burası dünya ve biz artık çok sıkıldık alıp başımızı sana gelmek istiyoruz sana gelmek orada kalmak istiyoruz çok unuttuk hatırlamak istiyoruz başımızın okşanmasını gözyaşımızın silinmesini kolumuza girilmesini istiyoruz yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz rüzgarın sesini,ırmağın sesini dağların dağ denizlerin deniz kadınların kadın çocukların çocuk erkeklerin erkek ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı yeniden isterken seni istiyoruz aslında bunu söyleyemiyoruz her yer gece çok gece ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim çok yenildik yetmez mi bir bankanın önünde bir koltuğun altında bir ziyafetin ortasında bir günahın tenhasında büyütüp durduk siyahı gece gece gece her yağmur tanesini bir melek indirirken yeryüzüne her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi bilmiyoruz çünkü bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek ve gülümsemekle meşgulüz şu an sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları Yusuf'u düşüneceğiz,Yakup'u,Musa'yı,İsa'yı düşüneceğiz, Nuh' u ve öbürlerini ve efendimizi,efendimizi kuyular,kuyular,kuyular kazdık bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık kestik kendimizi,deldik,yaktık sonra sana değil dünyaya aktık dünya ki mescitmiş biz onu otel yapmışız kalktık ki yenilmişiz,değişmişiz,azmışız bir sızı kalmış içimizde başka şey yok bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız bir çocuk oyuncağını alamamış bir kız sevdiğini saramamış bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu bir adam paramparça, bir çift göz için biri ekmek götürememiş evine birisi aşk birimiz dünyayı kurtaracak birimiz yarını birimizin aklı tutuşmuş yanıyor birimiz bomboş kalbine bakıp birini arıyor birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor birimiz çekip gitmiş yeryüzünden ellerini hala açık sanıyor geldik işte bunlar ellerimiz açılmış bak, bilirsin ne diye ki bilirsin biz bu ellerle neler işledik burası dünya şu biziz,bunlarda ellerimiz öyle açık, öyle acemi, öyle boş öyle mahçup öyle dalgın öyle boş öyle boş senin değilmiyiz hepimiz senin değil mi herşey alırsın kime ne,verirsin kime ne ve bu açtığımız eller senin değil mi senin değil miyiz hepimiz Rabbim bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar kimsesiziz kime gidelim, yaralarımız var kime, sıcak bir şey arıyoruz kime, merhamet istiyoruz kime, bağışlanmak istiyoruz kime gidelim sorumuz ve cevabımız SEN değil misin yorgunuz kaybetmişiz dalgınız kırgınız küsmüşüz bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde kime gidelim çok yürüdük yollar kayboldu yol olduk sana geldik ne getirdin deme bize SEN'den başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur geldik işte bunlar ellerimiz bunlar da ellerimizin büyük boşluğu beş duygum harap,altı yönüm harap on parmağımda on acı Ya Rab denize dalan bir testi nasıl tahammül etsin suya fırlattın beni dünyaya, yeniden al kucağına çağır beni yeniden bu saman çöpünü kasırgada bırakma büyük bir kapının önünde bir karınca vurmuş kapıyı bekliyor kapı açılacak yoksa niye var rahmet örtecek günahı geride kalacak gazabın adımları duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz başımız yerde, açtık elimizi sevgilinle birlikte bize bak çekip çıkalım uçurumlardan bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım elimiz açık başımız ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz sevdiklerin aşkına sevenlerin aşkına İNŞİRAH İNŞİRAH İNŞİRAH ayetin değil miyiz SEN'in Ya Allah
anne sıcak, anne kum oku anne! yoruldum saatimiz kaç? ikindi indi anne çöl sıcak bizi akşam haberlerine yetiştirmesinler söyle onlara gece güzel anne sen ve ben anne böyle güzel oku anne harımız dinsin söyle bir de melekler gelsin rüzgar anne beni tut dün dünde kaldı hadi unut say ki ikimiz için bu dünya anne ışığa tut saçlarımı anne nura anne bir adım daha bakarsın sonrası sidret-ül münteha anne su biraz su anne yanmış bir çoçuğum ben saçları kara gözleri kömür bizi bir ömür unuttular anne al beni koynuna sen aşktan da sıcaksın dünya kandırmadı beni kandırırsan sen kandıracaksın anne sıcak anne kum oku anne yoruldum gün düşüyor yol uzuyor ellerime masallar konuyor anne kuşların isimlerini öğreten sabretmeyi de öğretiyor ben toprağı seviyorum anne gazeteler gibi aldatmıyor büyük meydanlar kuleler heykeller gibi üstüme düşmüyor ben toprağı seviyorum anne bana beni anlatıyor bir parça çamur anne bir nutfe sonrası elest çocuğum işte aklım bu kadar eriyor anne ağlama beni koruyan bütün yıldızları koruyor ne su karışıyor baldırana ne baldıran şifa oluyor her şey yerli yerinde duruyor saat anne galiba saat geliyor hadi dayan dayan anne cennetin yolu burdan geçiyor anne sıcak anne kum oku anne yoruldum yoruldum...
uçurumun kenarındayım pisliğin, bataklığın içindeyim dedi biri aldı onu götürdü bilge adam bir yere genç sordu burası neresi pisliğin bataklığın tam içi tabakhane dedi ihtiyar burda deri önce tuzlanır bozulmasın diye deri tuzundan ötürü bozulmaz ama kokusu cihanı aşmıştır bile bu kokuya dayanıp burada çalışacak maharetli kişiye bedbaht denir adam bedbaht olursa bir daha ömrünün sonuna kadar kötü koku duymaz bedbaht derileri meşe kabuğu ve kireçle işleyerek kurutur kuru derinin kıllarından ayrılması gerekirse ıslatır en sonunda işlenecek olan esas deriyi ortaya çıkartmak için derinin cinsine göre 3 ila 12 ay arasında tabakane havuzunda bu deriler bekletilir en sonunda deri kıvama geldiğinde bedbaht onu taştan taşa çalarak işler meşin yapar, sahtiyar, yapar hatta güderi ve kösele yapar bedbaht pislikten bataklktan intikamını döve döve taştan taşa vura vura alır onun intikamını herkes üstünde taşır kah ayakkabısıyla kah kemeriyle kah ceketiyle bi yerden de bakarsan bu bedbahtın övüncüdür aslında insanlarında üstünde taşıdığı da odur
ben bedbaht mıyım dedi genç adam tahhammulün varsa dedi bilge adam evet uçurumun kenarındasın, pisliğin bataklığın içindesin ya yardan uçacaksın yada herkes senin övüncünü üstünde taşıyacak dedi bilge adam
çay ocağındayım gazetenin sayfalarını ceviriyorum dünyadan haberler........... afganistanda 4 türk şehit oldu zaten haberdar olduğum haberini okuyorum ve annene yazdığın mektubu içeri girenin ilk cümlesi: gördünüz mü, duydunuz mu oluyor gazete elden ele dolaşıyor insanlar dedikodunu yapıyor dümya dönüyor hayat sürüyor....... Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) de ölüler demeyin. Hayır, onlar ölü değil diridirler, ama siz bunu hissedemezsiniz
hadi gelde kahvaltı yapalım
acıktım
a cık tım
:)
öldürür diyorlar ama
hala öldüremedi.
burası dünya ve biz artık çok sıkıldık
alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
sana gelmek orada kalmak istiyoruz
çok unuttuk hatırlamak istiyoruz
başımızın okşanmasını
gözyaşımızın silinmesini
kolumuza girilmesini istiyoruz
yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz
rüzgarın sesini,ırmağın sesini
dağların dağ denizlerin deniz
kadınların kadın çocukların çocuk
erkeklerin erkek
ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı
yeniden isterken seni istiyoruz aslında
bunu söyleyemiyoruz
her yer gece çok gece
ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim
çok yenildik yetmez mi
bir bankanın önünde
bir koltuğun altında
bir ziyafetin ortasında
bir günahın tenhasında
büyütüp durduk siyahı
gece gece gece
her yağmur tanesini
bir melek indirirken yeryüzüne
her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi bilmiyoruz
çünkü bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu
kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek
ve gülümsemekle meşgulüz şu an
sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları
Yusuf'u düşüneceğiz,Yakup'u,Musa'yı,İsa'yı düşüneceğiz,
Nuh' u ve öbürlerini
ve efendimizi,efendimizi
kuyular,kuyular,kuyular kazdık
bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık
kestik kendimizi,deldik,yaktık
sonra sana değil dünyaya aktık
dünya ki mescitmiş biz onu otel yapmışız
kalktık ki yenilmişiz,değişmişiz,azmışız
bir sızı kalmış içimizde başka şey yok
bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız
bir çocuk oyuncağını alamamış
bir kız sevdiğini saramamış
bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu
bir adam paramparça, bir çift göz için
biri ekmek götürememiş evine birisi aşk
birimiz dünyayı kurtaracak birimiz yarını
birimizin aklı tutuşmuş yanıyor
birimiz bomboş kalbine bakıp birini arıyor
birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor
birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor
birimiz çekip gitmiş yeryüzünden
ellerini hala açık sanıyor
geldik işte bunlar ellerimiz
açılmış bak, bilirsin ne diye
ki bilirsin biz bu ellerle neler işledik
burası dünya şu biziz,bunlarda ellerimiz
öyle açık, öyle acemi, öyle boş
öyle mahçup öyle dalgın öyle boş öyle boş
senin değilmiyiz hepimiz
senin değil mi herşey
alırsın kime ne,verirsin kime ne
ve bu açtığımız eller senin değil mi
senin değil miyiz hepimiz Rabbim
bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar
kimsesiziz kime gidelim,
yaralarımız var kime,
sıcak bir şey arıyoruz kime,
merhamet istiyoruz kime,
bağışlanmak istiyoruz kime gidelim
sorumuz ve cevabımız SEN değil misin
yorgunuz kaybetmişiz dalgınız kırgınız küsmüşüz
bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde
kime gidelim
çok yürüdük yollar kayboldu
yol olduk sana geldik
ne getirdin deme bize
SEN'den başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur
geldik işte bunlar ellerimiz
bunlar da ellerimizin büyük boşluğu
beş duygum harap,altı yönüm harap
on parmağımda on acı Ya Rab
denize dalan bir testi nasıl tahammül etsin suya
fırlattın beni dünyaya,
yeniden al kucağına
çağır beni yeniden
bu saman çöpünü kasırgada bırakma
büyük bir kapının önünde
bir karınca vurmuş kapıyı bekliyor
kapı açılacak yoksa niye var
rahmet örtecek günahı
geride kalacak gazabın adımları
duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları
sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz
görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz
görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz
başımız yerde, açtık elimizi sevgilinle birlikte
bize bak çekip çıkalım uçurumlardan
bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından
parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım
yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım
elimiz açık başımız ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz
sevdiklerin aşkına
sevenlerin aşkına
İNŞİRAH İNŞİRAH İNŞİRAH
ayetin değil miyiz SEN'in Ya Allah
anne sıcak, anne kum
oku anne! yoruldum
saatimiz kaç? ikindi indi anne
çöl sıcak bizi akşam haberlerine yetiştirmesinler
söyle onlara
gece güzel anne
sen ve ben anne böyle güzel
oku anne harımız dinsin söyle bir de melekler gelsin
rüzgar anne beni tut
dün dünde kaldı hadi unut
say ki ikimiz için bu dünya
anne ışığa tut saçlarımı
anne nura anne bir adım daha
bakarsın sonrası sidret-ül münteha
anne su biraz su anne
yanmış bir çoçuğum ben
saçları kara gözleri kömür
bizi bir ömür unuttular anne
al beni koynuna
sen aşktan da sıcaksın
dünya kandırmadı beni
kandırırsan sen kandıracaksın
anne sıcak anne kum
oku anne yoruldum
gün düşüyor yol uzuyor
ellerime masallar konuyor anne
kuşların isimlerini öğreten sabretmeyi de öğretiyor
ben toprağı seviyorum anne
gazeteler gibi aldatmıyor
büyük meydanlar kuleler heykeller gibi
üstüme düşmüyor
ben toprağı seviyorum anne
bana beni anlatıyor
bir parça çamur anne bir nutfe sonrası elest
çocuğum işte aklım bu kadar eriyor
anne ağlama beni koruyan bütün yıldızları koruyor
ne su karışıyor baldırana
ne baldıran şifa oluyor
her şey yerli yerinde duruyor
saat anne galiba saat geliyor
hadi dayan
dayan anne
cennetin yolu burdan geçiyor
anne sıcak anne kum
oku anne yoruldum yoruldum...
uçurumun kenarındayım
pisliğin, bataklığın içindeyim dedi biri
aldı onu götürdü bilge adam bir yere
genç sordu burası neresi
pisliğin bataklığın tam içi tabakhane dedi ihtiyar
burda deri önce tuzlanır bozulmasın diye
deri tuzundan ötürü bozulmaz ama kokusu cihanı aşmıştır bile
bu kokuya dayanıp burada çalışacak maharetli kişiye bedbaht denir
adam bedbaht olursa
bir daha ömrünün sonuna kadar kötü koku duymaz
bedbaht derileri meşe kabuğu ve kireçle işleyerek kurutur
kuru derinin kıllarından ayrılması gerekirse ıslatır
en sonunda işlenecek olan esas deriyi ortaya çıkartmak için
derinin cinsine göre 3 ila 12 ay arasında tabakane havuzunda bu deriler bekletilir
en sonunda deri kıvama geldiğinde bedbaht onu taştan taşa çalarak işler
meşin yapar, sahtiyar, yapar hatta güderi ve kösele yapar
bedbaht pislikten bataklktan intikamını döve döve taştan taşa vura vura alır
onun intikamını herkes üstünde taşır kah ayakkabısıyla kah kemeriyle kah ceketiyle
bi yerden de bakarsan bu bedbahtın övüncüdür
aslında insanlarında üstünde taşıdığı da odur
ben bedbaht mıyım dedi genç adam
tahhammulün varsa dedi bilge adam
evet uçurumun kenarındasın, pisliğin bataklığın içindesin
ya yardan uçacaksın yada herkes senin övüncünü üstünde taşıyacak dedi bilge adam
çay ocağındayım
gazetenin sayfalarını ceviriyorum
dünyadan haberler...........
afganistanda 4 türk şehit oldu
zaten haberdar olduğum haberini okuyorum
ve annene yazdığın mektubu
içeri girenin ilk cümlesi:
gördünüz mü, duydunuz mu oluyor
gazete elden ele dolaşıyor
insanlar dedikodunu yapıyor
dümya dönüyor
hayat sürüyor.......
Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) de ölüler demeyin.
Hayır, onlar ölü değil diridirler, ama siz bunu hissedemezsiniz
Terk-i DUNYA
Terk-i UHRA
Terk-i HES
Terk-i TERK
akar göz pınarların
kurur yerinden
sallanır çürük tahtın
gidersin burdan
bekleme bir tas su sakın ardından
toprağı toprağa sararlar şimdi
ibrahim ethem gibi tahtların mı var!
terk edemediğin!
Kul inne salati ve nusuki ve mehyaye ve memati lillahi rabbil alemin
Allah şehadetini kabul etsin
F.K