kadim bir pişmanlık mı büyüyen rüyâ mıdır delikanlı atlasında demirleyen kan bakışı doğuştan buğulu yıldız serçe parmağından düşen yüzükte
abdullah'ın dudağı ellerinden de beyaz tutsun o ellerden günahkar yüzler öpsün biraz
ısırgan ve nergis suyu içerek silindi sayfaları omuzlarının patikasında kesilen adımlar nefesin k a n/s e rdin emrine uyarak şâfî olanın
toprağı okşayan yıldız kokusu teker teker çağırıyor sofrasına ölümü saatlerin oyun halkalarında gece ve gündüz bir
elif / tılsımından yansıyan hüzün kefenliyor adımını gecenin matemini çocukları taşıyacak gündüzün bir yağmur bir duâdır silecek ardınızdan gün/âhı
pencerede taze üzüm yaprağı babanın sakalında çırpınışın izleri yastıkta kan kulaktan kulağa akan akan akan toprak nasıl döner insana ve nasıl düşer toprağa insan
bir şehre gidiyordun düşerinde bir gece 'abi yol bitti' diyordun ben limanlar kuruyorum gözlerinde ıssız ve soğuk yanağımda kurumuş öpücük izlerinden biten ne acıdır ne de hasretin
yüzümüzde saklanan bir ağıt ki tetikte çarpıyor / dağılıyor duvarında odanın bir sülüs hattır gözlerinin dokunduğu durakladığı nefesin
yağmura tutarak bakışlarını devralan hangi çiçek meydanda çoğalan ağlayışı mazinin ateşten bir ırmak boğazımda kuruyan dediğin gibi 'bir yıldız hep kayacak'
aslına çağrılan kelebek yolcuları saçlarında kararan beyazlığı toprağın ağrıyan sesiyle bir anne oğul o ğ u l... oğul ...v e i n n a i l e y h i r a c i u n' mehmet şamil
İyi hoş doldursun ayranı ya, sen kimsin? Köylük yerde bir genç kız her isteyene bir tas ayranı uzatırsa ne olur, adı nereye çıkar? Demezler mi; falancanın kızını gördüm, bir yabancıya tası doldurup ayran verdi. Aralarında bir şey var, elin yabancısına yoksa verir mi ayranı? Hem köyün geleneklerine de ters düşmez mi? Hem de genç bir kız! Yok canım, bu işin içinde bir iş var mutlaka. Cemile güzelliği dillere destan bir kız, Aziz köyün yakışıklı gençlerinden. Eh göz görüp gönül de sevince, her şey tamam gerisi büyüklerin bileceği iş. Üç-beş emmi dayı; köyün muhtarı imamı, bir de Aziz’in babası varıp istemişler Cemile’yi. Kız evi naz evi derler, olacak o kadar naz. Araya bir kaç görüşme daha girer, sonunda iş tamam. İş tamam da daha askerliğini yapmamış Aziz. Bugün yarın derken, nişanlarının haftası askerlik çağrısı gelmiş. Aman yaman daha yeni nişanlandım hiç olmazsa bir iki ay geçsin dese kimse dinlemez. Günü gelince vurmuş sırtına çantasını, dost ahbap helâlleşmiş, varmış Cemile’nin yanına. “Üç yıl çabuk geçer bak. Büyük seli hatırla beş yıl oldu, dün olmuş gibi. Esat emmi öleli dört yıl oldu. Demem şu ki günler tez geçiyor; bir göz açıp kapayınca burdayım gönlünü ferah tut” demiş. Bekleyeceklerine söz verip ayrılmış Cemile ile Aziz. Kara trenin düdüğü ile ilk kez köyünden ayrılmış Aziz. Sık sık mektup yazmış köyüne, içindekileri dökmüş mektuplarına. Anasına babasına, dolaylı olarak da nişanlısına selamlarını, özlemlerini iletmiş. Aziz askerdeyken, kötü bir haber yayılmış asker ocağına; “Uzakdoğu’da savaş patlamış, bizi de savaşa çağırıyorlarmış”. Kimi “Yok canım yalan söylüyorlar dünyanın bir ucundaki kavgadan bize ne” dese de, “Bizim sözümüz varmış, onlar savaşa girerse biz yardım edeceğiz, biz girersek onlar yardıma gelecekmiş. NATO mu, ne diyorlar işte onun için” diyormuş kimileri.. Derken Aziz’in kura günü gelip çatmış. Adı cepheye gidecekler arasındaymış. Bir yandan üzülür ölürse yaban ellerde ölecek, hem ne için savaştığını da bilmeyecek. “Yurduma düşman saldırmadı, arıma, namusuma dil uzatan olmadı peki bu savaştan bize ne” der “Acep oraların havası nasıl olur, kaç gün de gidilir” diye kendi kendine düşünür durur. Çok geçmeden de cephede bulur kendini. Gecesi gündüzü yok savaşın Aziz gününü ayını şaşırıyor, tek amacı ölmemek ve bir an önce Cemile’sine kavuşmak. Demokrat Partinin “Altın çağı” denilen bu dönem 1947 de ki yabancı sermayeyi teşvik kanunu 1951 de sermaye bölüşümünü daha da kolaylaştırıcı doğrultuda yapılan değişiklik ve Kore savaşına bir tugay asker göndermesiydi. ABD’nin isteği ve NATO’ya üye olmak için Tuğgeneral Tahsin Yazıcı emrinde 5 bin asker Kore’ye gönderilmişti. Türkiye savaşı standart 5 bin kişiyle sürdüreceğine söz verdiği için eksilmeler oldukça asker göndermeye devam etmiş ve savaşın Türkiye’ye faturası 717 ölü 5247 yaralı 229 esir 167 kayıp olmuştu. Bu da ABD’den sonra en fazla kayıp veren ülkenin Türkiye olduğunun göstergesiydi. Her taraftan ateş yağmakta tam bir cehennem misâli. Bu arada şarapnel parçalarından biri de gelip Aziz’i buluyor ki, hem de yapayalnız. Düştüğü yerde kalıyor. Aziz eli yüzü paramparça esir kampına götürülür. Canı kurtuluyor kurtulmasına ya Aziz eski Aziz değildir artık. Radyo bültenlerinde kayıp listeleri okunur, birliğine gelemeyenler arasında Aziz’in de adı vardır. Cemile vurulmuşa döner. Herkes birbirini avutmaya çalışsa da Aziz’in artık dönmeyeceğine çünkü onun öldüğüne inanırlar. Ama Cemile hiç ümidini kesmemiştir, “Aziz ölmedi, ölse künyesi bulunurdu” diye diye aradan yıllar geçer ve tek bir haber çıkmamıştır Aziz’den. Günlerden bir gün Cemile çeşme başında yayığı almış önüne ayran yapıyormuş. Başını kaldırdığında bir atlının yoldan sapıp çeşmeye doğru geldiğini görmüş. Cemile kafasını önüne eğip göz ucuyla da yabancıya bakmış. Yüzü gözü yara bere içinde olan yabancı Cemile’den bir tas ayran istemiş. Cemile de yabancıyı terslemiş, çünkü yabancı ayranı sözle değil türkü çağırarak istemiş. Cemile de ayran vermek istemediğini yine türkü ile yanıtlamış. Karşılıklı türkü düeti başlamış. Türkünün sonunda yabancının Aziz olduğunu anlamış Cemile. Anlıyor da ayran yayığını bir yana, bakracı bir yana atıp boynuna sarılmış Aziz’in. Yılların özlemini bir türküyle dillendirip, iki sevgilinin kavuştuğu bu türkünün sözlerine bakalım... Ayran Türküsü
Aziz: Uzak yollardan da kıvrandım geldim Tatlı dillerine eğlendim kaldım Gelin bu ayranı tazemi yaydın Hüda’nın aşkına doldur ayranı Cemile: Uzak yolların vefası mısın Ak alnımın da sen cefası mısın Yaydığım ayranın kahyası mısın Anamdan habersiz vermem ayranı Aziz: Bunca yıldır gurbet elde dururum Çeker silahımı seni vururum Ya ayranı alırım ya da ölürüm Gel kız kerem eyle doldur ayranı Cemile: Ayranı atlarıma yüklerim Götürür de dağ başına dökerim Gurbet elde yârim vardır beklerim Ondan başkasına vermem ayranı Aziz: O nedir ki yer altında paslanmaz O nedir ki suya düşer ıslanmaz O nedir ki etin kessen seslenmez Ya bunun cevabın ya da ayranın Cemile: O altındır yer altında paslanmaz O güneştir su altında ıslanmaz O ölüdür etin kessen seslenmez Bilirim bunları vermem ayranı Aziz: Tepsiye koydum da binliği tozu Ortadan kaldırdık hele Aziz’i Bir kaşık ayranı ver hala kızı Hüda’ nın aşkına doldur ayranı Cemile: Tepsiye koydum binliği tozu Ortadan kaldırdım hele Aziz’i Sana feda ettim iki ala gözü Getir kabını da doldur ayranı Seslendirmeli yok bulursam paylaşırız........
Ey kullarım! Sizin önce yaşayanlarınız,sonra yaşayanlarıız,cin olanınız bir yere toplanıp benden istekte bulunsa, BEN her isteyene istediğini versem, bu BEN'im mülkümden bir şey eksiltmez.(onlara verdiğimin tamamı) ancak iğnenin denize daldırıldığında denizden eksilttiği su kadardır. müslim(4) 1194 Kitabu'l Birri Ve's Sılati
i n n a l i l l ah...
kadim bir pişmanlık mı
büyüyen rüyâ mıdır
delikanlı atlasında demirleyen kan
bakışı doğuştan buğulu yıldız
serçe parmağından düşen yüzükte
abdullah'ın dudağı ellerinden de beyaz
tutsun o ellerden günahkar yüzler
öpsün biraz
ısırgan ve nergis suyu içerek
silindi sayfaları omuzlarının
patikasında kesilen adımlar
nefesin
k a n/s e rdin
emrine uyarak şâfî olanın
toprağı okşayan yıldız kokusu
teker teker çağırıyor sofrasına ölümü
saatlerin oyun halkalarında
gece ve gündüz
bir
elif / tılsımından yansıyan hüzün
kefenliyor adımını gecenin
matemini çocukları taşıyacak gündüzün
bir yağmur
bir duâdır silecek ardınızdan gün/âhı
pencerede taze üzüm yaprağı
babanın sakalında çırpınışın izleri
yastıkta kan
kulaktan kulağa
akan
akan
akan
toprak nasıl döner insana
ve nasıl düşer toprağa insan
bir şehre gidiyordun düşerinde bir gece
'abi yol bitti' diyordun
ben
limanlar kuruyorum gözlerinde
ıssız ve soğuk
yanağımda kurumuş öpücük izlerinden
biten ne acıdır ne de hasretin
yüzümüzde saklanan bir ağıt ki tetikte
çarpıyor / dağılıyor duvarında odanın
bir sülüs hattır
gözlerinin dokunduğu
durakladığı nefesin
yağmura tutarak bakışlarını
devralan hangi çiçek
meydanda çoğalan ağlayışı mazinin
ateşten bir ırmak boğazımda kuruyan
dediğin gibi
'bir yıldız hep kayacak'
aslına çağrılan kelebek yolcuları
saçlarında kararan beyazlığı toprağın
ağrıyan sesiyle bir anne
oğul
o ğ u l...
oğul
...v e i n n a i l e y h i r a c i u n'
mehmet şamil
'sen beni güldürdün Allah ' ta seni güldürsün'
cümlesinin sahibi arkadaşımızın çalıştığı dergi
Sn:M.U
Bu gün.
Bir türküsü var AYRAN TÜRKÜSÜ
İyi hoş doldursun ayranı ya, sen kimsin? Köylük yerde bir genç kız her isteyene bir tas ayranı uzatırsa ne olur, adı nereye çıkar? Demezler mi; falancanın kızını gördüm, bir yabancıya tası doldurup ayran verdi. Aralarında bir şey var, elin yabancısına yoksa verir mi ayranı? Hem köyün geleneklerine de ters düşmez mi? Hem de genç bir kız! Yok canım, bu işin içinde bir iş var mutlaka.
Cemile güzelliği dillere destan bir kız, Aziz köyün yakışıklı gençlerinden. Eh göz görüp gönül de sevince, her şey tamam gerisi büyüklerin bileceği iş. Üç-beş emmi dayı; köyün muhtarı imamı, bir de Aziz’in babası varıp istemişler Cemile’yi. Kız evi naz evi derler, olacak o kadar naz. Araya bir kaç görüşme daha girer, sonunda iş tamam. İş tamam da daha askerliğini yapmamış Aziz. Bugün yarın derken, nişanlarının haftası askerlik çağrısı gelmiş. Aman yaman daha yeni nişanlandım hiç olmazsa bir iki ay geçsin dese kimse dinlemez. Günü gelince vurmuş sırtına çantasını, dost ahbap helâlleşmiş, varmış Cemile’nin yanına. “Üç yıl çabuk geçer bak. Büyük seli hatırla beş yıl oldu, dün olmuş gibi. Esat emmi öleli dört yıl oldu. Demem şu ki günler tez geçiyor; bir göz açıp kapayınca burdayım gönlünü ferah tut” demiş. Bekleyeceklerine söz verip ayrılmış Cemile ile Aziz. Kara trenin düdüğü ile ilk kez köyünden ayrılmış Aziz. Sık sık mektup yazmış köyüne, içindekileri dökmüş mektuplarına. Anasına babasına, dolaylı olarak da nişanlısına selamlarını, özlemlerini iletmiş.
Aziz askerdeyken, kötü bir haber yayılmış asker ocağına; “Uzakdoğu’da savaş patlamış, bizi de savaşa çağırıyorlarmış”. Kimi “Yok canım yalan söylüyorlar dünyanın bir ucundaki kavgadan bize ne” dese de, “Bizim sözümüz varmış, onlar savaşa girerse biz yardım edeceğiz, biz girersek onlar yardıma gelecekmiş. NATO mu, ne diyorlar işte onun için” diyormuş kimileri.. Derken Aziz’in kura günü gelip çatmış. Adı cepheye gidecekler arasındaymış. Bir yandan üzülür ölürse yaban ellerde ölecek, hem ne için savaştığını da bilmeyecek. “Yurduma düşman saldırmadı, arıma, namusuma dil uzatan olmadı peki bu savaştan bize ne” der “Acep oraların havası nasıl olur, kaç gün de gidilir” diye kendi kendine düşünür durur. Çok geçmeden de cephede bulur kendini. Gecesi gündüzü yok savaşın Aziz gününü ayını şaşırıyor, tek amacı ölmemek ve bir an önce Cemile’sine kavuşmak.
Demokrat Partinin “Altın çağı” denilen bu dönem 1947 de ki yabancı sermayeyi teşvik kanunu 1951 de sermaye bölüşümünü daha da kolaylaştırıcı doğrultuda yapılan değişiklik ve Kore savaşına bir tugay asker göndermesiydi. ABD’nin isteği ve NATO’ya üye olmak için Tuğgeneral Tahsin Yazıcı emrinde 5 bin asker Kore’ye gönderilmişti. Türkiye savaşı standart 5 bin kişiyle sürdüreceğine söz verdiği için eksilmeler oldukça asker göndermeye devam etmiş ve savaşın Türkiye’ye faturası 717 ölü 5247 yaralı 229 esir 167 kayıp olmuştu. Bu da ABD’den sonra en fazla kayıp veren ülkenin Türkiye olduğunun göstergesiydi.
Her taraftan ateş yağmakta tam bir cehennem misâli. Bu arada şarapnel parçalarından biri de gelip Aziz’i buluyor ki, hem de yapayalnız. Düştüğü yerde kalıyor. Aziz eli yüzü paramparça esir kampına götürülür. Canı kurtuluyor kurtulmasına ya Aziz eski Aziz değildir artık. Radyo bültenlerinde kayıp listeleri okunur, birliğine gelemeyenler arasında Aziz’in de adı vardır. Cemile vurulmuşa döner. Herkes birbirini avutmaya çalışsa da Aziz’in artık dönmeyeceğine çünkü onun öldüğüne inanırlar. Ama Cemile hiç ümidini kesmemiştir, “Aziz ölmedi, ölse künyesi bulunurdu” diye diye aradan yıllar geçer ve tek bir haber çıkmamıştır Aziz’den. Günlerden bir gün Cemile çeşme başında yayığı almış önüne ayran yapıyormuş. Başını kaldırdığında bir atlının yoldan sapıp çeşmeye doğru geldiğini görmüş. Cemile kafasını önüne eğip göz ucuyla da yabancıya bakmış. Yüzü gözü yara bere içinde olan yabancı Cemile’den bir tas ayran istemiş. Cemile de yabancıyı terslemiş, çünkü yabancı ayranı sözle değil türkü çağırarak istemiş. Cemile de ayran vermek istemediğini yine türkü ile yanıtlamış. Karşılıklı türkü düeti başlamış. Türkünün sonunda yabancının Aziz olduğunu anlamış Cemile. Anlıyor da ayran yayığını bir yana, bakracı bir yana atıp boynuna sarılmış Aziz’in. Yılların özlemini bir türküyle dillendirip, iki sevgilinin kavuştuğu bu türkünün sözlerine bakalım...
Ayran Türküsü
Aziz:
Uzak yollardan da kıvrandım geldim
Tatlı dillerine eğlendim kaldım
Gelin bu ayranı tazemi yaydın
Hüda’nın aşkına doldur ayranı
Cemile:
Uzak yolların vefası mısın
Ak alnımın da sen cefası mısın
Yaydığım ayranın kahyası mısın
Anamdan habersiz vermem ayranı
Aziz:
Bunca yıldır gurbet elde dururum
Çeker silahımı seni vururum
Ya ayranı alırım ya da ölürüm
Gel kız kerem eyle doldur ayranı
Cemile:
Ayranı atlarıma yüklerim
Götürür de dağ başına dökerim
Gurbet elde yârim vardır beklerim
Ondan başkasına vermem ayranı
Aziz:
O nedir ki yer altında paslanmaz
O nedir ki suya düşer ıslanmaz
O nedir ki etin kessen seslenmez
Ya bunun cevabın ya da ayranın
Cemile:
O altındır yer altında paslanmaz
O güneştir su altında ıslanmaz
O ölüdür etin kessen seslenmez
Bilirim bunları vermem ayranı
Aziz:
Tepsiye koydum da binliği tozu
Ortadan kaldırdık hele Aziz’i
Bir kaşık ayranı ver hala kızı
Hüda’ nın aşkına doldur ayranı
Cemile:
Tepsiye koydum binliği tozu
Ortadan kaldırdım hele Aziz’i
Sana feda ettim iki ala gözü
Getir kabını da doldur ayranı
Seslendirmeli yok bulursam paylaşırız........
Ey kullarım! Sizin önce yaşayanlarınız,sonra yaşayanlarıız,cin olanınız
bir yere toplanıp benden istekte bulunsa, BEN her isteyene istediğini versem, bu BEN'im mülkümden bir şey eksiltmez.(onlara verdiğimin tamamı) ancak iğnenin denize daldırıldığında denizden eksilttiği su kadardır.
müslim(4) 1194 Kitabu'l Birri Ve's Sılati
Fas'ta bir şehir.
- annem kadar güzel yapan birini bulursam hemen evlenicem
- hiç güzel turşu yapıyor diye biriyle evlenilinir mi?
- hayır evlenilmez :)
yaptım ben yaptım Alaaddin kahvaltımı
sen uyu
bu gün oruç tutcaktık! dimi
unuttum.
geçenlerde verdi biri 3-4 tane.
bende o na
Kutsal Kitaba İlahi Çağrı 'İzharu'l Hakk'
verdim oku gel dedim......
gelmedi!
Kaiti Garbi