Insan,evren denilen butunun bir parcasidir,ki bu parca zaman ve mekanla sinirlandirilmistir. Insan kendini,dusunceleri ni,hislerini; bilincindeki yanilsamayla; butunden ayriymis gibi deneyimler. Bu yanilsama,bir hapishane gibidir; kisisel isteklerimizi kisitlar ve sevgimizi sadece cevremizdeki en yakin birkac kisiyle sinirlandirir. Yasam gorevimiz,sevgi cemberimizi genisleterek, tum yaratilani ve dogayi guzelligiyle kucaklayarak, kendimizi bu tutsakliktan/ hapishaneden kurtarmak olmalidir. Hickimse bunu butunuyle basaramaz,ancak bunu basarmak icin gosterilen caba,ozgurlugun ve icsel guvenligin bir parcasidir.
En büyük mutsuzluk yalnızlıktır. Bu o kadar doğrudur ki, en eksikiz avuntu olan din, seni hayal kırıklığına uğratmayacak bir arkadaş - Tanrı- bulmaktan başka bir şey değildir. Dua etmek, bir arkaşınla oldugun zaman yaptığın gibi, içini dökmektir. Çalışmak da dua etmek gibidir, çünkü en iyi anlamıyla seni kazıklamayacak bir şeyle ilgi kurmanı sağlar. Öyleyse hayatın bütün sorunu şudur: yalnızlıktan nasıl kurtulmalı, başkalarıyla nasıl ilişki kurmalı. İnanların sürekli olarak evliliğin, babalığın, dostluğun peşinde olmalarını böyle açıklayabiliriz. Çünkü bu ilişkiler mutluluğu sağlayabilir!
Ama bir başkasıyka ilişki kurmanın yalnızlıktan neden daha iyi olduğu anlaşılmaz bir şeydir. Belki de bir hayaldir bu, çünkü insan, çoğu zaman, tek başına da pekala mutlu olabilir. İnsanın arada bir oturup iki kadeh atacağı bir içki arkadaşı olması, başkalarında aradığımız şey bizde olduğu sürece, hiç de kötü bir şey değildir. İşin anlaşılmayan yanı, neden kendi başımıza içip düşüncelere dalamayışımız, kendimizi neden ancak başkalarının aracılığı ile bulabilişimizdir.
'Gizlice en çok korkulan şey hep gerçekleşir sonunda. Yazıyorum: Ey, Sen, acı. Peki sonra? Bütün gerekli olan, biraz cesaret. Acı ne kadar ortaya çıkar ve kesinleşirse, yaşam iç güdüsü o kadar ağır basıyor ve intihar düş,üncesi zayıflıyor. Kolay sanmıştım ilk düşündüğümde. Zayır kadınlar yapmıştı bu işi. Alçakgönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil. Tiksiniyorum bütün bunlardan. Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım.'
KÖR KUYUDA OLSAK BİLE... Günlerden bir gün köylerden birinde,adamın birinin eşeği kuyunun birine düşmüş. Niye, nasıl diye sormayın eşek bu. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvranmış anırmış Sesini duyan sahibigelip bakmış ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde inliyor. Üstelik yaralı.
Adam hemen köylüleri yardıma çağırmış. Ne yapılabilecekleri hakkındaki konuşmalar havada kalmış. Sonunda kurtarmaya değmeyeceğine, kuyuyu toprakla örtmeye karar vermişler. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atmaya başlamışlar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları her seferinde silkinerek dibe dökmüş. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde biraz daha yükselmiş ve sonunda yukarı kadar çıkmış. Köylüler ağızları açık bakakalmış. Hayat bazen bizim de üzerimize yüklenir. Üstümüzü toztoprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunların üstesinden sızlanarak değil, SİLKİNEREK geliriz. KÖR KUYUDA OLSAK BİLE...
Aşkla şiir arasında gizli bir bağ vardır; çünkü her ikisi de, kimle olursa olsun, konuşmak, anlaşmak, ona içini açmak isteğidir. Yerini başka bir şeyin alamayacağı dizginlenemez bir istektir bu. Şarap da buna benzeyen düzmece bir durum yaratır; gerçekten de, sarhoşların durmadan konuşmaları bunun bir kanıtı değil midir?
Bir zamanlar Henry Miller diye bir yazarın kitabını okumuş idim. Kitabın adı “Hatırlamayı Hatırlamak” idi. Çok enteresan bir kitap değil di, öyle ki daha sonra bu yazara ait başka bir kitap okuma heyecanı bile hissedemedim. Kitabı okumaya başlarken kitabın adına dair (bence en ilginç tarafı kitabın adı idi çünkü) doneleri toplayabileceğimi sanıyordum. Kısa bir okuma serüveninin sonunda hiç de toplayamadığım donelerin kitabın en son birkaç sayfasına sıkışmış olduğunu gördüm. O zaman fark ettim ki, hatırlamayı hatırlamak gerçekten de doğru ve güzel bir bakış açısı ile çok da faydalı bir şey olabilir.
Unuttuğumuz ne çok şey var farkında mısınız? Günlük hayatımız o kadar karmaşık ki, bu karmaşanın bize kendimizi unutturduğunu fark ettim en başta. Sonra düşündüm ben neleri hatırlamayı seviyorum, neleri unuttuğum için devinimlerim ruhuma, yüreğime ilişemiyor...
Mesela güneşe bakmayı onu sevmeyi unutuyorum, gökyüzüne bakmayı, bulutları seyretmeyi,ayı, yıldızları unutuyorum, sokaktaki hayvanlarla sohbet etmeyi, onlara yemek vermeyi, onları sevmeyi unutuyorum, ağaçları sevmeyi unutuyorum gibi başladı, hatırlatmak istediklerim kendime. Buradan yola çıkarak insanlarımı hatırlamaya başladım. Onların var olduğu hali hatırlatmaya başladım kendime ki, işte bu en değerli hatırlayışlardan biri oluverdi.
Öyleki onları hatırlamak ve bundan dolayı çoşmak, sevginin ta kendisiydi.......
Selam olsun tüm hatırladıklarıma, doğru yanlış, iyi kötü, acı mutlu.........
Insan,evren denilen butunun bir parcasidir,ki bu parca zaman ve mekanla sinirlandirilmistir.
Insan kendini,dusunceleri ni,hislerini; bilincindeki yanilsamayla; butunden ayriymis gibi deneyimler.
Bu yanilsama,bir hapishane gibidir; kisisel isteklerimizi kisitlar ve sevgimizi sadece cevremizdeki en yakin birkac kisiyle sinirlandirir.
Yasam gorevimiz,sevgi cemberimizi genisleterek, tum yaratilani ve dogayi guzelligiyle kucaklayarak, kendimizi bu tutsakliktan/ hapishaneden kurtarmak olmalidir.
Hickimse bunu butunuyle basaramaz,ancak bunu basarmak icin gosterilen caba,ozgurlugun ve icsel guvenligin bir parcasidir.
Albert Einstein
ahhhhhhhhh mine-l aşk
bana sevgili-m kelimesinin anlamını öğreten
sen misin?
En büyük mutsuzluk yalnızlıktır. Bu o kadar doğrudur ki, en eksikiz avuntu olan din, seni hayal kırıklığına uğratmayacak bir arkadaş - Tanrı- bulmaktan başka bir şey değildir. Dua etmek, bir arkaşınla oldugun zaman yaptığın gibi, içini dökmektir. Çalışmak da dua etmek gibidir, çünkü en iyi anlamıyla seni kazıklamayacak bir şeyle ilgi kurmanı sağlar. Öyleyse hayatın bütün sorunu şudur: yalnızlıktan nasıl kurtulmalı, başkalarıyla nasıl ilişki kurmalı. İnanların sürekli olarak evliliğin, babalığın, dostluğun peşinde olmalarını böyle açıklayabiliriz. Çünkü bu ilişkiler mutluluğu sağlayabilir!
Ama bir başkasıyka ilişki kurmanın yalnızlıktan neden daha iyi olduğu anlaşılmaz bir şeydir. Belki de bir hayaldir bu, çünkü insan, çoğu zaman, tek başına da pekala mutlu olabilir. İnsanın arada bir oturup iki kadeh atacağı bir içki arkadaşı olması, başkalarında aradığımız şey bizde olduğu sürece, hiç de kötü bir şey değildir. İşin anlaşılmayan yanı, neden kendi başımıza içip düşüncelere dalamayışımız, kendimizi neden ancak başkalarının aracılığı ile bulabilişimizdir.
Yaşama Uğraşı/ Cesare Pavese
'Gizlice en çok korkulan şey hep gerçekleşir sonunda.
Yazıyorum: Ey, Sen, acı.
Peki sonra? Bütün gerekli olan, biraz cesaret. Acı ne kadar ortaya çıkar ve kesinleşirse, yaşam iç güdüsü o kadar ağır basıyor ve intihar düş,üncesi zayıflıyor.
Kolay sanmıştım ilk düşündüğümde. Zayır kadınlar yapmıştı bu işi. Alçakgönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil. Tiksiniyorum bütün bunlardan.
Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım.'
Yaşama Uğraşı/Cesare Pavese
KÖR KUYUDA OLSAK BİLE...
Günlerden bir gün köylerden birinde,adamın birinin eşeği kuyunun
birine düşmüş. Niye, nasıl diye sormayın eşek bu.
Hayvancık saatlerce acı içinde kıvranmış anırmış Sesini duyan sahibigelip bakmış ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde inliyor. Üstelik yaralı.
Adam hemen köylüleri yardıma çağırmış.
Ne yapılabilecekleri hakkındaki konuşmalar havada kalmış. Sonunda kurtarmaya
değmeyeceğine, kuyuyu toprakla örtmeye karar vermişler.
Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine
toprak atmaya başlamışlar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları
her seferinde silkinerek dibe dökmüş. Ayaklarının altına aldığı toprak
sayesinde
biraz daha yükselmiş ve sonunda yukarı kadar çıkmış.
Köylüler ağızları açık bakakalmış.
Hayat bazen bizim de üzerimize yüklenir. Üstümüzü toztoprakla
örtmeye çalışanlar çok olur. Bunların üstesinden
sızlanarak
değil,
SİLKİNEREK geliriz.
KÖR KUYUDA OLSAK BİLE...
Bazen esiyorlar işte bir yerlerden
Elimdeki her kitaptan
Milyonlarca tını toplayıp deliriyorum...
Bazen de esiyorlar bir yerlerden
Yaşadığım her andan
Milyonlarca haz toplayıp deliriyorum
Bazen de işte esiyorlar ya biryerlerden
Hİç bir şeye tınmayıp
Kaskatı kesiliyorum
Ahh bazen donuk, bazen güleç, bazen çatlak, bazen deli oluyorummmm
Günleri değil, anları hatırlarız..
Cesare Pavese / Yaşama Uğraşı
Hayat yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktır. Kendi gerçek durumumuzu gördüğümüz zaman bunun yazgımıza uyduğunu anlar, huzura kavuşuruz..
Cesare Pavese / Yaşama Uğraşı
Aşkla şiir arasında gizli bir bağ vardır; çünkü her ikisi de, kimle olursa olsun, konuşmak, anlaşmak, ona içini açmak isteğidir. Yerini başka bir şeyin alamayacağı dizginlenemez bir istektir bu. Şarap da buna benzeyen düzmece bir durum yaratır; gerçekten de, sarhoşların durmadan konuşmaları bunun bir kanıtı değil midir?
Cesare Pavese/ Yaşama Uğraşı
Bir zamanlar Henry Miller diye bir yazarın kitabını okumuş idim. Kitabın adı “Hatırlamayı Hatırlamak” idi. Çok enteresan bir kitap değil di, öyle ki daha sonra bu yazara ait başka bir kitap okuma heyecanı bile hissedemedim. Kitabı okumaya başlarken kitabın adına dair (bence en ilginç tarafı kitabın adı idi çünkü) doneleri toplayabileceğimi sanıyordum. Kısa bir okuma serüveninin sonunda hiç de toplayamadığım donelerin kitabın en son birkaç sayfasına sıkışmış olduğunu gördüm. O zaman fark ettim ki, hatırlamayı hatırlamak gerçekten de doğru ve güzel bir bakış açısı ile çok da faydalı bir şey olabilir.
Unuttuğumuz ne çok şey var farkında mısınız? Günlük hayatımız o kadar karmaşık ki, bu karmaşanın bize kendimizi unutturduğunu fark ettim en başta. Sonra düşündüm ben neleri hatırlamayı seviyorum, neleri unuttuğum için devinimlerim ruhuma, yüreğime ilişemiyor...
Mesela güneşe bakmayı onu sevmeyi unutuyorum, gökyüzüne bakmayı, bulutları seyretmeyi,ayı, yıldızları unutuyorum, sokaktaki hayvanlarla sohbet etmeyi, onlara yemek vermeyi, onları sevmeyi unutuyorum, ağaçları sevmeyi unutuyorum gibi başladı, hatırlatmak istediklerim kendime. Buradan yola çıkarak insanlarımı hatırlamaya başladım. Onların var olduğu hali hatırlatmaya başladım kendime ki, işte bu en değerli hatırlayışlardan biri oluverdi.
Öyleki onları hatırlamak ve bundan dolayı çoşmak, sevginin ta kendisiydi.......
Selam olsun tüm hatırladıklarıma, doğru yanlış, iyi kötü, acı mutlu.........