Kalp O’nu tanımaya görsün. “Birisi kalbe Resulullah’ı (S.A.V) hatırlamaya görsün ve yürek O’nun Kokusunu almaya görsün kendinden geçer” diyor büyüklerimiz… ve kendine gelmez o hep Allah Teala ile olur. O’na ulaşır, Rıza-i ilahi dairesi içinde bulacağını bulmuştur artık o… Bir insanın yürek coğrafyasına bir cemre gibi düşüşünü seyretmek O’nun… Ve bir hatırlatma yolunda buna sebep olmak, olmak ve O’na yaraşır ümmet şuuruyla emaneti teslim etmek Allah’a… ne büyük bir bahtiyarlıktır Allah’a…Ne büyük bir bahtiyarlıktır. İşte hatırlatma yolunda, Sevgili Efendimizi anma yolunda bir kutlu yolcu, bizi Sultanlar Sultanı’nın (S.A.V.) otağına götürüyor. Sevdalıları Ona ilan-ı aşk ediyor, “Ya Resulallah” diyor. Mahşer günü çok yalvaracağız. “Ya Resulallah” deyip inim inim inleyeceğiz. Tanıdık bir ses olabilmemiz için yaşarken Ona çok seslenmek gerek. O'nu seven bir gönlün, Onu seven kalplere diyeceği çok şey var. Resulallah’ı sevme ve Allah Teala’nın rızasına erme yolunda yolumuzdaki her türlü şerden o yolun sahibine sığınıyor ve hayatın ve ölümün güzelliklerini diliyoruz.
Kem gözlerden muhafaza ermektir iffetini. Sen DOĞRU denen zat, ALLAH'ın hangi emrinin insanların maslahatına muhalif olduğunu gördün. Yasaklar bizim huzurumuz içindir. Kendi nefsinin arzuları doğrultusunda yazılar yazıyorsun. Bir kadının örtünmesi sana çirkin geliyor. Neden çünkü arzularını tatmin etmek için sana engel oluyorlar. Yani bir nevi namussuzluğunu ifşa ediyorsun. Açıklar daha hoş geliyor galiba sana. Bugün boşanmaların sebebi sadece ve sadece iffetin muhaza edememezlikten ve manevi değerlere saygısızlıktan ve Dini zaafiyetsizlikten başka bir şey değildir. Biz dinimizin kriterlerini yerine getirirsek her şey ALLAH'ın izniyle düzelir. KIL DEĞİL, ALLAH'IN EMRİ TESETTÜRDÜR. Bunu böyle bil.
yalnız Aleviler değil kürtlerde müslüman böyle bir yaklaşım seviyesizlikten başka bir şey değildir. aleni bölücülük yapmaktır.
Alevlik diye bir mezhep yoktur. Hak PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V) 'dir. HZ ALİ kendiside efendimize ittiba etmiştir. Onun her kararına inanan şecaatli islam kahramanıdır. ALLLH'ın kılıcı SEYFULLAH namına mazhar olmuştur.
Halifelik sırası: HZ EBUBEKİR, HZ. ÖMER, HZ. OSMAN, HZ. ALİ
yolumuz EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT. bunun ötesine geçmek bidattır.
Yeryüzü bir mescit, Mekke mihrab, Medine minber. Onun imamı ise HZ. MUHAMMET (S.A.V) 'dir.
PRENS BİSMARK EFENDİMİZ hakkında şöyle bahsediyor: Sana muassır bir vücut olmadığımdan dolayı müteessirim ey MUHAMMET!
Arş’ın kubbelerine adı nurla yazılan İsmi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan Yedi katlı göklerde Hak cemâlini bulan Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed
Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
Güneşler, o gecenin nuruna secdederken Yıldızlar meşk içinde, kâinat vecdederken Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed
Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken Cehâlet bayrakları, birer birer inerken Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken, Kisra saraylarında, sütunlar savrulurken Arz’dan arş’a âlemler rahmetini bulurken O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen Doğar doğmaz, “Allah’a secde” emri verilen Doğudan ve Batıdan, her mahlûkça görülen Kainat efendisi, yâ Hazreti Muhammed
Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen, Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen, Beşerî şüpheleri, Kur’ân ilmiyle silen, Seçilen sevgilisin, yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi, Bunca âciz beşerin, mahşer günü bekçisi, Sen ki; Kur’ân şahidi, Allah’ın son elçisi, Kurtuluş habercisi, yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki güzel huyların, ahlâkın meş’alesi Sabır doruklarında beşerin en yücesi Senin cennet mekanın, fakirlerin hanesi Gönüller hazinesi yâ Hazreti Muhammed
Sana şâhit sonsuzlar, ezelden beri her an Sana şahit ayetler her zerre ve her mekan Senden uzak kalmaya nasıl dayanır ki can Sen, her canda cânânsın yâ Hazreti Muhammed
Mi’raç gecesi bir bir açılıyorken gökler Seni selamlıyorken her katta peygamberler Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler Hak’ka yalnız yürüdün yâ Hazreti Muhammed
Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin Dünyada dönmeyen dil mahşerde ne söylesin Mevla, bütün beşeri ümmetinden eylesin Sancağının altında yâ Hazreti Muhammed
Hak ile kul vuslatı o ilâhî düğünde Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde Hasatları, has tartan o terazi önünde Noksanları bağışlat yâ Hazreti Muhammed
Biliriz ki; hükmü yok bu dünya nimetinin Gönüldür sermayesi ahiret servetinin Sana salat ve selam gönderen ümmetinin Cennetler şahidi ol yâ Hazreti Muhammed
Şu an en elzem imandır. Onuda imani esrleri okuyarak halledebiliriz. Eskiden tasavvufla iman elde edilebilirdi. Şimdi ise tamamen tabiatla gelen inkarcılık fikri başlamıştır. Buda büyük mütefekkirlerin eserlerini okumakla olabilir. Tasavvuf meyvedir, İman ise ekmektir. İnsan meyvesiz yaşayabilir. Fakat ekmeksiz yaşayamaz. Bunuda şu Ahirzamanda Risale-i Nur Eserleri kazandırabilir.
Var eden'in adıyla insanlığa inen NUR Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından Rahmet vadilerinden boşanır ab-i hayat En müstesna doğuşa hamiledir kainat.
Yıllardır boz bulanık sular yudumladım Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları Yağmur,seni bekleyen bir tas da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak Yeryüzü avaredir,yapayalnız ve kurak
Zaman ayaklarımda tükendi adım adım Heyûla,bir ağ gibi ordu rüyalarımı Çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydım
Yağmur, gülşenimize sensiz,baldıran düştü Düşmanlık içimizde; dostluk yaban düştü Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur,cağların ötesinden Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin Sukutu yar,sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım Bir cezir yasadım ki,yaşanmamış,mazide Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü ****** Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından Alsam ölümsüzlüğü dudaklarından
Medeni arzuların ardında seyre daldım Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali Hazindir ki dertleri aşmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır Sesini duymayan, girdabında boğulur Ana rahminde olur sensizlikten cenin Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradım Bir melal zincirine takıldı parmaklarım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü Sensiz, kıtalar boyu uzanan vatan düştü Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin güneşler parlıyor gözlerinde Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin Mekânın fırçasında solmayan fırça senin
Yağmur,bir gün elimi elinde bulsaydım Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar Mutluluk nağmeleri işitirler Hira'dan Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri Paramparça, ateş sahibinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım O mücella çehreni izleseydim ebedi Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin damarında Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin Ebedi aşka giden esrarlı yollarında Senden bir kıvılcım, süreyyâ bir şulenin Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü Sana meftun ve hayran,s ana râm olanlara Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü
Bâdiye yaylasında koklasaydım izini Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgâr Seninle yıkasaydım acılar dehlizini Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü Mahkûmlar yargılıyor, hakimler mahkûm şimdi Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri Ahuların içinde sevdan akkor gibidir Erdemin,bereketin doldurur haneleri Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir Şemsiyesi altında yürürsün bulutların Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü İniltiler geliyor doğudan ve batıdan Sensizlik bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahimin, efgânımın İçimde hicranımla tutuşuyor nağmeler Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın Nazarın ok misali karanlıkları deler Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü Beynimin merkezine olumsuz ferman düştü Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefesinle yeniden çizilecek desenler Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler Anneler çocuklara hep seni içirecek Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin Sana mümindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar hep seninle, hep seninle dolsaydım Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydım Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım Senin için görülen bir düş de ben olsaydım Yeryüzünde seni bir gürmüş de ben olsaydım Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım Batili yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kalp O’nu tanımaya görsün. “Birisi kalbe Resulullah’ı (S.A.V) hatırlamaya
görsün ve yürek O’nun Kokusunu almaya görsün kendinden geçer” diyor
büyüklerimiz… ve kendine gelmez o hep Allah Teala ile olur. O’na
ulaşır, Rıza-i ilahi dairesi içinde bulacağını bulmuştur artık o…
Bir insanın yürek coğrafyasına bir cemre gibi düşüşünü seyretmek
O’nun… Ve bir hatırlatma yolunda buna sebep olmak, olmak ve O’na
yaraşır ümmet şuuruyla emaneti teslim etmek Allah’a… ne büyük bir
bahtiyarlıktır Allah’a…Ne büyük bir bahtiyarlıktır.
İşte hatırlatma yolunda, Sevgili Efendimizi anma yolunda bir kutlu
yolcu, bizi Sultanlar Sultanı’nın (S.A.V.) otağına götürüyor.
Sevdalıları Ona ilan-ı aşk ediyor, “Ya Resulallah” diyor.
Mahşer günü çok yalvaracağız. “Ya Resulallah” deyip inim inim
inleyeceğiz. Tanıdık bir ses olabilmemiz için yaşarken Ona çok
seslenmek gerek.
O'nu seven bir gönlün, Onu seven kalplere diyeceği çok şey var.
Resulallah’ı sevme ve Allah Teala’nın rızasına erme yolunda
yolumuzdaki her türlü şerden o yolun sahibine sığınıyor ve hayatın
ve ölümün güzelliklerini diliyoruz.
Hayatınızın değerini anlamak istiyorsanız, hayatınızı iman ile ziynetlendiriniz.
http://www.sozler.com.tr/
http://www.risale-inur.com.tr/ http://www.bediuzzaman.sevgisi.com/
http://www.nesil.com.tr/
http://www.saidnur.com/
http://www.bediuzzaman.net/
http://www.cevaplar.org/
http://www.nur.org/
http://www.nurpenceresi.com/
http://www.fgulen.org/
http://www.denizlinur.cjb.net/
http://www.nuryolu.com/
TESETTÜR KADIN İÇİN EN İYİ SIĞINAKTIR.
Kem gözlerden muhafaza ermektir iffetini.
Sen DOĞRU denen zat, ALLAH'ın hangi emrinin insanların maslahatına muhalif olduğunu gördün. Yasaklar bizim huzurumuz içindir. Kendi nefsinin arzuları doğrultusunda yazılar yazıyorsun. Bir kadının örtünmesi sana çirkin geliyor. Neden çünkü arzularını tatmin etmek için sana engel oluyorlar. Yani bir nevi namussuzluğunu ifşa ediyorsun. Açıklar daha hoş geliyor galiba sana. Bugün boşanmaların sebebi sadece ve sadece iffetin muhaza edememezlikten ve manevi değerlere saygısızlıktan ve Dini zaafiyetsizlikten başka bir şey değildir. Biz dinimizin kriterlerini yerine getirirsek her şey ALLAH'ın izniyle düzelir. KIL DEĞİL, ALLAH'IN EMRİ TESETTÜRDÜR. Bunu böyle bil.
yalnız Aleviler değil kürtlerde müslüman böyle bir yaklaşım seviyesizlikten başka bir şey değildir. aleni bölücülük yapmaktır.
Alevlik diye bir mezhep yoktur. Hak PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V) 'dir. HZ ALİ kendiside efendimize ittiba etmiştir. Onun her kararına inanan şecaatli islam kahramanıdır. ALLLH'ın kılıcı SEYFULLAH namına mazhar olmuştur.
Halifelik sırası:
HZ EBUBEKİR, HZ. ÖMER, HZ. OSMAN, HZ. ALİ
yolumuz EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT. bunun ötesine geçmek bidattır.
Yeryüzü bir mescit, Mekke mihrab, Medine minber. Onun imamı ise HZ. MUHAMMET (S.A.V) 'dir.
PRENS BİSMARK EFENDİMİZ hakkında şöyle bahsediyor:
Sana muassır bir vücut olmadığımdan dolayı müteessirim ey MUHAMMET!
Arş’ın kubbelerine adı nurla yazılan
İsmi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan
Yedi katlı göklerde Hak cemâlini bulan
Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed
Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan
O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan
Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
Güneşler, o gecenin nuruna secdederken
Yıldızlar meşk içinde, kâinat vecdederken
Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken
O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed
Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken
Cehâlet bayrakları, birer birer inerken
Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken,
Kisra saraylarında, sütunlar savrulurken
Arz’dan arş’a âlemler rahmetini bulurken
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen
Doğar doğmaz, “Allah’a secde” emri verilen
Doğudan ve Batıdan, her mahlûkça görülen
Kainat efendisi, yâ Hazreti Muhammed
Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen,
Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen,
Beşerî şüpheleri, Kur’ân ilmiyle silen,
Seçilen sevgilisin, yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,
Bunca âciz beşerin, mahşer günü bekçisi,
Sen ki; Kur’ân şahidi, Allah’ın son elçisi,
Kurtuluş habercisi, yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,
Zulüm sancılarını, şefkatiyle dindiren,
İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,
Âlimlerin sultanı, yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki güzel huyların, ahlâkın meş’alesi
Sabır doruklarında beşerin en yücesi
Senin cennet mekanın, fakirlerin hanesi
Gönüller hazinesi yâ Hazreti Muhammed
Sana şâhit sonsuzlar, ezelden beri her an
Sana şahit ayetler her zerre ve her mekan
Senden uzak kalmaya nasıl dayanır ki can
Sen, her canda cânânsın yâ Hazreti Muhammed
Mi’raç gecesi bir bir açılıyorken gökler
Seni selamlıyorken her katta peygamberler
Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler
Hak’ka yalnız yürüdün yâ Hazreti Muhammed
Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin
Dünyada dönmeyen dil mahşerde ne söylesin
Mevla, bütün beşeri ümmetinden eylesin
Sancağının altında yâ Hazreti Muhammed
Hak ile kul vuslatı o ilâhî düğünde
Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde
Hasatları, has tartan o terazi önünde
Noksanları bağışlat yâ Hazreti Muhammed
Biliriz ki; hükmü yok bu dünya nimetinin
Gönüldür sermayesi ahiret servetinin
Sana salat ve selam gönderen ümmetinin
Cennetler şahidi ol yâ Hazreti Muhammed
Bütün ırmaklar, pınarlar çaylar, büyük nehirler bir RAHMANI-I ZÜLCELALİ VE-L İKRAM' ın hazine-i Rahmetinden çıkıyorlar ve akıyorlar.
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HZ.
Bak şu çeşmelere çaylara ırmaklara yerden dağlardan kaynamaları tesadüfi değildir.
Bir iğne ustasız, bir harf katipsiz, bir köy muhtarsız olmadığı gibi şu kainat dahi ustasız olabilirmi. Bu nizam ve intizamı kim sağlayabilirdi.
Şu an en elzem imandır. Onuda imani esrleri okuyarak halledebiliriz. Eskiden tasavvufla iman elde edilebilirdi. Şimdi ise tamamen tabiatla gelen inkarcılık fikri başlamıştır. Buda büyük mütefekkirlerin eserlerini okumakla olabilir. Tasavvuf meyvedir, İman ise ekmektir. İnsan meyvesiz yaşayabilir. Fakat ekmeksiz yaşayamaz. Bunuda şu Ahirzamanda Risale-i Nur Eserleri kazandırabilir.
Var eden'in adıyla insanlığa inen NUR
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-i hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat.
Yıllardır boz bulanık sular yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur,seni bekleyen bir tas da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü avaredir,yapayalnız ve kurak
Zaman ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla,bir ağ gibi ordu rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydım
Yağmur, gülşenimize sensiz,baldıran düştü
Düşmanlık içimizde; dostluk yaban düştü
Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur,cağların ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sukutu yar,sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yasadım ki,yaşanmamış,mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü
******
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam ölümsüzlüğü dudaklarından
Medeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki dertleri aşmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayan, girdabında boğulur
Ana rahminde olur sensizlikten cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz, kıtalar boyu uzanan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekânın fırçasında solmayan fırça senin
Yağmur,bir gün elimi elinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hira'dan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateş sahibinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü
Baykuşa cifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklâl boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcım, süreyyâ bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran,s ana râm olanlara
Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü
Bâdiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgâr
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü
Mahkûmlar yargılıyor, hakimler mahkûm şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin,bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlik bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahimin, efgânımın
İçimde hicranımla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine olumsuz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mümindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar hep seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir gürmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batili yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Şiir: Nurullah Genç