türk yapımı ilk halı süpürgesi okadar çok tutuldu ki üreticisi yurt içi ve dışı taleplerine yetişemiyordu. malesef daha sonraları teknolojik olarakda ürününü geliştiremeyince silinip gitti eğer gerekli özen gösterilseydi belki şu anda türkiyenin yurtdışındak tanınan en önemli ihraç malı olacaktı
bu aşk bitmez diyordum bu yari gitmez sanıyordum bu sevdanın böyle olacağını o zamanlar bilmiyordum
nerden bilebilirdimki böyle biteceğini herşeyi toz pembe görüyordum Aklıma bile getiremezdim böyle olacağını o zamanlar hem çocuktum hemde cahildim
benimkisi çocukça bir hayaldi işte kalbim bir başka atardı onu her görüşte dünya başıma yıkıldı bu aşkın bitişinde inanamadım yarimin beni terkedişine
sende bu aşk bitsede bende bitmez aşk denen duygu tek başına kalmaz yaşanılmış güzel günler unutulmaz bu aşk sende bitsede bende bitmez
gelecek güzel günleri boşa harcadın doğacak o bütün umutlara sırt çevirdin anlamadım sen bu aşkı nasıl bitirdin Bu aşk bitmez sende bitsede bende bitmez
nasıl yaptın sen bunları bana oysa layık görmüştüm aşkı sana şansım olmadı sevdadan yana bu aşk bitmez sende bitsede
dön desem dönemezsin biliyorum mutlu olmanı candan diliyorum benim değil ellerin olmana rağmen seni unutamıyorum seni seviyorum
acımadınmı kendinin şu genç çağına oysa inanmıştım sözlerinin bir çoğuna düşürdün beni sen aşkının ocağına düşürdüğün gibi çıkartsana,kurtarsana
bu aşk bende bitmeyecek ölene dek sana söz bu aşkı yaşatacağım tek inan sevgilim inan aşkım senden başka benim sevdiğim yok
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur... Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan... Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Sevgilim sabahın erkenini seviyor, ben geceyi ve esmerliğini onun, o dorukları sevior, korkuyor bundan ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı, ona bir yeşil gülümsüyor, ben, hayatı delice sevdiysem nasıl, diyorum, seni de öyle. O kendi boşluğunda oyalanan günlerde canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor, ben göğe bakıyorum geceden, kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim diyorum, yanında, o sabahları eğilip öpüyor denizi.
Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun, esmerliğin gecemde, öyle kal. 'Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla' diyorsun, yağmur bir yalıyor yüzümü, bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.
Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi, oysa camdaki sardunya gibi üşür bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir bir, çıplağın çıplağımda.
Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.
türk mizah hayatında önemli bir dergimiz onunla büyüdük diyebiliriz
türk yapımı ilk halı süpürgesi okadar çok tutuldu ki üreticisi yurt içi ve dışı taleplerine yetişemiyordu. malesef daha sonraları teknolojik olarakda ürününü geliştiremeyince silinip gitti
eğer gerekli özen gösterilseydi belki şu anda türkiyenin yurtdışındak tanınan en önemli ihraç malı olacaktı
kibarça çek işiyleye uğraşan
ayrıca
ot çek
dert çek mustafa da diyebilirdik
çek mustafa çek çek
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
aşk iki kişiliktir yaşayabilene.
mevsimlik kelebekler ölmemeden
terlemeden okuyabilene
bir romanın ilk
ve son cümlesini.
aşk iki kişiliktir bilene
bir şiirin nasıl yazıldığını.
gittiği yollardan
gelmesini bilene.
silmeden ayak izlerini.
aşk iki kişiliktir
susmadığı sürece.
ve aşk iki kişiliktir.
yürekler terlediği sürece.
C. SAMSA
cihan samsa [email protected]
İLANI AŞK
Seni deli gibi seviyorum
Düşünmekten kendimi alamıyorum
Aşkımın adı sanırım yıldırım
Seni sevmekten sanırım vazgeçemiyorum
Sana tuhaf gelebilir ama
Ben bir sakınca göremiyorum
Sanıyorum ki
Seni deliler gibi seviyorum
Yeliz TİREKİ [email protected]
bu aşk bitmez
BU AŞK BİTMEZ
bu aşk bitmez diyordum
bu yari gitmez sanıyordum
bu sevdanın böyle olacağını
o zamanlar bilmiyordum
nerden bilebilirdimki böyle biteceğini
herşeyi toz pembe görüyordum
Aklıma bile getiremezdim böyle olacağını
o zamanlar hem çocuktum hemde cahildim
benimkisi çocukça bir hayaldi işte
kalbim bir başka atardı onu her görüşte
dünya başıma yıkıldı bu aşkın bitişinde
inanamadım yarimin beni terkedişine
sende bu aşk bitsede bende bitmez
aşk denen duygu tek başına kalmaz
yaşanılmış güzel günler unutulmaz
bu aşk sende bitsede bende bitmez
gelecek güzel günleri boşa harcadın
doğacak o bütün umutlara sırt çevirdin
anlamadım sen bu aşkı nasıl bitirdin
Bu aşk bitmez sende bitsede bende bitmez
nasıl yaptın sen bunları bana
oysa layık görmüştüm aşkı sana
şansım olmadı sevdadan yana
bu aşk bitmez sende bitsede
dön desem dönemezsin biliyorum
mutlu olmanı candan diliyorum
benim değil ellerin olmana rağmen
seni unutamıyorum seni seviyorum
acımadınmı kendinin şu genç çağına
oysa inanmıştım sözlerinin bir çoğuna
düşürdün beni sen aşkının ocağına
düşürdüğün gibi çıkartsana,kurtarsana
bu aşk bende bitmeyecek ölene dek
sana söz bu aşkı yaşatacağım tek
inan sevgilim inan aşkım
senden başka benim sevdiğim yok
yazan:fatih konuk
fatih konuk [email protected]
Aşkta Yarın Yoktur Sevgili
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili.
O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.
Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.
Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular yoktur.
Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.
İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil,
içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir.
Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur.
Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın
hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de...
Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının
çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir
sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili,
kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı
hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye.
Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda,
gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri,
o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim.
Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili.
Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer.
Sevdiğimiz insanların çocuklukları da...
Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer.
Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider,
hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır.
Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır...
Bazen denizler, kıyılar çeker insanı.
İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde
yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu.
Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara...
Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda
umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler,
kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının
korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak...
Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular başlayacak...
Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve
hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış.
Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını,
cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri
alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...
Aşkta yarın yoktur sevgili...
Cezmi Ersöz
Aşk
Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları sevior, korkuyor bundan
ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.
Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
'Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla' diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.
Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.
Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.
Birhan Keskin
benim için sorun olmayan birşey anlamasınlar bana ne
televizyonların popüler programı aptallık üzerine kurulu eski menkibeleri süslemişler satmaya kalkıyorlar