Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • kabak tatlısı17.07.2004 - 10:01

    şu ana kadar tadını bilmediğim herkesin güzel diye anlattığı bir türlü yemeye cesaret edemediğim tatlı

  • ego17.07.2004 - 10:00

    tatmin edemediğimiz şey

  • emniyet kemeri17.07.2004 - 09:59

    türkiyede kullanılmayan küçümsenen,sadece çevirme noktalarına yaklaşıldığında apar topar takılan kemer..galiba bizim türkiyede emniyet kemerini pantolon kemerinden farksız görüyorlar da ondan takmıyorlar.eclemif ne güzel açıklamış..

  • ekmek teknesi17.07.2004 - 09:55

    Yapımı Sinegraf-Osman Sınav’a ait dizinin yönetmenliğini Osman Sınav ile Gürsel Ateş üstleniyor. “EKMEK TEKNESİ”nin senaristleri Hasan Kaçan, Bahadır Özdener, Raci Şaşmaz ve Mehmet Turgut, görüntü yönetmeni ise Yusuf Akkuş.
    Türkiye’de herhangi bir mahallede yaşanan neşeli hikayelerin anlatıldığı bir durum komedisi olan “EKMEK TEKNESİ”nde Savaş Dinçel, Fırıncı Nusrettin’i canlandırıyor. O’nun nemrut eşi Ayhan’ı Sermin Hürmeriç, dalevereci kayınbiraderini Peker Açıkalın oynuyor. Mehtap Bayrı, Esin Civangil, Ekin Türkmen, Melike Güner ve Arzu Oş, Nusrettin’in kızlarını canlandırıyor. Dizide diğer rolleri Hasan Kaçan, Kadir Çöpdemir, Eray Demirkol, Yaşar Uzel, Cem Kılıç, Semih Ürgün, Binnaz Ergin, Kerim Yağcı, Deniz Salman, Şemsettin Terlan, Mehmet Usta, Baykut Badem, Nilgün Karababa, Jeyan Tözüm, Özlem Çakar, Ahmet Yenilmez, Kamil Sesli, Açelya Akkoyun ve Binnur Şerbetçioğlu paylaşıyor.

  • einstein17.07.2004 - 09:52

    'ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur '

  • einstein17.07.2004 - 09:52

    Görelilik kuramı, çağdaş fiziğin en önemli kuramlarından biridir ve 20.Yüzyıl başlarında Albert Einstein tarafından ortaya atılmıştır. Dilimizde, görelilikten başka bağıllık, görecelik ve izafiyet gibi karşılıkları da bulunmaktadır. Genel olarak tüm bu sözcükler 'evrende hiçbir şeyin kesin ve mutlak olmadığını; kişiye ve zamana göre değiştiğini' anlatmak için kullanılır. Görelilik kuramının özü de bu tanımda yatmaktadır.Işık ise Michelson-Morley deneyi sonuçlarına göre böyle davranmamaktadır. Işık kaynağı ile gözlemcinin hızı ne olursa olsun, ışığın hızında değişiklik gözlenmez. Bu, deneyi yapan bilim adamlarınca bile beklenmeyen bir durumdu. Çünkü sesin hava aracılığıyla yayılması gibi, ışığın da 'esir' adı verilen gizemli bir ortam aracılığıyla yayıldığı ve gözlemcinin hareketine bağımlı olduğu düşünülüyordu.Elbette ki Michelson-Morley deneyini merak ettiniz. Öyleyse bu deneyden biraz söz etmek yerinde olacaktır. Işığın da ses gibi dalgalar halinde yayıldığının anlaşıldığı yıllarda, bilim adamları ışığın boşlukta nasıl yayıldığını, boşluğun aslında boşluk olup olmadığını araştırıyorlardı. Amerikalı fizikçiler Albert Michelson ile Edward Morley, 1887'de ışığın yayılma hızını belirlemek üzere çok duyarlı bir deney düzeneği tasarladılar. Amaçları, ışığın hızının hareket yönüne bağımlılığını kanıtlamaktı. Oysa sonuçlar tamamen farklı çıktı. Işığın hızı, yerkürenin dönüş hızından ve yönünden etkilenmiyordu. Hem dönüş yönünde hem de aksi yönde aynı sonuç elde ediliyordu: 300.000 km/sn (Tamı tamına 186.282 mil/saniye veya 299.792 km/saniye) .'Bir ışık ışınına binmiş olsaydım, dünya bana nasıl görünürdü acaba? 'Albert babasına bu soruyu sorduğunda henüz 14 yaşındaydı. Yıllar sonra görelilik kuramını ortaya atacak, bilimde bir devrimin öncüsü olacaktı. Adı Albert, soyadı Einstein idi bu çocuğun...

  • einstein17.07.2004 - 09:50

    Einstein Ulm’da 14 Mart 1879 tarihinde, özgür düşünceli Alman Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Babası, pek para kazanmayan bir mühendisti. Albert, çocukluğunu Münih’de geçirmiş ve evde zekasının işaretini erkence vermiş olmasına karşın okulda olağanüstü başarılar sağlayamamıştır. Ortaokulda Alman öğretim sistemini sevmemiş, karşılığında ona ters davranan öğretmenlerle çatışmaya düşmüştü. Bu erken deneyimlerden ötürü resmi Alman makamlarına karşı düşmanlık kazanmıştı. Olumsuz iş koşulları aileyi 1894’te Milan’a göçe sürükledi, öğrenimini tamamlaması için Münih’de bırakılmış olan Einstein da hasta olduğu bahanesiyle sonradan İtalya’daki ailesine katıldı. İtalya’yı daha çok seven Einstein, burada kaldığı kısa süre içinde Milan’dan Cenova’ya 160 km. tutan yolu gezi amacıyla yürüyerek aştı.


    Einstein sonra Zürih’deki Politeknik Okul’a giriş için başvurdu ama sadece yeterli bir lise diploması olmayışından değil, matematik ve fizikte üstün başarı sağlamasına karşın giriş sınavını da geçemediğinden başvurusu kabul edilmedi. Sınavı kazanabilmek amacıyla, Aarau’daki Cimnazyum’da öğrenim görmeye gitti. Orada çok mutluydu, İsviçre’ye aşık olmuştu; sonradan İsviçre vatandaşlığına geçti ve yaşamı boyunca bir daha ayrılmadı. Sonunda Politeknik Okul’a girdiğinde matematik profesörleri, ikisi de birinci sınıf bilginler olan H. Minkowski ve A. Huntwitz’di; ama ne onlardan pek bir şey öğrenebilmişti, ne de onlar Einstein’i fark etmişlerdi.


    Mezun olduğunde, geçimini sağlayabilecek bir iş bulmakta güçlük çekmişti. İlk başlarda yedek öğretmen olarak çalışıp, özel fizik dersleri vermişti. 1902’de Berne kantonundaki patent dairesinde alçak gönüllü bir iş buldu. Bu sıralarda Einstein Mileva Mariç’le evlendi. Biri ileride Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nde hayli saygın bir mühendislik profesörü olacak, iki oğulları oldu.


    Patent ofisindeki iş Einstein için çok uygundu. Gönderilen buluşları incelediği ofisteki işleri arasında, saptırılmadan bağımsız düşünecek zaman bulabiliyordu. O zamanlar, kara cisimle ünlü W. Wien’in yönetimindeki Annalen der Physik’e gönderdiği fizik makaleleri yazmaya başladı. 1901’de bir, 1902’de iki ve 1903 ile 1904’te de birer tane sundu. Tümü de istatistiksel devinbilim ve ısıldinamik alanlarında derin araştırmalardı. Birkaç yıl önceki Plank’in durumuna benzer bir biçimde, aynı konular daha önceleri Gibbs tarafından da ele alınmıştı, ama Einstein bunu biliyordu.


    1905’te Einstein'in dehası eşsiz bir biçimde parladı, Mart’ta, Mayıs’da ve Haziran’da her biri tek başına onu ölümsüz kılmaya yetecek üç çalışma yayımladı. İlk çalışma ”Işığın oluşumu ve iletişimine ilişkin öz dili bir bakış noktası” ışık paketçiklerinin keşfini ve büyük bir uygulama olarak ışılelektrik etkisinin açıklanmasını içermektedir. İkincisi Isının kinetik kuramınca belirlenen durgunluktaki sıvılarda parçacıkların devinimleri üzerine Browncil devinim kuramı içermekte ve bir kez daha atomların gerçek varlığını gösterip Boltzmann sabitini yeni bir yoldan saptamaktadır. Üçüncüsü Devinen Cisimlerin elektromağnetiği üzerine özel görelilik kuramı içermekte, buradan da, herkesin Einstein’i tanımasına neden olan E=mc2 bağıntısı çıkarılmakta.



    Fizik dünyasının çoğu Einstein'ı kuşkuyla karşılamasına rağmen Einstein'ın en beklenmedik sonuçları bile kısa sürede doğrulandı. Einstein 1913'de Berlin'de çalışmaya başladı. Bu dönemde kütle çekimi kuramını iki yüzyıl önce Newton'un bıraktığı noktadan alarak 1916'da genel görelilik kuramı olarak ortaya koydu. Genel göreliliğin ortaya koyduğu uzay-zaman bükülmesi gibi bütün sonuçlar daha sonraki yıllarda yapılan deneylerle doğrulandı. Daha sonra kuram evrenin genişlemesinin bulunmasıyla da uyum sağladı.


    Einstein'ın 1917'de ortaya attığı ışınımın uyarılmayla yayımlanması fikri kırk yıl sonra lazerin bulunmasıyla sonuçlandı. 1920'lerde gelişen kuantum mekaniğinden rahatsız olan Einstein klasik belirlenimci görüş yerine olasılıkçı görüşü kabul etmedi. Kuantum mekaniğine karşı 'Tanrı zar atmaz' diyen Einstein ilk defa yanılmış oldu.


    Bütün dünya çapında büyük bir üne kavuşan Einstein Nazi iktidarıyla birlikte 1933'te Almanya'yı terk etti. Hayatının gerisini A.B.D'de geçirdi. Einstein hayatının son yıllarını kütle çekimi ile elektro-magnetik kuramı birleştirecek olan kuramı aramakla geçirdi, ama bunda başarısız oldu. Halen bu problem çözüm beklemektedir. Einstein 1955'te Princeton'da hayata gözlerini yumdu. Time dergisinin yaptığı ankette 20. yüzyılın en büyük kişisi seçildi.

  • uğur dershanesi17.07.2004 - 09:42

    kurucuları bahçeşehir üniversitesini kurmuştur

  • u.f.o17.07.2004 - 09:39

    çoğunlukla meteoroloji balonu zannedilerek geçiştirlmiş unknown flyin object zaten yazmışlar ben niye yazıyorum

  • u.f.o17.07.2004 - 09:38

    'UFO Crash at Roswell: The Genesis of a Modern Myth '(Roswell'deki UFO kazası:Çagdaş Bir Efsanenin Doğuşu) adlı kitapla bütünü ile açıklığa kavuşmaktadır.Kitabın yazarları,o tarihlerde New York University'den araştırıcılar olan ve bu bölgede amacı gizli araştırmaları yürüten takımın elemanları olan Benson Saler,Charles A.Ziegler ve Charles B.Moore'dur.Kitapta açıklandığına göre (Saler ve arkadaşları,1997) adı geçen universiteden bu araştırma timi,atmosferın üst tabakalarına balonlarla duyaç sistemleri göndererek,cok uzak mesafelerden (Sovyetlerce yürütülen) nükleer silah denemelerini kaydetme amaçlı çok gizli çalışmaları yürütüyorlardı. Araştırmacılar,4 Haziran 1947'de bir dizi deneme balonunu atmosfere bıraktılar.Balonların biri (4 nolu uçuş) kontrolden çıkarak,Roswell yakınlarında bir çiftlige düştü.Yıllar içinde,kısmen gerçek olaylar üzerine eksik bilgilerle yapılan söylentiler ve sansasyon meraklısı bazı gazetecilerin,bilinen kanıt ve şahitleri fırsat bilerek aşırı şişirmeleri,bu aslında 'olağan ve doğal' fakat güvenlik nedenleri ile gizli olayı,'kazaya uğrayan ufo ve uzay araçları'efsanesine dönüştürdü. Güvenlik kuruluşlarının (CIA,FBI,polis,askeri güvenlik) dikkatleri esas amaçtan saptırmak için ufolar lehinde yaptıkları 'pompalama'işlemleri de bu sonuca önemli katkılarda bulundu.


    Science dergisi(30 Ocak 1998 tarihli sayı) tarafından da 'çok aydınlatıcı ve uyarıcı bir kitap'olarak tanımlanan UFO Crash at Roswell 'in C.Moore tarafından yazılan bölümü,Roswell olayına nede olan balon uçuşunun bilimsel veri ve kayıtlara dayanaarak yeniden kurgulanmasını vermektedir.Bu balon uçuşunda görev alan Prof.Moore,deneyi takip eden yarım yüzyıllık kariyerinde başarılı bir atmosfer fizikçişi olarak isim yapmıştur.bu bölüm,karmaşık efsanenin ortaya çıkışının sağlam temellere dayalı,gerçek ve ilgi çekici hikayesini sunmaktadır.Bu şanssız (yoksa şanslımı demeli!) uçuşun verilere dayanarak oluşturulan uçuş yörüngesi ve sonunda oluşan çarpma kalıntılarının bazı resimleri kitapta sunuluyor.

    İkinci yazar C.Siegler ise,yerel populer basında cıkanlar dahil,olayın 6 farklı versiyonun inceden inceye çözümlemektedir.İlk versiyonda,olayın sadece tarihsel olarak dokümante edilebilen gerçeklerden oluşturulan şekli veriliyor.Mesela,çiftlik kahyasınca ufo veya yerötesi kökenli zannedilen 'gökten düşmüş' malzemeyi toplamak için Roswell yakınlarındaki çiftliğe giden askeri personelin ziyareti,malzemeyi dikkatle ve kaydederek toplaması ve ilgili fotoğraflar bu kategoridendir.Diğer versiyonlar bu dokümante edilebilen gerçeklere dayalı kategorinin çesitli noktalarda bozulmuş şekilleridir.Böylece,Ziegler'in analizi,diğer 2 yazarca verilen bilgilerin ışığında,olayın gerçek hikayesi yanında,bozulmalarla dolu versiyonların gelişimini,bulabildiği kadarı ile belgelendirmektedir.Versiyonların bir grubu ise,o zamanki ve günümüzdeki! ufo altkültürü'tarafından kabul edilen ve hararetle sahip çıkılan şekillerin orataya çıkısına ait dersler ve ipuçları içermektedir. Sonuçta gizli(güvenlik açısından) bazı yönleri olan olağan bir araştırma balonu deneyinin, gizlilikten sorumlu bazı birimlerinde esas amaçtan uzaklaştırma amaçlı olarak biliçnli çarpıtması ve 'ufo' ve 'uzaylılar' yönünde pompalaması ile günümüzün en çok yankı bulan ufo efsanesine dönüştüğü gösterilmektedir.

    Kitabın bir önemli analizi ise,efsanelerin ortaya çıkışı ve toplum gurupları açısından rolü üzerindedir.Bazen efsanedeki sahte bir element,hikayenin bütünü ile uyumlu ise,sahteliği ortaya çıkarılsa bile,hala efsanenin içinde ve onun bir parçası olmaya devam etmektedir.Bu gözlem,bir efsanenin bileşkeleri için bütünle uyumluluk ve inananlar açısından hizmet ettiği duygusal işlevler,onun kökeni ve gerçekliği ile ilgili bilgi ve belgelerden daha önemli olabilmektedir.! (bu gözlem sahteliği gösterilen 'Mars daki yüz' ve 'ameliyat edilen uzaylı'olaylarında tekrar doğrulanmaktadır.) .Roswel olayında daufolar ile ilgili argümanlar geçmişde çeşitli şekillerde çürütülmeye çalışılmış,ancak bu,çoğu zaman başarılı olamamıştır.Olayın gerçek yaratıcılarının bu kitapdaki ayrıntılı ve belgelere dayalı açıklamalarının da efsaneyi hemen sona erdirmesini beklememek gerekir.

    Dr.saler tarafından kaleme alınan bölüm ise oldukça tartışmalı ve anlaşılması özel ilgi ve bilgi gerektiren bir yapıdadır.Burada,Roswell efsanesi ile bir çok dinsel inançda var olabilen 'insanüstü varlıklar ile temas' efsaneleriarasındaki benzerlikler üzerinde durulmaktadır.Din sosyolojisindeki bazı'yeni yaklaşım' (new paradigma argümanlarının Roswell efsanenin ve genelde ufo efsanelerinin anlaşılmasında yardımcı olabileceği bazı eleştirmenlerce ileri sürülmektedir.(bainbridge 1998) Bu argümanlara göre 'din her insan topluluğunun kaçınılmaz bir özelliğidir; laikleşme hareketleri,eski dinsel inaçları sadece zayıfalatır ve yenileri için bir avantaj sağlar; bilimin din üzerine zaferi anlamına gelmez'Salere göre ise,batı toplumları,kültürel ilgileri bakımından 'gök lerden uzaya yöneliş'in geiş dönemini yaşamaktadır.Dolayısı ile ufo efsaneleri (cennetin kapısı,güneş tapınağı gibi intahar salgını yaratan hareketler veya,daha klasik ufo _temelli dinler olan Aetherius,Unarius veya Raelian hareketleri ile birlikde) geleneksel dinsel kavram ve ilgileri gökyüzünden uzaya aktarma işlevini getirmekte olabilirler.

    Sonuç:
    Ufocu gurupların son dönemlerde,gerçekliği ve uzaylıların ziyaretleri konusunda önemli kanıtlar olarak düşündükleri en güçlü örnek olayların,bundan önceki diğer çoğu olaylarda olguğu gibi,sıradan ve kolayca doğal veya insan etkinlikleri şeklinde açıklanabilir olaylar olduğu tekraer ortaya çıkmıştır.'UFO KAZASI' olarak algılanmak istenen olayında,o dönemde Amerikan güvenlik ve savunma kuruluşları için 'çok gizli' balon uçuşları yapan bir guruba ait bir balonunu kontrolden çıkması ile oluştuğu anlaşılamkda ve kanıtlanmaktadır..Olayın bu kadar şişirilmesinde federal güvenlik birimlerinin,esas amacı gizlemek için,ufo söylentilerini güçlendirecek tutum ve söylemler içine girmelerinin çok önemli rolu olduğu anlaşılmaktadır..Ancak işin sosyolojik ve psikolojik boyutları göz önüne alındığın da,bu tür kanıtlamalarda hükümet yanıltması olarak yorumlandığından,bu ve benzeri kanıtlamaların,ufo inancı sahiplerini düşüncelerinden kolayca vazgeçirmesi beklenmemektedir.

    Prof. Dr.Mehmet Emin Özel

    TUBİTAK-MAM,Uzay Teknolojileri Bölümü,Gebze