Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Melsa Koç
Melsa Koç

SANMASINLAR YIKILDIK, SANMASINLAR ÇÖKTÜK, BİR BAŞKA BAHAR İÇİN SADECE YAPRAK DÖKTÜK.

  • Işık28.09.2007 - 12:21

    Günlerden bir gün Nasrettin Hoca iğnesini kaybeder. İğnesini evin avlusunda aramaya başlar. Fakat onca zaman aramasına rağmen iğne bulunamaz. Komşusu iğneyi nerde düşürdüğünü sorar. Hoca kendinden emin cevap verir: “Ahırda! ” hayretler içinde kalan komşusu, “ Ahırda kaybettiğini ahırda aramalısın! ” der. Nasrettin Hoca cevap verir: “ Ama avlu daha aydınlık ”
    Buradaki derin anlam
    Kaybettiğiniz şeyi niye ararsınız? Elbette bulmak için, değil mi? Bulunca onu aramaktan vazgeçersiniz; böylece arayışınız biter. Peki ya size arama eyleminin kendisi güzel ve anlamlı geliyorsa? yani bizzat arama eyleminin kendisi aradığınız şeyse? İşte Nasrettin Hoca nın da fısıldadığı bu: iğneyi aramıyorum ki onu düşürdüğüm yere bakayım. Benim için önemli olan aydınlıkta olmak, ışıkta kalmak. Bu yüzden avluda arıyorum. Onun önce ve öncelikle aradığı iğne değil, ışıktır. Ve işte avluda yeterince ışık vardır.

  • yaşam26.09.2007 - 16:40

    İş yaşamında önemli yerlere gelmiş bir grup eski mezun arkadaş grubu üniversitedeki hocalarından birini ziyarete gitmiş. Çeşitli konular konuşulduktan sonra sohbet, isin yarattığı strese ve hayatın zorluklarına gelmiş.
    Yaşlı üniversite hocası ziyaretçilerine kahve ikram etmek üzere mutfağa gitmiş ve değişik boy, renk ve kalitede birçok fincanın bulunduğu bir tepsiyle geri dönmüş. Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanları ve kahve termosunu masaya koyup kahvelerini oradan almalarını söylemiş.
    Tüm eski öğrenciler kahvelerini alıp koltuklarına döndüğünde hocaları onlara sunu söylemiş:
    'Farkına vardınız mi bilmem, zarif görünümlü, güzel, pahalı fincanların hepsi alındı, masada yalnızca ucuz ve basit görünümlü fincanlar kaldı. Elbette ki kendiniz için en güzelini istemek ve onu almak çok normal ama işte bu demin bahsettiğiniz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin istediği fincan değil, kahve iken, bilinçli olarak her biriniz birbirinizin aldığı fincanları gözleyerek daha iyi olan fincanları almaya uğraştınız. Yaşam kahveyse, iş, para ve mevki fincandır. Bunlar yalnızca Yaşam'ı tutmaya yarayan araçlardır, ama Yaşam'ın kalitesi bunlara göre değişmez. Bazen yalnızca fincana odaklanarak, içindeki kahvenin zevkini çıkarmayı unutabiliyoruz.'

  • zaman23.09.2007 - 13:51

    Her rüzgar savuracak bir toz bulur,
    Her hayat yaşanacak bir can bulur,
    Her umut gerçekleşecek bir düş bulur,
    Bulunmayacak tek şey GİDEN ZAMANDIR.

  • ruh23.09.2007 - 13:38

    BİRİNCİ EŞİMİZ RUHUMUZ

    Bir zamanlar büyük ve güçlü bir sultan varmış, muktedir sultanın dört eşi varmış. Sultan en çok dördüncü eşini sever, ona özen gösterir, bir dediğini iki etmezmiş.

    Bu en çok sevdiği eşi günün her saatinde yanında, gözünün önündeymiş, sultan ondan ayrılmayı aklının ucundan geçirmezmiş. Yüreği ve merhameti geniş olan sultan, üçüncü eşini de severmiş. Ancak nedense bu eşinin günün birinde kendisini terk edebileceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır, üzerine titrermiş. Öyle de olsa, ona sahip olduğu için gurur duyar, başkalarına tanıtmaktan özel bir zevk alırmış.
    Her sözü ferman olan sultanın ikinci eşine olan sevgisi ve ilgisi de az değilmiş. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, ne zaman bir derdi olsa daima yanında olur, ona destek verirmiş. Birinci ve ikinci eşinin kendilerine özgü özellikleri var; ama sultan en çok kendini üçüncü eşinin yanında huzurlu ve güvende hissedermiş.
    Sarayın kraliçesi, hanım sultan olan kudretli hükümdarın birinci eşiymiş. Onu en çok seven, karşılık beklemeden sadakat gösteren, sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen sultan, birinci eşiyle pek ilgilenmezmiş. Farkında olup olmadığı bile kuşkuluymuş. Oysa o da hep yanında dolaşır, gölgesi gibi bir an olsun sultanı yalnız bırakmazmış.
    Her ölümlü (fani) gibi sultanın da bir gün vadesi dolmuş, artık dünyada yiyeceği lokma, alıp vereceği nefes kalmamış. Ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Kesin olarak öleceğini anlamış. Öldükten sonra yapayalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş.
    En çok sevdiği dördüncü eşine, ölüm yolculuğunda kendine eşlik edip etmeyeceğini sormuş. Aldığı cevap kalbine bıçak gibi saplanmış. Herkesten çok sevdiği, üzerinde titrediği eşi kısa ve net olarak, 'Hükümdarım, mümkün değil.' diye cevap vermiş. Üzülmüş, sarsılmış ama yine de ümidini yitirmeden üçüncü eşine sormuş: 'Hayatım boyunca seni sevdim, sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin? ' Üçüncü eşi de, hiç tereddüt etmeden, 'Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim.' diye cevaplamış. Sultan adeta yıkılmış, ölüm acısı gibi bir acının ta kalbine saplandığını hissetmiş. Çarnaçar ikinci eşine dönmüş ve, 'Her zaman yanımda oldun, beni hiç yalnız bırakmadın, ne zaman yardım istesem elini uzattın, kendimi senin yanında hep güvende hissettim, ölüyorum. Tek başıma bu yolculuğa çıkmak istemiyorum, bana eşlik eder misin? ' İkinci eşinden de şu cevabı almış: 'İsterdim; ama bu konuda sana yardımcı olamam. Senin için yapabileceğim tek şey, sana mezara kadar eşlik etmektir. Senin için yas tutacağımdan da emin olabilirsin; ama elimden başka şey gelmez! '
    İlk üç eşine karşı hayatı boyunca cömert davranan, sevgisini, ilgisini hiç eksik etmeyen sultanın durumunu, uğradığı derin hayal kırıklığını tahmin edebiliriz. Aklına birinci eşi gelmiş; ama ona sormamış. Hem üç eşinden aldığı olumsuz cevaplardan hem de zaten ömrü boyunca ona gerektiği, hak ettiği ilgiyi göstermediğinden ona sormaya cesaret edememiş. Ama birinci eşi her şeyin farkında, ilk üç eşten aldığı cevapları duymuş. Yatağının ucuna ilişmiş, büyük bir sevgi ve metanetle, 'Sultanım, ben yanındayım, nereye gidersen git seninle olurum, seni takip ederim.' demiş. Sultan, çok şaşırmış, üzülmüş, içini derin bir pişmanlık duygusu kaplamış. Yakınarak ve utanarak: 'Keşke bir şansım daha olsaydı, sana hakkını verirdim.' demiş.
    Gerçek hayatta hepimiz dört eşi olan bir sultanız: Dördüncü eşimiz bedenimizdir; güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir. Üçüncü eşimiz sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür. Ölür ölmez başkalarının eline geçer. İkinci eş ailemiz ve dostlarımızdır. Tüm sorunlarımızı onlarla paylaşırız, ölünce bizim için gözyaşı dökerler; ama bizimle ahirete gelmezler. Birinci eşimiz ise ruhumuzdur. Kıssadaki sultan gibi gafillerden isek onu ömrümüz boyunca ihmal ederiz.

  • arkadaşlık21.09.2007 - 17:54

    ARKADAŞLIK BU İŞTE

    Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve
    - Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?
    Delirdin mi? der gibi baktı teğmen
    -Gitmeye değer mi? . Arkadaşın delik deşik olmuş... Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın
    -Asker ısrar etti ve teğmen 'Peki' dedi. 'Git o zaman.'
    İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü.. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü:
    - Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bu zaten ölmüş.
    - Değdi teğmenim. dedi asker
    -Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun? .
    -Gene de değdi komutanım.. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için.. Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:
    Geleceğini biliyordum! .. demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum! ..
    Kalbimizde 'Arkadaşlık' adında bir mucize var. Nasıl olduğunu veya nasıl başladığını anlamazsınız. Ama bu özel armağanı bilirsiniz ve arkadaşlığın Allah’ın en büyük armağanı olduğunu anlarsınız. Gerçekten de arkadaşlar çok nadide mücevherlerdir. Sizi gülümsetip başarmanız için cesaret verirler. Sizi dinlerler ve kalplerini size açmak isterler...

  • başarı21.09.2007 - 17:36

    BAŞARININ SIRRI

    Usta'ya başarısının sırrını sormuşlar
    -İki kelime demiş:
    Doğru kararlar.
    Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar
    -Tek kelime demiş
    Tecrübe.
    İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş?
    Usta derin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş:
    -Yanlış kararlar!

  • insanı tanıma sanatı17.09.2007 - 10:56

    İNSANLARI TANIMANIN YOLU

    Adamın biri kumsalda yürürken ayağı eski bir lambaya takılmış, adam lambayı kumların içinden çıkarmış. 'Niye olmasın, belki bunun da içinden cin çıkar' deyip ovalamış lambayı, gerçekten de koca bir cin çıkmış lambadan. Adam çok şaşırmış, cin baslamış konuşmaya 'Tamam, tamam. Beni lambadan kurtardın vs vs vs...' 'Bu, bu ay içinde dördüncü çıkarılışım ve bu işten sıkılmaya başladım bu yüzden 3 dileği unut. Sadece 1 dilek hakkın var! ' Adam oturmuş ve bir süre düşünmüş ve 'Her zaman Hawaii'ye gitmek istedim ama uçaktan korkarım ve deniz beni çok kötü tutar.Benim için Hawaii'ye bir köprü yap böylece arabayla oraya gidebileyim' demis. Cin gülmüş ve 'Bu imkansiz. Bu işin lojistiğini düşün! Köprünün ayakları nasıl Pasifik'in dibine ulaşabilir? Ne kadar beton gerektiğini, ne kadar çelik gerektiğini düşün Hayır, başka bir dilek düşün' demiş Adam tamam demiş ve gerçekten güzel bir dilek düşünmeye başlamış. En sonunda' Ben bu insanları hiç anlamıyorum. Kendime dost seçiyorum, çok bağlanıyorum, selamı kesiyor. Birini çok seviyorum beni severken sevmez oluyor. Birine güveniyorum önce o aldatıyor. Birine dostluk elimi uzatıyorum, beni düşman sanıyor. kime meramımı anlatsam beni ya anlamıyor ya da yanlış anlıyor. Bana insanları tanımanın yolunu öğret.'

    Cin: 'Köprü iki şeritli mi olsun dört şeritli mi? ' diye yanıt vermiş adama.

  • mutluluk17.09.2007 - 10:44

    MUTLULUK NERDE?


    İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş.. Hep şikayetçi hep bıkkınmış...
    Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler.
    ' Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler' diyerek
    başlamışlar tartışmaya. Sorun büyükmüş.
    Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü. Kimisi
    ' Everest'in tepesine saklayalım ' demiş, kimisi
    ' Atlas Okyanusu'nun dibine' demiş.
    'Taç Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan
    odası,dondurma külahı,sigara paketi, lale bahçesi... '
    Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
    Derken meleklerden biri ' İÇLERİNE SAKLAYALIM ' demiş.
    ' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak'
    İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
    Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü...
    Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk.
    Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde......

    Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun.

  • necip fazıl kısakürek12.09.2007 - 13:07

    YAKINLIK

    İnsan, yaklaştıkça yaklaştığından ayrı;
    Belli ki; yakınımız yoktur Allah 'tan gayrı...
    Necip Fazıl Kısakürek

  • papatya falı11.09.2007 - 16:51

    PAPATYA
    Ben bağlardan bahçelerden ziyade
    Emeksiz topraklardan gelirim
    Sevdalı parmaklar koparır beni;
    Ben sevdalı parmaklarda ölürüm
    Yolma yaprağımı insanoğlu
    Gelecek gelmeyecek,sevecek sevmeyecek
    Bir zavallı çiçek bunları nerden bilecek.