Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • takva11.09.2007 - 00:21

    Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah Katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez
    (Tevbe 19)

  • peygamber11.09.2007 - 00:19

    Taifte taş kalmasın
    Develer işkembesiz doğsun!

  • hint öğütleri11.09.2007 - 00:03

    Beydaba

  • Suç10.09.2007 - 23:59

    Suçüstü yakalandım
    bölüşürken kalbimi

  • astral seyahat10.09.2007 - 23:56

    özledim
    bedenimi yatakta bırakıp, dünyayı gezmeyi
    uzun zaman oldu değil mi......

  • pusu10.09.2007 - 23:48

    Bir ince pusudayım
    Yolumun üstü engerek
    Bir garip akşamdayım
    Sırtımı gözler tüfek

  • can10.09.2007 - 23:38

    Sırtında bir eski hırka
    Ellerin de nasır
    Bir dost geldi gurbet elden
    Yüzünde kahır

    Can dedim canan dedi
    Dost dedim dostum dedi
    Kal dedim kalmam dedi
    kalmam dedi kalmam dedi

    Yar dedim yaren dedi
    Sev dedim sevmem dedi
    Gül dedim gülmem dedi
    Gayrı gülmem gülmem dedi

    Sözünde bir dertli türkü
    Gözlerinde hüzün
    Bir dost geldi gurbet elden
    Özünde özün

  • alaattin10.09.2007 - 23:36

    Gel de bitsin bu hasret

  • hayrunnisa01.06.2007 - 18:37

    Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah ibn Mübarek hazretleri anlatıyor:
    Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım.
    Selâm verdim; selâmımı
    “Söz olarak Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onların duyacağı” (Yâ-Sîn: 58) âyetiyle aldı.
    “Buralarda ne yapıyorsun? ” diye sordum.
    “Allah kimi yoldan çıkarmışsa, ona yol bulduracak yoktur” (A’râf: 186) âyetini okudu. Anladım ki, yolunu kaybetmiş.
    Nereye gittiğini sordum “Bir gece kulunu Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ı tesbih ederim” (İsrâ: 1) âyetiyle karşılık verdi. Anladım ki, geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs’e gidiyor.
    “Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin? ” dedim.
    “Tam üç gece (yani üç gündür) ” (Meryem: 10) dedi.
    Yiyecek verme teklifinde bulundum.
    “Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın” (Bakara: 187) âyetini okudu.
    “İyi de Ramazan’da değiliz” dedim.
    “Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa, Allah her hayrın karşılığını verendir, her şeyi hakkıyla bilendir” (Bakara: 158) âyetiyle cevap verdi.
    “Yolculukta oruç açılabilir” dedim.
    “Ama orucu tutarsanız, bu hakkınızda daha hayırlıdır” (Bakara: 184) âyetini okudu.
    Niye benim gibi konuşmadığını sordum.
    “Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki, yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmamış olsun” (Qâf: 18) dedi.
    “Kimlerdensin? ” diye sordum.
    “Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın) . Sonra göz de, kalb de (görmeden, kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin her hükümden) sorumludur” (İsrâ: 36) âyetiyle cevap verdi.
    “Hata ettim, hakkını helâl et! ” dedim.
    “Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın” (Yusuf: 92) dedi.
    Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum.
    “Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir” (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti.
    Devemi yanına getirdim. Binecekken,
    “Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar” (Nûr: 30) âyetini okudu.
    Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi az yırtıldı.
    “Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.
    “Sabret, deveyi bağlayayım! ” dedim.
    “Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kasdetti.
    Deveye bindi ve
    “Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz! ” (Zuhruf: 13-14) âyetlerini okudu.
    “Haydi! ” diye deveyi hızlandırdım.
    “Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir! ” (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.
    Yürürken şiir okumaya başladım.
    “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun! ” (Müzzemmil: 20) dedi.
    “Şiir okumak haram değil ki! ” dedim.
    “Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar! ” (Bakara: 269) cevabını verdi.
    Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum.
    “Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın! ” (Mâide: 101) âyetini okudu.
    Derken kafilesine ulaştık ve “Kafile içinde kimsen var mı? ” dedim.
    “Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür! ” (Kehf: 46) dedi.
    Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum.
    “Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey Yahya, Kitab’a kuvvetle tutun! ” (Nisâ: 125, 164; Meryem: 12) âyetlerini okudu.
    “Ey İbrahim, ey Musa, ey İsa! ” diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç “Buyur! ” diye çıkageldi. Onlara para verip,
    “Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın! ” (Kehf: 19) dedi.
    Yiyecek gelince bana,
    “Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için! ” (Hâqqa: 24) dedi.
    Çocuklara, “Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem! ” dedim. “Annemiz” dediler, “Ağzından Cenab-ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur’an’la konuşur.”

  • Kırıldım23.05.2007 - 02:42

    Kırıldım aşk'a ama onun haberi yok!
    Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor. Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum. İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..!

    Bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutmadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum.

    Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı. Belki de görmeyi istemek gerekiyordu. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..! Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar. Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır. Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..Sahi, becerebilir misin..?

    Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma. Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş, kafayı bulunca itiraf etti sonunda. Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil. Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında. Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum...

    Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor. Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana. Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda...Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi. Bu bir marifetse eğer, niye benim yanımda değilsin ki...?

    Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana. Gittin..belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım. Ayak uyduramadım yorgunluğuna. Dudaklarına, düşlerindeki öpüşü konduramadım. Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın dokunuşlarında kendini bulan. Ama en çok da imkansızın oldum, hırçınlığın, yirmi yaşın, gecikmişliğin...Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum. İnanamadığın, yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum. Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum. Aşk pazarında harcadığın mevsimler oldum, sessizce boşalan gözyaşların,birikmişliğin oldum. Son ses dinlediğin bir şarkının nakaratı oldum, dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin kelimeler, ister istemez yaşadığın talihsizlikler oldum. Yüreğindeki kadın ben olmak isterken, yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum. Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum. Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim. Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim..? Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda. Sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk...Kalbime henüz söylemedim gittiğini. Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum. Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum.

    Gittin...sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi. Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni. Ben alışkınım kendi yaralarımı kendim sarmaya. Asıl acı olan ve kanatan unutulmak aslında. Söylesene, unutulmak kime yakışıyor..? Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor..Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor. Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben, ki kırgınlığım aşka.Sen üstüne alındın...Bir kış güneşi ısıtırken bedenimi hayat seni çıkarttı karşıma. Sen “bitti” dediğinde yağmur yağıyordu, aşkın canı sıkıldı, seni aldı...
    yazan: Pelin ONAY
    seslendiren: Elif TUNCER