Ne istiyorsunuz? (SINIRSIZ GÜÇ KİTABINDAN) En önemli nokta yapabilecekleriniz üzerine hiçbir kısıt koymamanızdır. Anahtarınız da modelleme gücüdür. Taklitle, kusursuzluğa ulaşılabilir. Diğerleri bir şeyler yapıyorlarsa, örneğin; ateş üzerinde yürüyorlarsa, bu kişilerin yaptıklarını aynen modelleyerek, aynı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Modelleme nasıl yapılır? Öncelikle, aynı eylemleri yaptığınız zaman, aynı sonuçlara ulaşacağınız gerçeğini fark etmelisiniz. Bir kişinin iç ve dış eylemlerini aynen taklit edebilirseniz; siz de aynı sonuca ulaşabilirsiniz. Bir şeyi yapabileceğinize inanır ya da inanmazsanız; her iki durumda da haklısınız. Kişiler tembel değildir.Sadece, kendilerine esin kaynağı oluşturacak kadar güçlü amaçları yoktur. En uygun fizyolojinizle yoğunlaşarak, inançlarınız aracılığıyla kendi kendinizi bir düzene sokarsanız; kolektif bilince ulaşmanın bir yolunu bulabilirsiniz. Beyin, tanımlanmış bir hedefe sahip olduğunda; amacına ulaşıncaya kadar yoğunlaşmakta, yönlenmekte; tekrar yoğunlaşmakta ve tekrar yönlenmektedir. Tanımlanmış bir hedefi yoksa beynin enerjisi boşa harcanmaktadır. Bildiğiniz gibi sislerin içinde ne yöne gideceğini şaşıran çok sayıda insan vardır. Bir o yöne, bir bu yöne gidip dururlar. Onlar sadece bir yönden diğer yöne kaymaya çalışmaktadırlar. Yani aşağı doğru giderken, yukarı doğru gitmenin planlarını yapmaktadırlar. Problemleri basittir, ne istediklerini bilmiyorlardır. Ne olduğunu bilmeden hedefi vuramazsınız. Bu bölümde sizden hayal etmenizi istiyorum. Fakat burada önemli olan bütün yoğunluğunuzu hayalinize vermenizdir. Bu bölümde sadece okumakla iyi şeyler yapmanız mümkün değildir. Elinize bir kağıt kalem alarak ya da alışıksanız bilgisayar başına geçerek, biraz sonra anlatılacak amaç belirleme sürecinin 12 adımını yazarak, uygulamaya doğru ilk adımı atmalısınız. Öncelikle ne olmak istediğinizi, bununla ilgili fikirlerinizi oluşturmak için en az bir saat harcamayı planlayın. Bu sizin şimdiye kadar harcadığınız en değerli bir saat olabilir.Diğer bir deyimle yaşamınız boyunca seyahat etmek istediğiniz yolun haritasını çıkaracaksınız. Nereye gideceğinizi ve oraya nasıl ulaşacağınızı hesaplayacaksınız. Bu adımları öğrenmeden önce ihtiyacınız olan şey, bilinçli olarak ne istediğinize karar vermektir, çünkü ne istediğinizi bilmek, elde edeceğiniz şeyi belirleyecektir. Dış dünyanızda bir şeyler olmadan önce, iç dünyanızda bir şeyler olmalıdır. 1. Sahip olmak, yapmak, olmak ve paylaşmak istediklerinizle ilgili hayallerinizi depolamakla başlayın: Elinize kağıdı kalemi alıp hemen oturun ve bunları yazmaya başlayın. Yazım işlemi, kaleminizi kaldırmadan en az 10-15 dakika sürmelidir. Sadece yazın. Hiçbir kısıt koymayın. Derhal bir sonraki amaca geçebilmek için mümkün olduğunca kısaltmalar yapın. Bırakın zihniniz serbestçe çalışsın. Ortaya çıkabilecek her türlü kısıt sizin eserinizdir. Onlar nerede ortaya çıkar? Sadece zihninizde. Bu nedenle ne zaman kendi kendinize kısıtlama koymaya kalkarsanız, hemen onu kovun. Bu işi görsel olarak yapın. 2. Yaptığınız listeyi (depoyu) inceleyin ve sonuçlara ne zaman ulaşabileceğinizi tahmin edin: Sonuçlara ulaşmanız altı ay, bir yıl, iki yıl, beş yıl, on yıl, yirmi yıl sürebilir. Hangi zaman diliminde çalışmakta olduğunuzu belirleyin. Uzun vadeli planlar için atılması gereken küçük adımları belirleyin tarih koyun. 3. Bu yıl için en önemli dört amacınızı seçin: Sizi en çok heyecanlandıran, size en çok tatmini sağlayacak amaçlara kendinizi yöneltin. Açık, kesin ve olumlu olun. Unutmayın neden; bir şeyi yapmaya kendinizi adamakla, o işe ilgi duymak arasındaki farktır. Bazı şeyleri niçin yaptığınızı bilmek, onların nasıl yapılacağını bilmekten çok daha fazla önemlidir. Yeteri kadar büyük niçine sahipseniz, onun nasıl yapılacağını mutlaka öğrenirsiniz. Yeteri kadar nedeniniz varsa eninde sonunda dünyada istediklerinizin hepsini yapabilirsiniz. 4. Temel amaçlarınızı, sonuçları belirlemenin ana öğeleri ışığında gözden geçirin: Amaçlarınıza ulaşınca ne gibi deneyime sahip olacağınızı tanımlayınız. 5. Elinizde bulunan önemli kaynakların bir listesini yapın: Bir inşaat projesine sahip olduğunuzu bilmek zorundasınız. Geleceğinizin görüntüsünü güçlendirmek için de aynı şeyi yapmak zorundasınız. 6. Bu kaynakları ustalıkla kullandığınız zamanlar üzerinde yoğunlaşın. 7. Bu amaçlara ulaşmak için nasıl bir insan olmanız gerektiği üzerinde düşünün. 8. Şu anda istediğiniz sonuçları almanızı engelleyen şeyleri yazın: Eylemlerinize rehberlik edecek her adımı gösteren bir plan hazırlamanız gerekir. 9. Dört temel amacınızın her birine zaman ayırın ve bunlara ulaşmak için adım adım neler yapılması gerektiğini gösteren ilk planınızı yapın: Bir amaçla başlamayı ve kendi kendinize; ” Bunu gerçekleştirmek için ilk önce ne yapmak zorundayım ” sorusunu sormayı unutmayın. “Şimdi beni ne engellemektedir ve bunu değiştirmek için ne yapabilirim? ” 10. Bazı modeller oluşturun onlar sizin yaşam çevrenizden ya da büyük başarılar elde etmiş ünlü kişilerden olabilir. 11. İdeal bir gün tasarlayın: En çok istediğiniz şekilde bir günü nasıl yaşamak istediğinizi belirleyin. 12. Mükemmel bir çevre oluşturun: Zihniniz, istediğiniz her şeyi verebilecek güce sahiptir. Fakat bunu ancak kendisine ulaşan sinyaller açık, parlak, yoğun ve net olursa yapabilir.
“Canım,” “tatlım,” ve de “aşkım; ” sevdanın saç ayağı idi sanki; bulmuş olduğu üç noktanın acı gerçeği ile yüzleşmesine, ruhu dayanamıyordu. “Canım” derken; samimiyet yoktu ve samimi olmama; düşünmeyi engelliyordu; sevgiliye asıl gerekli olanı veremiyordu düşünce. Sebep ise hep aynıydı ve çoğu zaman bencillikti, kimi zaman ise gösteriş merakı idi yaşanamayan mutluluğun sebebi.. Düşünce sonuç vermiyor ve sevgili adına gerçekleştirilebilmesi imkan dahilinde olan iyilikler nedense günışığına bir türlü çıkamıyor ve yalnızlığı ile mümkünleşemeyecek olduğunu sandığı mutlulukları yine de arıyordu. Umut vardı aslında; “tatlım” kelimesini telaffuzunda, sözcüğe ruh kazandırılabilseydi. “Tatlım” kelimesi çıkar kokuyordu ve çirkin emellerine ulaşmak isteyen bir insanın menfaatleri; öpmesi, okşaması ve kendi beden ile ruhunu dinlendirebilme telaşına düşmüş, bir çaresizin, mutluluğu adına dönen dilde; acıyı derinlemesine sezebiliyordu. Düşünmek istemiyor olmasına rağmen; elinde olmadan “aşkım” kelimesine yöneldi ve yalnızlığa iyice hazırlamıştı kendini. Söylenilen “aşkım” kendini unutmayı gerektiriyordu ve sürekli sevgilinin adını tekrarlamayı mecburi kılıyordu. Ne zaman tekrarlanmaya başlansa; “tatlım” ile “canım” kelimesinin ardına “aşkım” kelimesi de takılıyordu. Menfaatlerini düşünen bir dil; ne kadar çok sevdiğini ve sevgilinin unutulamadığını dile getiriyordu. Sahte bir aşk ile dönen, bencillik ile tutuşan, yalancı bir dil; aslında, asıl kendini seviyor ve kendini beğeniyordu yaptıkları ile. Samimiyet yoksa; “canım” demenin anlamı da yoktu. “Tatlım” kelimesine ruh katılamamışsa; bir anlam ifade etmiyordu. “Aşkım” kelimesi ise çıkar ve menfaatti; sadece kendi isteklerinin yerine getirilebilmesi için sevgiliye atılan bir pusu idi sanki. Aşk vardı. Kendini unutarak sevgiliyi mutlu edebilmeyi düşünen insanlar vardı. Kendi de sevgiliyi mutlu edebilmek için düşünenlerden biriydi; fakat geri alamıyordu verdiği mutluluğu. Kendisi için istediği mutluluğu sevdiğine verdi; “canım,” “tatlım” ve “aşkım” diyerek hitap ettiği sevgilisine; “samimiyet,” “fedakarlık” ve “kendini unutmayı” da verebilmişti. Oysa bir şiir ile, bir mektup ile anlatmıştı kendini vakti zamanında; fakat anlatamadı kelimeler sevdanın tatlılığını. Dikkat çekmeye güç yetiremiyordu; sevgiliye sunulan hayatın anlamı. Bir şiirle kendine hitap etti ve yalnızlığına kitaplardan bulduğu şiiri okumayı tercih etti:
BULUŞMAK ÜZRE
Diyelim ki yağmura tutuldun bir gün Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek Öbür yanda güneş kendi keyfinde Ne de olsa yaz yağmuru Pırıl pırıl düşüyor damlalar Eteklerin uça uça bir koşu kopardın Dar attın kendini karşı evin sundurmasına İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti Erkenden denize gireyim dedin Kulaç attıkça sen Patiska çarşaflar gibi su yırtılıyor ortadan Ege denizi bu efendi deniz Seslenmiyor Derken bi dibe dalayım diyorsun İçine doğdu belki de İşte çil çil koşuşan balıklar Lapinalar gümüşler var ya Eylim eylim salınan yosunlar Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya Çakmak çakmak gözleri Meydan ya Taksim ya Beyazıt Meydanı Herkes orda sen de ordasın Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim Özgürlüğe Mutluluğa doğru Her işin başında sevgi diyor Gözlerinin yağmurdan sonra yaprakların yeşili Bi de başını çeviriyorsun ki Yanında ben varım CAN YÜCEL
3 Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldanmadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneş ve ben... Bahtiyarım... NAZIM HİKMET RAN
Sevgiliye, bir şiirle her şeyi anlatabilmek mümkündü aslında. Kendi ruh halini ve de beyninde taşıdığı düşünceyi gösterebilmeliydi yazdıklarıyla. Bu düşünce ile sarıldı kağıda-kaleme ve anlatabilmenin zorluğuna; sevgilinin anlayabilme çabası yeterli gelmeyebilirdi. Bu yüzden açık-seçik olmalıydı kaleme aldığı hisleri. Anlaşılabilmeliydi; zorlanmadan. Yalnızlığından şikayetçiliği de unutmuştu; çünkü kazanımlarının farkına varınca; sevgiliye hitap edebilmenin değişik yollarını da keşfetmişti. Yeni keşiflerle yaşadığı coşkuyla beraber; sevgiliyi kaybetme korkusuna da kapılıvermişti. Sevgili edindiği biricik dostu, kendine dikkat etmeyip, tanımış olduğu diğer insanlara benzemişse eğer, diyerek acı içinde kıvrandı ve kurtarabilirim umuduyla kağıt üzerine yansıttığı yüreğinin sesiyle; yalnızlığını bir kez daha resmetmekte buldu çareyi:
YÜRÜYELİM
Anlaşılabilmeyi isterdik; Yalnızlığın çaresizliğinde, Dönen kalemin dostluğu ile... Omuzlarımızda bir yük; İyilikleri ve de güzellikleri Sunabilmek dostluklara...
Yaşanılan acıların gölgesine; Hasret ateşi düşer Ve yanar insan yoksunlukta. Şimdi, umut; sensiz ve çaresiz. Şimdi, yalnızlık; isyan ve başkaldırı. Tüketmeden geçmişin izlerini; Anlatabilsek aşkın coşku dolu sevincini... Ve yanımda yer sende alabilsen, Ve yeni baştan, uzamsal gerçeklerde; Yol boyu sevinç ve hüzünlerde; kayboluversek... İnatla tutuşan dostluğun çığlıklarıyla; Yine elele ve yine sevinç içinde; Yürüyebilsek akıp giden zamanda... AYŞEN ŞENAY - DOĞAN ÖZCAN
SEVMEK; YAŞAM İÇİ ANLAM VE COŞKUYA ULAŞABİLMENİN YOLU...
İç huzur bireyin kendi davranış ve sözlerini samimi bir şekilde yargılaması ve kişinin kendine bir değer biçmesi ile kendini tanıması ve bu yol ile yaptığı davranış ve sarf ettiği sözlerinden dolayı pişmanlık duymamasıdır. İç huzuru olan bir insan kendince anlamlı bulduğu insani değerleri ve insana yakışan konuşma dili ve insana yakışan davranış biçimini bulmuş ve kendi adına, kendi mutluluğunu yaratabilmiş insandır. Dış huzur ise; bireyin yaşamını sürdürdüğü çevrede, kendi gibi düşünebilen insanların varlığı ile yaşayabileceği bir durumdur ve kişinin çevresinde bulunan insanların duyarlı davranış biçimi ile dış huzur sağlanabilir. İç huzurda; birey kendine düşen görevi yaptığına inanır ve bu şekilde yaşadığı mutluluğunu anlamlı kılar. Dış huzurda ise; bireyin kendi iç dünyasında hayal ettiği çevreyi diğer insanların bozmaması ve çevreyi koruması adına titizlik sergilenebildiği sürece yaşanabilendir. Yani, dış huzuru verecek olan; bireyin çevresini kuşatan toplumu oluşturan diğer bireylerdir.
İÇ HUZUR NASIL SAĞLANIR? ..
İç huzur sağlayabilmek için; birey üzerine düşen sorumluluklarının farkındalığını yaşar ve birey üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirebildiği sürece kendine ait olan iç huzuru yaşayabilir.
DIŞ HUZUR NASIL SAĞLANIR? ..
Birey kendi iç huzurunu sağlayacak donanımın farkındalığı ile, kendi ve yaşadığı çevre için iyi ve güzel olanı, dostça iletişimde bulunarak, çevresindeki diğer insanlar ile paylaşma yoluna gitmelidir. Eğer ki kişi, kendi iç huzurunu sağladıktan sonra “bana ne” konumunda kalmış ve çevresinde gözlemlediği olumsuzluklara tepki verme yoluna girmiyorsa; olumsuzluklara tepki vermeyen kişi; kendi bencilliğine hitap eder ve başkalarının da rahat ve huzurlu olabilmesi için; kendi rahatını kaçırmama adına hiçbir olumsuzluğa tepki vermez ve kişi bu yönde bir karakter sergilemeye başlar. Tepkisiz bir yaşam seçen bencil insan; kalıcı ve anlamlı dostlukların kurucusu olamaz. Birey, yaşamında anlam ve coşkuyu yaşamak isteğinde ise, kalıcı ve anlamlı dostluklardan oluşan ve uğruna mücadele verilen dış huzuru sağlama adına yaptığı davranışlar ile, kendi gibi düşünebilen insanların varlığı sayesinde, birey kendi dış huzurunu da sağlamış olur. Birey mücadeleci karakteri ile, kendi gibi düşünebilen insanlarla işbirliği yaptığı için; birey bu davranışı ile, insanlara faydalı olabilmeyi düşündüğü için dış huzurunu kazanır. Birey, kendi gibi düşünebilen duyarlı insanların var olduğunu bildiği için dış dünyasında da huzur bulur.
İÇ VE DIŞ HUZURA ÖRNEKLE AÇIKLAMA
Birey çevre temizliğine önem verilmesini istiyorsa ve daha temiz bir çevrede yaşamak istenciyle dolu ise; birey çevreyi kirletmeme adına özen gösterir ve sorumluluk bilinci olan birey çevreyi kirletmemede irade gösterip başarıya ulaşabilirse; çevreyi kirletmemeyi başarabilen birey, çevre kirliliğini artıran insanlardan olmadığı için kendini takdir eder ve bu başarıyı sağlayabilen birey kendi çapında bir iç huzuru olan insandır. Mesela; içtiği sigaranın izmaritini çöp kutusuna atması gerektiğini düşünen birey, izmaritini çöp kutusuna atabildiği sürece kendisine ait bir iç huzuru olacaktır. Dış huzurda ise; sokakta sigara izmaritlerinle karşılaşılmadığı müddetçe yaşanabilen ve çevre insanlarının sigara izmaritlerini sokağa atmamada gösterecekleri titizlikle sağlanabilecek olandır. Dış huzur için; çevre insanlarının olumlu yaklaşımı gerekir ve dış huzurumuz; kendimiz dışında yeralan insanların elinde olan bir durumdur.. İç huzur ise; kişinin kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesinde aranır.
SOKAK YÜRÜNMEZ OLUR
Yaşamın süngerimsi yumuşak izleri; Adım başı sigara izmaritleri... Tükeniyordu sokaklar; İzmaritler ve adım başı yalnızlıklar... Aşkı sokaklarda arama yanılgısı... Başardılar duvarları tutuşturmayı; Adım başı ezilen, adım başı tutuşan; Yitik yalnızlıkların izmaritte tükenen acizliği. Kemal KABCIK
Ferhat Abi bilim adına iç ve dış huzuru açıklamaya çalıştım. Yazılarımı kendi durumumu göz önünde bulundurarak yazıyorum. Sanat adınada kendimce bir şiir yazdım; şiirin konusu çevre kirliliği. Çevre kirliliğinde sadece izmarit yok ama ben şimdilik izmartle kendilerini tüketen yitik yalnızlıklardan bahsedebildim. Öncelikle ülkem adına kendim problem olmamam gerektiğini düşünüyorum. Birkaç yıldır izmaritlerimi pantolon cebinde biriktirenim. Yere 1 izmarit attığımı fark edersem; attığım izmarit yerine yerden 10 izmarit topluyorum. Ben iç huzurumu toplayabildiğim izmaritlerle ölçerim. Dolmuşa binecektim. Aceleyle sigaramı söndürüp izmariti yere attım. Dolmuştan inince kendime ceza verdim ve bir cep dolusu yoldan izmarit topladım ve topladıklarımı çöpe attım.
Herkesin benim gibi yapsını istemiyorum. Sadece içilen sigaraların izmaritleri ve çöpler çöp kutusuna atılsın. Zaman içinde kendiliğinden temiz bir çevreye ulaşabiliriz. Bu arada kalplerimizi temzileyip dostluk adına mücadele etmemiz gerektiğini de unutmamamız gerekir.
Ben şarkı ve şiir içinde yeralan yaşam tecrübelerini dikkate alırım. Mesela, Yıldız TİLBE şarkısında “HER ACI BÜYÜTÜR İÇİNDEKİ ÇİÇEĞİ” demiştir. Kişi bu söze inanıyorsa; çevresindeki insanlardan farklı bir kişilik sergiler ve kendi fikrini taşımayan insanların arasında yalnızlığı yaşar. Bahsettiğim şarkı sözünün kazanımlarını bilenler bu şarkı sözüne değer verir. İnsanlar bir acı yaşamışsa; tepki olarak şikayetçiliği benimser ve memnuniyetsizliğini bir şekilde dile getirir. Kişi kin ve nefretine yenik düşmüşse; öfke dolu sözlerle, ağır hakaretlerde bulunarak; problem olarak gördüğü insana bazı cevaplar verir. Benim kendimin bulduğu ve severek itaat ettiğim bir düşüncem var ve kendime dedim ki; “ACILARIMDA OLGUNLUĞU ARIYORUM” dedim. Kişi, olgunluğu kaybetmeme adına mücadele edebiliyorsa ve yaşanılan bir olumsuzlukta, insan kazanma adına, iyi niyeti ile iletişimde bulunduğu insana çözüm önerileri sunabiliyorsa; yaşanılmasında acı duyduğu olaydan, çiçek kadar değeri olan, güzel bir yaklaşımı sağlayacak iletişim yolunu bulur. Bir insan yanlış tepki vermeme adına mücadele edebiliyorsa; “HER ACI BÜYÜTÜR İÇİNDEKİ ÇİÇEĞİ” dizesinden kendi çapında anlam çıkarır ve bu şarkı sözünün herkesçe bilinmesi gerektiğini ister. Yıldız TİLBE sadece şarkısına söz bulabilme adına mı bu sözü söyledi. Yani, Yıldız TİLBE bir şekilde şarkı yapma zorunluluğu hissetti de, kelime bulamadığı için mi; bahsi geçen dizeyi yazdı. Yıldız TİLBE kısa ve öz olarak kendini anlattı. Ben ise, bahsi geçen dizeyi herkesin anlayabileceği dile çevirmeye çalışanım. Ben açıklama yaparsam; şarkı sözüne inanmış olmamdan dolayı biraz hastalıklı bir düşünce oluyorum. Ben bahsi geçen şarkı sözünden kendi gerçeğimi bulmuşumdur. Ve acı içinde kalsam bile, hem kendime, hem de iletşimde bulunduğum insana faydalı olabilmek için mücadele ederim. Ve benim insanlara diyebileceğim; “zor olanı başarın; canınızı sıkan bir olay karşısında ve size yaşatılan acılar karşısında yapıcı bir şekilde konuşmak için mücadele ediniz.” derim. Bu söz insan olan herkesin dikkate alması gerektiği bir sözdür; çünkü hiç tanımadığımız insanların yaşattığı acılarda olgunluğu koruyarak duruma müdahale etme becerisi kazanabilmiş isek; kendi çocuğumuzun yapacağı hatalarda da daha etkili olur ve çocuğumuzu kendine yetebilecek donanımda yetiştirebiliriz. Kendi çocuğumuzun gelişimini düşünürsek; biz insanlar acıların içinde çiçek büyütmek zorunda olanlarız. Benim acıları sevdirmek gibi bir niyetim yok. Acıları sevmemiz gerektiğini dile getirsem, ben o zaman hastalıklı bir insanındır. Benim dile getirmek istediğim; acılara dikkatli bir şekilde tepki verirsek; içimizdeki çiçek büyütebilriz, bunu demek istiyorum. Kişi acılar içinde kalsa bile; kendine ve çevresindeki insanlara yardımcı olabildiğini düşünür ve bu coşku içinde “ben asıl acılarımı sevdim/uygun tepkiyi verebilme adına düşünebilmeyi sevdim/çünkü, acılarda gerekli oluyor yaşamasını öğrenebilmek için/insanı olgunlaştırabiliyorsa neden acı çektiğime isyan edeyim ki/çünkü ben olumsuzlukları da lehine çevirebilen bir karakterde olmalıyım/çünkü yaşam sürekli bizim mutluluğumuz için mücadele eden değil/nerede-nasıl tepki verdiğimizin insan hayatında zerrece değeri olmayacak mı yoksa? /acılarımızda yaşadığımız isyanımız ile ne kazanabildik ki/ ya da yaşadığımız mutluluğu abartıp sınırsızca sevinç duymamızdan ne elde edebildik ki/ birazcık olsun ayamız yere bassın desem, suç mu işlemiş olurum acaba? / yaşamış olduğumuz sevinç ayaklarımızı yerden kesmişse ve gerçeklerle yüzleşmemizi engellemişse; yaşanılan ve abartıya kaçan her sevinç; aslında bizim gerçek acımız olamaz mı? ..”
Yaşam denilen yalnızlık; çaresiz Ve tükeniyor zaman girdabında. Çare umsa ne fayda geçmişten; Yaşanacak mutluluğa; Pişmanlıklar perde geriyor. Başkaları için yargılayan bakışlar; Şimdi ayna karşısında ve; Biraz uçuk-kaçık Biraz düş ve gerçek ortası Biraz yalın ve ince bir ayrıntı Biraz sert ve alımlı gözler ile Kendini tartıyor, tartıyordu. Bir düşünce idi Yalnızlığına sunduğu. Aynada bir tedirginlik; Damarlardaki kanı donduruyor. Eylemsizlikte bir yaşam Ve önüne geçilemiyordu Ateş içinde bir yalnızlık ki; sorma. Kemal KABCIK
BU YALNIZLIK BENİM İLİŞMEYİN; DOSTLUĞU ANLATABİLMEK İÇİN MÜCADELE EDİYORUM. KURULAN DOSTLUKLARI YAŞATABİLMEK İÇİN; ÖNCE KENDİNE FAYDA SAĞLAYABİLEN BİR İNSAN OLMALIYIM. DÜŞÜNMEK BENİM GÖREVİM; ÇÜNKÜ BEN BİR İNSANIM...
Yalnızlığı, kendimiz ile iç iletişimde bulunduğumuz an olarak değerlendirebilirsek; kimi gerçekleri ve yanılmamayı yalnızlığımız ile öğrenebiliriz. Eğer ki yalnız kalma iyi değerlendirilebilirse; gerçek bir varoluş hikayesi ile kendimizi anlatabiliriz. Varoluş hikayemizi belki başka insanlar tarafından kabul görmeyecek ama; kişi kendi gerçeklerine ulaşabilince ölümsüzlüğü ve de özgürlüğü yaşayacak olan değil mi? .. Başkalarını taklit ve başkalarına özenti bizi ne kadar kendimiz yapabilir? ..
YALNIZLIK; DÜŞÜNMEK İÇİN İYİ BİR FIRSAT. YAŞADIĞIM ACILARLA İSYAN ETSEM; OLGUNLUĞUMU KAYBEDİYOR VE TÜKENİŞİMLE ACİZLİĞİME GÖMÜLÜYORDUM..
ÖZLEMİN DİLİ OLSAYDI
Bir bahar sabahı uyanmıştım; yalnızlığın verdiği ağır bir rehavet vardı üzerimde. Silkeleyememiştim üzerimdeki miskinliği ve hasretliği yaşıyordum; ölümüne. Titriyordu bedenim, ruhum ise can çekişiyor ve terk edecekti sanki bedenimi. Bedenim ruhuma dar geliyordu sanki; acı, keder, hüzün ve umutsuzluk bir olmuş devirmişti beni. Yaşadıklarıma anlam vermekte gecikmeksizin; farkına vardım ne kadar çok sevdiğimi, ne kadar çok özlediğimi. Biliyordum ve yaşadığım hasret idi; üzerime kara bir bulut gibi ağan miskinliğimin sebebi. Yanımda olsa idi sevdiğim; düşünür müydüm hiç kara kara. Sevdiğimin mutluluğu yaşaması adına çalışma kararı alır ve yapardım kendimce iyi ve güzel olarak bildiğimi. Yaşatmak ve mutlu edebilmekti tüm niyetim. Sebepsiz yere yaşanan ayrılığa anlam veremiyor ve kendimi anlatamamanın verdiği yılgınlık ile de olsa gücüm yettiğince direniyordum yalnızlığıma. Boş zamanlarında kitap okumayı da alışkanlık haline getirememiştim. Biliyordum kendimdeki eksikliği; boşa tüketilmiş zamanların kurbanı gibi hissediyordum kendimi. Oysa ne iyi olurdu; anlam dolu bir mektup ile sevgiliye hitap edebilsem; biraz da olsa azalırdı belki acılarım. Yaşam içinde tadına vardığım acılarım ile olgunluğu arıyordum. Yaşadığım hasret zincir olmuş asılmıştı sanki boynuma; her halka dert; her halka isyan ve her halka başkaldırı idi aynı zamanda. Çaresizliğim ile, yalnızlığım ile de olsa biliyordum; öfkeyle kalkanın zararla oturacağını. Dostlarım geldi aklıma ve çevreme bakındım miskinliğim ile; bulamayınca aradığımı; iki damla gözyaşı yanaklarımı ıslattı. Islak içinde kalan yanaklarıma çözüm yalnızlığımdan geldi ve artakalan direncim ile gözyaşımı, sevdiğim insanın hatırası olan mendil ile öpüştürdüm. Islanan mendilde yalnızlığım bir kez daha aklıma geldi ve mendil kokusunda sevdiğim insanı aradım. Uzun zaman olmuştu; mendilde çare olamadı yalnızlığıma ve yastığıma kapandım gözyaşları ile. Titrek bir kalem ile mektup yazmaya da güç yetiremiyordum. Düşünüyordum ve bulamıyordum; erişilmez dağlara bağlanıp, yalnızlığıma esir oluşumun acı hikayesini. Ağlamak çare olmasa da; akıtmıştım gözyaşımı boş yastığıma. Ve doğrulmuştum yatağımdan isyan ve başkaldırı ile; titrek bir kalem ile sevdanın izlerini bırakırken ak-pak sayfalara; gözlerimden süzülen iki damla gözyaşı yazılanlara şahitlik yapıyordu:
MUHABBET AÇAR BAĞRIMIZ
çığlık-çığlığa dostluk halaya durdu:
Şu Dersim’in mor dağlarında; Çiçek açtım taze bahar koktum, Umut saçtım karanlıktan aydınlığa.. Kanmayız artık biz yalan ile dolana; Yasladık sırtımızı Dersim’in dostluğuna.. Taze bahar kokusunda; çığlık çığlığa zılgıtlar...
Şu Dersim’in dostlukları ne de güzel; Omuz-omuza mücadele ve direnişler... Mendil sallar halaya durur erkekleri, Kadınları gül nefeste zılgıt çekmede... Dostluktan sızan bir umuttu bir sevinçti; Yüreklerimiz ısınır taze bahar kokusunda... Dersim’e yaslı kelimeler ile tutunurlar birbirlerine; Ve çoğalırlar aydınlıklar içinde, yarınların şafağında... Asude KAYA
Sanat, taklitçilik ve özenti içinde kalarak; varolan herhangi bir değerin gündemde kalabilmesi adına bilinçsizce tekrarlar yapmak demek değildir. Sanat, kendi olmayı başarabilen insanların eylemidir. Sanat, inançlı yüreğimizden ateşi çıkarıp dostlukların mutluluğu adına, varolan ve tüketilmesine izin vermeyeceğimiz değerler adına mücadele etmeyi gerektirir. Dersim’de yaşanılan dostluğu yalanlamaya hangi düşüncenin gücü yetebilir ki? .. Asude KAYA
İnsanca bir yaşam için vermiş olduğu mücadelede dikkatleri üzerine çekmeyi başarabilen SEVGİLİ DOSTUM Ferhat TUNÇ’un yanında olabilmek ve kurulabilmesi mümkün olan dostluklar adına mücadele etmek benim için büyük bir mutluluk. İnsanlarımızın ÖZGÜRLÜK, BAĞIMSIZLIK ve DOSTLUK adına daha da duyarlı olacağına inanıyor ve yarınların aydın geleceğinde çoğalan çığlıklarımızın yankısı olacak, kendini kazanabilmiş gençlerimiz ile daha bir umutlu ve daha bir sevinçli olacağız. SAYGILARIMLA...
Kızıl alevdi dudakları; Karanfil açmış yanaklara uyumlu... Kızıl alev kınalı idi saçları... Bir tek tel saçı için Hazırdım uğruna can vermeye... Ve güzelliğinde güç yetiremezken kelimeler; Çaresizlik yangınım, kızıl alev sevdam oldu... DERSİMLİ
YILDIZIM
Mor dağların yıldızı Hüzünlere saldın bizi Dersimin kınalı kızı Yüreğimdeki sızı
GERÇEKTEN NE İSTİYORSUNU? ..
Ne istiyorsunuz? (SINIRSIZ GÜÇ KİTABINDAN) En önemli nokta yapabilecekleriniz üzerine hiçbir kısıt koymamanızdır. Anahtarınız da modelleme gücüdür. Taklitle, kusursuzluğa ulaşılabilir. Diğerleri bir şeyler yapıyorlarsa, örneğin; ateş üzerinde yürüyorlarsa, bu kişilerin yaptıklarını aynen modelleyerek, aynı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Modelleme nasıl yapılır? Öncelikle, aynı eylemleri yaptığınız zaman, aynı sonuçlara ulaşacağınız gerçeğini fark etmelisiniz. Bir kişinin iç ve dış eylemlerini aynen taklit edebilirseniz; siz de aynı sonuca ulaşabilirsiniz.
Bir şeyi yapabileceğinize inanır ya da inanmazsanız; her iki durumda da haklısınız.
Kişiler tembel değildir.Sadece, kendilerine esin kaynağı oluşturacak kadar güçlü amaçları yoktur.
En uygun fizyolojinizle yoğunlaşarak, inançlarınız aracılığıyla kendi kendinizi bir düzene sokarsanız; kolektif bilince ulaşmanın bir yolunu bulabilirsiniz.
Beyin, tanımlanmış bir hedefe sahip olduğunda; amacına ulaşıncaya kadar yoğunlaşmakta, yönlenmekte; tekrar yoğunlaşmakta ve tekrar yönlenmektedir. Tanımlanmış bir hedefi yoksa beynin enerjisi boşa harcanmaktadır.
Bildiğiniz gibi sislerin içinde ne yöne gideceğini şaşıran çok sayıda insan vardır. Bir o yöne, bir bu yöne gidip dururlar. Onlar sadece bir yönden diğer yöne kaymaya çalışmaktadırlar. Yani aşağı doğru giderken, yukarı doğru gitmenin planlarını yapmaktadırlar. Problemleri basittir, ne istediklerini bilmiyorlardır. Ne olduğunu bilmeden hedefi vuramazsınız.
Bu bölümde sizden hayal etmenizi istiyorum. Fakat burada önemli olan bütün yoğunluğunuzu hayalinize vermenizdir. Bu bölümde sadece okumakla iyi şeyler yapmanız mümkün değildir. Elinize bir kağıt kalem alarak ya da alışıksanız bilgisayar başına geçerek, biraz sonra anlatılacak amaç belirleme sürecinin 12 adımını yazarak, uygulamaya doğru ilk adımı atmalısınız.
Öncelikle ne olmak istediğinizi, bununla ilgili fikirlerinizi oluşturmak için en az bir saat harcamayı planlayın. Bu sizin şimdiye kadar harcadığınız en değerli bir saat olabilir.Diğer bir deyimle yaşamınız boyunca seyahat etmek istediğiniz yolun haritasını çıkaracaksınız. Nereye gideceğinizi ve oraya nasıl ulaşacağınızı hesaplayacaksınız.
Bu adımları öğrenmeden önce ihtiyacınız olan şey, bilinçli olarak ne istediğinize karar vermektir, çünkü ne istediğinizi bilmek, elde edeceğiniz şeyi belirleyecektir. Dış dünyanızda bir şeyler olmadan önce, iç dünyanızda bir şeyler olmalıdır.
1. Sahip olmak, yapmak, olmak ve paylaşmak istediklerinizle ilgili hayallerinizi depolamakla başlayın: Elinize kağıdı kalemi alıp hemen oturun ve bunları yazmaya başlayın. Yazım işlemi, kaleminizi kaldırmadan en az 10-15 dakika sürmelidir. Sadece yazın. Hiçbir kısıt koymayın. Derhal bir sonraki amaca geçebilmek için mümkün olduğunca kısaltmalar yapın. Bırakın zihniniz serbestçe çalışsın. Ortaya çıkabilecek her türlü kısıt sizin eserinizdir. Onlar nerede ortaya çıkar? Sadece zihninizde. Bu nedenle ne zaman kendi kendinize kısıtlama koymaya kalkarsanız, hemen onu kovun. Bu işi görsel olarak yapın.
2. Yaptığınız listeyi (depoyu) inceleyin ve sonuçlara ne zaman ulaşabileceğinizi tahmin edin: Sonuçlara ulaşmanız altı ay, bir yıl, iki yıl, beş yıl, on yıl, yirmi yıl sürebilir. Hangi zaman diliminde çalışmakta olduğunuzu belirleyin. Uzun vadeli planlar için atılması gereken küçük adımları belirleyin tarih koyun.
3. Bu yıl için en önemli dört amacınızı seçin: Sizi en çok heyecanlandıran, size en çok tatmini sağlayacak amaçlara kendinizi yöneltin. Açık, kesin ve olumlu olun. Unutmayın neden; bir şeyi yapmaya kendinizi adamakla, o işe ilgi duymak arasındaki farktır. Bazı şeyleri niçin yaptığınızı bilmek, onların nasıl yapılacağını bilmekten çok daha fazla önemlidir. Yeteri kadar büyük niçine sahipseniz, onun nasıl yapılacağını mutlaka öğrenirsiniz. Yeteri kadar nedeniniz varsa eninde sonunda dünyada istediklerinizin hepsini yapabilirsiniz.
4. Temel amaçlarınızı, sonuçları belirlemenin ana öğeleri ışığında gözden geçirin: Amaçlarınıza ulaşınca ne gibi deneyime sahip olacağınızı tanımlayınız.
5. Elinizde bulunan önemli kaynakların bir listesini yapın: Bir inşaat projesine sahip olduğunuzu bilmek zorundasınız. Geleceğinizin görüntüsünü güçlendirmek için de aynı şeyi yapmak zorundasınız.
6. Bu kaynakları ustalıkla kullandığınız zamanlar üzerinde yoğunlaşın.
7. Bu amaçlara ulaşmak için nasıl bir insan olmanız gerektiği üzerinde düşünün.
8. Şu anda istediğiniz sonuçları almanızı engelleyen şeyleri yazın: Eylemlerinize rehberlik edecek her adımı gösteren bir plan hazırlamanız gerekir.
9. Dört temel amacınızın her birine zaman ayırın ve bunlara ulaşmak için adım adım neler yapılması gerektiğini gösteren ilk planınızı yapın: Bir amaçla başlamayı ve kendi kendinize; ” Bunu gerçekleştirmek için ilk önce ne yapmak zorundayım ” sorusunu sormayı unutmayın. “Şimdi beni ne engellemektedir ve bunu değiştirmek için ne yapabilirim? ”
10. Bazı modeller oluşturun onlar sizin yaşam çevrenizden ya da büyük başarılar elde etmiş ünlü kişilerden olabilir.
11. İdeal bir gün tasarlayın: En çok istediğiniz şekilde bir günü nasıl yaşamak istediğinizi belirleyin.
12. Mükemmel bir çevre oluşturun: Zihniniz, istediğiniz her şeyi verebilecek güce sahiptir. Fakat bunu ancak kendisine ulaşan sinyaller açık, parlak, yoğun ve net olursa yapabilir.
“YÜRÜYORUM DİKENLERİN ÜSTÜNDE YARALIYAM...”
“Canım,” “tatlım,” ve de “aşkım; ” sevdanın saç ayağı idi sanki; bulmuş olduğu üç noktanın acı gerçeği ile yüzleşmesine, ruhu dayanamıyordu. “Canım” derken; samimiyet yoktu ve samimi olmama; düşünmeyi engelliyordu; sevgiliye asıl gerekli olanı veremiyordu düşünce. Sebep ise hep aynıydı ve çoğu zaman bencillikti, kimi zaman ise gösteriş merakı idi yaşanamayan mutluluğun sebebi.. Düşünce sonuç vermiyor ve sevgili adına gerçekleştirilebilmesi imkan dahilinde olan iyilikler nedense günışığına bir türlü çıkamıyor ve yalnızlığı ile mümkünleşemeyecek olduğunu sandığı mutlulukları yine de arıyordu. Umut vardı aslında; “tatlım” kelimesini telaffuzunda, sözcüğe ruh kazandırılabilseydi. “Tatlım” kelimesi çıkar kokuyordu ve çirkin emellerine ulaşmak isteyen bir insanın menfaatleri; öpmesi, okşaması ve kendi beden ile ruhunu dinlendirebilme telaşına düşmüş, bir çaresizin, mutluluğu adına dönen dilde; acıyı derinlemesine sezebiliyordu. Düşünmek istemiyor olmasına rağmen; elinde olmadan “aşkım” kelimesine yöneldi ve yalnızlığa iyice hazırlamıştı kendini. Söylenilen “aşkım” kendini unutmayı gerektiriyordu ve sürekli sevgilinin adını tekrarlamayı mecburi kılıyordu. Ne zaman tekrarlanmaya başlansa; “tatlım” ile “canım” kelimesinin ardına “aşkım” kelimesi de takılıyordu. Menfaatlerini düşünen bir dil; ne kadar çok sevdiğini ve sevgilinin unutulamadığını dile getiriyordu. Sahte bir aşk ile dönen, bencillik ile tutuşan, yalancı bir dil; aslında, asıl kendini seviyor ve kendini beğeniyordu yaptıkları ile. Samimiyet yoksa; “canım” demenin anlamı da yoktu. “Tatlım” kelimesine ruh katılamamışsa; bir anlam ifade etmiyordu. “Aşkım” kelimesi ise çıkar ve menfaatti; sadece kendi isteklerinin yerine getirilebilmesi için sevgiliye atılan bir pusu idi sanki. Aşk vardı. Kendini unutarak sevgiliyi mutlu edebilmeyi düşünen insanlar vardı. Kendi de sevgiliyi mutlu edebilmek için düşünenlerden biriydi; fakat geri alamıyordu verdiği mutluluğu. Kendisi için istediği mutluluğu sevdiğine verdi; “canım,” “tatlım” ve “aşkım” diyerek hitap ettiği sevgilisine; “samimiyet,” “fedakarlık” ve “kendini unutmayı” da verebilmişti. Oysa bir şiir ile, bir mektup ile anlatmıştı kendini vakti zamanında; fakat anlatamadı kelimeler sevdanın tatlılığını. Dikkat çekmeye güç yetiremiyordu; sevgiliye sunulan hayatın anlamı. Bir şiirle kendine hitap etti ve yalnızlığına kitaplardan bulduğu şiiri okumayı tercih etti:
BULUŞMAK ÜZRE
Diyelim ki yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşu kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi su yırtılıyor ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt Meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe Mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerinin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
CAN YÜCEL
“MAVİ DÜŞ YOLCUSUNA SEVMEK YAKIŞIR.”
'İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN, YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN'
MAVİ DÜŞ YOLCUSUNA SEVMEK YAKIŞIR
3
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
NAZIM HİKMET RAN
Sevgiliye, bir şiirle her şeyi anlatabilmek mümkündü aslında. Kendi ruh halini ve de beyninde taşıdığı düşünceyi gösterebilmeliydi yazdıklarıyla. Bu düşünce ile sarıldı kağıda-kaleme ve anlatabilmenin zorluğuna; sevgilinin anlayabilme çabası yeterli gelmeyebilirdi. Bu yüzden açık-seçik olmalıydı kaleme aldığı hisleri. Anlaşılabilmeliydi; zorlanmadan. Yalnızlığından şikayetçiliği de unutmuştu; çünkü kazanımlarının farkına varınca; sevgiliye hitap edebilmenin değişik yollarını da keşfetmişti. Yeni keşiflerle yaşadığı coşkuyla beraber; sevgiliyi kaybetme korkusuna da kapılıvermişti. Sevgili edindiği biricik dostu, kendine dikkat etmeyip, tanımış olduğu diğer insanlara benzemişse eğer, diyerek acı içinde kıvrandı ve kurtarabilirim umuduyla kağıt üzerine yansıttığı yüreğinin sesiyle; yalnızlığını bir kez daha resmetmekte buldu çareyi:
YÜRÜYELİM
Anlaşılabilmeyi isterdik;
Yalnızlığın çaresizliğinde,
Dönen kalemin dostluğu ile...
Omuzlarımızda bir yük;
İyilikleri ve de güzellikleri
Sunabilmek dostluklara...
Yaşanılan acıların gölgesine;
Hasret ateşi düşer
Ve yanar insan yoksunlukta.
Şimdi, umut; sensiz ve çaresiz.
Şimdi, yalnızlık; isyan ve başkaldırı.
Tüketmeden geçmişin izlerini;
Anlatabilsek aşkın coşku dolu sevincini...
Ve yanımda yer sende alabilsen,
Ve yeni baştan, uzamsal gerçeklerde;
Yol boyu sevinç ve hüzünlerde; kayboluversek...
İnatla tutuşan dostluğun çığlıklarıyla;
Yine elele ve yine sevinç içinde;
Yürüyebilsek akıp giden zamanda...
AYŞEN ŞENAY - DOĞAN ÖZCAN
SEVMEK; YAŞAM İÇİ ANLAM VE COŞKUYA ULAŞABİLMENİN YOLU...
'İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN, YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN'
İÇ VE DIŞ HUZUR
İç huzur bireyin kendi davranış ve sözlerini samimi bir şekilde yargılaması ve kişinin kendine bir değer biçmesi ile kendini tanıması ve bu yol ile yaptığı davranış ve sarf ettiği sözlerinden dolayı pişmanlık duymamasıdır. İç huzuru olan bir insan kendince anlamlı bulduğu insani değerleri ve insana yakışan konuşma dili ve insana yakışan davranış biçimini bulmuş ve kendi adına, kendi mutluluğunu yaratabilmiş insandır. Dış huzur ise; bireyin yaşamını sürdürdüğü çevrede, kendi gibi düşünebilen insanların varlığı ile yaşayabileceği bir durumdur ve kişinin çevresinde bulunan insanların duyarlı davranış biçimi ile dış huzur sağlanabilir. İç huzurda; birey kendine düşen görevi yaptığına inanır ve bu şekilde yaşadığı mutluluğunu anlamlı kılar. Dış huzurda ise; bireyin kendi iç dünyasında hayal ettiği çevreyi diğer insanların bozmaması ve çevreyi koruması adına titizlik sergilenebildiği sürece yaşanabilendir. Yani, dış huzuru verecek olan; bireyin çevresini kuşatan toplumu oluşturan diğer bireylerdir.
İÇ HUZUR NASIL SAĞLANIR? ..
İç huzur sağlayabilmek için; birey üzerine düşen sorumluluklarının farkındalığını yaşar ve birey üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirebildiği sürece kendine ait olan iç huzuru yaşayabilir.
DIŞ HUZUR NASIL SAĞLANIR? ..
Birey kendi iç huzurunu sağlayacak donanımın farkındalığı ile, kendi ve yaşadığı çevre için iyi ve güzel olanı, dostça iletişimde bulunarak, çevresindeki diğer insanlar ile paylaşma yoluna gitmelidir. Eğer ki kişi, kendi iç huzurunu sağladıktan sonra “bana ne” konumunda kalmış ve çevresinde gözlemlediği olumsuzluklara tepki verme yoluna girmiyorsa; olumsuzluklara tepki vermeyen kişi; kendi bencilliğine hitap eder ve başkalarının da rahat ve huzurlu olabilmesi için; kendi rahatını kaçırmama adına hiçbir olumsuzluğa tepki vermez ve kişi bu yönde bir karakter sergilemeye başlar. Tepkisiz bir yaşam seçen bencil insan; kalıcı ve anlamlı dostlukların kurucusu olamaz. Birey, yaşamında anlam ve coşkuyu yaşamak isteğinde ise, kalıcı ve anlamlı dostluklardan oluşan ve uğruna mücadele verilen dış huzuru sağlama adına yaptığı davranışlar ile, kendi gibi düşünebilen insanların varlığı sayesinde, birey kendi dış huzurunu da sağlamış olur. Birey mücadeleci karakteri ile, kendi gibi düşünebilen insanlarla işbirliği yaptığı için; birey bu davranışı ile, insanlara faydalı olabilmeyi düşündüğü için dış huzurunu kazanır. Birey, kendi gibi düşünebilen duyarlı insanların var olduğunu bildiği için dış dünyasında da huzur bulur.
İÇ VE DIŞ HUZURA ÖRNEKLE AÇIKLAMA
Birey çevre temizliğine önem verilmesini istiyorsa ve daha temiz bir çevrede yaşamak istenciyle dolu ise; birey çevreyi kirletmeme adına özen gösterir ve sorumluluk bilinci olan birey çevreyi kirletmemede irade gösterip başarıya ulaşabilirse; çevreyi kirletmemeyi başarabilen birey, çevre kirliliğini artıran insanlardan olmadığı için kendini takdir eder ve bu başarıyı sağlayabilen birey kendi çapında bir iç huzuru olan insandır. Mesela; içtiği sigaranın izmaritini çöp kutusuna atması gerektiğini düşünen birey, izmaritini çöp kutusuna atabildiği sürece kendisine ait bir iç huzuru olacaktır. Dış huzurda ise; sokakta sigara izmaritlerinle karşılaşılmadığı müddetçe yaşanabilen ve çevre insanlarının sigara izmaritlerini sokağa atmamada gösterecekleri titizlikle sağlanabilecek olandır. Dış huzur için; çevre insanlarının olumlu yaklaşımı gerekir ve dış huzurumuz; kendimiz dışında yeralan insanların elinde olan bir durumdur.. İç huzur ise; kişinin kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesinde aranır.
SOKAK YÜRÜNMEZ OLUR
Yaşamın süngerimsi yumuşak izleri;
Adım başı sigara izmaritleri...
Tükeniyordu sokaklar;
İzmaritler ve adım başı yalnızlıklar...
Aşkı sokaklarda arama yanılgısı...
Başardılar duvarları tutuşturmayı;
Adım başı ezilen, adım başı tutuşan;
Yitik yalnızlıkların izmaritte tükenen acizliği.
Kemal KABCIK
Ferhat Abi bilim adına iç ve dış huzuru açıklamaya çalıştım. Yazılarımı kendi durumumu göz önünde bulundurarak yazıyorum. Sanat adınada kendimce bir şiir yazdım; şiirin konusu çevre kirliliği. Çevre kirliliğinde sadece izmarit yok ama ben şimdilik izmartle kendilerini tüketen yitik yalnızlıklardan bahsedebildim. Öncelikle ülkem adına kendim problem olmamam gerektiğini düşünüyorum. Birkaç yıldır izmaritlerimi pantolon cebinde biriktirenim. Yere 1 izmarit attığımı fark edersem; attığım izmarit yerine yerden 10 izmarit topluyorum. Ben iç huzurumu toplayabildiğim izmaritlerle ölçerim. Dolmuşa binecektim. Aceleyle sigaramı söndürüp izmariti yere attım. Dolmuştan inince kendime ceza verdim ve bir cep dolusu yoldan izmarit topladım ve topladıklarımı çöpe attım.
Herkesin benim gibi yapsını istemiyorum. Sadece içilen sigaraların izmaritleri ve çöpler çöp kutusuna atılsın. Zaman içinde kendiliğinden temiz bir çevreye ulaşabiliriz. Bu arada kalplerimizi temzileyip dostluk adına mücadele etmemiz gerektiğini de unutmamamız gerekir.
YAŞANILAN SEVİNÇ BİZE ACIYI YAŞATAMAZ MI? ..
Ben şarkı ve şiir içinde yeralan yaşam tecrübelerini dikkate alırım. Mesela, Yıldız TİLBE şarkısında “HER ACI BÜYÜTÜR İÇİNDEKİ ÇİÇEĞİ” demiştir. Kişi bu söze inanıyorsa; çevresindeki insanlardan farklı bir kişilik sergiler ve kendi fikrini taşımayan insanların arasında yalnızlığı yaşar. Bahsettiğim şarkı sözünün kazanımlarını bilenler bu şarkı sözüne değer verir. İnsanlar bir acı yaşamışsa; tepki olarak şikayetçiliği benimser ve memnuniyetsizliğini bir şekilde dile getirir. Kişi kin ve nefretine yenik düşmüşse; öfke dolu sözlerle, ağır hakaretlerde bulunarak; problem olarak gördüğü insana bazı cevaplar verir. Benim kendimin bulduğu ve severek itaat ettiğim bir düşüncem var ve kendime dedim ki; “ACILARIMDA OLGUNLUĞU ARIYORUM” dedim. Kişi, olgunluğu kaybetmeme adına mücadele edebiliyorsa ve yaşanılan bir olumsuzlukta, insan kazanma adına, iyi niyeti ile iletişimde bulunduğu insana çözüm önerileri sunabiliyorsa; yaşanılmasında acı duyduğu olaydan, çiçek kadar değeri olan, güzel bir yaklaşımı sağlayacak iletişim yolunu bulur. Bir insan yanlış tepki vermeme adına mücadele edebiliyorsa; “HER ACI BÜYÜTÜR İÇİNDEKİ ÇİÇEĞİ” dizesinden kendi çapında anlam çıkarır ve bu şarkı sözünün herkesçe bilinmesi gerektiğini ister. Yıldız TİLBE sadece şarkısına söz bulabilme adına mı bu sözü söyledi. Yani, Yıldız TİLBE bir şekilde şarkı yapma zorunluluğu hissetti de, kelime bulamadığı için mi; bahsi geçen dizeyi yazdı. Yıldız TİLBE kısa ve öz olarak kendini anlattı. Ben ise, bahsi geçen dizeyi herkesin anlayabileceği dile çevirmeye çalışanım. Ben açıklama yaparsam; şarkı sözüne inanmış olmamdan dolayı biraz hastalıklı bir düşünce oluyorum. Ben bahsi geçen şarkı sözünden kendi gerçeğimi bulmuşumdur. Ve acı içinde kalsam bile, hem kendime, hem de iletşimde bulunduğum insana faydalı olabilmek için mücadele ederim. Ve benim insanlara diyebileceğim; “zor olanı başarın; canınızı sıkan bir olay karşısında ve size yaşatılan acılar karşısında yapıcı bir şekilde konuşmak için mücadele ediniz.” derim. Bu söz insan olan herkesin dikkate alması gerektiği bir sözdür; çünkü hiç tanımadığımız insanların yaşattığı acılarda olgunluğu koruyarak duruma müdahale etme becerisi kazanabilmiş isek; kendi çocuğumuzun yapacağı hatalarda da daha etkili olur ve çocuğumuzu kendine yetebilecek donanımda yetiştirebiliriz. Kendi çocuğumuzun gelişimini düşünürsek; biz insanlar acıların içinde çiçek büyütmek zorunda olanlarız. Benim acıları sevdirmek gibi bir niyetim yok. Acıları sevmemiz gerektiğini dile getirsem, ben o zaman hastalıklı bir insanındır. Benim dile getirmek istediğim; acılara dikkatli bir şekilde tepki verirsek; içimizdeki çiçek büyütebilriz, bunu demek istiyorum. Kişi acılar içinde kalsa bile; kendine ve çevresindeki insanlara yardımcı olabildiğini düşünür ve bu coşku içinde “ben asıl acılarımı sevdim/uygun tepkiyi verebilme adına düşünebilmeyi sevdim/çünkü, acılarda gerekli oluyor yaşamasını öğrenebilmek için/insanı olgunlaştırabiliyorsa neden acı çektiğime isyan edeyim ki/çünkü ben olumsuzlukları da lehine çevirebilen bir karakterde olmalıyım/çünkü yaşam sürekli bizim mutluluğumuz için mücadele eden değil/nerede-nasıl tepki verdiğimizin insan hayatında zerrece değeri olmayacak mı yoksa? /acılarımızda yaşadığımız isyanımız ile ne kazanabildik ki/ ya da yaşadığımız mutluluğu abartıp sınırsızca sevinç duymamızdan ne elde edebildik ki/ birazcık olsun ayamız yere bassın desem, suç mu işlemiş olurum acaba? / yaşamış olduğumuz sevinç ayaklarımızı yerden kesmişse ve gerçeklerle yüzleşmemizi engellemişse; yaşanılan ve abartıya kaçan her sevinç; aslında bizim gerçek acımız olamaz mı? ..”
SORUMLULUKLARIMIZIN BİLİNCİNE ERMEK İSTEYEN DEĞİL İSEK; BİZE KENDİMİZDEN BAŞKA KİM YARDIM EDEBİLİR Kİ? ...
'ACILARINDA ACILARIMDIR SEVGİLİ YURDUM'
Ferhat TUNÇ
ATEŞ GİBİ
Yaşam denilen yalnızlık; çaresiz
Ve tükeniyor zaman girdabında.
Çare umsa ne fayda geçmişten;
Yaşanacak mutluluğa;
Pişmanlıklar perde geriyor.
Başkaları için yargılayan bakışlar;
Şimdi ayna karşısında ve;
Biraz uçuk-kaçık
Biraz düş ve gerçek ortası
Biraz yalın ve ince bir ayrıntı
Biraz sert ve alımlı gözler ile
Kendini tartıyor, tartıyordu.
Bir düşünce idi
Yalnızlığına sunduğu.
Aynada bir tedirginlik;
Damarlardaki kanı donduruyor.
Eylemsizlikte bir yaşam
Ve önüne geçilemiyordu
Ateş içinde bir yalnızlık ki; sorma.
Kemal KABCIK
BU YALNIZLIK BENİM İLİŞMEYİN; DOSTLUĞU ANLATABİLMEK İÇİN MÜCADELE EDİYORUM. KURULAN DOSTLUKLARI YAŞATABİLMEK İÇİN; ÖNCE KENDİNE FAYDA SAĞLAYABİLEN BİR İNSAN OLMALIYIM. DÜŞÜNMEK BENİM GÖREVİM; ÇÜNKÜ BEN BİR İNSANIM...
Yalnızlığı, kendimiz ile iç iletişimde bulunduğumuz an olarak değerlendirebilirsek; kimi gerçekleri ve yanılmamayı yalnızlığımız ile öğrenebiliriz. Eğer ki yalnız kalma iyi değerlendirilebilirse; gerçek bir varoluş hikayesi ile kendimizi anlatabiliriz. Varoluş hikayemizi belki başka insanlar tarafından kabul görmeyecek ama; kişi kendi gerçeklerine ulaşabilince ölümsüzlüğü ve de özgürlüğü yaşayacak olan değil mi? .. Başkalarını taklit ve başkalarına özenti bizi ne kadar kendimiz yapabilir? ..
YALNIZLIK; DÜŞÜNMEK İÇİN İYİ BİR FIRSAT. YAŞADIĞIM ACILARLA İSYAN ETSEM; OLGUNLUĞUMU KAYBEDİYOR VE TÜKENİŞİMLE ACİZLİĞİME GÖMÜLÜYORDUM..
ÖZLEMİN DİLİ OLSAYDI
Bir bahar sabahı uyanmıştım; yalnızlığın verdiği ağır bir rehavet vardı üzerimde. Silkeleyememiştim üzerimdeki miskinliği ve hasretliği yaşıyordum; ölümüne. Titriyordu bedenim, ruhum ise can çekişiyor ve terk edecekti sanki bedenimi. Bedenim ruhuma dar geliyordu sanki; acı, keder, hüzün ve umutsuzluk bir olmuş devirmişti beni. Yaşadıklarıma anlam vermekte gecikmeksizin; farkına vardım ne kadar çok sevdiğimi, ne kadar çok özlediğimi. Biliyordum ve yaşadığım hasret idi; üzerime kara bir bulut gibi ağan miskinliğimin sebebi. Yanımda olsa idi sevdiğim; düşünür müydüm hiç kara kara. Sevdiğimin mutluluğu yaşaması adına çalışma kararı alır ve yapardım kendimce iyi ve güzel olarak bildiğimi. Yaşatmak ve mutlu edebilmekti tüm niyetim. Sebepsiz yere yaşanan ayrılığa anlam veremiyor ve kendimi anlatamamanın verdiği yılgınlık ile de olsa gücüm yettiğince direniyordum yalnızlığıma. Boş zamanlarında kitap okumayı da alışkanlık haline getirememiştim. Biliyordum kendimdeki eksikliği; boşa tüketilmiş zamanların kurbanı gibi hissediyordum kendimi. Oysa ne iyi olurdu; anlam dolu bir mektup ile sevgiliye hitap edebilsem; biraz da olsa azalırdı belki acılarım. Yaşam içinde tadına vardığım acılarım ile olgunluğu arıyordum. Yaşadığım hasret zincir olmuş asılmıştı sanki boynuma; her halka dert; her halka isyan ve her halka başkaldırı idi aynı zamanda. Çaresizliğim ile, yalnızlığım ile de olsa biliyordum; öfkeyle kalkanın zararla oturacağını. Dostlarım geldi aklıma ve çevreme bakındım miskinliğim ile; bulamayınca aradığımı; iki damla gözyaşı yanaklarımı ıslattı. Islak içinde kalan yanaklarıma çözüm yalnızlığımdan geldi ve artakalan direncim ile gözyaşımı, sevdiğim insanın hatırası olan mendil ile öpüştürdüm. Islanan mendilde yalnızlığım bir kez daha aklıma geldi ve mendil kokusunda sevdiğim insanı aradım. Uzun zaman olmuştu; mendilde çare olamadı yalnızlığıma ve yastığıma kapandım gözyaşları ile. Titrek bir kalem ile mektup yazmaya da güç yetiremiyordum. Düşünüyordum ve bulamıyordum; erişilmez dağlara bağlanıp, yalnızlığıma esir oluşumun acı hikayesini. Ağlamak çare olmasa da; akıtmıştım gözyaşımı boş yastığıma. Ve doğrulmuştum yatağımdan isyan ve başkaldırı ile; titrek bir kalem ile sevdanın izlerini bırakırken ak-pak sayfalara; gözlerimden süzülen iki damla gözyaşı yazılanlara şahitlik yapıyordu:
MUHABBET AÇAR BAĞRIMIZ
çığlık-çığlığa dostluk halaya durdu:
Şu Dersim’in mor dağlarında;
Çiçek açtım taze bahar koktum,
Umut saçtım karanlıktan aydınlığa..
Kanmayız artık biz yalan ile dolana;
Yasladık sırtımızı Dersim’in dostluğuna..
Taze bahar kokusunda; çığlık çığlığa zılgıtlar...
Şu Dersim’in dostlukları ne de güzel;
Omuz-omuza mücadele ve direnişler...
Mendil sallar halaya durur erkekleri,
Kadınları gül nefeste zılgıt çekmede...
Dostluktan sızan bir umuttu bir sevinçti;
Yüreklerimiz ısınır taze bahar kokusunda...
Dersim’e yaslı kelimeler ile tutunurlar birbirlerine;
Ve çoğalırlar aydınlıklar içinde, yarınların şafağında...
Asude KAYA
Sanat, taklitçilik ve özenti içinde kalarak; varolan herhangi bir değerin gündemde kalabilmesi adına bilinçsizce tekrarlar yapmak demek değildir. Sanat, kendi olmayı başarabilen insanların eylemidir. Sanat, inançlı yüreğimizden ateşi çıkarıp dostlukların mutluluğu adına, varolan ve tüketilmesine izin vermeyeceğimiz değerler adına mücadele etmeyi gerektirir. Dersim’de yaşanılan dostluğu yalanlamaya hangi düşüncenin gücü yetebilir ki? ..
Asude KAYA
İnsanca bir yaşam için vermiş olduğu mücadelede dikkatleri üzerine çekmeyi başarabilen SEVGİLİ DOSTUM Ferhat TUNÇ’un yanında olabilmek ve kurulabilmesi mümkün olan dostluklar adına mücadele etmek benim için büyük bir mutluluk. İnsanlarımızın ÖZGÜRLÜK, BAĞIMSIZLIK ve DOSTLUK adına daha da duyarlı olacağına inanıyor ve yarınların aydın geleceğinde çoğalan çığlıklarımızın yankısı olacak, kendini kazanabilmiş gençlerimiz ile daha bir umutlu ve daha bir sevinçli olacağız. SAYGILARIMLA...
KIZIL ALEV YANGIN YERİ
Kızıl alevdi dudakları;
Karanfil açmış yanaklara uyumlu...
Kızıl alev kınalı idi saçları...
Bir tek tel saçı için
Hazırdım uğruna can vermeye...
Ve güzelliğinde güç yetiremezken kelimeler;
Çaresizlik yangınım, kızıl alev sevdam oldu...
DERSİMLİ
YILDIZIM
Mor dağların yıldızı
Hüzünlere saldın bizi
Dersimin kınalı kızı
Yüreğimdeki sızı
Yıldızım yıldızım
Dağlarda çalan sazım
Bahar geldi güller açtı
Nerdesin gülnazım
Mor dağları sardılar
Canımdan can aldılar
Gecenin karanlığında
Yıldızımı vurdular
Yıldızım yıldızım
Dağlarda çalan sazım
Bahar geldi güller açtı
Nerdesin gülnazım
Ferhat TUNÇ