Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • fikrimin ince gülü10.09.2004 - 18:59

    ...........B A Ş A R I İ Ç İ N Z A M A N A K I P G İ T M E D E
    ............................................YOLA KOYULURDU.....................
    ................................................DOĞRULTUDA.........................
    ...................................................KOŞTUĞU............................
    .....................................................SABAH...............................
    .......................................................HER..................................
    .........................................................O....................................
    .......................................................HER..................................
    .....................................................AKŞAM...............................
    ...................................................KOŞTUĞU.............................
    ................................................DOĞRULTUDA..........................
    ............................................YOLA KOYULURDU.......................
    AKIP GİDEN ZAMANI GERİ ÇEVİRMEK İSE MÜMKÜN DEĞİL
    ..............................................V E S T E L.......................
    ....................................................ZORLU A.Ş............................

    'O' kelimesinden sonra; yukarıya doğru sıra ile kelimeler okunursa; 'O HER SABAH KOŞTUĞU DOĞRULTUDA YOLA KOYULURDU' Bu cümle; sabahtan başlayan mücadelemizin farkındalığını bize yaşatır. Yani; akıp giden zaman içinde kişi ne yaptı, onu düşünmeli. Kişinin kendisini yargılaması ile; yapabildiklerinin bir fazlasını yapabileceği gerçeği ile yüzleşir. Akıp giden zamandan arta kalan; pişmanlıklarımız olmamalı ve zamanı etkili kullanmasını öğrenebilmeliyiz. Yukadıdaki reklamda; AKŞAM İÇİN YAPILABİLCEK OLAN SANIRIM; KİŞİNİN KENDİSİNİ YARGILAMASIDIR. YANİ; KİŞİ, AKŞAM OLUNCA YAPTIKLARININ MUHASEBESİNİ YAPABİLMELİ Kİ; BULMUŞ OLDUĞU KUSURLARINI DÜZELTİP, BİR SONRAKİ ÇALIŞMA GÜNÜNDE DAHA VERİMLİ OLABİLSİN.

    BENDE KENDİMİ YARGILIYORUM. VE DAHA FAZLASINI YAPMAK MÜMKÜN İKEN, BAZI KONULARDA PASİF KALDIĞIMI GÖZLEMLEYEBİLİYORUM...

    SEVGİLERLE...
    Kemal KABCIK

  • fikrimin ince gülü07.09.2004 - 16:34

    PARADİGMA: ALGI VE DÜŞÜNCEYE YÖN VEREN HARİTA
    (-006-)

    Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum, görülmez bir elma bahçesidir. Ama tohum bir kayaya rast gelirse, ondan hiçbir şey çıkmaz.
    HALİL CİBRAN
    Konu Başlığı: İnsan, Muhteşem Bir Potansiyeldir.
    Kitap Adı: Keşke’siz Bir Yaşam İçin İLETİŞİM DONANIMLARI Sayfa: 19
    Kitap Yazarı: Doğan CÜCELOĞLU

    GEL SENİNLE RESİM YAPALIM

    Gel seninle resim yapalım
    Bir yüz çizelim ince,
    Küçük nezleli bir burun
    Ve gözler zeytin iriliğinde.

    Sonra bir gelincik, ince bir boyun,
    Soyulmuş bademden daha ak bir ten,
    ..........
    ..........
    CAHİT KÜLEBİ

    ETKİ ÇEMBERİ: Kişi isterse doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebileceği olayların tümü. Kendini adama ve söz vermeler kişinin etki çemberinin iki önemli öğesidir. Bireyin kendi kendine ya da başkalarına verdiği sözlerin niteliği ve niceliği, onun girişimci tutumu ne kadar benimseyip benimsemediğinin belirtileridir.
    Konu Başlığı: Temel Kavramların Tanımı
    Kitap Adı: İYİ DÜŞÜN DOĞRU KARAR VER Sayfa:: 332
    Kitap Yazarı: Doğan CÜCELOĞLU

  • fikrimin ince gülü07.09.2004 - 16:22

    PARADİGMA: ALGI VE DÜŞÜNCEYE YÖN VEREN HARİTA
    (-005-)

    CAN DOSTUMA

    Sabah tanyeri ağarmaz
    Anlamlı idealin yoksa
    Günbatımı insana huzur vermez
    Yanında dostun olmayınca
    Kemal KABCIK


    YAŞAMAK DİRENMEKTİR
    (-001-)

    Takvim yaprakları zemheri ayının ortasını gösteriyor, yaşanılan şiddetli soğuk mevsim normallerinin altında seyrediyordu. Serçeler, kar altında kalan kaldırımlarda; börtü-böcek aramaktan vazgeçmiş; pencere denizliklerinde bulunan, ekmek dolabı kapısı önlerinde bulunan, kendilerine sunulan sevgiyi aralarında kıyasıya mücadele ederek, telaşlı çırpınışlar içinde karınlarını doyuruyorlardı. Sevgi dolu bakışları üzerine çeken serçeler, çocukların ilgisini çekiyor ve çocuklar pencere denizliklerinde, bakkalların ekmek dolabı kapısı önlerinde çırpınan telaşlı paylaşımlara, ellerinde yuvarlayıp hazırladıkları kartoplarını fırlatıyorlardı. Serçeler, panik içinde kaçıyor ve açlığa dayanamayan minik yürekler, telaş ve tedirginlik içinde, tekrar eski yerlerini, ekmek dolabı ve pencere denizliklerinde yerlerini alıyorlardı.

    Soğuk ve fırtına bir olmuş, serçeleri iyicene açlığa terk etmişti. Ortalıklarda ayak üstü bir şeyler atıştıranlar; kapalı bir yer bulup, çay eşliğinde simit ve poğaçalarını yiyorlardı. Kimi insanlar mevsim normallerinin altında seyreden havaya aldırmadan, sevdiği ile el-ele tutuşarak, aşk ateşi ile ısınmak için mücadele ediyorlardı. Kimi zaman birbirlerine iyicene sokulup, birbirlerinin göğüslerine başlarını gömüp, kalp atışlarının sesini duymak istiyorlardı sanki. Sokak, yalnız kalan insanlara dar gelmişti sanki; hızlı adımlarla bir yerlere yetişme telaşı içindeler. Bazı insanlar, duraklarda otobüsü, durağın en kuytu yerinde bekliyor. Geciken otobüs ile, isyan dolu bakışlarla saatlere bakılıyor ve ardından, umut ile, otobüsün geliş istikametine sert bir bakış atılarak, gözlerden ateş püskürtülüyordu. Yol kar altında kalmış ve gece yaşanan dondurucu soğuğa tuzlanan yol direnç gösteremeyerek, buzlanmıştı. Zincir, takoz ve çekme halatı fayda getirmiyor ve halk otobüslerinin yaşadığı gecikmelerin bir benzerini, yola düşmüş her otomobil sahibi yaşamak zorunda kalıyordu.

    Bir ara, kulağıma gelen seslere irkildim ve çaktırmadan dinlemeye aldım kendimi. Söylenilen ve saf edilen kelimeler ilginçti. İstemeyerekte olsa kulak misafiri oldum ve gizliden gizliye her çıkan kelimeyi duymak için kıyasıya mücadele etmeye başladım. Fırtına kimi zaman ters esiyor; sesi kulağıma kadar ulaştıramıyordu. Biraz daha yaklaşıp, onlar gibi otobüs beklemeye başladım. Bu sayede bende konuşulanları duyma fırsatını yakalayabilmiştim:

    BİRİNCİ ADAM: Arkadaşlar! .. Teklif var ısrar yok! .. Bir çay bahçesine gidip; oturup çay içmeye ne dersiniz? .. Hem bu zemheri ayazında biraz olsun içimiz ısınmış olur.. Ha.. ne dersiniz? ..
    İKİNCİ ADAM: Valla Ahmet, Aygül’e sormak gerek.. O da kabul ederse; elbette birlikte bir çay içebiliriz. Benim için bir sakıncası yok.
    KADIN: Arkadaşlar, eve gidip, sıcak bir ortamda çay içmeyi tercih ederim. Bu zemheri ayazında çay bahçesi muhabbeti de ne demek oluyor? ..
    BİRİNCİ ADAM: Aygül bizi yanlış anlama, elbette ki çay bahçesinde ayazda oturacak değiliz. Çay içmek için elbette sıcak bir ortam arayacağız. Zemheri ayazında titremelerle sarsılan bedenimizle elbette ki çay içemeyiz. Benimkisi, lafın gelişi bir teklifti.
    İKİNCİ ADAM: Ahmet. Bence teklifi yapmadan önce düşünebilmeliydin ve bize sıcak bir teklif ile dostluğu ve arkadaşlığı yaşatabilmeliydin. Öyle bir teklifte bulundun ki sorma. Zaten titremelerle sarsıntılar geçiren bedenimiz iflas etmiş durumda. Bence sen bir pastanede sıcak bir salep içmeye ne dersiniz, diyebilirdin.
    BİRİNCİ ADAM: Arkadaşlar! .. Birbirimizi yargılayıp, hatalarımızı yüzümüze vurmaktansa çözüm üretebilmeliyiz. Benimkisi, aklıma gelen ilk şeyi söylemekti. Elbette ki daha mantıklı konuşan ve mantıklı teklifte bulunanın teklifi değerlendirilmeye alınacak ve biz üç kişi, dostluk ve arkadaşlık duyguları ile zamanımızı faydalı olabilecek şekilde geçireceğiz. Vakit, pastanede salep içmeyle de geçer, kahvehane de çay içmekle de geçer. Bence, vakti öldürüp, kendimizi tüketmemeliyiz. Vaktimizi çay ve salep içerek değerlendireceğimizi sanmayın. Bence, sıcak bir ortamda, yudumlanan çay veya salep ile birlikte, arkadaşlık adına güzellikleri yaşayabilmeliyiz.
    KADIN: Bak bu sıcak bir teklifti. İnsanın içini ısıttı çabucacık. Bence, Yusuf’un yanına gidelim ve onu da yanımıza alıp soluğu bir pastanede alalım ve sıcacık saleplerimizi koyu bir muhabbet ortamında yudumlayalım.
    BİRİNCİ ADAM: Yusuf çalışıyor. Bizim gibi avare değil. Yusuf istese de gelemez; para kazanmaya mecburiyeti var. Bu günlerde üstelik fazla mesaiye kalıyormuş. Çok paraya ihtiyacı var. Sevdiği eşi için sürpriz yapma merakı ile kredi kartına fazla yüklenmiş ve şimdi o kara kara düşüncemede; ne olacak benim durumum, diye acı acı düşünerek, çözüm üretmeye çalışıyormuş.
    İKİNCİ ADAM: Valla abi, “seviyorum” diye sevgili adına kesenin ağzını açarken dikkat etmeli. Sevgi, illaki maddi imkan sağlama yolu ile olmuyor ki. Yusuf, kredi kartına fazla yüklenmekle, sadece kendini değil, bizi de kara kara düşündürüyor. Züleyha, aslında pekte maddiyata, hediyeye önem veren değil aslında. Ama Yusuf ne yapıyor, her akşam eve bir demet çiçekle geliyormuş. Yusuf’un aldığı aylık ne ki?
    KADIN: Öyle demeğin arkadaşlar! .. Bir kadın devamlı olarak sevildiğini bilmek ister. Bir kadının karşısına hergün çiçekle çıkmak büyük bir inceliktir aslında. Fakat, Yusuf biraz abartıya kaçıyor gibi, taşıyabileceği en büyük çiçek demeti ile Züleyha’nın karşısına çıkıyor. Sanki, çiçek demetinin büyüklüğü, Züleyha’ya duyduğu sevginin ölçüsünü belirleyecekmiş gibi. Bence Yusuf’u ikna edip; tek bir karanfil ya da tek bir gül ile Züleyha’nın karşısına çıkmasını sağlayabilmeliyiz. Dostluğumuzun ve arkadaşlığımızın anlamı bu günlerde belli olacak. Yusuf’un borcunu bir şekilde elbirliği ile ödeyip, bir daha Yusuf’a aşırı harcama yapmamayı öğretebilmeliyiz bence.
    BİRİNCİ ADAM: Sadece çiçekle kalsa iyi ya. Yusuf bir güzellik gördüğü zaman, illaki Züleyha’yı düşündüğünü belli edecek. Hemen hoş ve güzel olan eşyayı kredi kartıyla alıp geçiveriyor. Kredi kartını rast gele kullanması sebebiyle, sevgisinin büyüklüğünü göstermek istemesi sebebiyle şimdi fazla mesaiye kalır oldu.
    İKİNCİ ADAM: Arkadaşlar! .. Böyle hassas konuları ince ayrıntıları ile düşünebilmek için kapalı bir ortam bulmalıyız. Çünkü, şu an donmak üzereyim ve sizin konuşmanızın sonu gelecek gibi değil. Çabuk pastaneye gidelim ve çay veya saleplerimizi yudumlayalım. Eğer biraz daha yolun ortasında konuşmaya devam edersek; yol üstünde buz keseceğiz ve çay veya salebi rüyamızda bile görmemiz mümkün olmayacak.
    KADIN: Gerçekten lafa daldık ve yol üstü muhabbeti de uzadı da uzadı.
    BİRİNCİ ADAM: Evet arkadaşlar. Konuşmayı bırakıp bir an evveli kendimizi pastaneye atmalıyız. Hava iyicene soğudu. Sıcak bir salep şimdi daha bir tatlı olur.
    İKİNCİ ADAM: Arkadaşlar. Sıcak bir salebin ne kadar iyi olacağı konusunda durup yorum yapmaktansa, hafiften yürüyüşe geçelim ve pastanenin yolunu ağır ağır olsa da alalım. Çay, salep, Yusuf, Züleyha derken şimdi orta yerde donup kalacağız ha.
    BİRİNCİ ADAM: Evet arkadaşlar. Hem yürüyelim hem sohbetimize devam edelim. Yol boyu konuşurken Yusuf’un kredi kartı çıkmazına da bir çözüm yolu bulabilmeliyiz.
    KADIN: Bence de öyle. Gerçekten hava iyice soğumaya başladı.
    İKİNCİ ADAM: Hava bence aynı. 2 saattir yolun orasında durmuş konuşuyoruz. Hareketsizliğimizden kaynaklanan bir ısı kaybı var bedenlerimizde ve bize hava soğudu gibi geliyor. Çabuk yürüyelim ve bir an evveli saleplerimizi içip ısınalım artık.
    BİRİNCİ ADAM: Arkadaşlar müsaadenizle bakkaldan bir sigara alıp geleyim, sigaram kalmamışta.
    İKİNCİ ADAM: Çabuk ol Ahmet. Soğukta bekleyecek halim kalmadı.
    KADIN: Yol üstünde bir bakkaldan alırdın sigarayı Ahmet.
    BİRİNCİ ADAM: Yol üstünde bir bakkaldan sigara alırsam, salep içmeye paramız yetmeyebilir. Ben mahalle bakkalımızdan veresiye bir sigara alıp gelivereyim.
    İKİNCİ ADAM: Vallaha 2 saat oldu, ne bir çay içebildik, ne de bir salep.. Ne de bir paket sigara alabildik. Yapalım, içelim, alıp gelelim, diyoruz ama, yapabildiğimiz bir şey yok; yol ortasında ağaç olmaktan başka.
    KADIN: Meraklanma Seçkin. Ahmet şimdi bir koşu sigarasını alır gelir ve salep içmeye pastaneye gideriz. Paramız yetmeyecek gibi ise, çay içiveririz. Bence mühim olan çay veya salep değil, arkadaşça paylaşılan koyu bir muhabbetin mutluluğudur.
    İKİNCİ ADAM: Valla Aygül, koyu bir muhabbet yerine, şu an sıcak bir ortama ihtiyacım var. Üşüdüm ve biz hala işin muhabbetindeyiz yol ortasında.
    BİRİNCİ ADAM: Şikayetçiliği bırak Seçkin. Üşümekte güzel. Şu yaşanan arkadaşlığa bir baksana. 2 saat oldu, daha bulunduğumuz noktayı terk edemedik. Niye? . Çünkü, Yusuf ile Züleyha adına düşündük; çözüm üretebilme adına. Kendi derdimizi unuttuk. Oysa biraz daha dikilip muhabbet etsek, kim bilir belki de zatürree olacağız. Arkadaşlık, kendini unutmak değil mi ki? .. Birbirimiz adına düşünüp, yaşanılan zorlukları beraberce göğüslemek iyi bir şey değil mi? .. Arkadaşlık kolay mı; birbirimizi anlamalı ve birbirimiz adına bazı riskleri göze alabilmeliyiz..
    Kemal KABCIK

    KAYBET/KAZAN PARADİGMASI: Bu tutumu kabul edenler, kendilerinin başarılı olacaklarını beklemezler, ancak başkalarının memnun ederek yaşayabileceklerine inanırlar. Tamamen, “benim beklediğim bir şey yok, senin istediğin gibi olsun, yeter ki bana düşman kesilme,” anlayışını benimserler. Sürekli “iyi insan” olma çabası içindedirler.
    Konu Başlığı: Temel Kavramların Tanımı
    Kitap Adı: İYİ DÜŞÜN DOĞRU KARAR VER Sayfa:: 333
    Kitap Yazarı: Doğan CÜCELOĞLU)

  • fikrimin ince gülü07.09.2004 - 14:57

    PARADİGMA: ALGI VE DÜŞÜNCEYE YÖN VEREN HARİTA
    (-004-)

    Sorumluluk erken çocukluk dönemlerinden başlayarak çocuğun yaşına cinsiyetine ve gelişim düzeyine uygun görevler vermekle başlar. Bu görevler iki-üç yaşından başlayarak döke saça da olsa çocuğun çorbasını kendi başına içmesine fırsat vermek, oyuncaklarını toplamasını beklemek, kendi odasında kendi yatağında yatmasına ortam hazırlamaktan daha sonra yaşıtlarına karşı olan davranışlarından sorumlu olmaya dek uzanan bir yol izler. Çocuğa ev içi işlerde fiziksel ve zihinsel gelişim düzeyi göz önünde bulundurularak sorumluluk verilmelidir. Kendisinin ev içi etkinliklerde önemli bir rolü olduğunu anlayan çocuk hem yaptığı işi sever hem de bu durum kendini iyi hissetmesini sağlar.
    Yusuf Ziya GÜNAY

    SEVGİ İLE YAŞARIZ

    İyi bir arkadaş...
    Kardeşten ileri bir sevgi...
    Kucaklaşırız her karşılaştığımızda
    O beni daima hatırlar...
    Bense onu hiç unutmam...
    Kemal KABCIK

    İÇ BAŞARI: Kişinin sağlıklı, duygu, düşünüş ve davranışlar ortaya koymasını, iletmesini ve paylaşmasını kolaylaştıran psikolojik gelişmeler iç başarıya örnektir. Birdenbire hiddetlenme huyu ile çoğu kere istemeden çocuklarının ve eşinin gönlünü kıran birinin, daha sakin ve sevecen olma yolunda gösterdiği psikolojik gelişme iç başarıya örnektir.
    Konu Başlığı: Temel Kavramların Tanımı
    Kitap Adı: İYİ DÜŞÜN DOĞRU KARAR VER Sayfa:: 333
    Kitap Yazarı: Doğan CÜCELOĞLU

  • samimiyet03.09.2004 - 17:18

    Olgunluğu yakalama adına mücadele etmiş ve tecrübelerini paylaşma gereğine yürekten inanmış tutumları ile; öğretirken de kendini öğrenime açık tutabilecek olgun davranış ile donanımlı, eğitim gönüllüsü karakterdirler.
    Kemal KABCIK

  • samimiyet03.09.2004 - 17:17

    Her insanla dost kalabilmeyi amaç edinmiş karakteri ile, ebedi dostluklardan yana olan ve ebedi dostlukları savunan kişiliği ile dikkatleri üzerlerine çekebilmeyi başarabilendirler. İnsanları okuyabilme kabiliyeti ile donanımlı olan ve her insandan bilmediği yeni bir şeyi öğrenebileceğine inanan karakter yapıları ile; öğrenim yolunda kendilerini sürekli olarak geliştirmeleri gerektiği düşüncesini savunurlar. Her insana sevgi ve saygı ile yaklaşırlar ve onlar için; ebedi dostlukların kurulabilmesi ve ebedi dostlukların korunabilmesi önemlidir.
    Kemal KABCIK

  • samimiyet03.09.2004 - 17:15

    Yaşadığı olaylardan dersler çıkararak, yaşamı boyunca edindiği tecrübeler ile hayata tutunabilme becerisi gösterebilenlerdir. Gözlemci yapıları sayesinde; çevresinde gelişen olaylardan da dersler çıkarabilme kabiliyeti ile donanımlı olması gerektiğine inanan ve bu doğrultuda gösterdikleri çaba ile de dikkatleri üzerlerine çekebilmişler ve hak ettikleri takdiri yaşamın içinden aldıklarına inanarak, diğer insanlardan bir beklenti içinde olmaksızın yaşamlarına devam edebilme becerilerine de sahiptirler.
    Kemal KABCIK

  • samimiyet03.09.2004 - 17:14

    Dünya üzerinde fikirlerini paylaşıma sunan her insana sevgi ve saygı besleyendirler. Herhangi bir düşünceye yıpratıcı eleştiriler yaparak, varolan bir düşüncenin savunucularını kendine düşmanca tavır takınmalarına engel olabilendirler.
    Kemal KABCIK

  • samimiyet03.09.2004 - 17:13

    Yanılgıya düşmüş olabileceği ihtimalini de akla getirebilen ve bu doğrultuda fikirlerini paylaşıma sunarken kesin bir hüküm koymamayı düşünebilen ve iletişimde bulunduğu insanları derin etki altında bırakmama çabası sergileyerek, bireyin kendini kazanabilmesi adına mücadele eden VAROLUŞÇU ZİHNİYETE sahip bir karakterdirler.
    Kemal KABCIK

    KENDİM İÇİN HAZIRLADIĞIM YAŞAM İLKELERİMİN İZİNSİZ KULLANILMASINDAN; ÇOĞALTILMASI VE KOPYALANMASI HALİNDE HAKKIMI ARAMASI ADINA www.antoloji.com yetkililerine sığınıyorum. Yaşamdan edindiğim tecrübelere göre; bilgim; yetişmemde emeği geçenlere hizmet etmek ve onlar için kendini adama var diyor.. Yaşam tecrübeleri paylaşımı ile, yazdıkları şiir ve kitapları ile; yetişmemde etkin rol oynamış tüm insanlara teşekkür eder, benden beklenileni vermek için elimden gelenleri yapmaya çalışacağım. Türkçeyi iyi kullanamıyorum. Yapmış olduğum hatalarımın düzeltilip, eğitim amaçlı halka sunulması; www.antoloji.com adresi yetkililerine aittir.

    TEŞEKKÜRLER...

  • samimiyet02.09.2004 - 21:38

    17. DÜŞÜNCE

    Sorumluluğu öğretmek için sorumluluk vermeye istekli olmak gerekir. Çocuğunuza nutuklar çekerek sorumluluk öğretemezsiniz. Çünkü çocuk sorumluluk aldıkça, yaptıklarının olumsuz sonuçlarına katlandıkça ve olumlu sonuçlarla ödüllendikçe sorumluluğu öğrenir. Sorumsuzluğunun sonuçlarına katlanmasına örneğin, evde unuttuğu ödevinden sıfır almasına izin vermeli, ödevi siz okula yetiştirip onu kurtarmamalısınız.
    Yusuf Ziya GÜNAY

    “VAROLOŞUN BEŞ BOYUTU: İnsanoğlunun, ilişkileri içinde varoluşunu tanımlamak için cevap aradığı beş soru. Beş soru şunlardır:

    1- Kaale alınıyor muyum? Beni umursuyorlar mı?
    2- Kabul ediliyor muyum? Beni olduğum gibi, yargılamadan kabul ediyorlar mı?
    3- Değerli miyim? Beni vazgeçilmez ve emsalsiz olarak görüyorlar mı?
    4- Yeterli miyim? Beni becerikli, yapabilecek güçte görüp yapabileceğime güveniyorlar mı?
    5- Beni ben olduğum için özleyip benimle zaman geçirmek istiyorlar mı? ”
    (Keşke’siz Bir Yaşam İçin İLETİŞİM DONANIMLARI Sayfa: 199 Doğan CÜCELOĞLU)

    Görevini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazeretin çaresi, ne ilacın şifası çare getirmez.
    MEVLANA