Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • hz.muhammed18.09.2004 - 09:54

    Kalp O’nu tanımaya görsün. “Birisi kalbe Resulullah’ı (S.A.V) hatırlamaya
    görsün ve yürek O’nun Kokusunu almaya görsün kendinden geçer” diyor
    büyüklerimiz… ve kendine gelmez o hep Allah Teala ile olur. O’na
    ulaşır, Rıza-i ilahi dairesi içinde bulacağını bulmuştur artık o…
    Bir insanın yürek coğrafyasına bir cemre gibi düşüşünü seyretmek
    O’nun… Ve bir hatırlatma yolunda buna sebep olmak, olmak ve O’na
    yaraşır ümmet şuuruyla emaneti teslim etmek Allah’a… ne büyük bir
    bahtiyarlıktır Allah’a…Ne büyük bir bahtiyarlıktır.
    İşte hatırlatma yolunda, Sevgili Efendimizi anma yolunda bir kutlu
    yolcu, bizi Sultanlar Sultanı’nın (S.A.V.) otağına götürüyor.
    Sevdalıları Ona ilan-ı aşk ediyor, “Ya Resulallah” diyor.
    Mahşer günü çok yalvaracağız. “Ya Resulallah” deyip inim inim
    inleyeceğiz. Tanıdık bir ses olabilmemiz için yaşarken Ona çok
    seslenmek gerek.
    O'nu seven bir gönlün, Onu seven kalplere diyeceği çok şey var.
    Resulallah’ı sevme ve Allah Teala’nın rızasına erme yolunda
    yolumuzdaki her türlü şerden o yolun sahibine sığınıyor ve hayatın
    ve ölümün güzelliklerini diliyoruz.

  • en sevdiğiniz internet siteleri16.09.2004 - 10:44

    Hayatınızın değerini anlamak istiyorsanız, hayatınızı iman ile ziynetlendiriniz.

    http://www.sozler.com.tr/
    http://www.risale-inur.com.tr/ http://www.bediuzzaman.sevgisi.com/
    http://www.nesil.com.tr/
    http://www.saidnur.com/
    http://www.bediuzzaman.net/
    http://www.cevaplar.org/
    http://www.nur.org/
    http://www.nurpenceresi.com/
    http://www.fgulen.org/
    http://www.denizlinur.cjb.net/
    http://www.nuryolu.com/

  • türban16.09.2004 - 10:05

    TESETTÜR KADIN İÇİN EN İYİ SIĞINAKTIR.

    Kem gözlerden muhafaza ermektir iffetini.
    Sen DOĞRU denen zat, ALLAH'ın hangi emrinin insanların maslahatına muhalif olduğunu gördün. Yasaklar bizim huzurumuz içindir. Kendi nefsinin arzuları doğrultusunda yazılar yazıyorsun. Bir kadının örtünmesi sana çirkin geliyor. Neden çünkü arzularını tatmin etmek için sana engel oluyorlar. Yani bir nevi namussuzluğunu ifşa ediyorsun. Açıklar daha hoş geliyor galiba sana. Bugün boşanmaların sebebi sadece ve sadece iffetin muhaza edememezlikten ve manevi değerlere saygısızlıktan ve Dini zaafiyetsizlikten başka bir şey değildir. Biz dinimizin kriterlerini yerine getirirsek her şey ALLAH'ın izniyle düzelir. KIL DEĞİL, ALLAH'IN EMRİ TESETTÜRDÜR. Bunu böyle bil.

  • alevilik16.09.2004 - 09:50

    yalnız Aleviler değil kürtlerde müslüman böyle bir yaklaşım seviyesizlikten başka bir şey değildir. aleni bölücülük yapmaktır.

    Alevlik diye bir mezhep yoktur. Hak PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V) 'dir. HZ ALİ kendiside efendimize ittiba etmiştir. Onun her kararına inanan şecaatli islam kahramanıdır. ALLLH'ın kılıcı SEYFULLAH namına mazhar olmuştur.

    Halifelik sırası:
    HZ EBUBEKİR, HZ. ÖMER, HZ. OSMAN, HZ. ALİ

    yolumuz EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT. bunun ötesine geçmek bidattır.

  • hz.muhammed15.09.2004 - 13:21

    Yeryüzü bir mescit, Mekke mihrab, Medine minber. Onun imamı ise HZ. MUHAMMET (S.A.V) 'dir.

    PRENS BİSMARK EFENDİMİZ hakkında şöyle bahsediyor:
    Sana muassır bir vücut olmadığımdan dolayı müteessirim ey MUHAMMET!

    Arş’ın kubbelerine adı nurla yazılan
    İsmi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan
    Yedi katlı göklerde Hak cemâlini bulan
    Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed

    Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan
    O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan
    Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan
    O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed

    Güneşler, o gecenin nuruna secdederken
    Yıldızlar meşk içinde, kâinat vecdederken
    Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken
    O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed

    Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken
    Cehâlet bayrakları, birer birer inerken
    Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken
    O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed

    O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken,
    Kisra saraylarında, sütunlar savrulurken
    Arz’dan arş’a âlemler rahmetini bulurken
    O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed

    Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen
    Doğar doğmaz, “Allah’a secde” emri verilen
    Doğudan ve Batıdan, her mahlûkça görülen
    Kainat efendisi, yâ Hazreti Muhammed

    Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen,
    Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen,
    Beşerî şüpheleri, Kur’ân ilmiyle silen,
    Seçilen sevgilisin, yâ Hazreti Muhammed.

    Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,
    Bunca âciz beşerin, mahşer günü bekçisi,
    Sen ki; Kur’ân şahidi, Allah’ın son elçisi,
    Kurtuluş habercisi, yâ Hazreti Muhammed.

    Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,
    Zulüm sancılarını, şefkatiyle dindiren,
    İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,
    Âlimlerin sultanı, yâ Hazreti Muhammed.

    Sen ki güzel huyların, ahlâkın meş’alesi
    Sabır doruklarında beşerin en yücesi
    Senin cennet mekanın, fakirlerin hanesi
    Gönüller hazinesi yâ Hazreti Muhammed

    Sana şâhit sonsuzlar, ezelden beri her an
    Sana şahit ayetler her zerre ve her mekan
    Senden uzak kalmaya nasıl dayanır ki can
    Sen, her canda cânânsın yâ Hazreti Muhammed

    Mi’raç gecesi bir bir açılıyorken gökler
    Seni selamlıyorken her katta peygamberler
    Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler
    Hak’ka yalnız yürüdün yâ Hazreti Muhammed

    Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin
    Dünyada dönmeyen dil mahşerde ne söylesin
    Mevla, bütün beşeri ümmetinden eylesin
    Sancağının altında yâ Hazreti Muhammed

    Hak ile kul vuslatı o ilâhî düğünde
    Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde
    Hasatları, has tartan o terazi önünde
    Noksanları bağışlat yâ Hazreti Muhammed

    Biliriz ki; hükmü yok bu dünya nimetinin
    Gönüldür sermayesi ahiret servetinin
    Sana salat ve selam gönderen ümmetinin
    Cennetler şahidi ol yâ Hazreti Muhammed

  • allah (c.c)15.09.2004 - 13:11

    Bütün ırmaklar, pınarlar çaylar, büyük nehirler bir RAHMANI-I ZÜLCELALİ VE-L İKRAM' ın hazine-i Rahmetinden çıkıyorlar ve akıyorlar.

    BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HZ.

  • allah (c.c)15.09.2004 - 13:07

    Bak şu çeşmelere çaylara ırmaklara yerden dağlardan kaynamaları tesadüfi değildir.

  • allah (c.c)15.09.2004 - 13:06

    Bir iğne ustasız, bir harf katipsiz, bir köy muhtarsız olmadığı gibi şu kainat dahi ustasız olabilirmi. Bu nizam ve intizamı kim sağlayabilirdi.

  • türban14.09.2004 - 16:25

    Şu an en elzem imandır. Onuda imani esrleri okuyarak halledebiliriz. Eskiden tasavvufla iman elde edilebilirdi. Şimdi ise tamamen tabiatla gelen inkarcılık fikri başlamıştır. Buda büyük mütefekkirlerin eserlerini okumakla olabilir. Tasavvuf meyvedir, İman ise ekmektir. İnsan meyvesiz yaşayabilir. Fakat ekmeksiz yaşayamaz. Bunuda şu Ahirzamanda Risale-i Nur Eserleri kazandırabilir.

  • türban13.09.2004 - 16:26

    Var eden'in adıyla insanlığa inen NUR
    Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
    Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
    Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
    Rahmet vadilerinden boşanır ab-i hayat
    En müstesna doğuşa hamiledir kainat.

    Yıllardır boz bulanık sular yudumladım
    Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
    Yağmur,seni bekleyen bir tas da ben olsaydım

    Hasretin alev alev içime bir an düştü
    Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü
    Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
    Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

    İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
    Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
    Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
    Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
    Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak
    Yeryüzü avaredir,yapayalnız ve kurak

    Zaman ayaklarımda tükendi adım adım
    Heyûla,bir ağ gibi ordu rüyalarımı
    Çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydım

    Yağmur, gülşenimize sensiz,baldıran düştü
    Düşmanlık içimizde; dostluk yaban düştü
    Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe
    Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

    Bir güzide mektuptur,cağların ötesinden
    Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
    Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden
    Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
    Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
    Sukutu yar,sevinci dualar kadar derin

    Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
    Bir cezir yasadım ki,yaşanmamış,mazide
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
    İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü
    ******
    Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
    Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

    Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
    Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
    Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
    Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
    Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
    Alsam ölümsüzlüğü dudaklarından

    Medeni arzuların ardında seyre daldım
    Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

    Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü
    Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
    Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
    Hazindir ki dertleri aşmaya umman düştü

    Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
    Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
    Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
    Sesini duymayan, girdabında boğulur
    Ana rahminde olur sensizlikten cenin
    Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

    Saatlerin ardında hep kendimi aradım
    Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

    Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü
    Sensiz, kıtalar boyu uzanan vatan düştü
    Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
    Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

    Ay gibisin güneşler parlıyor gözlerinde
    Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
    Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
    Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
    Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
    Mekânın fırçasında solmayan fırça senin

    Yağmur,bir gün elimi elinde bulsaydım
    Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

    Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
    Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü
    Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
    En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

    Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
    Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
    Mutluluk nağmeleri işitirler Hira'dan
    Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
    Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
    Paramparça, ateş sahibinin hayalleri

    Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
    O mücella çehreni izleseydim ebedi
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

    Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü
    Baykuşa cifte yalı; bülbüle zindan düştü
    Katil sinekler deldi hicabın perdesini
    İstiklâl boşluğunda arılar nadan düştü

    Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin damarında
    Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
    Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
    Senden bir kıvılcım, süreyyâ bir şulenin
    Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
    On asırlık ocağın savururdum külünü

    Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
    Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

    Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
    Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
    Sana meftun ve hayran,s ana râm olanlara
    Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü

    Bâdiye yaylasında koklasaydım izini
    Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgâr
    Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
    Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar
    Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
    Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

    Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
    Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
    Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

    Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
    Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü
    Mahkûmlar yargılıyor, hakimler mahkûm şimdi
    Hakların temeline sanki bir volkan düştü

    Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
    Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
    Erdemin,bereketin doldurur haneleri
    Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir
    Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
    Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

    Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
    Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

    Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
    Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
    İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
    Sensizlik bozulan dengeye ziyan düştü

    Islaklığı sanadır ahimin, efgânımın
    İçimde hicranımla tutuşuyor nağmeler
    Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın
    Nazarın ok misali karanlıkları deler
    Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin

    Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
    Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

    Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
    Beynimin merkezine olumsuz ferman düştü
    Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
    Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

    Nefesinle yeniden çizilecek desenler
    Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
    Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
    Anneler çocuklara hep seni içirecek
    Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
    Sana mümindir sema; sana muhtaçtır zemin

    Damar damar hep seninle, hep seninle dolsaydım
    Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü
    Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
    Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
    İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    Bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydım
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
    Yeryüzünde seni bir gürmüş de ben olsaydım
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Batili yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    Şiir: Nurullah Genç