Kökleri asırlar öncesine dayanan, günümüzde de bilim ve teknolojiyle desteklenen bu kartlaşmış inhirâfın giderilmesi, yeniden kendimizi keşfetmemize, kendimizi bulmamıza, İslâmî şuur, İslâmî mantık ve İslâmî muhâkeme usulüyle bir kere daha tanışmamıza.. uzun gayret, köklü himmet, gerekli zaman, bitmeyen sabır, dipdiri ümit, sarsılmayan irâde ve teennî üstüne teenniye muhtaçtır. Aksine, kendi üslûbumuzu bulamaz, içine düştüğümüz çukurdan, düşüş noktasının dışında çıkış yolları aramaya devam edersek hem kendi kendimizi aldatmış hem de gelecek nesilleri bir kere daha inkisâra uğratmış oluruz. Bu itibarla, varlık ve hâdiselere İslâmî perspektifle yaklaşmak ve her şeyi İslâmî mantıkla değerlendirmek için İslâmî düşünce ve İslâmî tasavvurun yeniden gerçekleştirilmesi şarttır. Bunun için de, evvelâ; kâinat, insan ve hayat hakkındaki bilgilerimizin sağlam, nefsü'-emre uygun, mebde' ve gâyesiyle aynı yörüngede, birbiriyle el ele, omuz omuza, bütün ve parçaları birbirine açık ve âdeta aynı temayı ifâde etmek üzere farklı ses, tek usûl ile örgülenmiş bir beste hüviyetiyle.. veya merkezî bir nakışın çevresindeki diğer nakışlarla, mutlaka bir kısım mânevî münâsebetleri bulunması keyfiyetiyle sezilip bilinmesi.. ikinci olarak da; akıl ve muhâkemenin, dünya kadar mânâ, muhtevâ ve hikmetlerle dopdolu, hatta binbir hikmet manzûmesiyle mâlemâl ve âdeta bütün varlık ve hâdiselere açık bir kitap.. veya ilâhî şuûnun milyonlar televvününü aksettiren çok yönlü, çok derinlikleri bulunan göz kamaştırıcı bir sanat eseri olarak mütalâamıza sunulan, umum eşya ve umum vakaları, onlardaki cüz'î ve münferit hâdiselere takılmadan, cüziyatta külliyâtın perde arkasını seyrederek, külliyatta da, cüz'iyât ve teferruatın en ücra kolonilerine kadar uzanarak bütünü birden anlamaya ve parçaların, hatta daha küçük parçaların birbirleriyle olan münasebetlerini kavramaya yönlendirilmesi lâzımdır ki, çalışmalarımızın bir bölümü diğer bölümünü, tespitlerimizin bazıları bazılarını ve zamanımızın da bir kısmı, diğer kısmını nakzetmesin, çürütmesin ve aleyhinde olmasın.
aşk hiç bir zaman pişman olmamaktır
ona layık olan değeri veremedik türbana.....haksızlık ettikk
ateizm demek allaha,sevgiye,hoşgörrüye,dostluğa,aşka hiç bir şeye inananmamak demek,allahı bilmeyen onun nimetlerini nasıl bilebilir..
ölü demek ateist..
iyi müzik yapıyor çok hayranları var
türbanı açıklıyoruz ama anlatamıyoruz
adamın biri varmış ikisi yokmuş...
ne ya bu it is very terrıble! ! ! ! ! ! ! 11
müthiş bir insan o bedenlerimiz ayrı olsada kalplerimiz gönüllerimiz bier
ÖNEMLİ OLAN NİCKLER DEĞİL NİCKLERİNİZE KAYIK OLDUĞUNUZDUR
Kökleri asırlar öncesine dayanan, günümüzde de bilim ve teknolojiyle desteklenen bu kartlaşmış inhirâfın giderilmesi, yeniden kendimizi keşfetmemize, kendimizi bulmamıza, İslâmî şuur, İslâmî mantık ve İslâmî muhâkeme usulüyle bir kere daha tanışmamıza.. uzun gayret, köklü himmet, gerekli zaman, bitmeyen sabır, dipdiri ümit, sarsılmayan irâde ve teennî üstüne teenniye muhtaçtır. Aksine, kendi üslûbumuzu bulamaz, içine düştüğümüz çukurdan, düşüş noktasının dışında çıkış yolları aramaya devam edersek hem kendi kendimizi aldatmış hem de gelecek nesilleri bir kere daha inkisâra uğratmış oluruz. Bu itibarla, varlık ve hâdiselere İslâmî perspektifle yaklaşmak ve her şeyi İslâmî mantıkla değerlendirmek için İslâmî düşünce ve İslâmî tasavvurun yeniden gerçekleştirilmesi şarttır. Bunun için de, evvelâ; kâinat, insan ve hayat hakkındaki bilgilerimizin sağlam, nefsü'-emre uygun, mebde' ve gâyesiyle aynı yörüngede, birbiriyle el ele, omuz omuza, bütün ve parçaları birbirine açık ve âdeta aynı temayı ifâde etmek üzere farklı ses, tek usûl ile örgülenmiş bir beste hüviyetiyle.. veya merkezî bir nakışın çevresindeki diğer nakışlarla, mutlaka bir kısım mânevî münâsebetleri bulunması keyfiyetiyle sezilip bilinmesi.. ikinci olarak da; akıl ve muhâkemenin, dünya kadar mânâ, muhtevâ ve hikmetlerle dopdolu, hatta binbir hikmet manzûmesiyle mâlemâl ve âdeta bütün varlık ve hâdiselere açık bir kitap.. veya ilâhî şuûnun milyonlar televvününü aksettiren çok yönlü, çok derinlikleri bulunan göz kamaştırıcı bir sanat eseri olarak mütalâamıza sunulan, umum eşya ve umum vakaları, onlardaki cüz'î ve münferit hâdiselere takılmadan, cüziyatta külliyâtın perde arkasını seyrederek, külliyatta da, cüz'iyât ve teferruatın en ücra kolonilerine kadar uzanarak bütünü birden anlamaya ve parçaların, hatta daha küçük parçaların birbirleriyle olan münasebetlerini kavramaya yönlendirilmesi lâzımdır ki, çalışmalarımızın bir bölümü diğer bölümünü, tespitlerimizin bazıları bazılarını ve zamanımızın da bir kısmı, diğer kısmını nakzetmesin, çürütmesin ve aleyhinde olmasın.
.........
onun değerini hiç anlamayacaksızız