Ahmet Hamdi Tanpınar'ın deyimiyle: 'Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya'ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasında ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendinizi Selçuk Sultanları'nın şehrinde bulursunuz...'
Ölümün ne hızla yaklaştığını anlamak için saatimin kronometresine bakmak yeterli oluyor, Ölümü hatırladıktan sonra bir insanın Tüyleri diken diken olmuyorsa ya geçmiş yaşamına güveniyordur yada çoğu şeyden gafildir.. Kısaca ölüm Ruhun bedenden ayrılmasıdır.. Ölüm anında acı tüm ruha hucum eder. Çünkü Damarların arasından, tüyün altından tepeden tırnağa kadar derinin altından çekilen Ruhtur.. En çok korktuğum; kılıç darbelerinden, bıçkıların biçmesinden, makasların kesmesinden daha şiddetli olan Ölüm şeklini tatmaktır. Bu ölüm şeklinde kişi bağırmak, inlemek, yardım dilemek ister ki rahata kavuşsun fakat buna gücü yetmez (ağızdan köpük gelmesi anı) . Eğer kişinin kendinde kuvvet kalmışsa ruhun çekildiği anda bir horlama, gırtlağından ve göğsünden hırıltı işitilir. Halbuki rengi bozulmuş, dudakları köpük tutmuştur. Göz çanakları yukarı fırlamış, dudakları büzülmüş dil köküne doğru çekilmiştir....:-(
' Büyük randevu bilsem, nerede saat kaçta, Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta? ' Necip Fazıl
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın deyimiyle: 'Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya'ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasında ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendinizi Selçuk Sultanları'nın şehrinde bulursunuz...'
Ortaokul yıllarımda sadece beni çobanlığa özendiren ama ilerleyen yıllarda her okuduğumda farklı lezzetler aldığım bir kitap...
Ölümün ne hızla yaklaştığını anlamak için saatimin kronometresine bakmak yeterli oluyor, Ölümü hatırladıktan sonra bir insanın Tüyleri diken diken olmuyorsa ya geçmiş yaşamına güveniyordur yada çoğu şeyden gafildir..
Kısaca ölüm Ruhun bedenden ayrılmasıdır.. Ölüm anında acı tüm ruha hucum eder. Çünkü Damarların arasından, tüyün altından tepeden tırnağa kadar derinin altından çekilen Ruhtur.. En çok korktuğum; kılıç darbelerinden, bıçkıların biçmesinden, makasların kesmesinden daha şiddetli olan Ölüm şeklini tatmaktır.
Bu ölüm şeklinde kişi bağırmak, inlemek, yardım dilemek ister ki rahata kavuşsun fakat buna gücü yetmez (ağızdan köpük gelmesi anı) . Eğer kişinin kendinde kuvvet kalmışsa ruhun çekildiği anda bir horlama, gırtlağından ve göğsünden hırıltı işitilir. Halbuki rengi bozulmuş, dudakları köpük tutmuştur. Göz çanakları yukarı fırlamış, dudakları büzülmüş dil köküne doğru çekilmiştir....:-(
' Büyük randevu bilsem, nerede saat kaçta,
Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta? ' Necip Fazıl
Sosyalizm; küçük ve kullanıldıklarının farkında olmayan,genellikle onların seslerini duyduğumuz 'Maşaların' barındığı manevi bir huzur (!) yuvasıdır..