cogu kere taninmis isim vererek bir satir yazmak, kendi fikrinizle yuzlerce satir yazmaktan daha prestijli oluyor...asagida alintiladiklarima katiliyorum demiyorum, ama necip fazil'in vucudu, bazi meshur isimleri nasil da kopurtmus bakin diyorum...evet manaya degil, belki heyecana bakmalisiniz asagidakileri dogru anlayabilmek icin...
«— Türkiye'nin tuzu biberi tarzında insanlar vardır. Bilhassa İstanbul'da, bilhassa Ankara caddesinde... Bunlardan biri Süleyman Nazif'ti; biri Ahmet Haşim'di; biri Yahya Kemal'dir. Bunların kimi daha büyük, kimi devâsâ... Gençler arasında da –Necip tabiî gençtir– bir tip aramak lâzım gelirse, Necip Fazıl gelir. Yalnız şairliğiyle değil, orjinalliği ile mühim bir şahsiyettir. İnsanlar yeknesaklıktan bıkıyor; orjinal iklimlere doğru bir pencere açmak istiyor. İşte o zaman Necib'e rastlayınca güzel bir hava insanın yüzüne çarpıyor. Gerçi bu hava bazan çok şiddetli geliyor. Pencere önünde oturamaz oluyorsunuz. Fakat herhalde başka bir penceredir. Bilhassa benim için fazla enteresan... Bu pencere, adi sokak esprilerine bakmıyor. Gayet güzel bir çeşnisi var; Maveradan bahsediyor. Necib'in «Ben ve Ötesi» şiirini hatırlarsak, şairin kendi ötesinden bahsediyor. Dünyada Mistisizm kalmadı. Bu, Neo-mistisizm yapıyor...»
«— Şairliğinde mükemmeldir. Bence, dünkü sofî şiir mezhebini bugünkü lisanla halihazırda en iyi söyliyenlerden biridir. Görüşleri, ruhu şairdir... Yalnız mizacı bakımından, şair olduğu mezhebin buradaki büyüklerine benzemekten ziyade, Avrupa'daki orjinal büyük şairlere bilâ ihtiyar benzemek yolunu tutmuştur. Meselâ Mevlâna'nın mesleğini, janrını, onun tasavvurunu ve yaşayışını alacak yerde Baudelaire'inkini alır.
…………………….
Bütün kendine zararlı olan kabahatleri de, kendi içindeki mahkemede, Baudelaire'e ve Baudelaire gibi bazı mübalâğaları görülen diğer Avrupa şairlerine benzemekle mazur gösterir. Fakat şunu daima hatırda tutmalı ki, kendi lisan edasını, gençliğin bir kısmına aşıladığı muhakkaktır. Bu itibarla bir ekol başlangıcı yapmış sayılabilir.»
«— Fransız edebiyatında Baudelaire, Verlaine nasıl bir yeni ürperişse bizim edebiyatımızda da Necip Fazıl o kadar başka bir görünüştür. Duyuş ve lirizm bakımından kendi içimizde hiçbir üstadı yoktur. Onun getirdiği duyguları Hâmit ve Fikret te bilmezlerdi. Gerçi bizim edebiyatımızda ötedenberi ferdî ruhun şiiri vardır, fakat Necib'in getirdiği yeni ürperişten mahrumdur. Garpte Hugo, Byron, Shakespare, bizde Hâmit, Fikret, Kemal, parlak ve gürültülü bir şiirin sahibidirler. Necip Fazıl'ın şiiri, Baudelaire'in, Verlaine'in ruhu gibi, gürültüden, sesten, hattâ tabiîlikten kaçan bir ruhtur. Bizim eskilerden Fuzulî ve Yunus onu biraz andırabilir.»
dinsizlik aslinda bir kayit tanimazlik tezahurudur...dinsiz millet olamaz cunku milletin fertlerini birbirine baglayan en buyuk amil dindir...ve din millete guven duygusu verir, sirtini yaslayacagi bir tukenmez gucu gosterir din...hatirlayalim roland'in sarkisi, odesa, ilyada ve daha nice destanlar hep bu hakikatin bir tezahuru olarak cikmislardir...bu suna benzer, bir cocuk tren yolu uzerinde oturmus duruyor...derken bir tren beliriyor...simdi eger o cocuk bilse ki o trenin bir kullanicisi var, bunun kullanicisi beni muhakkak gorur cunku onun gozu keskindir der ve o trenden korkmaz, hem bilir ki onun kullanicisi treni rayindan cikarmaz ve boylelikle en azindan rayin uzerinden kalkar ve selametle hayatina devam eder...ama eger o cocuk trenin bir kullanicisi oldugunu bilmezse, onun muazzam bir canavar zanneder ve delicesine, zelilcesine oraya buraya kosmaya baslar ki beni yakalamasin diye...iste bunun gibi milletler ve fertlerde bu cocuk hukmundedir...eger bilseler ki baslarina gelen her hadise velev ki musibet olsun, biri tarafindan gozetiliyor; onu boyle anlayip selametle yasarlar...ama iste bu gozeticiyi bilemeyen millet ve fertler ise her musibette zelil olurlar onun bunun maskarasi olurlar...iste bundandir ki din milletlerin hayatidir...
her insan potansiyel insandir...insan olmaya calismak insani insan eder...belki sultan eder...
cogu kere taninmis isim vererek bir satir yazmak, kendi fikrinizle yuzlerce satir yazmaktan daha prestijli oluyor...asagida alintiladiklarima katiliyorum demiyorum, ama necip fazil'in vucudu, bazi meshur isimleri nasil da kopurtmus bakin diyorum...evet manaya degil, belki heyecana bakmalisiniz asagidakileri dogru anlayabilmek icin...
Yaşar NABİ:
« — BİR MISRAI BİR MİLLETE ŞEREF VERMEYE YETER! …»
Nurullah ATAÇ:
«— Yarına kalacak tek şair: Necip Fazıl... Bence şimdiye kadar gelen şairlerin en büyüğüdür O...»
Vâlâ NUREDDİN:
«— Türkiye'nin tuzu biberi tarzında insanlar vardır. Bilhassa İstanbul'da, bilhassa Ankara caddesinde... Bunlardan biri Süleyman Nazif'ti; biri Ahmet Haşim'di; biri Yahya Kemal'dir. Bunların kimi daha büyük, kimi devâsâ... Gençler arasında da –Necip tabiî gençtir– bir tip aramak lâzım gelirse, Necip Fazıl gelir. Yalnız şairliğiyle değil, orjinalliği ile mühim bir şahsiyettir. İnsanlar yeknesaklıktan bıkıyor; orjinal iklimlere doğru bir pencere açmak istiyor. İşte o zaman Necib'e rastlayınca güzel bir hava insanın yüzüne çarpıyor. Gerçi bu hava bazan çok şiddetli geliyor. Pencere önünde oturamaz oluyorsunuz. Fakat herhalde başka bir penceredir. Bilhassa benim için fazla enteresan... Bu pencere, adi sokak esprilerine bakmıyor. Gayet güzel bir çeşnisi var; Maveradan bahsediyor. Necib'in «Ben ve Ötesi» şiirini hatırlarsak, şairin kendi ötesinden bahsediyor. Dünyada Mistisizm kalmadı. Bu, Neo-mistisizm yapıyor...»
Eşref ŞEFİK:
«— Şairliğinde mükemmeldir. Bence, dünkü sofî şiir mezhebini bugünkü lisanla halihazırda en iyi söyliyenlerden biridir. Görüşleri, ruhu şairdir... Yalnız mizacı bakımından, şair olduğu mezhebin buradaki büyüklerine benzemekten ziyade, Avrupa'daki orjinal büyük şairlere bilâ ihtiyar benzemek yolunu tutmuştur. Meselâ Mevlâna'nın mesleğini, janrını, onun tasavvurunu ve yaşayışını alacak yerde Baudelaire'inkini alır.
…………………….
Bütün kendine zararlı olan kabahatleri de, kendi içindeki mahkemede, Baudelaire'e ve Baudelaire gibi bazı mübalâğaları görülen diğer Avrupa şairlerine benzemekle mazur gösterir. Fakat şunu daima hatırda tutmalı ki, kendi lisan edasını, gençliğin bir kısmına aşıladığı muhakkaktır. Bu itibarla bir ekol başlangıcı yapmış sayılabilir.»
Vasfi Mahir KOCATÜRK:
«— Fransız edebiyatında Baudelaire, Verlaine nasıl bir yeni ürperişse bizim edebiyatımızda da Necip Fazıl o kadar başka bir görünüştür. Duyuş ve lirizm bakımından kendi içimizde hiçbir üstadı yoktur. Onun getirdiği duyguları Hâmit ve Fikret te bilmezlerdi. Gerçi bizim edebiyatımızda ötedenberi ferdî ruhun şiiri vardır, fakat Necib'in getirdiği yeni ürperişten mahrumdur. Garpte Hugo, Byron, Shakespare, bizde Hâmit, Fikret, Kemal, parlak ve gürültülü bir şiirin sahibidirler. Necip Fazıl'ın şiiri, Baudelaire'in, Verlaine'in ruhu gibi, gürültüden, sesten, hattâ tabiîlikten kaçan bir ruhtur. Bizim eskilerden Fuzulî ve Yunus onu biraz andırabilir.»
dinsizlik aslinda bir kayit tanimazlik tezahurudur...dinsiz millet olamaz cunku milletin fertlerini birbirine baglayan en buyuk amil dindir...ve din millete guven duygusu verir, sirtini yaslayacagi bir tukenmez gucu gosterir din...hatirlayalim roland'in sarkisi, odesa, ilyada ve daha nice destanlar hep bu hakikatin bir tezahuru olarak cikmislardir...bu suna benzer, bir cocuk tren yolu uzerinde oturmus duruyor...derken bir tren beliriyor...simdi eger o cocuk bilse ki o trenin bir kullanicisi var, bunun kullanicisi beni muhakkak gorur cunku onun gozu keskindir der ve o trenden korkmaz, hem bilir ki onun kullanicisi treni rayindan cikarmaz ve boylelikle en azindan rayin uzerinden kalkar ve selametle hayatina devam eder...ama eger o cocuk trenin bir kullanicisi oldugunu bilmezse, onun muazzam bir canavar zanneder ve delicesine, zelilcesine oraya buraya kosmaya baslar ki beni yakalamasin diye...iste bunun gibi milletler ve fertlerde bu cocuk hukmundedir...eger bilseler ki baslarina gelen her hadise velev ki musibet olsun, biri tarafindan gozetiliyor; onu boyle anlayip selametle yasarlar...ama iste bu gozeticiyi bilemeyen millet ve fertler ise her musibette zelil olurlar onun bunun maskarasi olurlar...iste bundandir ki din milletlerin hayatidir...
dinsiz en mutaassip dindardir...
dinsizlik de aklin afyonudur...