşüyorlarmış.
Cennettekiler ise uzun saplı çatal, kaşıkları karşısındaki insana uzatıp birbirlerini besliyorlarmış. Böylece herkes hem besleniyor, hem de her şeyi paylaşarak gülüşüyorlar, ziyafetlerini neşeli bir şekilde sürdürüyorlarmış
'Yalnizlik'
Yalnızlık hissi yaşayan insanların, yüzlerinde bu duygunun belirtileri vardır. Bu insanlar, genelde psikolojik çöküntü içinde olup, yüz ifadeleri anlamsız, dalgın olarak bir noktaya bakan ve her şeyden kaçıp kendilerini soyutlayan davranış kalıbı içindedirler. Güçsüzlüklerini ve çaresizliklerini kabullenirler. Olaylar karşısında sinik, halsiz ve tepkisiz insanlardır. Bu tip belirtilerin süresi ve şiddeti, yalnızlığa sebep olan tesirin önem derecesi ile birlikte, kişide yaptığı ruhsal ve bedensel streslere de bağlıdır.
Yalnızlık hissini yaşayanlar, yalnızlığı, yalnızlık aktivitesi içinde çözeceklerine inandıkları ve algıladıkları için yalnızlığa boyun eğerler. Bu nedenle de, günlük yaşam çemberi içinde daima sosyal sıkıntılarla beraberdirler.
Yalnızlık hissi uyandıran her belirti, bireyde yalnızlık duygusu uyandıracak diye bir gerekçe ve koşul yoktur. Yalnızlık duygusu kişinin fizyolojik, psikolojik sosyo-kültürel yapısıyla ilgili olup, süresi ve şiddeti ise psikosomatik strese bağlıdır.
Halk arasında, yalnızlık Allah'a mahsustur, derler. Yalnızlığın giderilmesinde en önemli tedavi arkadaş edinmektir. Ancak, edinilen arkadaş gerçek dost olmalıdır. Her arkadaş yalnızlığı unutturmaz.
Yalnızlık hissini yaşayanlar kendilerini, zayıf, güçsüz arkadaşsız hissederler; çevre onlardan, o çevreden uzaklaşmıştır ve ilgisizdir. İnsanları, vefasız ve güvenilmez görürler, hayatta desteksiz olduklarını, güçsüz olduklarını kabul ederler.
yasar nuri ozturk
kendisi unlulerin sanatcilarin birde istedikleri gibi inanmak isteyenlerin hocasi.
neymis mezardaki oluye kuran okunmazmis. cenaze namazinda kadinlarda eslik edebilirmis. Bu nedemek oluyo? ?
kendi kafasina gore islam bu diyor. ve herkeste buna inaniyor.
kendisi tesvip etmedigimn bir hoca aslinda hoca demek istemem napalim adini hoca koymuslar