Daha yaşarken böyle anılmaya başlar Necip Fazıl. Sanatının büyüklüğü itiraf edilmiş ve kendisine törenle “Şairler Sultanı” unvanı verilmiştir.
Attila İhan’ın deyişiyle “bizde heceyi yerine oturtan ilk şair” Necip Fazıl’dır. Şiirlerinde Türk halk şiiri geleneği ile Avrupai şiir anlayışını birleştirmiştir. Günümüz dilini kullandığı için de herkes tarafından anlaşılmıştır.
Daha çok şair kimliğiyle tanınan Necip Fazıl, hikaye, tiyatro, roman, hatıra ve hitabet gibi hemen her türde eserler vermiştir. Bugün tiyatrolarının pek çoğu sahnelenmiş, bazıları televizyon filmi olarak çekilmiştir.
Üstad, verdiği sayısız eser arasında, Kafa Kağıdı, O ve Ben, Cinnet Müstatili, Aynadaki Yalan, Bir Adam Yaratmak gibi eserlerinde kendini anlatmıştır. Kendini anlatırken, o dönemin aile ve toplum çevresini, yaşanan büyük değişimi de ortaya koymaktadır.
Çile’nin ıstıraplı şairi
Türkiye’de hiçbir şair, şiiri böyle anlamamış ve anlatmamıştır. Bütün şiirlerinin toplandığı “Çile” isimli kitabı, inancının destanıdır. İşte bu kitabının başına yazdığı şiir hakkındaki düşüncelerinde, şiiri “mutlak hakikati yani Allah’ı arama işi” diye tanımlar.
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış.
Marifet bu gerisi, yalnız çelik çomakmış.”
Şiirlerinde, olması gereken Allah-kul ilişkisini, irtibatını en güzel ve en yalın ifadelerle vermiştir.
“Güzel Allah’ım senden ne gelecekse gelsin.
Sen ki, rahmetinle de, kahrınla da güzelsin…”
Gençlere peygamber aşkını ve edebini, O’nun ismi anılınca hürmetle salat u selam getirme borcunu öğretmeye çalışan Necip Fazıl, o ufuk Peygamber’e olan muhabbetini şu mısralarla anlatır:
“Düşünüyorum: O’ndan evvel zaman var mıydı?
Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı? ”
Düşünün, ben ne büyük rütbeye tutkuluyum!
Çünkü O’nun kulunun kölesinin kuluyum!
Şaire göre ölüm bile, O’nun ölümüyle güzelleşmiştir:
“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? ..”
Şairler sultanı Necip Fazıl kimdir?
Necip Fazıl 1904 yılında, İstanbul’da büyük bir konakta dünyaya gelir. Köklü bir aileye mensup olan Fazıl’ın babası, İstanbul’a gelen ilk otomobili satın alacak zenginliktedir. Kabına sığmayan zekası sebebiyle çok yaramaz bir çocukluk geçirir. Daha dört beş yaşındayken okuma yazmayı öğrenmiş olan küçük Fazıl’ı, babaannesi, yaramazlıklarından kurtulmak için 6 yaşında roman okumaya alıştırır. Bütün çocukluğu hastalıklarla geçer Necip Fazıl’ın. “On-on beş yaşıma kadar, bir çocuğun çekmesi mümkün ne kadar hastalık varsa hemen hepsini çektim.” der kendisi.
10 yaşına kadar mahalle mektebinden yatılı mektebe, Fransız mektebinden Amerikan kolejine kadar pek çok okul değiştirir. Bahriye Mektebi’nde, yazılarıyla, Yahya Kemal gibi tanınmış hocalarının dikkatini çeker ve daha o zamandan okulda el yazması haftalık dergiler çıkarmaya başlar. Geleceğin cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve Nazım Hikmet gibi meşhur isimler o günlerde okul arkadaşlarıdır.
18 yaşındayken edebiyat büyüklerinin yazdığı Yeni Mecmua isimli dergide şiirleri çıkmaya başlar. Bu arada, eğitimine Darulfünun Felsefe Bölümü’nde ve Yüksek Öğretmen Okulu’nda devam eder. Zamanın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından felsefe eğitimi için Paris’e gönderilir. Ancak o, okulunu yarıda bırakarak geri döner. Bundan sonraki yıllarda çeşitli bankalarda memur olarak çalışır ve müfettişliğe kadar yükselir. Bu arada şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanmakta ve edebiyat çevrelerinde büyük şair olarak kabul edilmektedir. O zamanlar şiirlerinde kendisini ve bitmez arayışını şöyle anlatır:
“Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yar, ne kimseye yar,
Bir rüya uğrunda ben diyar diyar,
Gölgemin peşinde yürür giderim…”
Hayatında dönüm noktası
1934, hocası Abdülhakim Arvasi ile tanıştığı, hayatının dönüm noktası sayılabilecek bir senedir. Böylece, içindeki hakikati arayış çilesi, yaşadığı serbest gençlik hayatı sonrasında, hedefini bulmuştur. Bundan sonra geçirdiği değişimi, şiirlerinde açık şekilde görmek mümkündür. Kendi ifadesiyle şiirini, hocasını tanıdığı zamana göre “ondan önce, onunla beraber ve ondan sonra” şeklinde sınıflandıracaktır. O zamana kadar yaşadığı yılları ve yaptıklarını mısralarıyla şöyle anlatır:
Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum.
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.
Çileli yıllar
Yaşadığı değişimle birlikte şiirinin mevzuları farklılaşır. Artık pek çok çevre tarafından dışlanmaya ve tepkiler almaya başlamıştır. Çıkardığı Büyükdoğu isimli dergi defalarca kapatılır ve kendisi sayısız mahkemelere çıkar. Uzun seneler hapis yatmış, yokluklar yaşamış olmasına rağmen, doğru bildiğini söylemekten ve yazmaktan asla geri durmamıştır.
Sayısız eserlerle, konferans ve derslerle insanları aydınlatan Necip Fazıl kadar sevilen başka bir şahsiyet olmamıştır. 1983 yılında vefatıyla İstanbul sokakları insan seliyle dolmuş, cenazesi ellerde taşınmıştır. Eyüp Mezarlığı’na defnedilmiş olan Necip Fazıl, hayatında olduğu gibi, hâlâ sevilmekte ve eserleri okunmaya devam etmektedir.
Necip Fazıl, hayatı boyunca mutlak hakikate yani Allah’a ulaşma hedefi için çırpınmıştır. Bizlere de bu arayışının hikâyesini, şiirleri ve eserleriyle miras bırakmıştır.
BARKOD BASMA YÖNTEMLERİ NELERDİR? Barkod etiketlerini firmanızda basmanın da birden fazla yolu ve bu yolların da avantajlı veya dezavantajlı yanları vardır.
Lazer Yazıcıda
Barkod Yazıcıda
Lazer Yazıcıda
Lazer yazıcılardan da barkod basabilirsiniz. Lazer yazıcının servis ve yedek parça sorunu yoktur.
Barkod Yazıcıda
Barkod yazıcıda Termal ve Termal Transfer olmak üzere iki çeşit baskı tekniği vardır.
a Termal Baskı
Bu yöntemde baskı işlemi kağıdı ısıtarak yapılır. Bu yöntemde ısıya dayanıklı bir kağıt faks makinelerinde olduğu gibi ısıtılarak yakılır. Bu ısının etkisiyle kağıt siyah renge dönüşür ve böylece baskı işlemi yapılmış olur. Ancak bu yöntemle yapılan baskılarda çevresel faktörler önemli rol oynar. Bu baskı yöntemi kısa sürelidir. Çünkü güneşten, ısıdan, yoğun ışıktan etkilenirler ve bozulmaya uğrayabilirler. Fakat kısa süreli kullanımlar için idealdir.
Ribon masrafı yoktur, yakarak basar.
Termal etiket kullanılır. (Termal etiketler vellum etikete göre pahalıdır) .
Etiket ömrü kısadır. Kısa sürede tüketilecek etiketler için uygundur.
Yazıcının fiyatı direk termal yazıcıya göre daha ekonomiktir.
b Direk Termal (Termal Transfer) Baskı
Bu yöntemle yapılan baskılar daha uzun sürelidir. Bu yöntemde ribon denilen şeritler kullanılır. Termal baskıda ısıtılan kağıdın yerini burada ribon alır. Ribon ısıtılarak kağıt üzerine yapıştırılır. Daha sağlıklı ve dayanıklı bir yöntemdir. Güneş, ısı ve yoğun ışıktan doğrudan etkilenmez. Uzun ömürlüdür.
Ribon masrafı vardır.
Velium etikete veya plastik, dokuma gibi değişik etiketlere baskı yapabilir.
Etiket ömrü çok uzundur.
Yazıcı fiyatı termal barkod yazıcıya göre pahalıdır. Son zamanlarda pek çok direktermal yazıcı termal baskı da yapabilir. Yani bu tip yazıcı aldığınızda her iki türlü de basabilme şansınız var.
okuyucunun dikkatine! ! malesef bu günlük bukadar anlatabiliyorum çünkü beş den fazla yazılmıyor :)
BARKOD İLE NELER YAPABİLİRSİNİZ? Barkod verinin hızlı ve doğru girilmesini sağlayan bir yöntem olduğundan dolayı barkod işlemlerinin yoğun olduğu ve bilgiye hızlı ve doğru bir şekilde ulaşılmasının ihtiyaç olduğu yerlerde kullanılabilir. Bu yöntemin kullanıldığı sistemler veri toplama sistemleri olarak adlandırılırlar. Barkod kullanılarak bir ürüne ait tüm hareketler izlenebilir. Bu sistemlerde barkod okuyucular, barkod yazıcılar ve taşınabilir data terminaller gibi bir çok iletişim aracı kullanılmaktadır.
Veri toplama sistemleri bir çok yerde kullanılabilir. Mağazalarda, endüstriyel ortamlarda, pazarlama ve satışlarda, işyerlerinde vb. gibi bir çok alanda ve yerde kullanılabilir. Örneğin barkodlu bir sistem kullanarak depo sayımlarınızı çok kolay ve rahat bir şekilde yapabilirsiniz.
BARKODUN YARARLARI DOĞRULUK
En doğru bilgiyi almanızı sağlar, kullanıcı hatalarını ortadan kaldırır. Benzer ürünler veya benzer kodlara sahip ürünler arasındaki karışıklığı önler.
HIZ
Hızlı veri girişinin iki önemli faydası vardır. 1. İstenen bilgi manuel şekilde toplanacak bilginin çok çok üstünde bir hızla ve doğru bir şekilde toplanır. 2. Bu toplanan doğru bilgiler bilgisayar ortamında olduğu için yine çok hızlı bir şekilde bu bilgileri işleyebilecek, değerlendirebilecek kişilere veya ortama ulaşır. Örneğin; bu bilgilerin doğru bir şekilde, bir kağıtta yazılı bilgiler olduğunu varsayın. O kağıdın içinden A marka deterjandan ne kadar satıldığını nasıl bulabilirsiniz? Evet, sayabilirsiniz. Son anda size A marka deterjan değilde tüm deterjan satışları sorulursa ne yaparsınız?
MALİYET
Doğruluğun artması ve veri giriş hızının yükselmesi ile işçilik maliyeti düşecek sistem daha ekonomik olacaktır.
KULLANIŞLILIK
Barkod ürünleri yani okuyucular, yazıcılar vs. tüm OT/VT ürünlerinin kullanımı, bilgisayara bağlaması ve işletmesi çok kolaydır. Bu sistem ile güvenilir, detaylı, hızlı datalar toplanır. Bu toplanan bilgiler ile sistem daha etkili yönetilebilir. Örneğin Hangi ürün ne kadar satılıyor? Şu anda stokta eksikler neler? Geçmiş satışlara bakarak hangi üründen ne kadar sipariş vermeli? gibi sorulara kolayca cevap bulabilirsiniz.
DİKKAT!
Barkodla ilgili asla unutulmaması gereken bir konu vardır. Barkod uygulamasının başarılı olmasında toplanan dataları kabul eden, değerlendiren yazılımın büyük önemi vardır.
Barkod yazıcılar barkod basmak için kullanılan cihazlardır. Barkod yazıcılar termal ve direk termal baskı yapabilirler. Barkod yazıcılar ile basılan barkodlar daha dayanıklı ve uzun ömürlüdür. Daha hızlı baskı yapabilirler. Piyasada çok değişik marka ve modelde barkod yazıcılar bulunmaktadır. Barkod yazıcılar modeline göre bilgisayara bağlı olarak veya bilgisayardan bağımsız olarak kullanılabilirler. Bir etiket programı ile tasarım yapılarak barkod yazıcılardan baskı alınabilir.
Barkod okuyucular veri girişine hız, kolaylık ve doğruluk kazandırır. Bir barkod, uygun okuyucu ile okutulduğunda, okuyucu siyah ve beyaz çizgileri elektrik sinyallerine dönüştürür. Okuyucunun kod çözücüleri de bu sinyalleri çözerek anlayabileceğimiz rakam veya karakterlere çevirir. Bu okuyucuların yaydığı ışın ve barkod çubuklarının oluşturduğu elektronik sinyaller yine bu okuyucular tarafından algılanarak bilgisayarlara rakam veya karakterler olarak aktarılır. Barkodtaki koyu çubuklar ışığı emer, boşluklar ise ışığı geri yansıtır. Böylece elektronik sinyaller oluşur. Barkod okuyucular değişik arabirimlere sahip olabilirler. Klavye, seri port veya usb bağlantılı olabilirler. Bunların yanında bir de radyo frekanslı çalışan barkod okuyucularda bulunmaktadır. Bunlar kablosuzdur ve okutulan barkodu kendi etkinlik alanı içerisinde anında bilgisayara aktarabilirler.
Barkod; değişik kalınlıktaki dik çizgi ve boşluklardan oluşan ve verinin otomatik olarak ve hatasız bir biçimde başka bir ortama aktarılması için kullanılan bir yöntemdir. Barkod, değişik kalınlıktaki çizgilerden ve bu çizgiler arasındaki boşluklardan oluşur.
Barkod ile stok kodu, seri numarası, personel kodu gibi bilgilerin gösterilmesi sağlanabilir. Bu bilgilerin bilgisayara klavye aracılığı ile girilmesi zaman alıcı ve yorucu olmaktadır. Ayrıca bu yöntem pek sağlıklı olmamaktadır. Çünkü veriler girilirken hata yapılma olasılığı fazladır. Bu hata oranını ve harcanan zamanı azaltmak için barkodlar ve barkod okuyucular kullanılır.
Barkod, ürünün kodu veya ürün ile ilgili açıklamalar içermemelidir. Barkod sadece o ürünüe ait bir referans numarası içermelidir. Bu referans numarası bilgisayara tanıtılır ve ürüne ait detaylı bilgiler bilgisayarda tutulur. Daha sonra bu referans numarası kullanılarak o ürüne ait bilgiye erişilir.
Örneğin; bir markette ürünün üzerinde bulunan barkod çizgileri ürünün fiyatı ve ürünün detayı hakkında bilgi içermez. O bir referans numarasıdır. Ürün, marketin bilgisayarına bu referans numarası ile tanıtılmıştır. Ürünle ilgili fiyat ve diğer bilgiler marketin bilgisayarına girilmiştir. Ürüne ait bilgi istendiğinde referans numarası bilgisayara gönderilir. Bilgisayarda ürün hakkındaki detaylı bilgiyi gönderir. Bu yöntemde ürünün fiyatı değiştiğinde sadece bilgisayardaki fiyatı değiştirmek yeterli olacaktır.
Barkod, barkod alfabesi (barcode symbology) denilen ve barkodun içerdiği çizgi ve boşlukların neye göre basılacağını belirleyen kurallara göre basılmaktadır. Barkodlar 0-9 arası rakamları, alfabedeki karakterleri ve bazı özel karakterleri (*, -, / vb.) içerebilirler. Bir çok barkod alfabesi vardır. Bu alfabelerden bazıları sadece rakamları içerirken bazılarıda hem rakamları hem de özel karakterleri içerirler. Buna göre değişik barkod standartları ortaya çıkmaktadır. Bugün dünyada kullanılan bir çok barkod çeşidi bulunmaktadır. Barkod tipleri için aşağıdaki bağlantıları kullanabilirsiniz.
Nizam-ı Cedid ordusu yerine kurulan askeri ordu. 1808 yılında Bayraktar Mustafa Paşa tarafından kurulmuştur. Avrupa standartlarına göre kurulan bu ordu Üsküdar'daki kışlalarda askeri eğitim ve öğretime başladı. Sekizinci ocak olarak tanımlandı ve tuğ ve sancak verilerek bağımsız bir ocak haline getirildi. 1808 yılında Yeniçerilerin isyanı ve Mustafa Paşa'nın öldürülmesiyle Sekban-ı Cedit ocağı ortadan kaldırıldı.
Sonuç Monark kelebeklerinin yaşam ve göç süreci incelendiğinde, bunlardaki yaratılış delilleri kolayca gözlemlenebilir. Değişmez bir düzen, monarkın geçirdiği her evrede kusursuz biçimde tekrar eder. Pupa döneminden larvanın dağılmasına ve son derece estetik ve güzel görünümlü bir kelebek haline gelmesine kadar inanılmaz bir plan izlenir. Beslenmesindeki sadelik, seferlerindeki karmaşıklık, zor iklim şartlarına mükemmel uyumu, biçim ve renklerindeki sanat ve güzellik, bunların tümü genetik şifrelerinde bu bilgilerin inanılmaz bir biçimde programlandığının göstergesidir.
Bu küçük canlının yaşamındaki ve yapısındaki tüm bu harikalıklar, herşeyi bilen, sonsuz güç sahibi Allah'ın kusursuz ve örneksiz yaratma sanatının açık birer göstergesidir.
Monark kelebeğinin mucizevi gelişim aşamaları, canlının yaratılışında ne kadar planlı ve hassas bir tasarım olduğunu açıkca ortaya koymaktadır.
Pupa döneminden sonraki en son aşamada kelebek, kanatlarını karnından kanat damarlarına bir sıvı salgılayarak gerer-açar-uzatır ve 15 dakika içerisinde uçmaya hazır hale gelir. (resim 11) Bir kere kanatlar kurudu mu, ki bu yaklaşık olarak iki saat sürer, kelebek tamamiyle erişkin olmuş demektir. Artık tırtıldan tam anlamıyla farklı bir canlıya dönüşmüştür. (resim 12) Şimdi yalnızca altı bacağı ve dar siyah şeritle çerçevelenerek beyaz beneklerle döşenmiş dört güzel portakal rengi kanadı vardır. İki tarafa doğru kanat aralığı 10 cm kadardır. Bedeni 3 cm uzunluğunda, 0.4 cm genişliğinde ve 0.41 gram ağırlığındadır. İki tane birleşik gözü vardır, herbirinde 6.000 mercek bulunur. Bu mercekler gökkuşağındaki tüm renklere, hatta ultraviyole ışığına karşı bile duyarlıdır. Aynı zamanda Monark, iki gözünden gelen 72.000 elektrik sinir akımının şifresini çözebilecek bir beyne sahiptir.
Bu kadar kompleks bir sistemin evrim sonucu, tesadüflerle meydana gelmesi kesinlikle imkansızdır.
Göç Güneydoğu Kanada'da yaşayan Monark kelebeklerinin göç öyküsü oldukça hayret vericidir. Monark kelebekleri kış şartlarında binlerce kilometre uçarak, Kanada'dan güneydeki Meksika'nın Neovolcanic Dağları'ndaki belirli noktalara göç ederler. Monarklar daha önce hiç görmedikleri yerlere yaptıkları bu müthiş uçuştan 6 ay sonra Kanada'ya geri dönerler. Ancak bu uzun yolu tek bir nesilde değil, 4 ya da 5 nesilde tamamlarlar.
Monark kelebeklerinin güneye yaptıkları göç, 15 Temmuz'da dünyaya gelen nesil (4. nesil) tarafından gerçekleşir. Bunlar bir önceki nesil tarafından yumurta olarak yaprakların üstüne bırakılanlardır. Bu nesil bir ay sonra, 15 Ağustos'da olgun birer kelebek konumuna gelir. Bu neslin en önemli özelliği, gelişimlerini tamamlamalarına rağmen, üreme organlarının henüz gelişmiş olmamasıdır. Bu özelliğin onlara, kendilerini Yaratan tarafından verildiği açıktır. Zira soğuk günler gelmektedir, bu yüzden kelebeklerin yavrularının hayatta kalabilmesi için sıcak günlerin yani baharın gelmesi gerekmektedir.
Bu noktada, Monarkların ikinci mucizevi özelliği göze çarpar. Normal şartlarda tırtıl halinden kurtulup tam bir kelebek olduktan sonra ancak 6 hafta yaşarlar. Oysa ki, güneye yapılacak göçü sağlayacak 4. nesil diğer nesillerden yaklaşık 6 ay daha fazla yaşar, bu süre kimi zaman daha da uzar. Eğer bu neslin böyle bir özelliği olmasaydı, ilkbahar sıcakları gelmeden ve üreme organları gelişmeden öleceklerdi. Dolayısıyla, yumurtalarını bırakamadıkları için Monark kelebeklerinin soyu da tükenecekti.
Monark kelebekleri yolculuğa başlamadan evvel çiçek özü ile beslenerek normalden daha ağırlaşırlar, zira önlerinde yaklaşık 3000 km'lik bir yol vardır. Günde yaklaşık 45 km yol katederler. Bu yolculuk esnasında şüpesiz birçok defa fırtına ve şiddetli yağmurlar sonucunda savrularak yön değiştirirler, ancak hiçbir zaman kaybolmazlar ve hiç görmedikleri yerlere doğru yollarına devam ederler. Bu da Monark kelebeğinin bir diğer mucizevi özelliğidir.
8-10 hafta süren zorlu bir yolculuktan sonra Monarklar, Kasım-Aralık arasında ortalama 3000 metre yükseklikteki Meksika dağlarına kavuşurlar. Burada, ihtiyaç duydukları besine ve suya ulaşırlar. Hava sıcaklığı da yaşamaları için elverişlidir. Burada, Aralık ayından Mart ayına kadar 4 ay boyunca kış uykusuna yatarlar, böylece enerjilerini idareli kullanmış olurlar. Yaşamlarını vücutlarındaki yağ stoklarıyla sürdürürken yalnızca su içerler. Böylelikle, Monarklar narin yapılarına rağmen zor kış koşullarını geride bırakarak bizi şaşırtmaya devam ederler.
İlkbaharın gelmesiyle, Monarklar kendilerine bir bal özü ziyafeti çekerek, geri dönüş için enerji toplarlar. Böylece, 15 Mart'ta doğdukları yere dönüş yapmak üzere, kuzeye doğru yola çıkarlar.
Bu arada, yine üstün bir planlama göstergesi olarak Monarklar, üreme organlarının gelişmesiyle çiftleşecek konuma gelmişlerdir. Böylece, geri dönüş yolunda, 15 Mart-15 Nisan arası, dişi Monarklar 700'er yumurtayı uygun yerlere bırakmış ve 15 Mayıs'ta ölmüşlerdir. Bu yumurtalar, bir ay sonra, 15 Nisan-15 Mayıs arası olgun birer kelebeğe dönüşerek, senenin ilk neslini meydana getirecektir. İlk nesil dünyaya gelir gelmez, programlanmış bir makina gibi annelerinin kuzeye doğru başlattıkları göçü sürdüreceklerdir. Ve ikinci nesli meydana getirecek yumurtalarını 15 Nisan-15 Mayıs arasında bırakarak, 15 Haziran'da ölürler. İkinci nesil de kuzeye doğru olan bu göçü sürdürerek, 15 Mayıs-15 Haziran arası yumurtalarını bırakacak ve 15 Temmuz'da ölecektir. Üçüncü nesil Monarklar ise, 15 Haziran-15 Temmuz arası Kanada'ya ulaşırlar. Bu neslin dişileri de son yumurtalarını 15 Temmuz'a kadar bırakarak 15 Ağustos'da ölürler. Böylece, bir ay sonra 15 Ağustos'da dördüncü nesil olgun hale gelir ve 1 yıllık tur tamamlanmış olur. Dördüncü nesilin üreme organları henüz gelişmemiştir, ancak önlerinde güneye, Meksika'nın dağlarına göç edecek ve baharda yumurtalarını bırakacak kadar ömürleri vardır.
Monark kelebekleri bu müthiş turlarını, bir nesil daha ilave etmek gerekse bile tamamlarlar. Zira bu güzel yaratıklar, kendilerini Yaratan tarafından bir plan üzerine tasarlanmışlardır. Böyle mükemmel bir planın ve düzenin, elbetteki tesadüfi olarak evrim mekanizmalarıyla meydana gelmesi imkansızdır.
Yaşam Monark kelebeğinin yaşam süresindeki dört gelişim evresi; yumurta, larva, pupa ve son olarak dünyadaki en güzel canlılardan birisinin ortaya çıktığı kelebek evresidir. Dişi kelebekler, pek çok canlı için zehirli olan sütleğenotu bitkisinin yaprakları arasına çok ufak, toplu iğne başı büyüklüğündeki yumurtayı bıraktıklarında yeni bir dönem başlatırlar. (resim 1) Tırtıl (larva dönemi) yumurtanın içinde gelişmeye başlar ve beslenmek için yumurtanın içindeki yumurta sarısı maddesini kullanır. Üç-beş günün ardından, tırtıl yumurtada bir delik açıp yaprak yüzeyine çıkar. (resim 2) Tırtıl genellikle yumurta kabuklarının çoğunu ardından da sütleğen otu yapraklarını yer.
Bu durumda tırtıl 2.5 mm uzunluğundadır ve 0.55 mg ağırlığındadır. (resim 3) Tırtılın siyah bir kafası, üç çift pençeli ön ayakları ve bedenine eşsiz işlevsel formunu veren, geriye doğru uzayıp genişleyen beş çift yardımcı ayağı vardır. Aynı zamanda ağzı, minesi ve ipek bezleri bulunur. Diğer kısımları ise, gelişmiş bir tırtılın karakteristik özelliklerini taşır.
Yaklaşık yirmi gün içersinde, kelebeğin ağırlığı 1.5 grama ulaşır, başka bir deyişle yumurtadan çıkıp, dünyaya geldiği ilk günden 2700 kat daha ağırdır. Dış derisinin tüylerini hızlı büyüme aşamasında döker. Yaklaşık 5 cm uzunluğuna ulaştığında vücudunda sarı, beyaz ve siyah çizgiler varken, beslenmeyi keser ve katı sert bir madde üzerine beyaz ipeksi, yumuşak bir kese örer, kendisini iki arka yardımcı bacakları ile bu ipek tabana bağlar. Daha sonra, başaşağı ve hareketsiz bir pozisyonda yaklaşık 12 saat boyunca asılı kalır. (resim 4)
Yaşam sürecindeki bu döneminin sonunda, tırtıl ani hareketlerle şiddetle sarsılmaya ve dış derisini yarmaya başlar. (resim 5) 16 bacağı ve baş kapsülü (6 mercekli gözle birlikte) 60 saniye içinde çıkarılıp atılır, bu sayede pupa (veya krizalit) doğmuş olur. (resim 6) Yaklaşık 2.5 cm uzunluğunda ve 1 cm çapındadır. Bu andan itibaren pupa yeşil bir renk kazanır. (resim 7) Üzerinde ve üst karnının yarısını çevreleyen bölümde 24 ayar altın benekleri vardır. Bu beneklere altın taç da denir. Pupanın geri kalan kısmında 12 tane metalik altın rengi benek daha bulunmaktadır. Bunların tümü kelebeğin normal gelişimi için gereklidir.
Tırtıl pupa aşamasına görme gücü olmadan girer, çünkü baş kapsülü altı basit gözü ile birlikte atılmıştır, bu nedenle artık yalnızca ışığı karanlıktan ayırt edebilir. Pupanın altın tacı altındaki iç kısmı ilk 16 saatte tırtılın midesi, bağırsakları ve pek çok iç organları parçalanarak yeşil renkli bir sıvıya dönüşür. (resim 8) Altın benekli alanın orta kısmı 2.5 cm çapında ve sarı bir madde ile çevrili kırmızı renkli kalptir. Bu kalp dakikada yaklaşık 40 ile 60 kez çarpar. Pupanın dış kısmı ilerde kelebeğin kanatlarına dönüşecek olan hücreleri barındırır. Şeffaf dış iskeletinden kanatların başlangıcının ana hatları görülebilir. (resim 9) Bu ince dış iskelet-kabuk gelecekteki kelebeğin hortumunu, ilk ve ikinci çift ayaklarını ve iki antenini gösteren genel bir modele sahiptir. (resim 10) Kelebeğin hortumu, tüp şeklinde emme organıdır, beslenmek için çiçeklerden tatlı nektar emmek için kullanılır.
Daha yaşarken böyle anılmaya başlar Necip Fazıl. Sanatının büyüklüğü itiraf edilmiş ve kendisine törenle “Şairler Sultanı” unvanı verilmiştir.
Attila İhan’ın deyişiyle “bizde heceyi yerine oturtan ilk şair” Necip Fazıl’dır. Şiirlerinde Türk halk şiiri geleneği ile Avrupai şiir anlayışını birleştirmiştir. Günümüz dilini kullandığı için de herkes tarafından anlaşılmıştır.
Daha çok şair kimliğiyle tanınan Necip Fazıl, hikaye, tiyatro, roman, hatıra ve hitabet gibi hemen her türde eserler vermiştir. Bugün tiyatrolarının pek çoğu sahnelenmiş, bazıları televizyon filmi olarak çekilmiştir.
Üstad, verdiği sayısız eser arasında, Kafa Kağıdı, O ve Ben, Cinnet Müstatili, Aynadaki Yalan, Bir Adam Yaratmak gibi eserlerinde kendini anlatmıştır. Kendini anlatırken, o dönemin aile ve toplum çevresini, yaşanan büyük değişimi de ortaya koymaktadır.
Çile’nin ıstıraplı şairi
Türkiye’de hiçbir şair, şiiri böyle anlamamış ve anlatmamıştır. Bütün şiirlerinin toplandığı “Çile” isimli kitabı, inancının destanıdır. İşte bu kitabının başına yazdığı şiir hakkındaki düşüncelerinde, şiiri “mutlak hakikati yani Allah’ı arama işi” diye tanımlar.
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış.
Marifet bu gerisi, yalnız çelik çomakmış.”
Şiirlerinde, olması gereken Allah-kul ilişkisini, irtibatını en güzel ve en yalın ifadelerle vermiştir.
“Güzel Allah’ım senden ne gelecekse gelsin.
Sen ki, rahmetinle de, kahrınla da güzelsin…”
Gençlere peygamber aşkını ve edebini, O’nun ismi anılınca hürmetle salat u selam getirme borcunu öğretmeye çalışan Necip Fazıl, o ufuk Peygamber’e olan muhabbetini şu mısralarla anlatır:
“Düşünüyorum: O’ndan evvel zaman var mıydı?
Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı? ”
Düşünün, ben ne büyük rütbeye tutkuluyum!
Çünkü O’nun kulunun kölesinin kuluyum!
Şaire göre ölüm bile, O’nun ölümüyle güzelleşmiştir:
“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? ..”
Şairler sultanı Necip Fazıl kimdir?
Necip Fazıl 1904 yılında, İstanbul’da büyük bir konakta dünyaya gelir. Köklü bir aileye mensup olan Fazıl’ın babası, İstanbul’a gelen ilk otomobili satın alacak zenginliktedir. Kabına sığmayan zekası sebebiyle çok yaramaz bir çocukluk geçirir. Daha dört beş yaşındayken okuma yazmayı öğrenmiş olan küçük Fazıl’ı, babaannesi, yaramazlıklarından kurtulmak için 6 yaşında roman okumaya alıştırır. Bütün çocukluğu hastalıklarla geçer Necip Fazıl’ın. “On-on beş yaşıma kadar, bir çocuğun çekmesi mümkün ne kadar hastalık varsa hemen hepsini çektim.” der kendisi.
10 yaşına kadar mahalle mektebinden yatılı mektebe, Fransız mektebinden Amerikan kolejine kadar pek çok okul değiştirir. Bahriye Mektebi’nde, yazılarıyla, Yahya Kemal gibi tanınmış hocalarının dikkatini çeker ve daha o zamandan okulda el yazması haftalık dergiler çıkarmaya başlar. Geleceğin cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve Nazım Hikmet gibi meşhur isimler o günlerde okul arkadaşlarıdır.
18 yaşındayken edebiyat büyüklerinin yazdığı Yeni Mecmua isimli dergide şiirleri çıkmaya başlar. Bu arada, eğitimine Darulfünun Felsefe Bölümü’nde ve Yüksek Öğretmen Okulu’nda devam eder. Zamanın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından felsefe eğitimi için Paris’e gönderilir. Ancak o, okulunu yarıda bırakarak geri döner. Bundan sonraki yıllarda çeşitli bankalarda memur olarak çalışır ve müfettişliğe kadar yükselir. Bu arada şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanmakta ve edebiyat çevrelerinde büyük şair olarak kabul edilmektedir. O zamanlar şiirlerinde kendisini ve bitmez arayışını şöyle anlatır:
“Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yar, ne kimseye yar,
Bir rüya uğrunda ben diyar diyar,
Gölgemin peşinde yürür giderim…”
Hayatında dönüm noktası
1934, hocası Abdülhakim Arvasi ile tanıştığı, hayatının dönüm noktası sayılabilecek bir senedir. Böylece, içindeki hakikati arayış çilesi, yaşadığı serbest gençlik hayatı sonrasında, hedefini bulmuştur. Bundan sonra geçirdiği değişimi, şiirlerinde açık şekilde görmek mümkündür. Kendi ifadesiyle şiirini, hocasını tanıdığı zamana göre “ondan önce, onunla beraber ve ondan sonra” şeklinde sınıflandıracaktır. O zamana kadar yaşadığı yılları ve yaptıklarını mısralarıyla şöyle anlatır:
Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum.
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.
Çileli yıllar
Yaşadığı değişimle birlikte şiirinin mevzuları farklılaşır. Artık pek çok çevre tarafından dışlanmaya ve tepkiler almaya başlamıştır. Çıkardığı Büyükdoğu isimli dergi defalarca kapatılır ve kendisi sayısız mahkemelere çıkar. Uzun seneler hapis yatmış, yokluklar yaşamış olmasına rağmen, doğru bildiğini söylemekten ve yazmaktan asla geri durmamıştır.
Sayısız eserlerle, konferans ve derslerle insanları aydınlatan Necip Fazıl kadar sevilen başka bir şahsiyet olmamıştır. 1983 yılında vefatıyla İstanbul sokakları insan seliyle dolmuş, cenazesi ellerde taşınmıştır. Eyüp Mezarlığı’na defnedilmiş olan Necip Fazıl, hayatında olduğu gibi, hâlâ sevilmekte ve eserleri okunmaya devam etmektedir.
Necip Fazıl, hayatı boyunca mutlak hakikate yani Allah’a ulaşma hedefi için çırpınmıştır. Bizlere de bu arayışının hikâyesini, şiirleri ve eserleriyle miras bırakmıştır.
BARKOD BASMA YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Barkod etiketlerini firmanızda basmanın da birden fazla yolu ve bu yolların da avantajlı veya dezavantajlı yanları vardır.
Lazer Yazıcıda
Barkod Yazıcıda
Lazer Yazıcıda
Lazer yazıcılardan da barkod basabilirsiniz. Lazer yazıcının servis ve yedek parça sorunu yoktur.
Barkod Yazıcıda
Barkod yazıcıda Termal ve Termal Transfer olmak üzere iki çeşit baskı tekniği vardır.
a Termal Baskı
Bu yöntemde baskı işlemi kağıdı ısıtarak yapılır. Bu yöntemde ısıya dayanıklı bir kağıt faks makinelerinde olduğu gibi ısıtılarak yakılır. Bu ısının etkisiyle kağıt siyah renge dönüşür ve böylece baskı işlemi yapılmış olur. Ancak bu yöntemle yapılan baskılarda çevresel faktörler önemli rol oynar. Bu baskı yöntemi kısa sürelidir. Çünkü güneşten, ısıdan, yoğun ışıktan etkilenirler ve bozulmaya uğrayabilirler. Fakat kısa süreli kullanımlar için idealdir.
Ribon masrafı yoktur, yakarak basar.
Termal etiket kullanılır. (Termal etiketler vellum etikete göre pahalıdır) .
Etiket ömrü kısadır. Kısa sürede tüketilecek etiketler için uygundur.
Yazıcının fiyatı direk termal yazıcıya göre daha ekonomiktir.
b Direk Termal (Termal Transfer) Baskı
Bu yöntemle yapılan baskılar daha uzun sürelidir. Bu yöntemde ribon denilen şeritler kullanılır. Termal baskıda ısıtılan kağıdın yerini burada ribon alır. Ribon ısıtılarak kağıt üzerine yapıştırılır. Daha sağlıklı ve dayanıklı bir yöntemdir. Güneş, ısı ve yoğun ışıktan doğrudan etkilenmez. Uzun ömürlüdür.
Ribon masrafı vardır.
Velium etikete veya plastik, dokuma gibi değişik etiketlere baskı yapabilir.
Etiket ömrü çok uzundur.
Yazıcı fiyatı termal barkod yazıcıya göre pahalıdır. Son zamanlarda pek çok direktermal yazıcı termal baskı da yapabilir. Yani bu tip yazıcı aldığınızda her iki türlü de basabilme şansınız var.
okuyucunun dikkatine! ! malesef bu günlük bukadar anlatabiliyorum çünkü beş den fazla yazılmıyor :)
BARKOD İLE NELER YAPABİLİRSİNİZ?
Barkod verinin hızlı ve doğru girilmesini sağlayan bir yöntem olduğundan dolayı barkod işlemlerinin yoğun olduğu ve bilgiye hızlı ve doğru bir şekilde ulaşılmasının ihtiyaç olduğu yerlerde kullanılabilir. Bu yöntemin kullanıldığı sistemler veri toplama sistemleri olarak adlandırılırlar. Barkod kullanılarak bir ürüne ait tüm hareketler izlenebilir. Bu sistemlerde barkod okuyucular, barkod yazıcılar ve taşınabilir data terminaller gibi bir çok iletişim aracı kullanılmaktadır.
Veri toplama sistemleri bir çok yerde kullanılabilir. Mağazalarda, endüstriyel ortamlarda, pazarlama ve satışlarda, işyerlerinde vb. gibi bir çok alanda ve yerde kullanılabilir. Örneğin barkodlu bir sistem kullanarak depo sayımlarınızı çok kolay ve rahat bir şekilde yapabilirsiniz.
BARKODUN YARARLARI
DOĞRULUK
En doğru bilgiyi almanızı sağlar, kullanıcı hatalarını ortadan kaldırır. Benzer ürünler veya benzer kodlara sahip ürünler arasındaki karışıklığı önler.
HIZ
Hızlı veri girişinin iki önemli faydası vardır.
1. İstenen bilgi manuel şekilde toplanacak bilginin çok çok üstünde bir hızla ve doğru bir şekilde toplanır.
2. Bu toplanan doğru bilgiler bilgisayar ortamında olduğu için yine çok hızlı bir şekilde bu bilgileri işleyebilecek, değerlendirebilecek kişilere veya ortama ulaşır.
Örneğin; bu bilgilerin doğru bir şekilde, bir kağıtta yazılı bilgiler olduğunu varsayın. O kağıdın içinden A marka deterjandan ne kadar satıldığını nasıl bulabilirsiniz? Evet, sayabilirsiniz. Son anda size A marka deterjan değilde tüm deterjan satışları sorulursa ne yaparsınız?
MALİYET
Doğruluğun artması ve veri giriş hızının yükselmesi ile işçilik maliyeti düşecek sistem daha ekonomik olacaktır.
KULLANIŞLILIK
Barkod ürünleri yani okuyucular, yazıcılar vs. tüm OT/VT ürünlerinin kullanımı, bilgisayara bağlaması ve işletmesi çok kolaydır. Bu sistem ile güvenilir, detaylı, hızlı datalar toplanır. Bu toplanan bilgiler ile sistem daha etkili yönetilebilir.
Örneğin
Hangi ürün ne kadar satılıyor?
Şu anda stokta eksikler neler?
Geçmiş satışlara bakarak hangi üründen ne kadar sipariş vermeli?
gibi sorulara kolayca cevap bulabilirsiniz.
DİKKAT!
Barkodla ilgili asla unutulmaması gereken bir konu vardır. Barkod uygulamasının başarılı olmasında toplanan dataları kabul eden, değerlendiren yazılımın büyük önemi vardır.
Barkod Yazıcı nedir? Ne işe yarar?
Barkod yazıcılar barkod basmak için kullanılan cihazlardır. Barkod yazıcılar termal ve direk termal baskı yapabilirler. Barkod yazıcılar ile basılan barkodlar daha dayanıklı ve uzun ömürlüdür. Daha hızlı baskı yapabilirler.
Piyasada çok değişik marka ve modelde barkod yazıcılar bulunmaktadır. Barkod yazıcılar modeline göre bilgisayara bağlı olarak veya bilgisayardan bağımsız olarak kullanılabilirler.
Bir etiket programı ile tasarım yapılarak barkod yazıcılardan baskı alınabilir.
Barkod Okuyucu nedir? Ne işe yarar?
Barkod okuyucular veri girişine hız, kolaylık ve doğruluk kazandırır.
Bir barkod, uygun okuyucu ile okutulduğunda, okuyucu siyah ve beyaz çizgileri elektrik sinyallerine dönüştürür. Okuyucunun kod çözücüleri de bu sinyalleri çözerek anlayabileceğimiz rakam veya karakterlere çevirir. Bu okuyucuların yaydığı ışın ve barkod çubuklarının oluşturduğu elektronik sinyaller yine bu okuyucular tarafından algılanarak bilgisayarlara rakam veya karakterler olarak aktarılır. Barkodtaki koyu çubuklar ışığı emer, boşluklar ise ışığı geri yansıtır. Böylece elektronik sinyaller oluşur. Barkod okuyucular değişik arabirimlere sahip olabilirler. Klavye, seri port veya usb bağlantılı olabilirler. Bunların yanında bir de radyo frekanslı çalışan barkod okuyucularda bulunmaktadır. Bunlar kablosuzdur ve okutulan barkodu kendi etkinlik alanı içerisinde anında bilgisayara aktarabilirler.
Barkod; değişik kalınlıktaki dik çizgi ve boşluklardan oluşan ve verinin otomatik olarak ve hatasız bir biçimde başka bir ortama aktarılması için kullanılan bir yöntemdir. Barkod, değişik kalınlıktaki çizgilerden ve bu çizgiler arasındaki boşluklardan oluşur.
Barkod ile stok kodu, seri numarası, personel kodu gibi bilgilerin gösterilmesi sağlanabilir. Bu bilgilerin bilgisayara klavye aracılığı ile girilmesi zaman alıcı ve yorucu olmaktadır. Ayrıca bu yöntem pek sağlıklı olmamaktadır. Çünkü veriler girilirken hata yapılma olasılığı fazladır. Bu hata oranını ve harcanan zamanı azaltmak için barkodlar ve barkod okuyucular kullanılır.
Barkod, ürünün kodu veya ürün ile ilgili açıklamalar içermemelidir. Barkod sadece o ürünüe ait bir referans numarası içermelidir. Bu referans numarası bilgisayara tanıtılır ve ürüne ait detaylı bilgiler bilgisayarda tutulur. Daha sonra bu referans numarası kullanılarak o ürüne ait bilgiye erişilir.
Örneğin; bir markette ürünün üzerinde bulunan barkod çizgileri ürünün fiyatı ve ürünün detayı hakkında bilgi içermez. O bir referans numarasıdır. Ürün, marketin bilgisayarına bu referans numarası ile tanıtılmıştır. Ürünle ilgili fiyat ve diğer bilgiler marketin bilgisayarına girilmiştir. Ürüne ait bilgi istendiğinde referans numarası bilgisayara gönderilir. Bilgisayarda ürün hakkındaki detaylı bilgiyi gönderir. Bu yöntemde ürünün fiyatı değiştiğinde sadece bilgisayardaki fiyatı değiştirmek yeterli olacaktır.
Barkod, barkod alfabesi (barcode symbology) denilen ve barkodun içerdiği çizgi ve boşlukların neye göre basılacağını belirleyen kurallara göre basılmaktadır. Barkodlar 0-9 arası rakamları, alfabedeki karakterleri ve bazı özel karakterleri (*, -, / vb.) içerebilirler. Bir çok barkod alfabesi vardır. Bu alfabelerden bazıları sadece rakamları içerirken bazılarıda hem rakamları hem de özel karakterleri içerirler. Buna göre değişik barkod standartları ortaya çıkmaktadır. Bugün dünyada kullanılan bir çok barkod çeşidi bulunmaktadır. Barkod tipleri için aşağıdaki bağlantıları kullanabilirsiniz.
Nizam-ı Cedid ordusu yerine kurulan askeri ordu. 1808 yılında Bayraktar Mustafa Paşa tarafından kurulmuştur. Avrupa standartlarına göre kurulan bu ordu Üsküdar'daki kışlalarda askeri eğitim ve öğretime başladı. Sekizinci ocak olarak tanımlandı ve tuğ ve sancak verilerek bağımsız bir ocak haline getirildi. 1808 yılında Yeniçerilerin isyanı ve Mustafa Paşa'nın öldürülmesiyle Sekban-ı Cedit ocağı ortadan kaldırıldı.
Sonuç
Monark kelebeklerinin yaşam ve göç süreci incelendiğinde, bunlardaki yaratılış delilleri kolayca gözlemlenebilir. Değişmez bir düzen, monarkın geçirdiği her evrede kusursuz biçimde tekrar eder. Pupa döneminden larvanın dağılmasına ve son derece estetik ve güzel görünümlü bir kelebek haline gelmesine kadar inanılmaz bir plan izlenir. Beslenmesindeki sadelik, seferlerindeki karmaşıklık, zor iklim şartlarına mükemmel uyumu, biçim ve renklerindeki sanat ve güzellik, bunların tümü genetik şifrelerinde bu bilgilerin inanılmaz bir biçimde programlandığının göstergesidir.
Bu küçük canlının yaşamındaki ve yapısındaki tüm bu harikalıklar, herşeyi bilen, sonsuz güç sahibi Allah'ın kusursuz ve örneksiz yaratma sanatının açık birer göstergesidir.
Monark kelebeğinin mucizevi gelişim aşamaları, canlının yaratılışında ne kadar planlı ve hassas bir tasarım olduğunu açıkca ortaya koymaktadır.
Pupa döneminden sonraki en son aşamada kelebek, kanatlarını karnından kanat damarlarına bir sıvı salgılayarak gerer-açar-uzatır ve 15 dakika içerisinde uçmaya hazır hale gelir. (resim 11) Bir kere kanatlar kurudu mu, ki bu yaklaşık olarak iki saat sürer, kelebek tamamiyle erişkin olmuş demektir. Artık tırtıldan tam anlamıyla farklı bir canlıya dönüşmüştür. (resim 12) Şimdi yalnızca altı bacağı ve dar siyah şeritle çerçevelenerek beyaz beneklerle döşenmiş dört güzel portakal rengi kanadı vardır. İki tarafa doğru kanat aralığı 10 cm kadardır. Bedeni 3 cm uzunluğunda, 0.4 cm genişliğinde ve 0.41 gram ağırlığındadır. İki tane birleşik gözü vardır, herbirinde 6.000 mercek bulunur. Bu mercekler gökkuşağındaki tüm renklere, hatta ultraviyole ışığına karşı bile duyarlıdır. Aynı zamanda Monark, iki gözünden gelen 72.000 elektrik sinir akımının şifresini çözebilecek bir beyne sahiptir.
Bu kadar kompleks bir sistemin evrim sonucu, tesadüflerle meydana gelmesi kesinlikle imkansızdır.
Göç
Güneydoğu Kanada'da yaşayan Monark kelebeklerinin göç öyküsü oldukça hayret vericidir.
Monark kelebekleri kış şartlarında binlerce kilometre uçarak, Kanada'dan güneydeki Meksika'nın Neovolcanic Dağları'ndaki belirli noktalara göç ederler. Monarklar daha önce hiç görmedikleri yerlere yaptıkları bu müthiş uçuştan 6 ay sonra Kanada'ya geri dönerler. Ancak bu uzun yolu tek bir nesilde değil, 4 ya da 5 nesilde tamamlarlar.
Monark kelebeklerinin güneye yaptıkları göç, 15 Temmuz'da dünyaya gelen nesil (4. nesil) tarafından gerçekleşir. Bunlar bir önceki nesil tarafından yumurta olarak yaprakların üstüne bırakılanlardır. Bu nesil bir ay sonra, 15 Ağustos'da olgun birer kelebek konumuna gelir. Bu neslin en önemli özelliği, gelişimlerini tamamlamalarına rağmen, üreme organlarının henüz gelişmiş olmamasıdır. Bu özelliğin onlara, kendilerini Yaratan tarafından verildiği açıktır. Zira soğuk günler gelmektedir, bu yüzden kelebeklerin yavrularının hayatta kalabilmesi için sıcak günlerin yani baharın gelmesi gerekmektedir.
Bu noktada, Monarkların ikinci mucizevi özelliği göze çarpar. Normal şartlarda tırtıl halinden kurtulup tam bir kelebek olduktan sonra ancak 6 hafta yaşarlar. Oysa ki, güneye yapılacak göçü sağlayacak 4. nesil diğer nesillerden yaklaşık 6 ay daha fazla yaşar, bu süre kimi zaman daha da uzar. Eğer bu neslin böyle bir özelliği olmasaydı, ilkbahar sıcakları gelmeden ve üreme organları gelişmeden öleceklerdi. Dolayısıyla, yumurtalarını bırakamadıkları için Monark kelebeklerinin soyu da tükenecekti.
Monark kelebekleri yolculuğa başlamadan evvel çiçek özü ile beslenerek normalden daha ağırlaşırlar, zira önlerinde yaklaşık 3000 km'lik bir yol vardır. Günde yaklaşık 45 km yol katederler. Bu yolculuk esnasında şüpesiz birçok defa fırtına ve şiddetli yağmurlar sonucunda savrularak yön değiştirirler, ancak hiçbir zaman kaybolmazlar ve hiç görmedikleri yerlere doğru yollarına devam ederler. Bu da Monark kelebeğinin bir diğer mucizevi özelliğidir.
8-10 hafta süren zorlu bir yolculuktan sonra Monarklar, Kasım-Aralık arasında ortalama 3000 metre yükseklikteki Meksika dağlarına kavuşurlar. Burada, ihtiyaç duydukları besine ve suya ulaşırlar. Hava sıcaklığı da yaşamaları için elverişlidir. Burada, Aralık ayından Mart ayına kadar 4 ay boyunca kış uykusuna yatarlar, böylece enerjilerini idareli kullanmış olurlar. Yaşamlarını vücutlarındaki yağ stoklarıyla sürdürürken yalnızca su içerler. Böylelikle, Monarklar narin yapılarına rağmen zor kış koşullarını geride bırakarak bizi şaşırtmaya devam ederler.
İlkbaharın gelmesiyle, Monarklar kendilerine bir bal özü ziyafeti çekerek, geri dönüş için enerji toplarlar. Böylece, 15 Mart'ta doğdukları yere dönüş yapmak üzere, kuzeye doğru yola çıkarlar.
Bu arada, yine üstün bir planlama göstergesi olarak Monarklar, üreme organlarının gelişmesiyle çiftleşecek konuma gelmişlerdir. Böylece, geri dönüş yolunda, 15 Mart-15 Nisan arası, dişi Monarklar 700'er yumurtayı uygun yerlere bırakmış ve 15 Mayıs'ta ölmüşlerdir. Bu yumurtalar, bir ay sonra, 15 Nisan-15 Mayıs arası olgun birer kelebeğe dönüşerek, senenin ilk neslini meydana getirecektir. İlk nesil dünyaya gelir gelmez, programlanmış bir makina gibi annelerinin kuzeye doğru başlattıkları göçü sürdüreceklerdir. Ve ikinci nesli meydana getirecek yumurtalarını 15 Nisan-15 Mayıs arasında bırakarak, 15 Haziran'da ölürler. İkinci nesil de kuzeye doğru olan bu göçü sürdürerek, 15 Mayıs-15 Haziran arası yumurtalarını bırakacak ve 15 Temmuz'da ölecektir. Üçüncü nesil Monarklar ise, 15 Haziran-15 Temmuz arası Kanada'ya ulaşırlar. Bu neslin dişileri de son yumurtalarını 15 Temmuz'a kadar bırakarak 15 Ağustos'da ölürler. Böylece, bir ay sonra 15 Ağustos'da dördüncü nesil olgun hale gelir ve 1 yıllık tur tamamlanmış olur. Dördüncü nesilin üreme organları henüz gelişmemiştir, ancak önlerinde güneye, Meksika'nın dağlarına göç edecek ve baharda yumurtalarını bırakacak kadar ömürleri vardır.
Monark kelebekleri bu müthiş turlarını, bir nesil daha ilave etmek gerekse bile tamamlarlar. Zira bu güzel yaratıklar, kendilerini Yaratan tarafından bir plan üzerine tasarlanmışlardır. Böyle mükemmel bir planın ve düzenin, elbetteki tesadüfi olarak evrim mekanizmalarıyla meydana gelmesi imkansızdır.
Yaşam
Monark kelebeğinin yaşam süresindeki dört gelişim evresi; yumurta, larva, pupa ve son olarak dünyadaki en güzel canlılardan birisinin ortaya çıktığı kelebek evresidir. Dişi kelebekler, pek çok canlı için zehirli olan sütleğenotu bitkisinin yaprakları arasına çok ufak, toplu iğne başı büyüklüğündeki yumurtayı bıraktıklarında yeni bir dönem başlatırlar. (resim 1) Tırtıl (larva dönemi) yumurtanın içinde gelişmeye başlar ve beslenmek için yumurtanın içindeki yumurta sarısı maddesini kullanır. Üç-beş günün ardından, tırtıl yumurtada bir delik açıp yaprak yüzeyine çıkar. (resim 2) Tırtıl genellikle yumurta kabuklarının çoğunu ardından da sütleğen otu yapraklarını yer.
Bu durumda tırtıl 2.5 mm uzunluğundadır ve 0.55 mg ağırlığındadır. (resim 3) Tırtılın siyah bir kafası, üç çift pençeli ön ayakları ve bedenine eşsiz işlevsel formunu veren, geriye doğru uzayıp genişleyen beş çift yardımcı ayağı vardır. Aynı zamanda ağzı, minesi ve ipek bezleri bulunur. Diğer kısımları ise, gelişmiş bir tırtılın karakteristik özelliklerini taşır.
Yaklaşık yirmi gün içersinde, kelebeğin ağırlığı 1.5 grama ulaşır, başka bir deyişle yumurtadan çıkıp, dünyaya geldiği ilk günden 2700 kat daha ağırdır. Dış derisinin tüylerini hızlı büyüme aşamasında döker. Yaklaşık 5 cm uzunluğuna ulaştığında vücudunda sarı, beyaz ve siyah çizgiler varken, beslenmeyi keser ve katı sert bir madde üzerine beyaz ipeksi, yumuşak bir kese örer, kendisini iki arka yardımcı bacakları ile bu ipek tabana bağlar. Daha sonra, başaşağı ve hareketsiz bir pozisyonda yaklaşık 12 saat boyunca asılı kalır. (resim 4)
Yaşam sürecindeki bu döneminin sonunda, tırtıl ani hareketlerle şiddetle sarsılmaya ve dış derisini yarmaya başlar. (resim 5) 16 bacağı ve baş kapsülü (6 mercekli gözle birlikte) 60 saniye içinde çıkarılıp atılır, bu sayede pupa (veya krizalit) doğmuş olur. (resim 6) Yaklaşık 2.5 cm uzunluğunda ve 1 cm çapındadır. Bu andan itibaren pupa yeşil bir renk kazanır. (resim 7) Üzerinde ve üst karnının yarısını çevreleyen bölümde 24 ayar altın benekleri vardır. Bu beneklere altın taç da denir. Pupanın geri kalan kısmında 12 tane metalik altın rengi benek daha bulunmaktadır. Bunların tümü kelebeğin normal gelişimi için gereklidir.
Tırtıl pupa aşamasına görme gücü olmadan girer, çünkü baş kapsülü altı basit gözü ile birlikte atılmıştır, bu nedenle artık yalnızca ışığı karanlıktan ayırt edebilir. Pupanın altın tacı altındaki iç kısmı ilk 16 saatte tırtılın midesi, bağırsakları ve pek çok iç organları parçalanarak yeşil renkli bir sıvıya dönüşür. (resim 8) Altın benekli alanın orta kısmı 2.5 cm çapında ve sarı bir madde ile çevrili kırmızı renkli kalptir. Bu kalp dakikada yaklaşık 40 ile 60 kez çarpar. Pupanın dış kısmı ilerde kelebeğin kanatlarına dönüşecek olan hücreleri barındırır. Şeffaf dış iskeletinden kanatların başlangıcının ana hatları görülebilir. (resim 9) Bu ince dış iskelet-kabuk gelecekteki kelebeğin hortumunu, ilk ve ikinci çift ayaklarını ve iki antenini gösteren genel bir modele sahiptir. (resim 10) Kelebeğin hortumu, tüp şeklinde emme organıdır, beslenmek için çiçeklerden tatlı nektar emmek için kullanılır.