Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • necip fazıl kısakürek26.10.2004 - 16:27

    YİNE GELECEKLER……

    Bir akşamüstü vicdanımızın özgür vadisinde “rehavet seanslarındayken” yakaladılar bizi…

    Toz pembe güller germiştik pencerelerimize..


    Düne ve bugüne dair çöpleri istif etmiştik küflü bodrum katlarımızda..Yarının ekşi

    kokulu,kehanetleri zaten kitabımızda bile yoktu.Mesaj kağıdı sarılı olmayan çok köşeli taşlar

    camlarımızı tuzla buz etti.Kafalarımız tavana değercesine zıpladık.Korkak değildik; ama

    açıkçası ürktük sesteki bu ani desibel değişikliğinden.Sirenleri çalmaya da gerek

    yoktu..içimizdeki güzelliğe dair hisleri tahliye etmeye de..Ama,camı kırmışlardı bir

    kere..Oysa çoğu zaman görürdük camın öte yanından onları.Gülümseyerek bakarlardı; ama

    dişlerinin çene kemiklerini nasıl ezdiğini de hissederdik.

    “Geldik” dediler, yüzlerindeki maskeyi çamurlu sokağın ortasına vurarak…:

    ”Beklemiyordunuz değil mi? ”

    Gerçekten gelmişlerdi..

    Uçlarını aleve batırdıkları ışından okları, bir ejderha ıslığı gibi tıslayarak yardı

    gökyüzünü..Mavinin hüzün tonuna alevin kızgın alını bulayarak ilerledi öfkeden

    silahları.Sadaklarında düşmanlık vardı,kin vardı,zehir vardı.Kurumuş gülden ördüğümüz

    kubbemize şimşek hızıyla saplandı alevden okları.Çatımızı yaktılar..Kubbemizi çatırdatmaya

    çalıştılar…

    Önce biri belirdi yılandan gözleriyle camın hemen arkasında. Sonra diğerleri sökün

    ettiler.Savaş bozgunu yaşamış,apış araları ekşi ekşi kokan çapulcu askerler gibi girdiler

    dünyamıza…Sepetlerimize bastılar tekmeyi,ağaçlarımıza vurdular baltaları.Yumurtalarımızı

    yere çaldılar.dipleri hayvan tersine bulanmış çizmeleriyle ezdiler civcivlerimizi.Kapılarımıza

    çentik attılar,ekmek satan un fırınlarımızın un çuvallarını mızrakladılar. Selam veren

    dostlarımızı horladılar.ineklerimizi tekmelediler.

    Mavimin hüzünlü tonuyla boyadığı akşam vakti geldiler…
    Atlarını çocuklarımızın geleceğinin üzerine sürdüler… Süraka yoktu aralarında,atları

    ayaklarına kadar değil,bellerine kadar girmişti bataklığa.Ama gözlerinde kinleri ağızlarında

    küfürleri vardı.En çok da aramızda durup,dostluk türküleri söylerken dün,bugün onların

    yanına geçip sapanlarına taş koyup üzerimize sallayanlar şaşırttı bizi.


    Gecenin karanlığında bağırdılar karanlığa, gökyüzüne doğru…

    Tamtam çaldılar saat başı…

    Yüreklere korku salıp kitapları yaktırmak, anıları sildirmek,aynaları kırdırmaktı amaçları…

    Kısmen başardılar da…

    Kürklerini toplayıp, göçlerini hazırlayıp, yola dizilen kervanları gösterdiler parmaklarıyla.

    Bakın dediler bakın nasılda korkuttuk arkadaşlarınızı… Onlar ki, en iyi günlerde

    türkülerinize eşlik ederlerdi…

    Sularımıza zehir katmak, ekmeğimizi küfletmek istediler…ırmağımız güçlü akıyordu çok

    şükür buğdaylarımız dayanıklıydı…Başaramayınca bunlar sinirlendiler, Değirmencilerimize

    .salçalarımıza hakaretler yağdırdılar…Yapraklarımızı yoldular,tarlalarımıza sürdüler

    hayvanlarını.

    En mahrem odalarımıza kadar sokuldular…Yastıklarımızı iğdiş ettiler sivri uçlu

    mızraklarıyla.

    Çeyiz sandıklarımızı etrafa çaldılar…Yazmalarını çiğnediler kadınlarımızın..Çocuklarımızı

    almaya çalıştılar, anaların kucaklarından beğenmedikleri her şeyi topladılar.Cadde ortalarına

    kitap, giysi, namus, haya, un, kurumuş kabak…Hepsini üst üste yığdılar…Şarap şişelerinin

    diplerinde kalan sıvılarını boca ettiler bu yığının üstüne…Aydınlanmak için kullandığımız

    meşaleyle yaktılar birikimlerimizi…

    Sokağa çıkamadı çocuğumuz…

    Perdeleri sıkı sıkıya kapadık bilinçsiz bir tepkiyle…

    Sonra “Neden? ” Sorusunu sorduk kendi kendimize! ! !
    Sorular çoğaldıkça onlar küçüldü, onlar küçüldükçe ışık sızdı perdelerimizde…Işık,

    karanlığın ölümü demekti…Karanlık olmayınca onlarda olmayacaklardı, bunu çok iyi

    biliyorlardı…! ! !

    Akşam batarken güneş, mavinin hüzün tonunda gelmişlerdi..Kızıl bir şafak vakti meleğin

    bağırışıyla gitmeye başladılar..Arkalarında harabeler bıraktılar…Binalar, evler, camlar,

    yürekler…Tehditler savura savura kayboldular ufukta…Bazıları “pişmanlık” belirtisi ifadeler

    kullandı giderken.”Vicdan”ları varmış gibi davrandı kimileri.Ama yapmışlardı bir kere, yani

    kırmışlardı camlarımızı bir kere.

    Korkuyu, şaşkınlığı, ürkekliği hemen attık üzerimizden.Yaşlı gözlerimizi silmeden tebessüm

    etmeye çalıştık hayata.Ve bir “Karınca Samimiyetiyle” tekrar başladık çalışmaya.Örmeye

    başladık buğudan ağımızı.Bir yağmur akın etti gözümüzden.Kanı, külü, çamuru aldı

    götürdü.Kinlerimizi yıkadı testilerimizi doldurdu.

    Güneş tepeye doğru yükseldi şehrimizin dışından..Mutluluk şarkıları yine yükseldi

    gökkubbemize doğru..İşte tam bu sırada belirdi tepede en “DELİ” olanımız…

    Var gücüyle bağırdı

    “GÜLMEYİİİİİİNNNN! ! ! ! ! ”

    Herkes sesin geldiği yöne yöneldi

    Elindeki asasını bulutlara doğrulttu, sonra bizlere doğru ve boşluğa savurdu:

    “ŞARKI DA SÖYLEMEYİN…! ! ! !

    “ŞARKI DA SÖYLEMEYİN”…..! ! ! ! ! !

    Daha bir dikkat kesildik sesine “HALA ANLAMIYORSUNUZ DEĞİL Mİ? ? ? ” diye sordu

    acı ifadelerle…

    “GİTTİLER SANIYORSUNUZ…OYSA ORADALAR….! ! ! ! ! ”

    Herkes birbirine baktı şaşkınca, sonra tekrar ona; “ŞUNU BİLİN KESİNLİKLE” dedi deli….

    Ve kanımızı donduran şu cümleyi haykırdı
    “GENE GELECEKLER….GENE GELECEKLER…….! !

  • ramazan15.10.2004 - 21:37

    Allah Resûlü ashabını büyük bir dikkatle Ramazan’a hazırlıyordu


    Allah Resûlü (sas) ümmetini Ramazan gelmeden önce manevi anlamda Ramazan ayına hazırlamıştır.

    Bunun için kendisi oruç tutarak, sadaka vererek ve geceleri kalkıp namaz kılarak ümmetine bu ayların nasıl değerlendirilmesi gerektiğini de bizzat göstermiştir. Ümmetine önce Recep ayının kendi ayı olduğunu hatırlatan Allah Resûlü bu ayın faziletini bu şekilde açıkladıktan sonra Recep ayının da Allah'ın ayı olduğunu ifade ederek bu ayın manevi değerini ifade etmiştir. Bu iki mübarek aydan sonra gelen ay ise ümmetinin ayı olan Ramazan ayıdır. Ve bu ayın mükafatı yine Allah Resulu'nun ifadeleri içersinde, paha biçilmezdir bu yüzden bu ayın değerini ancak Allah bilebilir.

    Bütün bu ifadelerle Allah Resûlü ümmetini gün gün, adım adım Ramazan'a ve onda coşan rahmete hazırlayıp onların ebedi kurtuluşunu arzulamıştır.

    Allah Resûlü bu aylarda sürekli Ramazan'a hasret bir halde yaşarken bir yandan da 'Allah'ım bize Receb'i ve Şaban'ı mübarek ve bereketli kıl ve bizi Ramazan'a eriştir.' diye dua etmiştir. Ramazan'a eriştikten sonra da her zaman olduğu gibi kullukta sürekli zirvede bulunan Allah Resûlü yine aynı şekilde davranarak kendisini Ramazan'a kavuşturan Rabb’ine şükür ve niyazlarını kat kat artırmıştır. Allah Resûlü bu konuda Ebu Hüreyre (r.a) ’nın ifadesiyle 'Resûlüllah (sas) onları, kesin bir emirde bulunmaksızın Ramazan gecelerini ihyaya teşvik ederdi. (Bu maksatla) : 'Kim Ramazan gecesini, sevabına inanarak ve bunu elde etmek niyetiyle namazla ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.' derdi.

    Hz. Aişe: Allah Resûlü (sas) Ramazan’da, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi.

    Hz. Aişe'den rivayet edilen bir başka hadiste Allah Resûlü Ramazan ayında bize nasıl davranmamız gerektiğini öğretiyor. 'Resûlüllah (sas) Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazan’ın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayrete geçerdi. Son on günde geceyi ihya eder, ailesini de (gecenin ihyası için) uyandırırdı.'

    Ramazan ayına bu kadar vurgu yapan Allah Resûlü ümmetinin bu kudsi ayda oruç tutarak ebedi kurtuluşa kavuşması için Ramazan orucuna da vurgu yapmıştır. Ebu Hüreyre (ra) 'den rivayet edilen bir hadiste Resulullah (sas) Ramazan ayını ve onda tutulan oruca verdiği değeri ümmetine muhteşem bir müjde gibi şöyle vermişlerdir: 'Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-ı Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur) : 'Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. Allah Teala Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: 'Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükafatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti.'

    Ramazan ayının mübarekliği, öteler alemine ait oluşu, insanın ruhani duygularla iç içe olduğu, maddi manevi lütuf ve ikramların başımızdan aşağıya döküldüğüne hepimiz şahit oluruz. İşte müminlerin her Ramazan şahid oldukları bu güzel olayların nedenini bakınız Allah Resûlü bize Hz. Ebu Hüreyre (ra) 'nin diliyle ne güzel anlatıyor. Resûlüllah (sas) buyurdular ki: 'Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.' Bu kudsi ayda hazır cennet kapıları ardına kadar açılmış ve şeytanlar da zincire vurulmuşken mümine düşen bu ayda bağlayabildiği kadar kendini Rahman'a bağlamasıdır. Orucun mümini koruyan bir perde veya bir kalkan olduğunu ifade eden Allah Resûlü müminin bu kalkanı kullanarak dünya ve ahirette kendisine isabet edecek muhtemel kazalardan korunmasını istemiştir. Bu amaçla 'Oruç perdedir. Biriniz oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa ‘Ben oruçluyum! ’ diyerek ona bulaşmasın.' şeklinde ferman buyurarak, orucun aslında insanı bir bütün olarak sabra odaklayarak böylece Allah'a daha çok yakınlaştırdığına işaret etmiştir.

    Ramazan sadece tutulan oruçla anılan ve onunla sınırlı bir ay değil. Onun gelişiyle insanın hayatı yaşarken yaptığı bütün tavır ve davranışlara bir başka ruh ve özellik de ekleniyor. Daha önce yapılan belki insana çok sıradan gelen bir olay bu ruh sayesinde herkese çok farklı geliyor ve dikkatleri çekiyor. Ramazan’da bütün bir hayata sinen bu manevi hazzı hisseden müminler bu yüzden ramazanda daha çok sadaka, daha çok zekat ve yoksula daha çok yemek yedirmenin peşine düşüyor. Bu hakikati bize hatırlatan Allah Resûlü şöyle buyuruyor: 'Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.' Ramazan'ın her şeyinde var olan ve inanmış her gönülün takdir ettiği bu bereket elbette ki Allah Resûlünün işaret buyurdukları sahurunda da olacak. Zira Allah Resûlü bize bu güzel müjdeyi de şu mübarek ifadeleri ile veriyor. 'Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket var.' Bütün müminleri Ramazan’ın bu bereketleriyle baş başa bırakırken son olarak cennette oruçlulara büyük bir müjde gibi açık duran Reyyan kapısından bahseden hadisi veriyoruz: 'Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez.'

    Abdulkadir Süphandağı - İstanbul



    15.10.2004

  • türban15.10.2004 - 11:32

    ibrahim suresi
    42 (Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.

    43 Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez.54 Kalbleri de (sanki) bomboştur.

    44 Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler: 'Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve peygamberlere uyalım.' Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler sizler değil miydiniz?
    45 Siz, kendi nefislerine zulmedenlerin yerleştikleri yerlerde oturmuştunuz. Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı ve size örnekler vermiştik.

    46 Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.55

    47 Allah'ı, sakın peygamberlerine verdiği sözden dönen sanma.56 Gerçekten Allah azizdir, intikam sahibidir.

    48 Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün,57 onlar tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna çıka(rıla) caklardır.

    49 O gün suçlu-günahkârların (sıkı) bukağılara vurulduklarını görürsün.

    50 Giyimleri katrandandır,58 yüzlerini de ateş bürümektedir.

    51 (Bu azab,) Allah'ın her nefsi kendi kazandığıyla cezalandırması içindir. Hiç şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.

    52 İşte bu (Kur'an) uyarılıp-korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ) dır

  • necip fazıl kısakürek01.10.2004 - 13:45

    Necip Fazıl Allah dostudur..

  • necip fazıl kısakürek28.09.2004 - 20:40

    Ellerime uzanan dudakları tepeyim
    ALLAH diyen,gel seni ayağından öpeyim...
    üstad necip fazıl kısakürek. üstad,dev şair, mütevazı,eminim şu dönemde yaşıyor olsaydı birilerinin ağzını öyle kapatırdı ki ahirette Rabbin kim sorusuna Allah diyerek açarlardı ağızlarını......

  • fethullah gülen26.09.2004 - 21:44

    Hocaefendi bu ülkenin geleceği olan gençliğin muhabbet fedailerinin fedakar insanların fikir mimarı dert insanı gönül insanı ve ufuk insanıdır...