Anadolu bozkırından, Çorum’un bir köyünden Hasanoğlan’a öğrenci olarak gelen Ali Çuhadar. Köyünden okula yeni gelmiş. Öğretmeni ona basımevinin sobasını yakma görevi vermiş. Yakıt kömürdür. Ali, köyünde tezek, odun yakardı. Kömürü öğretmeni anlatmıştı ama, nasıl yakılacağını bilmiyordu. İşin acemisi çocuk, kömürü sobaya doldurur, altından kibriti çakar, kömür bir türlü yanmaz. Bir kutu kibrit biter, ama çocuk sobayı yakamaz. Odada bulunan orta yaşlı bir adam küçük Ali’yi izlemektedir. - Oğlum, sobayı yakamadın. Beraber yakalım mı? Ali, soba yakma işini kendisine görev olarak veren öğretmenine mahcup olmamalıydı. Odadaki adamın önerisi canına minnet oldu. Kömürü birlikte boşalttılar. - Bak oğlum, şu köşede tahta parçaları var, onları getir. Orada keser var, onu da getir. İstenenleri getirdim. Tahtaları birlikte kırdık. Sobaya yerleştirdik. Aralarına kağıt koyduk. - Haydi şimdi yak, dedi. Verdiği kibriti çaktım, kağıtlar anında tutuştu. - Nerelisin? - Çorumluyum, amca. - Kızlar da geldi mi? - Gelmedi amca. Odunlar iyice tutuştu. Soba küreğini aldı, gözüme bakarak bir kürek kömürü sobaya koydu. Beklerken, bana okula ve bana dair başka sorular da sordu. - Haydi, bir kürek de sen at bakalım, dedi. Soba yanmıştı. Bana yardım eden amca artık gitse, iyi olur, diye düşünüyordum. Tam o sırada, bana görev veren öğretmenim içeri geldi. Amcayı görünce hemen hazır ola geçti. Şaşırdım kaldım doğrusu. Amca “Allaha ısmarladık! ” diyerek elimi sıktı. O, daha pek uzaklaşmadan öğretmenimin ceketini tuttum, yavaşça: - Bu amca kim?” diye sordum. - Hasan Ali Yücel, oğlum. Milli Eğitim Bakanımız. Okulumuzu ziyarete gelmiş. Kibirsiz, alçak gönüllü, davranışları içten adam işte böyle olur. Tam bir halk adamıydı Yücel. Baba adamdı. Bu olayı, anlatan ve anlatırken de bizzat yaşayan Mehmet Şener, Yücel’e dair konuşmasına şöyle devam etti: Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel, Aksu’ya da geldi. Okulu gezip görmesi bittikten, gerekli denetimleri tamamladıktan sonra, bizleri idare binasının önünde topladılar. Hepimize hitaben güzel bir konuşma yaptı. Çeşitli nasihatlerde bulundu, bilgece sözler söyledi. Ayrılmadan önce bize son sözü şu oldu: - “HEDEF GÜNEŞE VARMAK DEĞİL, GÜNEŞ OLMAK” Kendisi güneş olmuş, bizlere güneş olmayı hedef göstermiş aydınlık insan Hasan Ali Yücel.
Özellikle tasavvuf ekolü tevekkül ve sabır kavramlarını tahrif etmiştir. Tevekkülün “gassâl önünde meyyit” benzetmesiyle açıklanması tasavvuf literatüründe geniş kabul görmüş, Gazzâlî de bunu tevekkülün en yüksek derecesi diye nitelemiştir. Yunus'un "vurana elsiz gerek, sövene dilsiz gerek" anlayışı tamamen Kur'an'a aykırıdır. Bilakis Kur'an zulme karşı direnmeyi ve misliyle mukabele etmeyi emreder (?Nisa 148, Nahl 126, Bakara 190, Hac 39). Yine israiliyat ürünü Mehdi/Mesih inancı için merhum Aliya, müslümanların tembelliğinin adıdır der. Aynı şekilde "beni Sen saptırdın" diyen şeytanın inancı olan" alınyazısı/kadercilik inancı malesef akide olarak kabul edilmiş ve imanın şartlarına yerleştirilmiştir. Oysa bu inanç da Kur'an'a aykırıdır ve müslümanların tembelliğinin diğer adıdır. Tevekkül; "Yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın (?Hud 6)" ayetini yanlış anlayan mutasavvuflar gibi yan gelip yatmak değil, rızkı için çalışmak, üretmek, gayret göstermektir. Tarlayı temizlemek, ekmek, sulamak, ilaçlamak, velhasılı üstüne düşen herşeyi yaptıktan sonra hasadın bereketini Allah'a bırakmaktır. Unutulmamalıdır ki; Allah kimseye torpil geçmez. Denizde dua eden değil yüzme bilen kurtulur. Dua eden değil; bilim, fen, teknoloji, sanayi üreten topluluklar refah bulur, güçlü olur.
“HEDEF GÜNEŞE VARMAK DEĞİL,GÜNEŞ OLMAK”
Anadolu bozkırından, Çorum’un bir köyünden Hasanoğlan’a öğrenci olarak gelen Ali Çuhadar. Köyünden okula yeni gelmiş. Öğretmeni ona basımevinin sobasını yakma görevi vermiş. Yakıt kömürdür. Ali, köyünde tezek, odun yakardı. Kömürü öğretmeni anlatmıştı ama, nasıl yakılacağını bilmiyordu.
İşin acemisi çocuk, kömürü sobaya doldurur, altından kibriti çakar, kömür bir türlü yanmaz. Bir kutu kibrit biter, ama çocuk sobayı yakamaz. Odada bulunan orta yaşlı bir adam küçük Ali’yi izlemektedir.
- Oğlum, sobayı yakamadın. Beraber yakalım mı?
Ali, soba yakma işini kendisine görev olarak veren öğretmenine mahcup olmamalıydı. Odadaki adamın önerisi canına minnet oldu. Kömürü birlikte boşalttılar.
- Bak oğlum, şu köşede tahta parçaları var, onları getir. Orada keser var, onu da getir.
İstenenleri getirdim. Tahtaları birlikte kırdık. Sobaya yerleştirdik. Aralarına kağıt koyduk.
- Haydi şimdi yak, dedi.
Verdiği kibriti çaktım, kağıtlar anında tutuştu.
- Nerelisin?
- Çorumluyum, amca.
- Kızlar da geldi mi?
- Gelmedi amca.
Odunlar iyice tutuştu. Soba küreğini aldı, gözüme bakarak bir kürek kömürü sobaya koydu. Beklerken, bana okula ve bana dair başka sorular da sordu.
- Haydi, bir kürek de sen at bakalım, dedi.
Soba yanmıştı. Bana yardım eden amca artık gitse, iyi olur, diye düşünüyordum. Tam o sırada, bana görev veren öğretmenim içeri geldi. Amcayı görünce hemen hazır ola geçti. Şaşırdım kaldım doğrusu. Amca “Allaha ısmarladık! ” diyerek elimi sıktı. O, daha pek uzaklaşmadan öğretmenimin ceketini tuttum, yavaşça:
- Bu amca kim?” diye sordum.
- Hasan Ali Yücel, oğlum. Milli Eğitim Bakanımız. Okulumuzu ziyarete gelmiş.
Kibirsiz, alçak gönüllü, davranışları içten adam işte böyle olur. Tam bir halk adamıydı Yücel. Baba adamdı.
Bu olayı, anlatan ve anlatırken de bizzat yaşayan Mehmet Şener, Yücel’e dair konuşmasına şöyle devam etti:
Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel, Aksu’ya da geldi. Okulu gezip görmesi bittikten, gerekli denetimleri tamamladıktan sonra, bizleri idare binasının önünde topladılar. Hepimize hitaben güzel bir konuşma yaptı. Çeşitli nasihatlerde bulundu, bilgece sözler söyledi. Ayrılmadan önce bize son sözü şu oldu:
- “HEDEF GÜNEŞE VARMAK DEĞİL, GÜNEŞ OLMAK”
Kendisi güneş olmuş, bizlere güneş olmayı hedef göstermiş aydınlık insan Hasan Ali Yücel.
Böyle Yaşayanlar Ölmez ki!
Sağlık en büyük mutluluk...
Sevgin yüreğimde al da öyle git.
Gönlünü karalar bağlayan bilir,
Yüzü, gülen gözü, ağlayan bilir,
Dışı, suskun içi, çağlayan bilir,
Sabır, sığınağı çaresizliğin.
Her çıkmaza düşen bir liman arar,
Derde şifa değil, ne yara sarar,
Züğürdü teselli etmeye yarar,
Sabır, sığınağı çaresizliğin.
Susar, zayıf olan; korkar zulümden,
Kalbinden geçeni dökmez dilinden,
Bir tas suda boğar gelse elinden,
Sabır, sığınağı çaresizliğin...
Özcan İŞLER
Özellikle tasavvuf ekolü tevekkül ve sabır kavramlarını tahrif etmiştir. Tevekkülün “gassâl önünde meyyit” benzetmesiyle açıklanması tasavvuf literatüründe geniş kabul görmüş, Gazzâlî de bunu tevekkülün en yüksek derecesi diye nitelemiştir.
Yunus'un "vurana elsiz gerek, sövene dilsiz gerek" anlayışı tamamen Kur'an'a aykırıdır. Bilakis Kur'an zulme karşı direnmeyi ve misliyle mukabele etmeyi emreder (?Nisa 148, Nahl 126, Bakara 190, Hac 39).
Yine israiliyat ürünü Mehdi/Mesih inancı için merhum Aliya, müslümanların tembelliğinin adıdır der.
Aynı şekilde "beni Sen saptırdın" diyen şeytanın inancı olan" alınyazısı/kadercilik inancı malesef akide olarak kabul edilmiş ve imanın şartlarına yerleştirilmiştir. Oysa bu inanç da Kur'an'a aykırıdır ve müslümanların tembelliğinin diğer adıdır.
Tevekkül; "Yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın (?Hud 6)" ayetini yanlış anlayan mutasavvuflar gibi yan gelip yatmak değil, rızkı için çalışmak, üretmek, gayret göstermektir. Tarlayı temizlemek, ekmek, sulamak, ilaçlamak, velhasılı üstüne düşen herşeyi yaptıktan sonra hasadın bereketini Allah'a bırakmaktır.
Unutulmamalıdır ki; Allah kimseye torpil geçmez. Denizde dua eden değil yüzme bilen kurtulur. Dua eden değil; bilim, fen, teknoloji, sanayi üreten topluluklar refah bulur, güçlü olur.
NAMAZ
Af, aman harici laflar hoş olmaz,
Metafizik soluk almaktır, namaz.
Umutla açılmış eller boş kalmaz,
Metafizik soluk almaktır, namaz.
Özcan İŞLER
18 Temmuz 2021 Yeşilada
Bedenden öncedir, aklın abdesti,
Ha bozuk bir iman ha kırık desdi.
Gönlüne bir meltem, estiyse esti,
Metafizik soluk almaktır, namaz...
Özcan İŞLER
18 Temmuz 2021 Yeşilada
Ruhu olan sözler, dualar bulmak,
Halini arz etmek O'nunla olmak,
Ebedi baharda bir güçle dolmak,
Metafizik soluk almaktır, namaz.