Uçurumun kenarındayım Hızır Bir dilber kalesinin burcunda Vazgeçilmez belaya nazır Topuklarım boşluğun avcunda Derin yar adımı çağırır Kaldım parmaklarımın ucunda Uçurumun kenarındayım Hızır Bir gamzelik rüzgar yetecek Ha itti beni, ha itecek Uçurumun kenarındayım Hızır Divan hazır Ferman hazır Kurban hazır Güzelliğin zulme çaldığı sınır Başım döner, beynim bulanır El etmez Gel etmez Gözleri bir ret, bir davet Gülce uzak uzak dolanır Mecaz değil Maraz değil Gülce semavi bir afet Uçurumun kenarındayım Hızır Gülce bir beyaz sihir Canıma bedel bir haz Nar ve nurdan bir zehir Gülce Araf`ta infaz Bir tek bakışıyla suyum ısınır Güzelliğin zulme çaldığı sınır Uçurumun kenarındayım Hızır Ben fakir En hakir Bin taksir Cahil cesaretimi alem tanır Ateşten Kalleşten Mızrakla gürzden Dabbetülarzdan Deccal`dan, yedi düvelden Korku nedir bilmeyen ben Tir tir titriyorum Gülce`den Ödüm patlıyor Gülce`ye bakmaktan Nutkum tutuluyor, ürperiyorum Saniyeler gözlerimde birer can Her saniyede bir can veriyorum
Genç adamın biri, Dermiş babasına her gün; 'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi' Baba, itiraz eder, Olmaz öyle çok dost, hakikisi Belki bir, belki iki, Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki... Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma, Karar verirler bir sınava, Dostun hakikisini anlamaya... Bir akşam bir koyun keserler, Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna, 'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta, Sanki öldürmüşler de bir adamı, Koymuşlar çuvala, Dıştan böyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı, Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, Almaz içeri arkadaşını, Böylece tek tek dolaşır delikanlı, Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. evlat geriye döner. Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der. Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana. Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona. Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar... Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte, Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, Üzerine de serpiştirirler toprak. Belli olmasın diye dikerler sarımsak... Genç adam gelir babasına; 'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca, Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha. Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga, Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana...' Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, Maksadı anlamaktır dostun hakikisini, babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST; 'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!
Çin Bambu ağacının yetişmesi: Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir,sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur:
Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabi tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik? ...
Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek; Daralıyorum! Kelime manayı boğan bir gömlek! Paralıyorum! Allah ismi varken lûgat ne demek! Karalıyorum! Kapımı, buyursun diye o Melek; Aralıyorum!
İki yıldız arası göğe asılı hamak.... Uyku, uyku...zamansız ve mekansız uyumak Harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı. İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik; Bilmeyiz ki, en büyük ilme denk bilgisizlik. Usandım boşyere hep gitmelerden, gelmelerden Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden.
Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık; Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık. Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri; Raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri. Hergün yalnız namazdan namaza uyanayım; Bir dilim kuru ekmek, acı suya banayım! Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla.
-Anne ne zaman okula başliycam.. - … artık okulun burası kızım çünkü okulanda düşman askerleri zulüm dersinde barış konusu işliyorlar ve bunu dünyaya öğretiyorlar.. - peki biz ne öğretiyoruz anne? - sanırım biz duymamayı öğretiyoruz kızım. feryat ederken babalarımız dünyaya..
Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk, ama onlar yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular; İnsan onu yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim ve çok cahildir. Ahzab/72.
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kalesinin burcunda
Vazgeçilmez belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gözleri bir ret, bir davet
Gülce uzak uzak dolanır
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce semavi bir afet
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir beyaz sihir
Canıma bedel bir haz
Nar ve nurdan bir zehir
Gülce Araf`ta infaz
Bir tek bakışıyla suyum ısınır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Cahil cesaretimi alem tanır
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarzdan
Deccal`dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce`den
Ödüm patlıyor Gülce`ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum
Genç adamın biri,
Dermiş babasına her gün;
'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost, hakikisi
Belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna,
çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuval,
hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!
Çin Bambu ağacının yetişmesi:
Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir,sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına
filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar
edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su
ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı
hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur:
Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa
beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabi tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp
gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik? ...
Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek;
Daralıyorum!
Kelime manayı boğan bir gömlek!
Paralıyorum!
Allah ismi varken lûgat ne demek!
Karalıyorum!
Kapımı, buyursun diye o Melek;
Aralıyorum!
İki yıldız arası göğe asılı hamak....
Uyku, uyku...zamansız ve mekansız uyumak
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı.
İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiz ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boşyere hep gitmelerden, gelmelerden
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden.
Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.
Hergün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek, acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla.
hayat bir satran oyunundan ibaret değil mi ¿
piyon, kale, at, fil ve veziri yöneten
bir şah
şah ı yöneten
bir el
eli yöneten
bir beyin
peki ya oyunu oynatan
KİM ¿?
Eleysallahu biahkemil hakimin?
BELA
-Anne ne zaman okula başliycam..
- … artık okulun burası kızım çünkü okulanda düşman askerleri zulüm dersinde barış konusu işliyorlar ve bunu dünyaya öğretiyorlar..
- peki biz ne öğretiyoruz anne?
- sanırım biz duymamayı öğretiyoruz kızım. feryat ederken babalarımız dünyaya..
belkide en ağır yük
insanın kendisini yüklenmesi
sen hiç yükledin mi kendini kendi omuzlarına ¿
Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk, ama onlar yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular; İnsan onu yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim ve çok cahildir.
Ahzab/72.
gece hayın
gece soğuk
kendisine sarılarak ısınıyor yılan
pul pul karanlıkla örtülü insan