ızdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer, gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer, devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer, gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer
Sahabeden birisi Pey-gamber Efendimizin imamlık ettiği ikindi namazını kaçırmış, koşa koşa mescide gelmiş. Bir de bakmış ki, herkes câmîden çıkıyor. Peygamber Efendimize iktida etme nimetinden mahrum kaldığını anlayınca çok üzülmüş, ağlamaya başlamış ve göz yaşları içinde bir köşeye oturmuş. Bir başka sahâbi gelmiş: “Kardeşim niçin ağlıyorsun? ” diye sormuş.
Ağlayan sahâbi: “Nasıl ağlamayayım ki! Ben, Peygamber Efendimiz’e uyamadım! Namaz kılarken O’na iktida edemedim. Onun için ağlıyorum! ” demiş. Bunun üzerine diğer sahabi: “Ben sevabımı sana veriyorum, ver sen bana o göz yaşlarını” demiş. Mesnevi'den..
Sana duyduğum aşk sözlerden güçlü olduğu için susmaya karar verdim
Nizar Kabbani
ızdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer
ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer,
gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,
devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer,
gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer
aşkı dövmek lazım
kalbe terbiyesizlik ettiğinde! ..’
küçük Iskender
Ağlamak, sözün en güçlüsü ama en aktarılmazı..
(Mesnevi, Cilt 5, 134-143)
Bulut ağlamayınca, yâni yağmur yağmayınca, yerdeki çimenler nasıl güler? Çocuk ağlamayınca anasının sütü nasıl coşar?
Bir günlük çocuk bile, yolunu bilir, “Ağlayayım da şefkatli dadım yetişsin, gelsin.” der.
Sen biliyor musun ki, dadıların dadısı olan “Kerim Allah” ağlamayınca, bedavaca sütünü az verir.
Cenâb-ı Hakk; “Çok ağlayın.” diye buyurmuştur. Bu söze kulak ver de, Allah’ın ihsanı ve kerem sütü aksın.
Bulutun ağlayışı, güneşin harareti dünyanın, dünyadaki hayatın direğidir. Bunlar bükülmüş iki ip gibidir. Sen de bu iki ipe iyi sarıl.
Güneşin yakışı, bulutun ağlayışı olmasaydı; cisimle â’raz nasıl gelişirdi.
Bu hararetle, bu ağlayış temel olmasaydı, bu dört mevsim nasıl olur da ma’mûr hale gelirdi?
Güneşin sıcaklığı, dünya bulutlarının ağlayışı, dünyanın ağzını tatlılaştırıyor, dünyayı güldürüyorsa.
Öyle ise, sen de akıl güneşini yak, parlat; gözlerinden bulut gibi yaşlar saç.
Küçük bir çocuk gibi, sana da bir ağlar göz gerekir. Şerefini ve mânevî zevkini yok eden ekmeği az ye.
Sahabeden birisi Pey-gamber Efendimizin imamlık ettiği ikindi namazını kaçırmış, koşa koşa mescide gelmiş. Bir de bakmış ki, herkes câmîden çıkıyor. Peygamber Efendimize iktida etme nimetinden mahrum kaldığını anlayınca çok üzülmüş, ağlamaya başlamış ve göz yaşları içinde bir köşeye oturmuş. Bir başka sahâbi gelmiş: “Kardeşim niçin ağlıyorsun? ” diye sormuş.
Ağlayan sahâbi: “Nasıl ağlamayayım ki! Ben, Peygamber Efendimiz’e uyamadım! Namaz kılarken O’na iktida edemedim. Onun için ağlıyorum! ” demiş. Bunun üzerine diğer sahabi: “Ben sevabımı sana veriyorum, ver sen bana o göz yaşlarını” demiş.
Mesnevi'den..
Seninle yaşanacak bir aşkın öyküsünü
Bir giz gibi derinden dün yaşattı gözlerin
Sunduğu sevinçlerle o eşsiz bahar günü
Yemyeşil bir adaktı, bir murattı gözlerin.
Acılar uzaklarda, mutluluklarsa yakın
Bir kaç saat içinde kaç yıldı yaşattığın
Gözlerime sevgiyle bakarken, bana aşkın
Ölümsüz olduğunu hatırlattı gözlerin.
Ü. Yaşar Oğuzcan
Muhabbet bir söz değil, ta kendisi hayatın,
Yeşil, yalnız gözlerinde rengi olur muradın...
Alper Şirvan
ey yıllardır içimde beslediğim kanarya
senin o sulu sepken yeşil gözlerin var ya
rüyalarımı çaldı
sevda ırmağında sular alçaldı
son bahar uğradı yüreğimize
sararttı gülleri, yaseminleri
bana özlemin kaldı
Nurullah Genç
Gençlerin aynada göremediklerini, yaşlılar bir tuğla parçasında görebilirler.
(Mevlana)