Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • yezidilik25.12.2004 - 19:14

    yeryüzünde tahminen 4 milyon ınananı olan, kurucusu(peygamberi) Şeyh Adiy(şeyh hadi) dir. diğer semavi dinlerdeki bir çok olay burda da benzerlik gösterir(şeyh adiy miraca çıkar vb.) 4 milyon ınananının tamamı KÜRT tür. dinin kursal kitapları MISHAF-A REŞ VE KİTAB-I CİLWEDİR.iki kitapta kürtçe yazılmıştır.hac yerleri (kabeleri) kuzel ıraktaki şengal dağındadır.mert, sözünün eri insanlardır.diğer ınançlardan (özellikle de müslümanlardan) gördükleri baskılar yüzünde son derece kapalı bir toplım olarak kalmışlardır.

  • kimlik21.12.2004 - 00:05

    insanın bütün aidiyetlerinin,bütün yaşadıklarının bir bileşkesi bence... mensup olduğu din,millet,şehir,aile, kurduğu dostluklar,okuduğu kitaplar, sevdiği insanlar, içindeki yaralar, gezdiği kentler-dağlar vs.. hepsi insanın kimliğini oluşturan, hayata bakış açısını etkileyen birer etkendir.

  • kürdoloji06.11.2004 - 21:06

    Şerefname



    Şerefname, Bitlis Hükümdarı Şeref Han tarafından 1597 yılında yazılmış bir Kürt tarihidir. 403 yıl önce, bir yönetici ve bilim adamı tarafından yazılmış bulunan bu eser, Kürtler için gerçekten paha biçilmez bir değerdedir. Kürtlerle ilgilenen tüm Kürdoloğ ve araştırmacılar, Şerefname'nin önemini vurgulamaktadırlar. Tarih boyu var olan, ancak İslamiyet'ten sonra, özellikle 9. yüzyıldan bu yana Kürtlük damgasını taşıyan kimi devlet, kimi sultanlık, kimi hükümdarlık veya beylik şeklinde ortaya çıkan kurum ve statüleri birer birer ortaya çıkarmaya çalışan Şeref Han'a; Kürt halkı minnet ve şükran borçludur.

    Şeref Han, Şemseddin Han'ın oğlu ve Osmanlılarla 1514'te ittifak andlaşmasını imzalıyan ünlü Şeref Han'ın torunudur. Bitlis hükümdarlarının ünvanları 'Emir' veya 'Hakim' olarak geçer. Ancak isimlerini saydığım 3 hükümdarın her üçüne de İran Şahı Tahmasp tarafından ve emirname ile bu 'Hanlık' rütbeleri verilmiştir. İşin ilginç yanı bu 3 önemli hükümdar Osmanlılara büyük hizmetler görmüş, ancak rütbe ve ünvanlarını İran Şahlarından almışlardır. Birinci Şeref Han 1508'lerde bir gurup Kürdistan Melik, Emir ve Beylerine öncülük yaparak, bağlılıklarını bildirmek ve Şah İsmail'le anlaşmak üzere gittiğinde, Safevi Şah'ı tarafından zindana atılıyor; bir yolunu bulupta kaçtığında, Bitlis'in Safevi işgalini kaldırmaya çalışarak Roşkanlıkların güçlerinin bir imparatorluğa yetmiyece&curr

    Bu rütbe ve makamını bir 'fermanname' ile resmileştiriyor.(1) Ertesi yıl (1534) Tatık Ovası'nda katledilen bu Şeref Han'ın oğlu Emir Şemseddin, babasının yerine tahta çıktı. Şeref Han'ı katleden Osmanlı ordusu korkudan Bitlis'e girmedi. Daha doğrusu tahta çıkması gereken Ulame, böyle bir riski göze alamadı. Ordu ve beraberindeki Kürdistan Hükümdarları'nın kuvvetleri Van'a doğru hareket ettiler.(Bu tarihte Gevaştan ve Adılcevazdan başlayarak, Hakkari ve tüm o bölgeler İran Şahlığı'nın egemenliğinde idi.)

    1535'te Osmanlı ve Kürdistan orduları İran'a ve Irak'a sefer yapmak üzere Kürdistan'da toplandığında, Bitlis Hakimi Emir Şemseddin, Osmanlı Sultanlığı'na bağlılığını bildirmek üzere İbrahim Paşa'nın karargahına gitti, ilgi gördü, hükümdarlığı onaylandı ve bu sefere kendisi de katılarak, daha sonra sefere katılan Sultan Süleyman'ın yanında aylarca kaldı ve Sultanın ilgisini gördü. Dönüşte ve Bitlis bölgesinde Osmanlı Ordusu karargahını kurup dinlenirken, Sadrazam İbrahim Paşa, Sultanın iradesi ile Bitlis'i saraya bırakıp Malatya ve Maraş vilayetlerini almalarını istedi. Emir Şemseddin teklifi kerhen kabul ederek, Bitlis'i terketti, ancak, Malatya'ya gitmedi. Bütün hızıyla Şah Tahmasp'a iltica etti. Emir Şemseddin İran'da öldü. Şah'ın maiyetinde bir çok bölgede valilik yaptı. 'Hanlık' rütbesini Şah Tahmasp'tan aldı. Orda evlendi. Torun Şeref Han, orda doğ

    Bunun için Şerefname'nin değeri büyüktür ve Kürtler için 'Şerefname', bir onurdur, bir şereftir.

    Çemişkezek hükümdarlığı ve Melkişiler
    '-3 guruba ayrılan Melkişiler, Kürdistan'da, büyük ihtişamları vardır. Hizmetçilerinin, taraftarlarının ve kendilerine bağlı olanların çokluğuyla ün yapmışlardır. Onlar'dan 1000 kadar aile İran hükümdarlarına katıldıları gibi, bir grubu da Şah'ın muhafız subayları arasına katıldılar. Bunların bir kısmı eyaletlerde muhafız oldu. Ülkeleri ise genişlik ve önem bakımından uzak-yakın herkesçe; 'Kürdistan' özel adıyla tanınır. Öyleki; Berat ve Emirnameler'de ve diğer sultanlık belgelerinde bu ad geçtiği zaman yalnız bu önemli vilayet anlaşılır. Ayrıca Kürtler arasında Kürdistan sözcüğü geçince, bundan yalnız Çemişkezek vilayeti kastedilir. Bu ülkenin 32 kale ve 16 nahiyesi vardır ve uzun zamandan beri Melkişiler'in egemenliği altındadır. Cengizhan, Timurleng, Şahruh ve Kara Yusuf dahil hiç bir kuvvet bu ülkeyi istila

    Şah İsmail, Kızılbaş Beylerinden Nur Ali Halife'yi Çemişkezek vilayetini istila etmeye gönderdi. Hacı Rüstem Bey ise hemen ülkeyi çatışmasız ve savaşsız olarak Nur Ali Halife'ye teslim etti ve Şah İsmail Sarayı'na giderek kendisine itaatını ve boyun eğişini sundu. Şahlık tahtına varınca, Şah, değerli bir hil'atla kendisini taltif etti ve.../.../ Çemişkezek Vilayeti yerine Irak'a bağlı bazı kesimlere yönetici tayin etti..' '-Nur Ali Halife ise doğru yoldan saptı ve Çemişkezek Vilayeti'nin halkını sıkıştırmaya, baskı altına almaya başladı, aşiret adamlarından ve Melkişi ailelerinin çocuklarından büyük bir topluluk öldürdü. Bu durum, küçük-büyük bütün ülke halkını ayaklanmaya, karışıklık ve döğüş ateşini alevlendirmeye itti. Halk her şeyden önce Irak ve İsfahan yöresinde bulunan Hacı Rüstem'e haber göndererek gelip a

    Şah İsmail, 23 Ağustos 1514'te Osmanlı Sultanına mağlup olunca, Hacı Rüstem Bey de Merend'e bağlı Yam denilen yerde Sultan Selim Han'a ulaşıyor ve O'na boyun eğiyor. Sultan'ın divanında Ferşah Bey isminde eski bir Akkoyunlu komutan vardır. Bu komutan Hacı Rüstem'i jurnal ediyor, Sultan Selim bu komutanın söylediklerinden dolayı hiddetleniyor ve Hacı Rüstem ile 40 adamının kafalarını vurduruyor. Şeref Han olayı şöyle özetliyor: '-1474 yılında Rum Hükümdarı Fatih Sultan Mehmet istila için Kemah Kalesi üzerine yürüyünce ve Uzun Hasan kendisiyle savaşıp fena bir yenilgiye uğrayınca kalenin yöneticisi burayı Sultan Mehmet Fatih'e teslim etmek istemiş, fakat Hacı Rüstem buna engel olmuş ve burayı uzun zaman tutmuş, sonunda Şah İsmail'e vermişti. Bayındırlı Ferşah Bey bu fırsattan yararlanarak bu meselenin detaylarını Sultanlık tahtına arzetti ve şöyle dedi: 'Hacı Rüstem bey kaleyi b&uu

    Sultan Selim Han, bu yiğit insanın cesaretine hayran kalıyor; O'nu takdir ve taltif ederek ülkesini ve babasından kalan hükümdarlık mirasını kendisine vererek Maraş Beyler Beyi'ne bir fermanla Pir Hüseyin beye yardım etmek için talimat veriyor. Pir Hüseyin bey, Osmanlı Beyler beyini ve ordusunu beklemeden hemen ülkesine giderek Melkişan Aşiretleri'ni toplayıp Nur Ali Halife'yi yenerek öldürüyor ve Çemişkezek'i düşmandan temizliyor. Bundan sonra Şeref Han şöyle diyor: '-Böylece Pir Hüseyin, cennet vatanını düşman dikenlerinden temizleme işini tamamladı; kendisi ülkenin tek hakimi ve bağımsız beyi haline geldi; onunla ne kimse çatışıyor ne de mücadele ediyordu. Tam 30 yıl ülkeyi yönettikten sonra Allah'ın rahmetine kavuştu, arkasında 16 erkek çocuk bıraktı.' Şeref Han, Çemişkezek statüsünü 'hükümdarlıkla' adlandırıyor. Hük&uu

    Buranın yöneticilerini saray tarafından atanır ve buralar birer Osmanlı merkezleri gibidirler. Yine de buralara Kürt ileri gelenlerden ve prenslerinden atamalar yapıldığını görüyoruz. Aslında bu konu iyice araştırılmalıdır. Martin Van Bruinessen, Pir Hüseyin döneminin çok iyi geçtiğini (1514-1544) ancak Çemişkezek topraklarının 16 kardeş arasında paylaşılması ve Sağman, Mecingera ile Pertek merkezli 3 sancağa bölünmesini hoş karşılamıyor. Hollandalı sosyolog önemli bir noktaya işaret etmiş; ancak; Osmanlı Sultanı daha 1535'ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarının bölünmesini kolaylaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman fermannamesinde aynen şöyle diyor: '-Bey öldüğünde, eyaleti kaldırmayıp bütün hududu ile Mülkname'yi Humayun uyarınca oğlu bir ise, O'na kalacak, eğer müteadit ise, istekleri üzerine kale ve yerleri, ar

    Sultan Selim, Mevlana İdris'e; '-Git Kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarında bir beylerbeyi seçsinler' demişti. Mevlana İdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan'dan istemiş ve Bıyıklı Mehmet Paşa'yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi. Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa'da çok erken gitti ve bundan sonra 'Kürdistan Eyaleti Başkenti'ne' Mekadonlu komutanlar gelmeye başladı. Kanuni Sultan Süleyman, bilerek veya bilmiyerek 1533-34'lerde, Bitlis'i Şeref Han'dan alıp, bir fermanla Ulame Tekelu'ya veriyor. Direnen Bitlis Beyi'nin üstüne, Diyarbekir Beylerbeyi ve kuvvetleri ile bütün Kürdistan beylerinin kuvvetlerini de katıyor ve Ulame'yi başkomutan olarak atıyor. Aynı Sultan, 1535'ler de Bağdat seferini yaptıktan sonra Kürtleri tanımaya başlıyor veya bunlarsız bir şey yapamıyacağını anlayarak, babasının Amasya'da imzaladı

    1000 Yıllık Çemişkezek Devleti

    Sipan yayınınca yayınlanan ve kıymetli araştırmacı yazarlarımızdan sayın Abdullah Varlı tarafından yazılan (Diroka Dugelên Kurdan 600-1500) adlı eserden esinlenerek yukardaki başlığı attım. Sayın Varlı, bu kıymetli eserinde 64 tane Kürd devletini dile getirmiş ve Çemişkezek Kürt devletini, 'Dugelê Çemişkezekiyan' başlığı altında 62 sırada vermiştir. Buna göre; Azerbaycan'dan Dersim yöresine akın eden bu hanedanlık; İslamiyet'in başlangıcında Ermenilerle ve Gürcülerle savaşarak bu yöreye hakim olmuş, kaleler ve şehirler kurmuş, Abbasilerin himayesinde kurumlaşarak bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Bir ara Konya Selçuklularıyla savaşarak sınırlarını muhafaza etmiş, Selçuklu Süleyman Şah tarafından bazı kaleleri alınmış; ancak Eyyubilerin ortaya çıkmasıyla tekrar bu kaleleri geri almışlardır. 1201'de Melik Muhammed Melkişi hükümdardır. Bu Melik'in döneminde Eyyubilerce Ahlat, Do&

    Ülke, kardeşler arasında paylaşılarak parça pörçük oluyor, 1407-1426 Emir Şeyh Hasan döneminde baş gösteren bu acı olaylar çok kısa sürüyor; aileyi barıştarmak için İran'dan Erdebilli Sultan Hoca Ali, Çemişkezek'e gelip bunları barıştırıyor; 'Sultan Eliyê Siyahpuş' denilen bu muhterem zat oradan Hacca giderken yolda vefat ediyor ve aile yine anlaşmayı bozarak biribirleriyle cebelleşiyorlar. Sonunda yönetim hakim oluyor ve ülkeleri dağılmadan birliği sağlanıyor. 1407'de Emir Şeyh Hasan hükümdardır 1426'da Emir Pir Hüseyin ve 1438'de yine başka bir Emir Şeyh Hasan hükümetin başındadır. Dikkat edilirse 1201'lerde Melikler, 1400'lerde Emirler, daha sonra Pirler, Şeyhler ve Hacılar ortaya çıkmıştır. Çemişkezek'in son hükümdarı 1863'te vefat eden Şah Hüseyin Bey'dir.(2) Bu durumda Çemişkezek'in yönetimleri ve ünvanları din, mezhep

    Osmanlılarsa, bütün Balkanlar'a Anadolu'ya, Trabzon'a hakimdirler. Bizans'ın başkenti İstanbul'da taht kurmuşlar ve bu Uzun Hasan denen güçlü sultanı 1470'lerde Erzincan'ın Tercan'ında yenmişlerdir. Savaş meydanından kaçan Uzun Hasan'ı takip etmekte tereddüt ederek, İran ve Kürdistan seferini başka bir mevsime erteleyerek İstanbul'a dönmüşlerdir. Sultan Fatih Mehmet, 1481'de bir 'Doğu Seferi'ne çıkarken ve belkide 1473 Otlukbeli Savaşı'nda eksik kalan fütühatını tamamlamak isterken; Maltepe'de hastalandı, biraz daha yol aldı, ancak Gebze'nin Tekür Çayırı'ndan ileri gidemedi ve 3 Mayıs 1481'de 51 yaşında iken öldü. Sultan Fatih'in Kürtler ve Kürdistan ile ilgili ne düşündüğünü bilemeyiz. Ancak Otlukbeli'nde 1473'de Uzun Hasan'ı yenmesi Kürtler açısından çok faydalı olmuştur. Uzun Hasan yenilmeseydi, belki de Kürtlüğü d&u

    Şah İsmail Maraş'ta Dulkadırları ortadan kaldırdıtan sonra Harputu da almış ve Çemişezek Hükümdarı Hacı Rüstem Bey'e (1502'de) haber göndererek; tüm ülke ve yönetim haklarını Nur Ali Halife'ye teslim ederek, İran'a gelip kendisine katılmasını buyurmuştur. Hacı Rüstem de Şah'ın buyruğuna karşı çıkmadan, yönetimini, ülkesini ve tüm haklarını Safevi Şeyh'ine bırakıp Şah'a katılmış ve Şah tarafından Sistan'a vali olarak görevlendirilmiştir. Hacı Rüstem Bey, Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail yanında Osmanlı ve diğer Kürt kuvvetlerine karşı savaşıyor.(6) Safevilerin mağlubiyeti ve Şah İsmail'in Meydan'ı Osmanlılara bırakıp kaçmasından sonra, Sultan Selim Tebriz'i teslim almaya gideren Merend civarında Sultan'a ulaşıp O'na boyun eğerek, ülke ve ünvanlarını Safevilerden geri alma için yardım ve af talebinde bulunuyor. Sultan'ın meclisinde bulunan eski bir Akkoyunlu komutan daha &

    Çemişkezekliler O'na besledikleri dinsel sempatiden dolayı, bölgelerini sorunsuz bir şekilde O'nun halifelerinden Nur Ali'ye açtılar. Tıpkı diğer Kürt beyleri gibi, Hacı Rüstem Şah'a bağlılığını bildirmek için İran'a gidince, Şah İsmail Onu da ülkesinden uzaklaştırdı ve Irak'ta bir bölgeye yönetici olarak atadı.(8) Nur Ali, bölge idaresini devraldıktan sonra baskıcı bir politika izledi. Uygulamalarının ilk kurbanları, Hacı Rüstem ailesi ve diğer aşiret reislerinden bir çok kişi oldu. Baskılara karşı bölge halkı kısa süre sonra ayaklanıp Hacı Rüstem'i geri istedi. Bu dönemde Hacı Rüstem, Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'in birlikleri içindeydi. Yenilgiden sonra Rüstem, Selim'den affını istedi. Fakat o, Rüstem'i, Kemah Kalesi'ni kendisine karşı savunduğu (dedesi Fatih Sultan Mehmed'e karşı olacak-Kalecıwan) ama Şah İsmail'e direnç göstermeden aç

    Çemişkezek hükümdarlığı Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim Han tarafından Amasya'da onaylandı, özel bir emirname ile Çemişkezek Vilayeti tüm kale ve nahiyeleriyle ve tüm irsi haklarıyla Hacı Rüstem Bey'in oğlu Pir Hüseyin'e verildi. Pir Hüseyin çok hızlı bir şekilde davranıp, Dersim aşiretlerini ve dağılmış bulunan askeri kuvvetlerini toplayıp Halife Nur Ali'nin işgaline son vererek ülkesini kurtardı ve yönetimin başına geçti. 1514'te Yavuz Selim, Çaldıran Savaşı'ndan dönerek Amasya'da ikamet etmiş ve kışlığını burada geçirmiş idi. Kürdistan beyleri ile burada ittifak andlaşmasını imzaladı. Bu andlaşma Pir Hüseyin Bey'e verilen onaydan öncesi veya sonrasında da olsa fiili olarak Çemişkezek 1514'te kurtuldu ve diğer Kürdistan statüleri Safevi komutanı Kara Han'ın 24 Mayıs 1516'da, bugün Kızıltepe dediğimiz Koçhisar veya eski ismi

    Çok mahdut ve sınırlı imkanlarımla Çemişkezek'i IX. yüzyıldan alıp XIX. yüzyılın üçüncü çeyreğine, yani 1863'e kadar getirdim. Bu statü bir Kürt, bir Kürdistan kurumudur. 1000 yıldan fazla yaşamıştır. Kimine göre bağımsız bir devlettir. Şeref Han'a göre de, bağımsız yaşamış, kendi adına hutbe okumuş, bütün sultanlar ve krallarca kabul görmüş bir hükümdarlıktır. Sanki dünyadaki bütün halklar Osmanlı ve İran gibi imparatorluktu da sadece Kürdistan bu tip kurumlarla yetinmişti. Ortadoğu'da kimin kendi ulusu adına devleti var idi de Kürtler geri kalmıştı? Kendi coğrafyanda ve bellki bir sınırda kurumlaşmışsın. Tabanında aşiretler federasyonu başta olmak üzere, halkın, şehirlisi ve köylüsüyle herkes yer almış. Her tarafta bir düzen ve disiplin hakimdir. Din ve mezhep farkı gözetilmiyor. Gayri Müslimlerin ibadet, e&

    Bunun için Çemişkezek'te böyle bir kalburüstü aşiret olabilir. Genelde tarihle ilgilenen Kürt aydınlarının kafasında yer etmiş bir görüşde Eyyûbiler meselesidir. Güya Kürdistan Mirlikleri Eyyûbilerden sonra kurulmuş, daha önce böylesine oluşumlar ya hiç yokmuş veya tektük kenar da, köşede varmış. Eyyûbilerin, Kürtlerle ilgili bir eğitim ve medrese düzeni getirdiklerini, yüzyıla yakın uzun bir dönemde Kürdistan kurumlarıyla ilişki kurduğunu, bunları Selçuklular'dan kurtardığını veya koruduğunu, dayanışma ve birliktelikler kurduğunu ve Kürdistan'da iz bıraktıklarını biliyoruz. Bugün aklımızda olan, yukarda bir çoğunun isimleri geçen tüm Kürdistan kurumları içinde Farqin (Silvan) ve Hasankeyf'ten başka Eyyûbiler tarafından yeni baştan bir statünün kurumlaştığına hiç bir ye

    Med İmparatorluğu kurulmadan evvel de, Kürt devletleri, Strapları, Mirlik ve Aşiret federasyon, konfederasyon ve örgütlü kurumları var idi ki, bu imparatorluk için herkesin söylediği 'federasyonlar imparatorluğu' yakıştırması ortada dolaşıyor. Bir düzine devletleri bir araya getiren Medler, bu geleneği ondan sonra gelen Perslere, Partlara, Sasanilere ve İslama da miras bıraktı. Romalılar ve Bizanslılar'da yerli halktan yöneticiler atadılar veya bölgesel statüler kurarak, yaşatarak düzenlerini sürdürdüler. Medlerden sonra 640'larda İslamla tanıştığımız döneme kadar 1000 yıl geçmiştir. Bu bin yıllık uzun zaman birimi boyunca eğer Kürtlerin özerk kurumları olmasaydı veya en azından bir aşiret örgütü içinde kendilerini korumasaydı, acaba bu uzun dönemde Kürtlük diye bir şey kalır mıydı? Kürtler; 640'larda Roma-Bizans'ı ve Sasani

    Ve Mirlerin Kürdistan şehirlerinde baştan başa donattıkları medreseler ve okuma olanaklarıdır. O dönemde çağdaş sayılan ve zamanın üniversiteleri düzeyinde eğitim olanaklarına kavuşturulan külliyeler, medreseler ve okullarda okuyan Kürtler, seslerini ve saygınlıklarını bütün İslam memleketlerine duyurdular ve eğer bugün Müslüman ülkelerde Kürtlere karşı bir sempati emaresi varsa bu sayededir. Bana göre gerek Kadirilik ve gerek Nakşibendilik tarikatlarıda bu konuda katkı sunmuştur. Konuşmaları, vaizleri, zikir ve tüm ayinleri Kürtçe olan ve kendileri de Kürt olan bu müesseselerin bize zarar verdiklerine inanamıyorum. Konumuzu yakından ilgilendiren ve Dr. Naci Kutlay'ın İslami Bakış Dergisi'nin 4/14 sayı ve sayfasından okuduğum bir alıntıyı aktarayım: '- Hollandalı Martin Van Bruniessen, Hammer'den alıntı yaparak, İdris-i Bitlisi'nin oğlu Ebu Fazıl'ın, babasının Heşt-be

    (1) Şerefnamenin bu faslında Şah Tahmasp'ın Fermannamesi'nin tam metni var.
    (2) Erdal Gezik, Alevi Kürtler.
    (3) Bak, Nûbıhar sayı: 84, Gulan-Tebax 2000, sayfa: 22, Kalecıwan; 'Peyayê Hıkımdariya Roşkan, Mıhemed Axayê Kelhoki' başlıklı makalede Akkoyunlu despotluğu iyice işlenmiştir.
    (4) Şeref Han, Roşkanlıları anlatırken bu konuyu işlemiştir.
    (5) Şerefname, Hakari Hükümdarlığı faslında, Şenbo hanedanlığını dile getiriren, Şah İsmail'in Bura yöneticisine 'amca' lakabıyla hitap ettiğini ve kendisine saygı duyduğunu vurgular.
    (6) Çeşitli kaynaklar, Çaldıran Savaşı'nda 14 ile 16 Kürt beyi kuvvetlerinin Osmanlılar yanında yer aldıklarını kaydetmektedirler.
    (7) Nuri Dersimi rahmetli yazdığı; 'Kürdistan Tarihinde Dersim' adlı yapıtının 142. sayfasında kayda değer bulduğum şu tesbitlerini almıştır: '-Umraniye'deki savaş durumu ciddi tedbirler alınmasını gerektirdiğini Dersim, Erzincan ve Malatya aşiretlerine bildirildi. Bunlardan imdat istendi. Hal bu iken mevsim kış olduğundan, acil bir imdadın yetişmesine imkan olmadığı anlaşılıyordu; Antep ve Urfa'ya kadar yetişmiş olan Fransızlardan yardım istemek düşünüldü, fakat Kürt gençliği bu ecnebi kuvvetten yardım istemenin Kürt şerefine bir zül sayarak bu teklifi reddetti ve yalnız başımıza savaşma kararı oy birliğiyle alındı.'
    (8) Hacı Rüstem Bey; 1502'de İran'a bağlılığını bildirmek için gitmiyor. Şah İsmail'in maiyetine giriyor. Diğer Kürt beyleri, Şah ile ittifak etmek ve Şahlığa bağlı özerk kalmak için gitmişlerdi.

  • yılmaz odabaşı11.06.2004 - 19:02

    hayatımın bir dönüm noktası onunla tanışmam.bir çoğrafyanın,bağırıpta sesi çıkmayanların sesi...sonra o ses göğu dolaşıp yeryüzündeki benzer seslerle buluşup yüreğime yüreğime vuruyor,yankılanıyor yıllardır.