Sıcak bir Ağustos gecesi Uykuyla ve sıcakla verdiğim mücadelede galip gelmek üzereyim.
Aman Allah'ım, o da ne!
Gök gürültüsüne benzeyen kulakları yırtarcasına bir ses ve ardından sanki topraktan fışkırmak istercesine dipten yukarı kuvvetli bir darbe. Ve takip eden korkunç bir sallantı ona eşlik eden ve bir okadar dehşet verici gürültüyle birlikte. Panikle fırlıyorum yataktan ama ayakta durmak imkansız. Emekliyerek yattığım odanın kapısına geliyorum ve tutunarak zorda olsa kalkıp kapının tavanına elimle bastırıyorum sanki yıkılcak olsa evi ben tutacakmışım gibi.
Allah'ım yoksa kıyamet bu mu?
Bir yandan kelime-i şahadet getiriyor bir yandanda etrafımda kopan çatlayan birşeyler varmı diye bakıyorum. Şükür şimdilik bina ayakta ama daha nekedar bu sallantıya dayanabilir? bilinmez. Ve hayatımın en uzun 45 saniyesini yaşıyorum saniyeler saatmişcesine. Şükür nihayet sallantılar durdu Anne ve Babamla yıkılan eşyalar üzerinden atlayarak dışarı çıkmayı başarıyoruz. Toz duman ve bağırışan ağlayan insanlar. Panik hemde çok büyük bir panik. Ve günün ilk ışıkları ile endişemiz korkumuz birkat daha artıyor. Yıkılmış sanki bir akordiyon gibi üst üste geçmiş apartmanlar, alevler içinde kalmış enkazlar ve enkazların altından gelen kurtarın haykırışları. Yok, yok, yok, offf ne yapacağız ne yapabilirizki sevdiklerimiz tonlarca ağırlığındaki betonların altında. Ya diğerleri kimsenin birbirinden haberi yok. Ardından Tüpraş paniği, insanlar enkazdaki yakınlarını bırakarak akın akın yaya, arabayla bölgeyi terk ediyor.
Yaşadıkca filim karesi gibi beynime kazılmış bu görüntüleri unutamayacağım.
cem yılmazın doritos reklamıyla herkesin diline dolanmıştır belli bir noktadan sonra iğrenç espri yapan kişiler tarafından baygınlık verecek kadar yaygınlaşınca sağlımızı tehdit eder hale gelmiştir
Mona Roza, siyah güller, ak güller Geyvenin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah, senin yüzünden kana batacak Mona Roza siyah güller ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona Roza, bugün bende bir hal var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza, ben öteliyim Açma pencereni perdeleri çek..
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Bende çıkar güneş aydınlığa Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi Seni hatırlatıyor her zaman bana Zeytin agaçları söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallar da durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların Bir nar çiçegini eziyor gibi .......... ..........
Binali Yıldırım 1955 yılında Erzincan'da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa ve Deniz Bilimleri Fakültesi'nden mezun oldu ve aynı bölümde yüksek lisans yaptı.
1978-1993 yılları arasında Türkiye Gemi Sanayi Genel Müdürlüğü ve Camialtı Tershanesinde çeşitli kademelerde yöneticilik yaptı.
1990-1991 yılları arasında İsveç'te bulunan Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ne ait Dünya Denizcilik Üniversitesinde (WMU) Denizde Can ve Mal Güvenliği Yönetimi konusunda ihtisas eğitimi aldı. Bu eğitim sırasında toplam 6 ay İskandinav ülkeleri ve Avrupa'da çeşitli ülke limanlarında Denizcilik İdaresi Uzmanları ile birlikte kontrollerde bulundu.
1994-2000 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deniz Otobüsleri İşletmeleri (İDO) da Genel Müdürlüğü görevinde bulundu.
Bu görevi sırasında İstanbul'da toplu taşımacılığın denize kaydırılması yönünde önemli projelere imza attı.
Başta İstanbul-Yalova ve Bandırma hatlarının açılarak, Adnan Menderes ve Turgut Özal hızlı feribotlarının sefere konulması olmak üzere İstanbul'a kazandırılan toplam 29 iskele/terminal, 22 deniz otobüsü ve 4 feribotla IDO'yu alanında dünyanın en büyük şirketleri arasına soktu.
1999 yılında deniz toplu taşımacılığı ve turizme katkılarından dolayı uluslar arası 'Skal' kulübü tarafından verilen kalite ödülüne layık görüldü. Halen uluslar arası denizlerde yolcu ve yük taşımacılığı ile denizcilik konularında danışmanlık yapan şirketinde çalışmalarını sürdürmektedir. Muhtelif sivil toplum kuruluşlarında üyeliklerin yanı sıra Piri Reis Denizcilik Vakfı ve Refahiye Kültür ve dayanışma Derneği Başkanlık görevini sürdürmektedir.
Evli ve üç çocuk babasıdır. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
22 Temmuz 2004 tarihinde, Yakup Kadri Ekspresinin raydan çıkması sonrasında, Demiryolları tarihinde hiç olmadığı kadar tartışılır olmuştur. Bu tartışma, 11.8.2004 tarihinde Başkent Ekspresiyle Adapazarı Ekspresinin çarpışmasıyla meydana gelen kazadan sonra da artarak devam etmektedir. Basınımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın, meslek örgütlerinin demiryolları meselesini enine boyuna tartışması şüphesiz sevindiricidir.
Ancak, zaman zaman olay kaza bağlamının dışına çıkılarak, değişik mecralara çekilmekte, demiryollarının ülkemiz için varlığı ve zorunluluğu sorgulanmaktadır. Hatta daha da ileri gidilerek, bütün trenlerin durdurulmasının istenmesi noktasına kadar gelmektedir.
Kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunlu görülmüştür.
1- Demiryollarına 1946 sonrasındaki Cumhuriyet hükümetleri tarafından yeterince önem verilmediği, yatırım yapılmadığı doğrudur. Bilinmelidir ki, bir ülkede demiryollarının gelişmesi, bu ulaşım sisteminin devlet politikası olmasına bağlıdır. Tren kazalarından sonra, kaza nedenleri daha ortaya çıkmadan, demiryollarının ihmal edilmişliğinin faturasını TCDD İdaresine ve şu anda olağanüstü çabayla hizmet veren demiryolculara çıkarılması insaf ölçüleriyle bağdaşmamaktadır.
2- Ulaştırma Bakanlığımız tarafından demiryollarına, kazalar nedeniyle değil, bir ulaştırma politikası olarak önem ve öncelik verilmiştir. Zira, Demiryollarına 2002 yılında ayrılan ödenek 111 Trilyon TL iken, 2003 yılında bu rakam 423 Trilyon TL’ye, 2004 yılında ise 951 Trilyon TL’ye yükselmiştir. Yarım asır sonra ilk defa demiryolları ulaşım sektöründe öncelikli sektör haline gelmiştir. Bu ise, ülkemizde yeniden demiryollarının devlet politikası olduğunun bir göstergesidir.
3- Devletimizin verdiği yatırımla ve demiryolcuların özverili çalışmalarıyla TCDD’nin ayağa kalkmaya çalıştığı bir dönemde, yaşadığımız iki elim kaza toplumun her kesimini olduğu gibi camiamızı da derinden yaralamıştır. Kaza sonrasında sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin demiryollarının gelişimine “katkı” sağlama yerine, yapılan yatırımları ve iyileştirmeleri gölgede bırakma çabaları anlaşılır gibi değildir.
4- Demiryollarımız bütün ihmal edilmişliğine rağmen ülkemizin en güvenli ulaşım sistemidir. Bu güvenin sarsılmasının ülkemiz insanına hiçbir faydası dokunmayacağı gibi, yapılan çalışmaları da sekteye uğratacak boyutlara ulaşması endişe vericidir.
5- Ayrıca; a. Bir Sendika başkanının, kaza yapan Başkent Ekspresinin lokomotifinde klima olmadığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Söz konusu lokomotif de dahil, E 52000 tipi lokomotiflerimizin tamamına klima takılmıştır.
b. Yine aynı sendika başkanı tarafından ileri sürülen Başkent Ekspresinin çarpışması anında, makinistlerden ikisinin de yemek ısıtmak için arka kabine geçtikleri iddiası kaza spekülasyonundan ibarettir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından tespit edilemeyen bu durumun Sendika Başkanı tarafından nasıl tespit edildiğinin sorulması gerekir.
c. Bir gazetede yer alan “Tren yolu mu, yaya yolu mu? ” başlıklı haberde, “Sincan tren istasyonunda rayları adeta yaya yoluna çeviren yayalara karşı hiçbir önlem alınmaması ölümlü kazalara davetiye çıkartıyor” ifadesi yer almaktadır. Sincan tren istasyonunda yaya alt geçidi bulunmaktadır.
şöyle bir tcdd haritasına baktığımızda,ilk olarak orta karadenizde,güneydoğu akdenizde,doğu anadolunun orta kesimlerinde tren ağının günümüzde dahi olmadığını görürüz. bunda tabiki neden olarak gösterilecek engebeli alanlardır
Sıcak bir Ağustos gecesi Uykuyla ve sıcakla verdiğim mücadelede galip gelmek üzereyim.
Aman Allah'ım, o da ne!
Gök gürültüsüne benzeyen kulakları yırtarcasına bir ses ve ardından sanki topraktan fışkırmak istercesine dipten yukarı kuvvetli bir darbe. Ve takip eden korkunç bir sallantı ona eşlik eden ve bir okadar dehşet verici gürültüyle birlikte. Panikle fırlıyorum yataktan ama ayakta durmak imkansız. Emekliyerek yattığım odanın kapısına geliyorum ve tutunarak zorda olsa kalkıp kapının tavanına elimle bastırıyorum sanki yıkılcak olsa evi ben tutacakmışım gibi.
Allah'ım yoksa kıyamet bu mu?
Bir yandan kelime-i şahadet getiriyor bir yandanda etrafımda kopan çatlayan birşeyler varmı diye bakıyorum. Şükür şimdilik bina ayakta ama daha nekedar bu sallantıya dayanabilir? bilinmez. Ve hayatımın en uzun 45 saniyesini yaşıyorum saniyeler saatmişcesine. Şükür nihayet sallantılar durdu Anne ve Babamla yıkılan eşyalar üzerinden atlayarak dışarı çıkmayı başarıyoruz. Toz duman ve bağırışan ağlayan insanlar. Panik hemde çok büyük bir panik. Ve günün ilk ışıkları ile endişemiz korkumuz birkat daha artıyor. Yıkılmış sanki bir akordiyon gibi üst üste geçmiş apartmanlar, alevler içinde kalmış enkazlar ve enkazların altından gelen kurtarın haykırışları. Yok, yok, yok, offf ne yapacağız ne yapabilirizki sevdiklerimiz tonlarca ağırlığındaki betonların altında. Ya diğerleri kimsenin birbirinden haberi yok. Ardından Tüpraş paniği, insanlar enkazdaki yakınlarını bırakarak akın akın yaya, arabayla bölgeyi terk ediyor.
Yaşadıkca filim karesi gibi beynime kazılmış bu görüntüleri unutamayacağım.
cem yılmazın doritos reklamıyla herkesin diline dolanmıştır
belli bir noktadan sonra iğrenç espri yapan kişiler tarafından baygınlık verecek kadar yaygınlaşınca sağlımızı tehdit eder hale gelmiştir
berlin film festivalinde fatih akın'ın yönettiği duvara karşı adlı film ile altın ayı ödülünü alan pornocu bayan
mona roza'da baş harfleri okuduğunuzda muazzez akkaya çıkar
Mona Roza
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben öteliyim
Açma pencereni perdeleri çek..
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin agaçları söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçegini eziyor gibi
..........
..........
Sezai Karakoç
1. Hiçbir şeyde kararlı olmayan (kimse) , yeltek, gelgeç.
2. Aşkta değişken, vefasız.
yine gözüm yollarda, neredesin?
gündüzüm gece oldu, kederdeyim
bilemezsin kaç gece 'gelir' diye bekledim
gelmeyince derdime, yenileri ekledim
gel yarim ol, sevdalım ol,
sultanım ol, fermanım ol,
dertlerimin dermanı ol, hercai
dolu dolu sevdalar gözlerimde
gönlümde dolanırsın, hep o halinle
uçusuyor saçların, yaralanmış kalbime
yine sensin tek çare, şu zavallı halime
Binali Yıldırım
1955 yılında Erzincan'da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa ve Deniz Bilimleri Fakültesi'nden mezun oldu ve aynı bölümde yüksek lisans yaptı.
1978-1993 yılları arasında Türkiye Gemi Sanayi Genel Müdürlüğü ve Camialtı Tershanesinde çeşitli kademelerde yöneticilik yaptı.
1990-1991 yılları arasında İsveç'te bulunan Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ne ait Dünya Denizcilik Üniversitesinde (WMU) Denizde Can ve Mal Güvenliği Yönetimi konusunda ihtisas eğitimi aldı. Bu eğitim sırasında toplam 6 ay İskandinav ülkeleri ve Avrupa'da çeşitli ülke limanlarında Denizcilik İdaresi Uzmanları ile birlikte kontrollerde bulundu.
1994-2000 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deniz Otobüsleri İşletmeleri (İDO) da Genel Müdürlüğü görevinde bulundu.
Bu görevi sırasında İstanbul'da toplu taşımacılığın denize kaydırılması yönünde önemli projelere imza attı.
Başta İstanbul-Yalova ve Bandırma hatlarının açılarak, Adnan Menderes ve Turgut Özal hızlı feribotlarının sefere konulması olmak üzere İstanbul'a kazandırılan toplam 29 iskele/terminal, 22 deniz otobüsü ve 4 feribotla IDO'yu alanında dünyanın en büyük şirketleri arasına soktu.
1999 yılında deniz toplu taşımacılığı ve turizme katkılarından dolayı uluslar arası 'Skal' kulübü tarafından verilen kalite ödülüne layık görüldü.
Halen uluslar arası denizlerde yolcu ve yük taşımacılığı ile denizcilik konularında danışmanlık yapan şirketinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Muhtelif sivil toplum kuruluşlarında üyeliklerin yanı sıra Piri Reis Denizcilik Vakfı ve Refahiye Kültür ve dayanışma Derneği Başkanlık görevini sürdürmektedir.
Evli ve üç çocuk babasıdır. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
DEVLET DEMİRYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
BASIN AÇIKLAMASI
15.08.2004
22 Temmuz 2004 tarihinde, Yakup Kadri Ekspresinin raydan çıkması sonrasında, Demiryolları tarihinde hiç olmadığı kadar tartışılır olmuştur. Bu tartışma, 11.8.2004 tarihinde Başkent Ekspresiyle Adapazarı Ekspresinin çarpışmasıyla meydana gelen kazadan sonra da artarak devam etmektedir. Basınımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın, meslek örgütlerinin demiryolları meselesini enine boyuna tartışması şüphesiz sevindiricidir.
Ancak, zaman zaman olay kaza bağlamının dışına çıkılarak, değişik mecralara çekilmekte, demiryollarının ülkemiz için varlığı ve zorunluluğu sorgulanmaktadır. Hatta daha da ileri gidilerek, bütün trenlerin durdurulmasının istenmesi noktasına kadar gelmektedir.
Kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunlu görülmüştür.
1- Demiryollarına 1946 sonrasındaki Cumhuriyet hükümetleri tarafından yeterince önem verilmediği, yatırım yapılmadığı doğrudur. Bilinmelidir ki, bir ülkede demiryollarının gelişmesi, bu ulaşım sisteminin devlet politikası olmasına bağlıdır. Tren kazalarından sonra, kaza nedenleri daha ortaya çıkmadan, demiryollarının ihmal edilmişliğinin faturasını TCDD İdaresine ve şu anda olağanüstü çabayla hizmet veren demiryolculara çıkarılması insaf ölçüleriyle bağdaşmamaktadır.
2- Ulaştırma Bakanlığımız tarafından demiryollarına, kazalar nedeniyle değil, bir ulaştırma politikası olarak önem ve öncelik verilmiştir. Zira, Demiryollarına 2002 yılında ayrılan ödenek 111 Trilyon TL iken, 2003 yılında bu rakam 423 Trilyon TL’ye, 2004 yılında ise 951 Trilyon TL’ye yükselmiştir. Yarım asır sonra ilk defa demiryolları ulaşım sektöründe öncelikli sektör haline gelmiştir. Bu ise, ülkemizde yeniden demiryollarının devlet politikası olduğunun bir göstergesidir.
3- Devletimizin verdiği yatırımla ve demiryolcuların özverili çalışmalarıyla TCDD’nin ayağa kalkmaya çalıştığı bir dönemde, yaşadığımız iki elim kaza toplumun her kesimini olduğu gibi camiamızı da derinden yaralamıştır. Kaza sonrasında sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin demiryollarının gelişimine “katkı” sağlama yerine, yapılan yatırımları ve iyileştirmeleri gölgede bırakma çabaları anlaşılır gibi değildir.
4- Demiryollarımız bütün ihmal edilmişliğine rağmen ülkemizin en güvenli ulaşım sistemidir. Bu güvenin sarsılmasının ülkemiz insanına hiçbir faydası dokunmayacağı gibi, yapılan çalışmaları da sekteye uğratacak boyutlara ulaşması endişe vericidir.
5- Ayrıca;
a. Bir Sendika başkanının, kaza yapan Başkent Ekspresinin lokomotifinde klima olmadığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Söz konusu lokomotif de dahil, E 52000 tipi lokomotiflerimizin tamamına klima takılmıştır.
b. Yine aynı sendika başkanı tarafından ileri sürülen Başkent Ekspresinin çarpışması anında, makinistlerden ikisinin de yemek ısıtmak için arka kabine geçtikleri iddiası kaza spekülasyonundan ibarettir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından tespit edilemeyen bu durumun Sendika Başkanı tarafından nasıl tespit edildiğinin sorulması gerekir.
c. Bir gazetede yer alan “Tren yolu mu, yaya yolu mu? ” başlıklı haberde, “Sincan tren istasyonunda rayları adeta yaya yoluna çeviren yayalara karşı hiçbir önlem alınmaması ölümlü kazalara davetiye çıkartıyor” ifadesi yer almaktadır. Sincan tren istasyonunda yaya alt geçidi bulunmaktadır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
şöyle bir tcdd haritasına baktığımızda,ilk olarak orta karadenizde,güneydoğu akdenizde,doğu anadolunun orta kesimlerinde tren ağının günümüzde dahi olmadığını görürüz.
bunda tabiki neden olarak gösterilecek engebeli alanlardır