Öyle yazmalı ki insan, yazı yazı olmamalı, başka bir şey olmalı. Üzerine satır sihri kokusu sinmiş kelimeler yazarken senin başını döndürmeli. 'Unutma, bu yolun sonu yok! '
Meselen varsa yazarsın. Yoksa yazmak meselendir. Mesele, yoldaki taşı kaldırmak değildir. Öyle yaz ki taş da kaybolsun, yol da. Öyle yaz ki, içindeki müziği duymayan kalmasın. Duyamayanlar mı? Okumayı onlar da sökecek veya sökmeyecek; senin meselen değil.
Yazmak ki ruhun bütün varlığını bu köhne dünyaya yedirmesi. Yazmak ki ciğerden kan sökesi... Yazmak ki bir şaman temposuyla uzun, çok uzun bir koşunun ayak sesleri... Yazmak ki acı gerçekten, perdelerin ardındaki gerçeğe kaçmak. Bir yazmak ki... Öylesi görülmemiş olsun... Ya başarmak, ya yüksek yerlerden boşluğa uçmak... Acıtıcı, kanatıcı, bir satırla büyüleyip, uyuyan halleri ayaklandırıcı... Bir yazmak, bir yazmak, bir yazmak. Hiç usanmamak. Bir gün kimlik kartına yazılası...
Nostradamus çok atmış az da olsa tutturmuş olabilir. Mesele, eşyanın pek çok farklı açıdan okunabilmesidir. Yani geleceğe dair ne uydurursanız uydurun, birileri gelip, pekâlâ onu tersinden okuyup, sizi büyük kahin ilan edebilir. Ama meselenin bir de 'aynalar dünyası' boyutu var. Dünya, isimlerin yansıdığı aynalardır. Ve bu aynalar 'sır'lı aynalardır. Bir boyut olup, olmadığı tartışılan ZAMAN, bu aynaların köşeleridir. Gören gözler, görmesini öğrendikleri zaman geçmiş, şimdi ve geleceğin ancak eşyanın köşelerini oluşturduğunu fark edeceklerdir. Ve en büyük sır da aynalarda değil, bu aynalardaki görüntüleri yorumlayan insandadır.
Nostradamus'u anlamak kolay değil. Önce Şeyh-ül Ekber Muhyiddin-i Arabî'yi anlamalısınız. Sonra vahdetül vücud, vahdetüş Şuhut ve yeni ve batılı tanımlamayla 'matrix'i anlamalısınız. Sonra kabaca quantum felsefesi ve kaos teorisini harmanlamak gerekiyor. Ruhun dünyasını ve emir alemi sınırlarını kurcalayamıyorsanız bu işlere bulaşmayın.
Ressam bir dönmedir. Resimdeki terbiyeci 'efendi'leri, 'kamlumbağalar' da masum milleti temsil eder. Olabilir mi? Sembollerle konuşmayı pek seven gizemli bir kabile söz konusuysa neden olmasın? Bkz. Özsoy (Ozsoy) Operası
Türban kelimesi 1980'lerde iri basın tarafından yaygınlaştırıldı. Başörtüsü halkın kullandığı bir tabirken türban, burada 'öteki'leştirmek için kullanılıyor. Kim kimin 'öteki'si halk karar verir.
Öyle yazmalı ki insan, yazı yazı olmamalı, başka bir şey olmalı. Üzerine satır sihri kokusu sinmiş kelimeler yazarken senin başını döndürmeli. 'Unutma, bu yolun sonu yok! '
Evet, dünya kafalarımız kadar küçük. Yahut kafalarımız kadar büyük! Hepsi orda, kafalarımızın içinde.
Meselen varsa yazarsın. Yoksa yazmak meselendir. Mesele, yoldaki taşı kaldırmak değildir. Öyle yaz ki taş da kaybolsun, yol da. Öyle yaz ki, içindeki müziği duymayan kalmasın. Duyamayanlar mı? Okumayı onlar da sökecek veya sökmeyecek; senin meselen değil.
Yazmak ki ruhun bütün varlığını bu köhne dünyaya yedirmesi. Yazmak ki ciğerden kan sökesi... Yazmak ki bir şaman temposuyla uzun, çok uzun bir koşunun ayak sesleri... Yazmak ki acı gerçekten, perdelerin ardındaki gerçeğe kaçmak. Bir yazmak ki... Öylesi görülmemiş olsun... Ya başarmak, ya yüksek yerlerden boşluğa uçmak... Acıtıcı, kanatıcı, bir satırla büyüleyip, uyuyan halleri ayaklandırıcı... Bir yazmak, bir yazmak, bir yazmak. Hiç usanmamak. Bir gün kimlik kartına yazılası...
Kalinka. Şu anda o çalıyor.
Mutlak yalnızlık mümkün değil. O, Allah'a mahsus. Ama 'mutlak'a yakın bir yalnızlık imkan dahilinde. Tabi gücünüz yetiyorsa. Benim yetmiyor.
Nostradamus çok atmış az da olsa tutturmuş olabilir. Mesele, eşyanın pek çok farklı açıdan okunabilmesidir. Yani geleceğe dair ne uydurursanız uydurun, birileri gelip, pekâlâ onu tersinden okuyup, sizi büyük kahin ilan edebilir. Ama meselenin bir de 'aynalar dünyası' boyutu var. Dünya, isimlerin yansıdığı aynalardır. Ve bu aynalar 'sır'lı aynalardır. Bir boyut olup, olmadığı tartışılan ZAMAN, bu aynaların köşeleridir. Gören gözler, görmesini öğrendikleri zaman geçmiş, şimdi ve geleceğin ancak eşyanın köşelerini oluşturduğunu fark edeceklerdir. Ve en büyük sır da aynalarda değil, bu aynalardaki görüntüleri yorumlayan insandadır.
Nostradamus'u anlamak kolay değil. Önce Şeyh-ül Ekber Muhyiddin-i Arabî'yi anlamalısınız. Sonra vahdetül vücud, vahdetüş Şuhut ve yeni ve batılı tanımlamayla 'matrix'i anlamalısınız. Sonra kabaca quantum felsefesi ve kaos teorisini harmanlamak gerekiyor. Ruhun dünyasını ve emir alemi sınırlarını kurcalayamıyorsanız bu işlere bulaşmayın.
Kafkasya'da Bey'e bi denir.
Ressam bir dönmedir. Resimdeki terbiyeci 'efendi'leri, 'kamlumbağalar' da masum milleti temsil eder. Olabilir mi? Sembollerle konuşmayı pek seven gizemli bir kabile söz konusuysa neden olmasın? Bkz. Özsoy (Ozsoy) Operası
Türban kelimesi 1980'lerde iri basın tarafından yaygınlaştırıldı. Başörtüsü halkın kullandığı bir tabirken türban, burada 'öteki'leştirmek için kullanılıyor. Kim kimin 'öteki'si halk karar verir.